nevrotik sayıklamalar

20 /
tacican
sorar bana bir kız gecenin bir yarısında. soru saçmadır ama cevaplanır işte. ben gerçek aşkı 1 kere yaşadım çocuktuk işte, 13-14 ergenlik çağları. şimdi kelebekler uçuşuyor da, o zamanki farklı, senin sorduğun olay gerçek aşksa bu olmalı. onu görünce böyle elin ayağın kesilir, böyle 3-5 yumruk atmış gibi olursun birine, kavga sonrası ellerinin ayaklarının boşalması, orgazm sonrası yakılan sigara hali gibi, için titrer, sıcak basar, o anda kars’ta bi tepede bile olsan, marmaris ağustos 15 saat 2 sıcağı gibi bir sıcak ile kaplanır vücudun, ter boşalır bedeninin her yerinden, yanakların al al olur. aşk budur işte. tarifi budur da kim bilir nerdedir?
deltanous


kalmadı ki halim seni sevmeye düşüncesi bile tüm ingiltereye bulaşacak bir hastalık gibi ağza alınmaması gereken , yan yana koymak adlarımızı benim dünyamda rusya ve amerikanın savaşmasından farklı mı?
seninle mi savaşmak kolaydı çok büyük olaydı kimse bilmesin gibi şeyler de dolaydı , sana bana ipe dolandı. kaç kez yelkenle içli dışlı olmuş ki bedenin senin şu çok bahsettiğin büyük adam sanma büyük bir adamdı. ne ben çocuktum, ne ben saf ,ne ben aptaldım ,ne dünyam hayal.
ittifak yapmak mı sanmaktı güçlü olduğunu başkasının dudaklarından anlamak mı? mı mıydı , sır mıydı , kır tırdı. kırıtırdı sırıtırdı bitirirdi ödetirdi üzdürttü ezdirtti yok etti mal etti sana vurdu bana döndü. özür dilememekti , büyük adam bilemedi kaçmak bana değil sana kolay geldi , bir geceye ödetti 1001 geceyi. bedeli ağır , bedeli ben , bedeli ölmek , istemiyorum , gezmiyorum , gülmüyorum , konuşmuyorum , uyuşmuyorum , içmiyorum , sevmiyorum , bilmiyorum , giymiyorum. sandırttık kimlere herkes alındı üstüne , işte bana aşık olan kız ,sen değil , sen değil işte , hayır sen değilsin olamazsın , sevgili ben , sen bilemezsin , göremezsin sevmeyi kabul edemezsin , yaşayamazsın. sanamazsın kandıramazsın ,sen de kanmasaydın , kanamasaydın , kanatmasaydık. buldurtmasaydın cümlelerinde insanlara yer , ayırtmasaydın , oturtmasaydın , karıştırmasaydın , ortaya karışık atmasaydın , birine diye hepsine , hepsini amaçlarken birine alındırtmasaydın , okutmasaydın , göstermeseydin , saklamasaydın. aklamasaydın onu haklı çıkartmasaydın.yapmasaydın , kapmasaydın ölülerin kalbini kalp diye taşımasaydın , kemirmeseydin , yemese , çiğnemeseydin , ölmeseydin , eziyet çekmeseydin...

ely’me sadece ely’me barışsın barışsın bir korkumda yok yani maksat ortalık karışsın.
deltanous
öyle böyle olmaz ki ama
delta yeter nevrotik sayıklama
tamam yazmıycaktım sana bişiy ama
işte saat üç filan olunca
aradm seni bilmemkaç kere
mikee telefonuna ne yaptın öyle
mangal yaptık çalıp oynadık bizim evde
düşündüm xxx şimdi orada ne halde
kurabiye rajah poaça
hepsi selam söyledi sana
sen ne yap ne et sakın
sonsuza kadar uyumayasın
öeöe delta ne iğrençsin
nevrotik bile sayıklama engellisin
sweet dreams are made of these
seni marmarise bekleriz
sakın alma konuşmama kararı benimle
bulutlarda çaldı rengini turulunumcumsu bişiye
kavun kalamar dolma biberi
afiyetle yenen balıkmıştı kavuniçi
eylülde dali şeysi var istanbulda
aman koş gel sakın kaçırma
e sen şimdi uyuyosun da
alişan bile gitti yalnız kaldım ben burda
ee sabah oldu hadi kalk gezelim
şimdi çok iğrenç kafiyelerle doldu beynim
olur öyle rahat ol take it easy
houston’m doldu ne yazık zavallı garibimsi
ay saçmaladım özüme döniyim
ama mümkün diyil özüm neydi ki benim
kızdı’ post’’ bitir dedi kes burda
xxxxbiliteni çok uzatma
cokoprens
sonra korkmadım ben bi gün.
iyi değiliz sevgilim. akşam oldu mu kırlangıçları görmeyince bi tuhaf oluyorum ben.
8 çiziyoruz işte kendi çapımızda.
senin sekizinle benimkinin bi farkı yok sokaktaki adam.
çap farkı var sadece.
sen gezerken daha çok şey gördüğünü sanıyorsun belki.
yada ben senden daha çok farkındayım bunun bi sekiz olduğunun.
ama belki de otopark tadında bir şeydir. yani değşen belki de sadece kaçıncı katta olduğunu gösteren rakamlardır. o zaman iyi. yükseliyoruz demektir.
sonra denizler ve koyunlar.
gerçek tekerlekler istiyorum sonra ben.
şu özgüven meselesini mi? düşünmüyorum bile artık.
geçip gidiyor zaman. beni de götürerek.
çürümüş sonra. sonra bi gün ben korkmadım ama daha önce korkmakta ne kadar haklı olduğumu anladım.
anlattılar... onlar anlattı ben dinledim sabaha kadar.
asla bırakmamalıydım mücadeleyi.
sonra bırakmakta ne kadar haklı olduğumu anladım.
anlattılar... onlar anlattı ben dinledim.
sonra sayıkladım ben.
bi gün korkmadım ben sonra diyerekten...
nerobianco
uyandım.aşina mısınız bilmem fakat kafanın yataktan kaldırılamadığı bir an vardır ya...öyle olmuştu.karşı otelin kendine dj diye hitap ettiren adamı yılların vazgeçilmezi makarena adlı parçayı yüksek dozajda kulağımıza veriyordu.bu arada yıl 2008 nasıl oluyor da bu şarkılarda hala coşabiliyor bu turist topluluk anlamıyorum.sabah ereksiyonuydu,yatağı düzelmekti ,çişti,banyoydu falan filan derken televizyonu açtım..esra ceyhan çok kilo almış canımı sıktı kanalı değiştirdim.hem bu medya dünyası insanı bu kadar salak yerine koyuyor ya ona üzülüyorum..yazıyorlar elim bir senaryo nerede okumamış cahil kimse buluyorlar..ışıklar,kameralar derken elerine verilen repliği okuyor hoop al sana ’yazık ’ ayy vah vah dedirten olaylar sisilesi... yurdum insanı üşenmiyor oturuyor tartışıyor.’sikerim ’ diyerek belgesel kanalı açtım.baktım çitaların hiç bir magazinsel sorunu yok.özel hayatlarına girmelerini yanlış buldum sonra o kanalı da değiştirdim.baktım izleyecek bir şey kalmamış.kapadım televizyonu.oturup üzerine düşündüm.kutu gibi bir şeyin içerisinden dünyanın nimetlerini bir de artislik yapıp beğenmediğimi değiştirerek artis bir biçimde oturduğum yerden izliyorum.oha yani çok teknolojik geldi birden.eski insanları düşündüm şanssızlık mı acaba onlarınki dedim kendi kendime.ama esra ceyhanı tanımadıkları için şanslı oldukları ortada olunca gülümsedim.hemen geçti gülümsemem.telefonuma mesaj geldi..sevgilim diye sevinerek açtım.evet ondan gelen bir mesajdı.tatilin son günleri diye ailesine vakit ayırıyordu bu yüzden saygı duyuyordum uzatmadık mesajlaşmayı.ama yinede her telefonuma mesaj gelişinde seviniyordum vakit bulabildi diye...bak konudan uzaklaştım şimdi.sevgili diyince akan sular durur oldu bende.anlamadığım bir çeşit bağdan dolayı canım onsuz bir şey çekmiyor.çok yanlış bir şey bu!!aman siz yapıp bunu marifetmiş gibi benimsemeyin.ben aşığım çok olur öyle..çocukluğumda izlediğim superman aklıma ilişti şimdi onun çok etkisinde kalmıştım.babamın gözlüklerini takıp,beyaz gömlek giyip,sokağa çıkardım..neymiş? clark kent olmuşum.. içimde tabi,ki tayt taytın üzerinde beyaz don,ve gömleğin arkasından bariz belli olan benim pelerin diye adlandırdığım fakat orjinalinde ipek eşarp olan şey boynuma bağlıydı ...ben ne yapıyordum sokakta soyunuyor superman oluyordum..belki de kurtarmak istediğim bir durum vardı.ben küçükken çok salak değildim.superman olduğum zaman kurtarmak istediğim bir durum vardı..yoktu diyemez kimse..kime göre neye göre yoktu?ama ne oldu sonra ben power rangers olmaya karar verdim.sebebi superman in yayından kalkmasıydı.yoksa hep superman kalabilirdim....şimdi tekrar telefonum öttü sevindim sevgilim diye...açtım mesajı vakıfbanktan gelmiş.hayallerim suya mı düştü? hayır sadece telefonumu iletim mesajlarına kapattım...
rintruz
damlarda tüneyen körsüzlüğümle anımsadım, martıların kahkahalarını uyarlama telaşıyla, seni kendinden türetemediğim zamana küfredişimi. şimdi deniz koksa da nefesim, yakalarında kalamayacağım anlara gebeyim. sen zaten hiç burda olmamıştın. olduramadığın zamanları hesaplayan gök kadar mavi de olamadım. ben hiç sen olmadım. sen olmama sancısı değil bu, bensiz durabilme özgürlüğünü yaşattığım için sana mesudum belki de. değilim ya da koşulsuz batık vapurlarda. ki gördüğüm en nadide gülüştü yanaklarında beliren. sen tuhaftın. adın tuhaftı. kutsanmış bir merasimdi gözlerimin önünden geçişin. şimdi o geçiş için tekrar yırtıyorum elimden alınan zamanı. sırlanan gamzelerine bir kan artığı gülüş bırakıyorum kendimden. sen tekrar yaşa diye...
gerzekparatoneri
goruyorum ki yavaş yavaş tukenmekte aramizda olan her ne varsa. ya da biz tuketmekteyiz. sorun her neyse iste... bildigim ve ögrendigim en onemli sey, ugruna kaleler yikip saltanatlar devirdigimizi zannettigimiz o sey, her neyse iste, adı muhim degil, aslinda hic olmamis aramizda. garip ama yaralamiyor artik beni. benim tanidigim sen degilsin sanki karsimdaki, yok hayir, olamazsin zaten. onu bana birak ne olur. birak kalsin bende. ben buyuttum onu icimde, o benim hakkim. sen bu karsimdaki seni al git en iyisi. evet, en iyisi bu sanirim. ’kal ne olur. en azindan biraz daha’ demeyi cok isterdim. ama olmuyor iste. zaten sen bizi bir yerlere birakali cok oldu. cok oldu da, ben, ah bu salak ben iste, kiyamadim, konduramadim bir turlu sana. ben de biraktim artik zaten, meraklanma. yani ben de bizi herhangi bir yere bıraktım diyorum. evet evet, bu kez boyle bitmeli zaten. gitmelerin de asaleti olmali. sessizce bitmeli bu kez. madem bitiyor artık, madem gidiyorsun, son bir defa daha tutmaliyim ellerini. sicakliğini omur boyu hatirlayabilmek icin. sonra gidebilirsin. evet gidebilirsin. artik korkmuyorum gitmenden. hazirim buna. ama bir dakika, giden sen degil ben olmaliyim. evet, sen kal. ben gidiyorum. yanima benim olan seni de aliyorum. kalani baskalarina birakiyorum. her neyse iste... bana musade artik. boyle uzun olmamaliydi bu veda aslinda. ama oldu iste, unut gitsin sen bunu. zaten unutmak en iyi yaptıgın seydir senin. bu kez ben de umursamiyorum seni. gidiyorum. yine de mutlu oldugunu gormek istiyorum, gozum arkada kalmasin. her neyse iste.... hoscakal...
meteora
farklı olmak,farklı olmanın insanlarda uyandırdıgı izlenim midir fark?
farkında olunmak ama fark da olmak ? eleştirel olamak istemiyorum ama
sorabilir miyim size fark nedir ? farklı olmakla gercekten farklı olunana dogru boslukta nevrotik sayıklamak mı ?
nerobianco
vücudun normal karşılayıp ayakların hissettiği soğukluktu..pencereden gelen yağmur sesi uykuya itiyordu onu... yazın düşlediği!! yatağa girilince olan üşüme dürtüsü huzuru verirken içi rahat değildi..üzerine düşeni fazlasıyla yapmanın eksikliği gibi bir sorunsalla mücadele etmek garipti..yağmur şiddetleniyor ayakları üşüyordu..tüyleri diken diken olurken bile onu düşünüyordu...’dayan’ diyordu..dayanıyordu.dans etmekti,uyumaktı,sarılmaktı,beklemekti,özlemekti,tapmaktı,kıskanmaktı,aşık olmaktı,savaşmaktı,sevişmekti,öpüşmekti her şey oldu...
revenant
bozarım kafamın nefretini bir şevkatiyle, ani ansız, kimi yerli kimi yersiz gülümsememe cihan kilitlerim, aklımın kalesine oklar saplar tırmanırım, koparılamayan tek kolum ve tek bacağımla, yüz üstü serilir gökyüzüne uzanırım, ilk bakışına yıldız, sonrakine kayan parıltı, dikkatli baktığında yok olur, bakmadığında orada olurum. saçlarında gezdiğimde rüzgar sanır, sarıldığımda soğuk sanırsın, cızırtılı kulaklarımda en iyi kıvamı tutturduğum durağımda, dinlerim alemi, herşeyi duyar fısıldarım terazilere, çapraz sunarım..

gerzekparatoneri
kopkoyu bir sabaha uyanmak... artik burada olmadigini bilerek gozlerini gun isigina aralamak tahmin ettigimden de zormus. ama ayrimina vardigim baska bir sey daha oldu sen gittikten sonra. meger gitmeler hep ayni yakiyormus insanin canini. gidene kopek gibi asik olsan da, ya da hic sevmesen, artik bitsin zaten desen bile gidenler hep ayni aciyi birakiyormus yurekte. simdi merak ediyorum, acaba baska turlusu yok mudur bu acinin? hani soyle yakan, kavuran, ardindan nefes aldirmayan gidislerden bahsediyorum. size oldu mu hic? ben hatirlamiyorum. demek ki her giden aslinda yeri doldurulabilecek biriymis. demek ki kimseyi kendini sevdigi kadar sevmiyormus insan. oylese sevgili sevgilim, yolun benden en uzak yere kadar acik olsun. umarim gittigin icin mutlu olursun...
nerobianco
kapı çaldı.4 aydır olan keyfim birden bire bozulmuştu.çıbıldak ayaklarımla ’şıkıdık şıkıdık’ sesleri eşliğinde açtım kapıyı.gelen kimdi?kapı deliğinden bakmak istedim ama geçen sene ev arkadaşımla o deliğe zarar vermiştik.site yöneticileri kontrolde anlamasın diye bol miktar uhu ile yapıştırmıştık ondan delikten bakınca insanlar seçilmiyordu fakat yönetici olayı anlamamıştı.zaten ev arkadaşımda bir gün alt kata taşınıp gitmişti .anlayacağınız rahattım. neyse konudan uzaklaşmıyım delikten göremedim ben bunu açtım kapıyı ’ben yeni ev arkadaşın’ dedi.danışman şirket bana 4 ay yanlızlık bir nevi sevgilimle rahat takılma şeklinde verdiği hakkı o gün elimden almıştı.cocuğa ’bugun günlerden ne’ dedim şaşırdı.ayakkabılarını dışarıda çıkarırken elimle ’gel gel’ işareti yaptım.o anda eğildiği için görmedi.ben de tanımadığım için elimle dokunmak istemedim. geçti içeri narin bir çocuk değildi.bildiğin hayvan gibi bir boy büyükçe kafa sakallar ve bir erkekte hoşlanmadığım uzun tırnaklar mevcuttu şöyle bir süzdükten sonra ’ne zaman geldin’ dedim. ’4 gün oldu’ dedi.o an gözlerimde bir yıldız parladı 2 senedir bu şehirdeydim ve yanıma bu şehir hakkında tek bir tecrübesi olmayan üstelik benden de 2 yaş küçük bir çoçuğa karşı üstünlüğümü koymak üzereydim.’ben 2 yıldır burdayım’ viyana zor okumak zor gibi büyük büyük laflar ettim. tırstı bu abi çekmeye başladı bana. ’kes sesini otur köşeye ağzına sıçarım senin it’ demedim. denir mi öle çocuk küçük yani iri olsa da anlaşılıyo daha saf temiz.kurallarımı koydum böyle böyle dedim abilik tasladım yavşak yavşak almanca cümleler söylenip durdum.beni cidden bir şey sandı bir daha tırstı.neyse nezaketen ’çorba içer misin’ diyen sevgilime ’sağol canım’ diyince orada dişlerimi sıktım ’pırşç ’ diye ses çıktı.neyse ki ’velet lan bu’ dedim kendime içimden. ailesinin türkiyeden tatile ve onu yerleştirmeye geleceğini söyledi.tamam dedim.sabah olduğunda uykuma ilk tecavüz edilmişti.içeri anne ile baba girdi.annesi bütün evi temizlerken tencerelerimi dahi çöpe attı ’bu ne siz nasıl ölmediniz yavrularım ah vahh’ diyerek her yeri çamaşır suyuna boğdu.ben kendime göre derli toplu temiz bir adamım bunu bir hakaret olarak algılamak üzereyken birden eski ev arkadaşıma
bok attım tekrar onların gözünde yüceldim.yücelicem tabi 2 senedir bu şehirdeyim ve almanca biliyordum.baktım tost makinamı çöpe atıyo kadın ’teyzecim dur ne yapıyorsun’dedim. ’ben size yenisini alırım oğlum’ dedi. ben de ekledim ’teyze ben bu ay sonunda çıkabilirim sevgilimle eve filan kalıcı değilim ’ dedi: ’ aa olur mu öyle siz birbirinize alıştınız’ işte burda beynimden vurulmuşa döndüm ulan adamla daha bir gece karşılıklı yattık ne alışması.zor günlerin beni beklediğini o an anladım dostlarım.olaylar birbirini kovaladı kendimi sokakta onlar için temizlik malzemesi ararken buldum.sonra babası ’yarın işin var mı sercan’ dedi.tam sevgilimle işm va derken annesi ekledi ’sabah ikeaya götür bizi kaşık pıçak alayım size ordan da nohut yapayım yersiniz ayy çocuklarımm’ dedi. o an bekledim içimden kendi annem ve babam geçti tanrıya onları bana verdiği için şükrettim.daha sonra sabah ikeaya gitmek için saatimi 9 a kurdum yattım.uyuyamadım.
nerobianco
tipi bastırmıştı.kar taneleri normalden çok daha ince havada uçuşmakta ve rüzgarla birlikte kulaklara ’sefehe sefehe’ diye yankı yapmaktaydı.bu görüntü irkilmeme sebep olduğu anda pencereyi kapadım ve akabinde üstten açtım.geriye hazırlanıp çıkmak kalmıştı işin zor kısmı burada baş gösterdi bir çok eşyamı kirliye sıpıtıp atmış olmam ve bir çok kıyafetimi de sevgilimin ikamet ettiği yerde bırakmış olmam nedeniyle kararsızlık yaşıyordum.ev arkadaşıma dışarı çıkıp çıkmayacağını sordum.cevap vermedi.daha sonra anladım ki kulaklık varmış kulağında. onu öyle görünce içimden ona ettiğim küfürü tam geri alacakken gözlerimle onu kestiğimi farketti ve göz göze geldik.başımla ’ulen hadi iyisin keraneci’ hareketi yaptım.anlamadığını gözlerini belertmesinden anladım ve akabinde ’boşver lan konuşuyorum kendi kendime’ bakışı attım. bu kadar bakışmanın tehlikeli olduğunu farketmeme sebep veren şey altımda boxer elimde deodorant şişesi olmasıydı. zaten yanlış anlayacak bir kapasitede değildi küçüktü sonuçta yeniydi.en önemlisi bana kalmaya gelen sevgilimi görüyordu.bir şekilde giyinip evden dışarı attım kendimi. havada uçuşan pudra şekeri kıvamındaki kar taneleri burun deliklerime kaçmasın diye burnummdan dışarı ’tıfs tıfs’ diye hava basmaktaydım. metroya binip 7 durak gidip indim kararlıydım bahis oyunu oynayacak ve kazanacaktım.her seferinde sevgilimin ’paranı yine sokağa atıyorsun’ ’tutmayacak’ ’off yinemi yaa’ demesi bende hiç etki bırakmıyordu hala oynamaya devam edip kaybediyor kaybettikçe oynuyordum.amacım az parayla çok para elde etmekti tabiki mümkün değildi.yerdeki karlar çok güzel ve beyazdı birden gözlerinin altına kömür süren kaleciler geldi aklıma. üzerinde çok düşünmeden yerdeki basılmamış karlara basarak ’vıhışç’ sesi çıkarıyordum. bir ara okadar kaptırmışım ki kendimi şarkı mırıldanarak hopladığımı karlarda zıpladığımı farkettim. farketmeme neden olan şey küçük bir çocuğun beni parmakla annesine göstermesiydi. işte orda çok pis utandım dostlarım. yani o çocuk ağlasa zırlasa ordan geçen bir abi olsam o abiprofilini yansıtabilen bir birey olamayacaktım. benim gibi bir adamı otorite gösterip ’ ağlama çocuğum bak abi kızar’ ’bak abi ne kadar uslu’ gibi cümleler kuramayacaktı o kadın. ordan omuzlarımı yukarı kaldırıp sırtımı kambur yaparak yavaşça yürüdüm. annem beni o şekilde görse hemen kızardı dik durmadığım için. birden aklıma geldi yavaşça dik yürüdüm. az önceki utangaçlığım geçmişti hatta olayı yüzsüzlüğe vurup arkama bakıp annesine de çocuğa da küfür ettim. bahislerimi oynayıp kazanma umuduyla sevgilimi görmeye doğru yola koyuldum.buluşup kaldığı yerin ortak mutfağında diğer türk arkadaşlarla oturduk sohbet ettik. ben mi çok detaycıyım insanlar mı çok tuhaf bilmiyorum ama konuşurken onları inceledim ve konuştuklarının çoğundan zerre bir şey anlamadım. kimisinin konuşurken kafasına bakıyordum ’abi ne oldu saçımda bir şey mi var ’ sorusunu yönelttiğinde ise soruyu anlamayıp gülümsüyor geçiştiriyordum. halbuki ne büyük kafası vardı bu arkadaşımın.sanki ben baktıkça büyüyordu.insanları bir nesneye benzetmeye başladığım şu sıralarda acaba kendimle ilgili bir sorunum mu var diye düşünmeye başladım.ama ben dört dörtlük pırlanta gibi bir insan olduğum için konunun üstünde fazla durmadan eve doğru yola koyuldum. kaldığım sitenin başında mezarlık vardı türkiyede olsak mezarlık filan korkutur ama nedense bu hristiyan mezarlığı beni hiç korkutmamıştı. korkmadığımı kendi kendime kanıtlamak için gereksiz bir şekilde mezarlığa dönerek mezar taşlarına doğru ’ iyi geceler fazla dolanmayın görmiyim sizi ayak altında’ dedim. demez olaydım tam o sırada ağacın birinden ’çatrtr’ diye bir ses geldi ben nasıl olduysa o sesi duyduktan bir dakika sonra eve varmışım. eve girince montumun sırt bölgesinde kendi ayak izlerimi gördüğümde ne kadar çok korktuğumu anladım. internetten canlı maç sonuçlarına baktım bahsi kaybetmişim. sonra pencereyi açtım önündeki karları elimde top yaparak mezarlığa doğru atmak istedim.gerildim gerildim attım ama o koca kartopu pencerenin köşesine çarpıp parçalandı. artık iyice sinirlenmiştim bi kafamı toplamak için oturdum. oda çok sessizdi. aniden otomatik koku veren oda spreyi ’pıssstt’ diye sessizliği bozdu boş anıma denk geldiği için çok fena sıçradım.ev arkadaşım ağzını açmadan dişlerini göstererek ’dııhıgtıtı’ diye güldü. ben gülmedim.
gerzekparatoneri
gecenin isigi yalnizca dusleri aydinlatir, hayalin ise geceyi... bir hickiriksin bogazimda ve yutkunmak yetmiyor seni unutmaya! isterim ki gun gelip acikli bir siir ol dudagimda... ben okuyayim, sen bit! ve sonra ait oldugun tozlu rafa don. sigaramin kulu ol... ozensizce silkeleyeyim seni, sen git! siradan ol birgun benim icin. yuregimin o aciyan yerinde olma artik. git, nereye gidersen git!...
deltanous
hissizlik;
taşmayı bekleyen donmuş üzüntü birikintileridir. onu harekete geçirecek bir sesi , bir tınıyı , bir son noktayı bekler ses edemeden. banyoda boğulmak üzere olan kimsenin ruhuna sesini iletemediği zavallının çığlığıdır hissizlik , son noktasıdır. belki de noktasıdır sadece , ardından kurşun kalem ucunun hangi dokunuşu yapacağını bilemediği.. gelir , geçmez. geçer ve tekrar boğar. yalnızdır insan her koşulda , fırtınada saklandığı her ağacın arkasında , yosun tutmuş kenarında dahi , yalnızdır, kutup yıldızı ona eşlik etmez , gösteremez bilemediği yolun onu nereye götüreceğini , aslolana çıkartamaz. zaten bugünlerde kutup yıldızına göre de hareket edilmez. hangi medeniyete hangi ilkel bilmem nereye götüreceği konusu çok fantezi kalır , pusula varken insanın elinde. hissizlik. ve insan pusulayı da hissedemez elinde, kutup yıldızımızı da göremez. kaybolmamasını dileriz en içten , mağaralar bir hazine yatağı değil , korkakların saklambaç alanıdır oysa ki . oradan elde edilemez bir şey , ruhu doyurmaz mağaralar , soğuktur , nemli ve rutubetlidir , rutubet kokar , içinden geçen su akıntısından oluk oluk su alınamaz tadına bakılamaz , belki zehirli belki kirlidir. siz bunu bilemezsiniz tabii , yaşamadan bilemezsiniz hissizlik nedir. zaman gerekir hissizleşmek için , hazmetmeyi ve hazmetmeyi sevmek gerekir.
gerzekparatoneri
hani demiştin ya, aşk yok... hani demiştin ya bakacak ve sabaha kadar ağlayacak bir fotograf bile yok! hani demiştin ya acıtır aşk!...
bilirim o duyguyu, ben çok yaşadım... insanın her içtiğinde aklına gelir, yüreğini sızlatır o yok dediğin aşk! birşeyler yazmak gelir içinden, kaleminden hep aynı satırlar dökülür! sabahı sabah ettiğin gecelerde, gözlerindeki yaş tükense bile, yüreğine akıtırsın yaranın tüm zehrini! yudum yudum... her yudumda kanar gönlün!
düşünmekten yorgun düştüğünde gözlerin kapanır ve bilirsin ki aslında gözlerini kapattığın an onunla birlikte olacağın andır. çünkü ancak rüyalarda buluşursun onunla... huzur dolu uyursun belki ama uyandığında yine aynı acı tüm benliğini sarar!
günlerce, hatta haftalarca tekrar gelmez bu nöbet, uğramaz yüreğine... fakat yine bir gün gelir ki, o aşk yine o yürekte sabahlar...
hiç böyle bir aşk yaşadın mı bilmem! ama ben senin bulamadığın o fotografa bakıp sabaha kadar ağladığımı bilirim...
sicaksutorbasi
vakit gece:karanlık!..
gökyüzü kara,
deniz matem içide...
ve benim bulunduğum mekan,
bir mezarlık!...
ruhum!...
madde ötesine uzanan
okyanusunda...
var ile yok arasında
yüzen bir balık!...
mezarlık içinde,
benimle akraba olan,
veya olmayan,
dürüst,sahtekar
yaşlı,genç,okumuş veya alık
-ki yerinden memnun-
çağırır benide,
sessiz bir kalabalık.
gerzekparatoneri
sevmek... deliler gibi...ve her kivrimi huzunle dost bir yuz gormek aynada.

dusunmek... sabahlara kadar... ve her sabah yeni bir gun basladigi icin lanet etmek herseye.

bilmek... herseyi... ve bildiklerinden korkmak cilgin gibi.

istemek... hep ayni seyi... ve koreltememek nefsini.

kacmak... kendinden... ve bir turlu uzaklasamamak golgenden.

ozlemek... hem de nasil... ve asla goremeyecegini bilmek.

dokunmak... tum esyalara... ve parmak izini silmemeye ozen gostermek.

koklamak... cigerine kadar... ve kokusu hala odadayken cigerine cektigin havayi birakamamak.

yutkunmak... bogazini yirtarcasina... ve o dugumun hic gecmemesini arzulamak.

aglamak... cocuklar gibi... ve bundan mutluluk duymak.

umut etmek... vazgecmeden... ve asla gelmeyecegini bilmek...

ve ne diyecegini bilememek. cumlelerin sonunu hic getireme...





20 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol