klavye karakterleri elvermedigi icin baslik boyle cikmistir. dogrusu te$bih ve tema$a sanati olmasi seklindedir.
te$bih ve tema$a sanati; osmanli doneminde ve cumhuriyetin ilk donemlerinde, tiyatro, roman gibi uretilen eserlerde bizzati bu ad altinda tanimlanan, kullanilan bir yazi uslubudur.
burada amac, konuyu butun ciplakligiyla gazete haberi gibi okuyucunun onune cikarmak yerine, okuyucunun dusunerek anlamasini saglamak, bazen gulmesini, bazen de aglamasini saglayarak onu hikayenin derinliklerine cekmektir. zor bir uslup dur, bu uslubu kullanarak yazilarini okuyucusuna ulastiran yazarlar halen gunumuzde de vardir.
bunu baglamlayan,te$bihte hata olmaz gibi guzel bir sozumuz de vardir. te$bihi anlamamis kisi, hatayi kendisinde, aramalidir sonucunu da verir bu soz obegi.
ornek icin;
hayat pahalidir yerine,"ekmek aslanin agzindadir" uslubunda oldugu gibi.
dort ana unsurun kullanilmasi gerekir;
benzetme yonu
benzetme sekli
benzeyen
kendisine benzetilen
aciklamalardan da anlasilacagi uzere; bu uslubun kullanilmasi kadar, anlasilmasi da emek istemektedir.
yaralisin-gulunun soldugu aksam-havada kar sesi var adli kitaplarini, kendimle birlikte okyanus otelerine tasidigim "cesur yurek" ebediyete intikal etmis bugun. erdal oz, ayni sarkilari soyleyerek bulustu, yillardan sonra, hem de ayni gun, diger cesur yurekli cocuklarla...
yaraliyim.
yaraliyim.
girgir dergisinden hatirladigim meshur bir figur vardi. marti tacettin abi miydi, neydi? boyle bir adi vardi martinin, ve hic affi yoktu...
onun maceralarindan birinde; adamin birisi, tavuk doner ekmek yiyor, oyle oturmus diyelim, karakoyde veya kadikoyde rihtimda bir bankta...kendisine denizin uzerinden dogru suzulup gelen, marti tacettin abinin cigliklarina hic kulak vermemektedir. ama tacettin abi affetmez ve
- sana tavuk doner diye kakaladiklari benim gul gibi yavrum du, ver onu bana deyip direnmeye calisan adamin elinden hem ekmegi hem de adamin gozunun tekini alir gider.
dikkatli olmak lazim, tavukdoner ekmek yerken.
onun maceralarindan birinde; adamin birisi, tavuk doner ekmek yiyor, oyle oturmus diyelim, karakoyde veya kadikoyde rihtimda bir bankta...kendisine denizin uzerinden dogru suzulup gelen, marti tacettin abinin cigliklarina hic kulak vermemektedir. ama tacettin abi affetmez ve
- sana tavuk doner diye kakaladiklari benim gul gibi yavrum du, ver onu bana deyip direnmeye calisan adamin elinden hem ekmegi hem de adamin gozunun tekini alir gider.
dikkatli olmak lazim, tavukdoner ekmek yerken.
walide sultan sifir dedikodu bir gurbet diyarinda, ruhu azaplarda yasiyor. nerededir bu hat, nasil ulasabilirim, ayrintili bilgi lutfen. virus filan da umurumda degildir dedikodu olayina hasret kaldim, derhal bu hatta baglanasim geldi...ben de baktim onlarin giyabinda, kahve fallarina bir kanada ayagi var bu iste, benden duymus olmayin. bekleriz efenim, hayirlisiyla insallah.
(bkz: amerikali)
gurbet diyarinda anne ile kizi bankaya gitmislerdir.
-ne si var kizim bu banka calisani bayanin, bana niye oyle tuhaf tuhaf bakiyor?
+annecim kusura bakma da, ne konusmustuk seninle, yolda gelirken.
-ne bileyim bir suru sey konustuk, erkeklere guvenilemeyecegini mesela.
+yok onlari konusmadik onlar senin direktiflerindi. neyse ben o kisimdan bahsetmiyorum, ve artik turkce konusmayalim daha fazla ayip oluyor, kadin kendisi hakkinda konustugumuzu zannedecek.
-oyle zaten, onun hakkinda konusuyorduk, neden boyle bir gariplesti bu insan, saga sola kosturup duruyor?
+iste sana hatirlatmaya calistigim da buydu annecim. hani ayni anda, birden cok soru sormayacaktin bu insanlara...hani kadin hesap makinesini eline aldiginda, sip diye sonucu soylemeyecektin. birak isini bildigi gibi yapsin kadincagiz.
- ee ama bu kadari da fazla artik 4x15 icin hesap makinesine ne gerek var, ben bekleyemem oyle iki saat bu kadar basit bir sey icin, o kadar omur kalmadi sabredemiyorum, napiyim.
+ iyi, o zaman simdi daha cok bekleyecegiz. sayende duran beyin datalarini refresh yapmaya calisiyor kadincagiz, seni de uzayli gibi goruyor, onun icin boyle garip bakiyor hepsi bu iste.
-tobe tobe, iki soru ustuste sorduk, bir de basit carpim yaptik diye mi? bu insanlari hic anlayamayacagim vesselam, getir bizim ilkokul ogrencisini, oturt bunun yerine, bak nasil aslanlar gibi cevap verir, butun kerati da sular seller gibi ezbere bilir. bunlar ne ki boyle?
-ne si var kizim bu banka calisani bayanin, bana niye oyle tuhaf tuhaf bakiyor?
+annecim kusura bakma da, ne konusmustuk seninle, yolda gelirken.
-ne bileyim bir suru sey konustuk, erkeklere guvenilemeyecegini mesela.
+yok onlari konusmadik onlar senin direktiflerindi. neyse ben o kisimdan bahsetmiyorum, ve artik turkce konusmayalim daha fazla ayip oluyor, kadin kendisi hakkinda konustugumuzu zannedecek.
-oyle zaten, onun hakkinda konusuyorduk, neden boyle bir gariplesti bu insan, saga sola kosturup duruyor?
+iste sana hatirlatmaya calistigim da buydu annecim. hani ayni anda, birden cok soru sormayacaktin bu insanlara...hani kadin hesap makinesini eline aldiginda, sip diye sonucu soylemeyecektin. birak isini bildigi gibi yapsin kadincagiz.
- ee ama bu kadari da fazla artik 4x15 icin hesap makinesine ne gerek var, ben bekleyemem oyle iki saat bu kadar basit bir sey icin, o kadar omur kalmadi sabredemiyorum, napiyim.
+ iyi, o zaman simdi daha cok bekleyecegiz. sayende duran beyin datalarini refresh yapmaya calisiyor kadincagiz, seni de uzayli gibi goruyor, onun icin boyle garip bakiyor hepsi bu iste.
-tobe tobe, iki soru ustuste sorduk, bir de basit carpim yaptik diye mi? bu insanlari hic anlayamayacagim vesselam, getir bizim ilkokul ogrencisini, oturt bunun yerine, bak nasil aslanlar gibi cevap verir, butun kerati da sular seller gibi ezbere bilir. bunlar ne ki boyle?
bilgicin bu bilgi sozluk yasina gelene kadar, bos bakiniz vermemekle gururlanmasi ve yine de yasinin kutlanmamasinda israr etmesi.
cocuklarimla birlikte hic citimiz cikmadan ve pclerden feragat edecek kadar buyuk ozveriyle izledigimiz, hayatin gercek mucadelecilerinin, mukemmel oyuncu ve film teknigiyle sinemaya aktarilisidir. mucadele ruhu asilamasi bakimindan izlenmesini tavsiye ediyorum.
not:biz prision breaki da ayni heyecanla izledik.
not:biz prision breaki da ayni heyecanla izledik.
bir amerikan magazin dergisinde gordugum karikaturden esinlenerek acilmis basliktir. buz pisti haline getirilmis stadyum da atletler kosarken kayiyorlar, dusuyorlar, kalkmaya calisiyorlardi.
komik ogeler kullanilmis, ilk tepkim gulmek di, bir de mukemmel fikir kurgusunu kiskanmak geldi arkasindan.
sonra ulkemizdeki demokrasi anlayisinin neden gelisemediginin karikaturu gibi algiladim, cunku pist musait degildi.gercekten kaymaya ve kaydirmaya gelenler(!) tedbirli geliyorlardi da, henuz pisti aligilayamayanlarbir turlu basaramiyorlardi, ipi goguslemeyi... mucadele, mucadele, mucadele ve sonrasinda vazgeciyorlardi demokrasi icin savasmaktan...ve gercekten de adi ’ne mokrasi’ oluyordu bu oyunlarin...
komik ogeler kullanilmis, ilk tepkim gulmek di, bir de mukemmel fikir kurgusunu kiskanmak geldi arkasindan.
sonra ulkemizdeki demokrasi anlayisinin neden gelisemediginin karikaturu gibi algiladim, cunku pist musait degildi.gercekten kaymaya ve kaydirmaya gelenler(!) tedbirli geliyorlardi da, henuz pisti aligilayamayanlarbir turlu basaramiyorlardi, ipi goguslemeyi... mucadele, mucadele, mucadele ve sonrasinda vazgeciyorlardi demokrasi icin savasmaktan...ve gercekten de adi ’ne mokrasi’ oluyordu bu oyunlarin...
beeeen...
niye, cunku bes yil once dondurdum yasimi. artik, -bir yasina daha girdin ne mutlu sana sozleri, hakaret gibi gelmeye baslamisti...
yasi dondurduk da cizgiler donmuyor maalesef. onlar acimasiz, zamanla dost olmuslar, gitgide gelisiyorlar. aynaya bakinca yasimla yuzlesiyorum, aynalari da sevmiyorum. cunku ben aynada gorundugum gibi hissetmiyorum ki kendimi...
ve sabirsizlasiyorum, onumde kalan zaman azaldigi icin, oysa yapacak o kadar cok sey daha var ki...
gencken hic yaslanmayacakmis gibi insan, bosuna hoyratca kullaniyor zamanlari, oysa simdi, o zamanlari geri almak icin neler vermezdim.
baskalarinin dogum gunlerini kutlamayi seviyorum eger onlarin benimki gibi boyle ozel gecerli sebepleri yoksa tabii...
ama ben sevmiyorum, ve kutlanmasini istemiyorum.
niye, cunku bes yil once dondurdum yasimi. artik, -bir yasina daha girdin ne mutlu sana sozleri, hakaret gibi gelmeye baslamisti...
yasi dondurduk da cizgiler donmuyor maalesef. onlar acimasiz, zamanla dost olmuslar, gitgide gelisiyorlar. aynaya bakinca yasimla yuzlesiyorum, aynalari da sevmiyorum. cunku ben aynada gorundugum gibi hissetmiyorum ki kendimi...
ve sabirsizlasiyorum, onumde kalan zaman azaldigi icin, oysa yapacak o kadar cok sey daha var ki...
gencken hic yaslanmayacakmis gibi insan, bosuna hoyratca kullaniyor zamanlari, oysa simdi, o zamanlari geri almak icin neler vermezdim.
baskalarinin dogum gunlerini kutlamayi seviyorum eger onlarin benimki gibi boyle ozel gecerli sebepleri yoksa tabii...
ama ben sevmiyorum, ve kutlanmasini istemiyorum.
kizimin ilk patikleri, su anda arabamin aynasinin altinda sallanip duruyorlar. onlari cok seviyorum. -sakla torununa giydirirsin dediler ama kimseleri dinlemedim. onlar benim ugurum oldu, her taraflari soyuldu, eskidiler cok, ama onlardan vazgecmem imkansiz. bana ilk annelik gunlerimin heyecanini hatirlatiyorlar ve hayatimin en dikkatli gunleriydi onlar. simdi o patikler oradayken ben hata yapmamaya ozen gosteriyorum trafikte. sanki koruyor beni o minicik pembe patikler. sihirli pembe minik patikler...
o yeni bir sozluge kavustu, "yavrusuna" ...
simdi ona yazacak, her seyi onunla birlikte yeniden ogrenecek. eskisinden vazgecirecek bir yumuk guzellik, bir yumurcak heyecan...yavrusunun adi bile ayni "bilgi"... vefa bu kadar mi olur? gittigini ogrendigim de inanamamistim, neden ki, niye ki? ne guzel paylasiyorduk su atmosferi, carpici entryleriyle sasirtirdi beni cogu zaman, onu keyifle izlerdim.simdi anliyorum ve ona hak veriyorum yeni sozlugunun zamanlarindan calmak istemiyor. belki soyle biraz, yavrusu ele avuca gelsin doner diye umit ediyorum.
donusu muhtesem olacak, yavrusu olan bilgic modeli olarak ve cogalmis olarak donecek aramiza...
allah bagislasin bebegini ve bilgisi anali babali saglikli buyusun insallah...
simdi ona yazacak, her seyi onunla birlikte yeniden ogrenecek. eskisinden vazgecirecek bir yumuk guzellik, bir yumurcak heyecan...yavrusunun adi bile ayni "bilgi"... vefa bu kadar mi olur? gittigini ogrendigim de inanamamistim, neden ki, niye ki? ne guzel paylasiyorduk su atmosferi, carpici entryleriyle sasirtirdi beni cogu zaman, onu keyifle izlerdim.simdi anliyorum ve ona hak veriyorum yeni sozlugunun zamanlarindan calmak istemiyor. belki soyle biraz, yavrusu ele avuca gelsin doner diye umit ediyorum.
donusu muhtesem olacak, yavrusu olan bilgic modeli olarak ve cogalmis olarak donecek aramiza...
allah bagislasin bebegini ve bilgisi anali babali saglikli buyusun insallah...
sozluge bu sevimli nickiyle giris yapan bilgice ben de hosgelmissiniz diyorum. cici entryler yazmasi dilegiyle saglikli ve uzun bir bilgic omru diliyorum.
kisilerin yasarken, bazen meraktan, bazen kendi uretimsizliginden, bazen kendi renksiz dunyasindan, bazen de ozendigi baska dunyalardan bazi tatlar bulabilmek umuduyla sorf yaptigi dunyalardir...
bu modeldeki insanlar, kendine ait olmayan dunyalarin kapilarini aralayarak oralardan bir seyler apartip, kendine ait olamayan igreti hayallere dalar.hic amac yoktur, bunlari farkinda olmadan gerceklestirirler.
o, kendi disina cikar baska dunyalarda yasar ve geri gelir. bu arada kendi dunyasinda olup bitenden haberi bile olmaz. kendine ait boyutu kacirir. ne kendine ne de baskasina faydasi olmaz. baskalarinin dunyasi baskalarina aittir, kisinin kendini bu dunyalarin icerisinde farzedip kurdugu hayaller ona daima vakit kaybettirir, vakitle birlikte kendi gelisimini de durdurur. hayaller bile kendi ozbenligine ait olmali, senin markani tasimalidir.
nerede bitecegi belli olmayan insan omrunde, bu nafile ugraslar, yine nafiledir. kisi kendi dunyasina donmeli, butun guzellikleri kendi dunyasinda yaratmaya calismalidir. baskalarinin dunyalari baskalarina aittir, giysen yakismaz, yesen hazim olmaz, taklit etsen gercek olmaz.
ve birileri bu dunyalarin icine girmeye calistikca o dunyalarin sahipleri de bunu farkettiginde tehlike sinyalleri calmaya baslar. bunun yerine ornek almak ve esinlenmek kaliplari tercih edilmelidir.
bu modeldeki insanlar, kendine ait olmayan dunyalarin kapilarini aralayarak oralardan bir seyler apartip, kendine ait olamayan igreti hayallere dalar.hic amac yoktur, bunlari farkinda olmadan gerceklestirirler.
o, kendi disina cikar baska dunyalarda yasar ve geri gelir. bu arada kendi dunyasinda olup bitenden haberi bile olmaz. kendine ait boyutu kacirir. ne kendine ne de baskasina faydasi olmaz. baskalarinin dunyasi baskalarina aittir, kisinin kendini bu dunyalarin icerisinde farzedip kurdugu hayaller ona daima vakit kaybettirir, vakitle birlikte kendi gelisimini de durdurur. hayaller bile kendi ozbenligine ait olmali, senin markani tasimalidir.
nerede bitecegi belli olmayan insan omrunde, bu nafile ugraslar, yine nafiledir. kisi kendi dunyasina donmeli, butun guzellikleri kendi dunyasinda yaratmaya calismalidir. baskalarinin dunyalari baskalarina aittir, giysen yakismaz, yesen hazim olmaz, taklit etsen gercek olmaz.
ve birileri bu dunyalarin icine girmeye calistikca o dunyalarin sahipleri de bunu farkettiginde tehlike sinyalleri calmaya baslar. bunun yerine ornek almak ve esinlenmek kaliplari tercih edilmelidir.
hani, nitelemelerde bu kadar abarti ve asmislik olmasaydi, butun mutevazilik sinirlarini zorlayip "o hikayedeki mal benim" deyilesi baslik...
not:tabii, bir de su puanlarla ilgili kismi olmasaydi, o kisimda uymamistir.
not:tabii, bir de su puanlarla ilgili kismi olmasaydi, o kisimda uymamistir.
sadece, belki satanistlerin urkerek uzak duracaklari bir nick...butun bilgicler, bu azimli, caliskan ve zekasi yasindan buyuk bilgice, bir seyler yazabilir. yazilmis da zaten. bir de biz yazalim dedik sefkat duygulariyla ve bugun itibariyle.
satanistleri yemek suretiyle onlari yok etmeyi, dusundugunu de sanmiyorum, belki onlardan hazetmiyordur benim gibi...son derece insancil ve islek zeka potansiyeli olan bilgice ben de, iyi ki varsin diyorum, varligindan dolayi tesekkurler.
satanistleri yemek suretiyle onlari yok etmeyi, dusundugunu de sanmiyorum, belki onlardan hazetmiyordur benim gibi...son derece insancil ve islek zeka potansiyeli olan bilgice ben de, iyi ki varsin diyorum, varligindan dolayi tesekkurler.
hayatin icinde hersey var, bazen gurur bazen utanc bazen rezillikler, bazen guzellikler, sevincler...
sozlukte hayatin bilgisayara uyarlanisi gibi... herseyin olmasi muhtemel interaktif bir kaynaktir, bir paylasma atmosferidir.
onceden ben de sol framedeki basliklari gorunce tikaniyordum, yazma hevesiyle oturup yazamadan oyle bakiyordum...veya ayar vermek gibi haddim olmayan islerle ugrasiyordum. sonra dedim kendime; sen terbiyeci misin bilgic misin, ayarci misin, nesin?
ve yirttik oradan, simdi yazacak bir seyim varsa sayet, oturuyorum, nacizane bir seyler tiklattiriyorum...
bir taraftan isimi gucumu yapiyorum, aklima bir sey gelirse gene buraya donuyorum. sol frame urkutmuyor artik beni, hatta zihnimi aciyor, ve daha cok zihinler acasim geliyor(!)
yazacak cok sey vardir hala, hem yazmaya hem okumaya hem arastirmaya, hem dogru bilgiler vermeye, hem de eglenmeye calisiyorum.
bazen yazacak degil de paylasacak bir seyler bulamiyorum. verimsiz bir gun diyorum ve kendimi zorlamiyorum, daha fazla kasmiyorum. houston kanaliyla sozlugun sohbetler bolumunun tadina varmaya calisiyorum.
sozlukte hayatin bilgisayara uyarlanisi gibi... herseyin olmasi muhtemel interaktif bir kaynaktir, bir paylasma atmosferidir.
onceden ben de sol framedeki basliklari gorunce tikaniyordum, yazma hevesiyle oturup yazamadan oyle bakiyordum...veya ayar vermek gibi haddim olmayan islerle ugrasiyordum. sonra dedim kendime; sen terbiyeci misin bilgic misin, ayarci misin, nesin?
ve yirttik oradan, simdi yazacak bir seyim varsa sayet, oturuyorum, nacizane bir seyler tiklattiriyorum...
bir taraftan isimi gucumu yapiyorum, aklima bir sey gelirse gene buraya donuyorum. sol frame urkutmuyor artik beni, hatta zihnimi aciyor, ve daha cok zihinler acasim geliyor(!)
yazacak cok sey vardir hala, hem yazmaya hem okumaya hem arastirmaya, hem dogru bilgiler vermeye, hem de eglenmeye calisiyorum.
bazen yazacak degil de paylasacak bir seyler bulamiyorum. verimsiz bir gun diyorum ve kendimi zorlamiyorum, daha fazla kasmiyorum. houston kanaliyla sozlugun sohbetler bolumunun tadina varmaya calisiyorum.
bilgic olarak kendime sadece, iki son olasiligi, dusunuyorum.
birincisi; yaran entryler basligi altinda, bir gun kendi enrtysini gorup, kalp krizinden gitmek.
ikincisi; entry kasarken evin yanmasi neticesi sozlugun karsisinda ebediyete intikal etmek.
iki olasilikta, bilgi sozluk sehidi olacagim icin , beni kesinlikle korkutmamaktadir.
birincisi; yaran entryler basligi altinda, bir gun kendi enrtysini gorup, kalp krizinden gitmek.
ikincisi; entry kasarken evin yanmasi neticesi sozlugun karsisinda ebediyete intikal etmek.
iki olasilikta, bilgi sozluk sehidi olacagim icin , beni kesinlikle korkutmamaktadir.
ithaf ettigim butun entryler, sana helal olsun. ananin ak sutu gibi... aglattin beni anka kusu, yazdigin bu siirden mukemmel bir cevap, karsilik olamazdi, tesekkurler.
bizler gurbet ellerdeyiz...
ne gokteyiz, ne yerdeyiz...
vatan, yurt nedir biz biliriz.
hasret ne ise onu da biz cekeriz.
ankakusu
bizler gurbet ellerdeyiz...
ne gokteyiz, ne yerdeyiz...
vatan, yurt nedir biz biliriz.
hasret ne ise onu da biz cekeriz.
ankakusu
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?