gerçeğe uygun olmayarak.
(bkz: yalan yere yemin etmek)
1919 doğumlu amerikalı folk üstadı ve aktivist. harvardı yarım bırakıp seyyahlığa başlamış ve folk ezgilerini tüm amerikaya yaymak için uğraşı vermiş yıllarca. daha sonra da harvard, bu okulu yarım bırakmış adama onursal doktora vermiştir.
(bkz: edward estlin cummings)
nijer’in güneyinde ve mali’de yaşayan bir etnik halk olan "dogon"lara ait inanışa göre; dünyayı uygarlaştırmak için uzaydan geldiğine inanılan, hem karada hem de suda yaşayabilen varlıklardır.
28 eylül 1923 doğumlu amerikalı şair, yazar ve anarşist. beat kuşağı şairlerinden ve the fugs (hemen hemen ilk underground rock müzik gruplarından) üyelerinden.
birlik bahçesi.
491. her çeşit din salikleri üstad aramaksızın, peygamberlere tâbi olmaksızın işlerin âkibetlerini gördüler, kendi akıllarınca netice hakkında istidlallerde bulundular da bu yüzden hata ve dalâlete düştüler.
492. âkıbet görme; elle dokunmuş, örülmüş değildir. böyle olsaydı dinlerde nasıl ayrılık olurdu?" demişti.
493. bir tanesinde demişti ki: "usta da sensin; çünkü ustayı da sen tanırsın.
494. er ol, erlerin maskarası olma; kendi başının çaresine bak, sersemleşme."
495. bir diğerinde; "bunların hepsi birdir. iki gören kimse şaşı adamcağızdır" demiş.
496. bir tomarda da; "yüz, nasıl bir olur, bunu kim düşünür, meğer ki deli olsun!
497. bunların her biri, öbürünün zıddıdır. gayrı zehirle şeker nice bir olur?
498. zehirden de, şekerden de geçmedikçe vahdet bahçesinden nice koku alabilirsin?" demişti.
499. o isâ dinine düşman olan vezir bu tarzda, bu çeşitte on iki tomar yazdı.
(ihtilaf; gidiş tarzındadır, yolun hakikatinde değil)
500. o, isânın bir renkte oluşundan koku almamıştı. o, isâ küpünün mizacından huy kapmamıştı. yüz renkli elbise, isânın sâf küpünden saba rüzgarı gibi sade ve lâtif bir hale gelir, tek bir renge boyanırdı.
devamı için:
(bkz: mesnevi 501 510)
492. âkıbet görme; elle dokunmuş, örülmüş değildir. böyle olsaydı dinlerde nasıl ayrılık olurdu?" demişti.
493. bir tanesinde demişti ki: "usta da sensin; çünkü ustayı da sen tanırsın.
494. er ol, erlerin maskarası olma; kendi başının çaresine bak, sersemleşme."
495. bir diğerinde; "bunların hepsi birdir. iki gören kimse şaşı adamcağızdır" demiş.
496. bir tomarda da; "yüz, nasıl bir olur, bunu kim düşünür, meğer ki deli olsun!
497. bunların her biri, öbürünün zıddıdır. gayrı zehirle şeker nice bir olur?
498. zehirden de, şekerden de geçmedikçe vahdet bahçesinden nice koku alabilirsin?" demişti.
499. o isâ dinine düşman olan vezir bu tarzda, bu çeşitte on iki tomar yazdı.
(ihtilaf; gidiş tarzındadır, yolun hakikatinde değil)
500. o, isânın bir renkte oluşundan koku almamıştı. o, isâ küpünün mizacından huy kapmamıştı. yüz renkli elbise, isânın sâf küpünden saba rüzgarı gibi sade ve lâtif bir hale gelir, tek bir renge boyanırdı.
devamı için:
(bkz: mesnevi 501 510)
481. kolaylaştırmıştır. onu güzelce al; kendini zahmete sokma" demişti.
482. birinde demişti ki: "kendine ait olanı terk et, çünkü tabiatının kabul ettiği, merduttur, kötüdür.
483. birbirine aykırı yollar, nefse kolaydır, herkese bir din, can olmuştur.
484. eğer hakkın din işlerini kolaylaştırması doğru bir yol olsaydı, her yahudi ve mecusi, tanrıyı duyar, anlardı" demişti.
485. öbüründe demişti ki: "kolay, odur ki gönlü hayatı ve canın gıdası ola.
486. tabiatın hoşlandığı her şey, vakti geçince, çorak yere ekilmiş tohum gibi mahsul vermez.
487. onun mahsulü, pişmanlıktan başka bir şey olmaz; onun kazancı, sahibine ziyandan başka bir şey getirmez.
488. o zevk, sonunda da önünde olduğu gibi kolay ve hoş görünmez; nihayette adı güç olur, güçlenmiş bir hale gelir.
489. sen güçleştirilmişle, kolaylaştırılmışı, birbirinden ayırdet; bunun yüzünü de sonuna nazaran gör, onun yüzünü de sonuna nazaran."
490. bir tomarda da; "bir üstad ara. âkıbeti görme hassasını nesepte bulamazsın.
devamı için:
(bkz: mesnevi 491 500)
482. birinde demişti ki: "kendine ait olanı terk et, çünkü tabiatının kabul ettiği, merduttur, kötüdür.
483. birbirine aykırı yollar, nefse kolaydır, herkese bir din, can olmuştur.
484. eğer hakkın din işlerini kolaylaştırması doğru bir yol olsaydı, her yahudi ve mecusi, tanrıyı duyar, anlardı" demişti.
485. öbüründe demişti ki: "kolay, odur ki gönlü hayatı ve canın gıdası ola.
486. tabiatın hoşlandığı her şey, vakti geçince, çorak yere ekilmiş tohum gibi mahsul vermez.
487. onun mahsulü, pişmanlıktan başka bir şey olmaz; onun kazancı, sahibine ziyandan başka bir şey getirmez.
488. o zevk, sonunda da önünde olduğu gibi kolay ve hoş görünmez; nihayette adı güç olur, güçlenmiş bir hale gelir.
489. sen güçleştirilmişle, kolaylaştırılmışı, birbirinden ayırdet; bunun yüzünü de sonuna nazaran gör, onun yüzünü de sonuna nazaran."
490. bir tomarda da; "bir üstad ara. âkıbeti görme hassasını nesepte bulamazsın.
devamı için:
(bkz: mesnevi 491 500)
esk. nimete nankörlük etmek.
471. tâ ki onlardan âciz olduğumuzu görelim de tanrı kudretini bilelim, anlayalım" demişti.
472. öbüründe, "kendi âczini görme, uyan, kendine gel; o aczi görüş, küfranı nimettir.
473. kendi kudretini gör ki bu kudret ondandır. kudretini, onun nimeti bil ki, kudret odur" demişti.
474. birinde demişti ki: "bu ikisinden de geç, nazarına her ne sığarsa put olur!"
475. öbüründe; "bu mumu söndürme ki bu görüş, meclise mum mesabesindedir.
476. eğer nazardan ve hayalden geçersen gece yarısı visâl mumunu söndürmüş olursun" demişti.
477. birinde demişti ki: "söndür, hiç korkma ki yüz binlerce karşılığını göresin.
478. çünkü nazar mumunu söndürmekle can mumu artar, kuvvet bulur. sabrının yüzünden leylân mecnun olur!
479. kim, zahitliği yüzünden dünyayı terk ederse dünya onun önüne çok, daha çok gelir!"
480. başka birinde; "hak sana ne verdiyse onu icat ederken tatlılaşmış.
devamı için:
(bkz: mesnevi 481 490)
472. öbüründe, "kendi âczini görme, uyan, kendine gel; o aczi görüş, küfranı nimettir.
473. kendi kudretini gör ki bu kudret ondandır. kudretini, onun nimeti bil ki, kudret odur" demişti.
474. birinde demişti ki: "bu ikisinden de geç, nazarına her ne sığarsa put olur!"
475. öbüründe; "bu mumu söndürme ki bu görüş, meclise mum mesabesindedir.
476. eğer nazardan ve hayalden geçersen gece yarısı visâl mumunu söndürmüş olursun" demişti.
477. birinde demişti ki: "söndür, hiç korkma ki yüz binlerce karşılığını göresin.
478. çünkü nazar mumunu söndürmekle can mumu artar, kuvvet bulur. sabrının yüzünden leylân mecnun olur!
479. kim, zahitliği yüzünden dünyayı terk ederse dünya onun önüne çok, daha çok gelir!"
480. başka birinde; "hak sana ne verdiyse onu icat ederken tatlılaşmış.
devamı için:
(bkz: mesnevi 481 490)
1. bir şeyin en güçlü ve sağlam yönü.
2. bir kurulun, bir topluluğun en önemli üyelerinden her biri.
2. bir kurulun, bir topluluğun en önemli üyelerinden her biri.
461. hepsi, onun sözüne itimad ediyordu, hepsi onun mesleğine uymuştu.
462. o, "öl" der demez her emîr hemen o anda ölürdü.
(vezirin incil ahkâmını karıştırması)
463. vezir, her emîrin adına birer tomar düzdü. her tomarın yazısı, başka bir olaydı.
464. her birinin hükmü başka bir çeşittir. bu baştan aşağıya kadar ona aykırıdır.
465. birinde riyazet ve açlık yolunu tövbenin rüknü, tanrıya dönüşün şartı yapmış.
466. birinde "riyazet faydasızdır, bu yolda cömertlikten başka kurtuluş yoktur" demişti.
467. birinde demişti ki: "senin açlık çekişin, mal verişin mâbuduna şirk koşmaktır.
468. gam ve rahat zamanında tanrıya dayanmak ve tamamiyle teslim olmaktan gayri hepsi hiledir, tuzaktır."
469. öbüründe demişti ki: "vacip olan hizmettir, yoksa tevekkül düşüncesi suçtan ibarettir."
470. birinde; "dindeki emir ve nehiyler, yapmak için değil, aczimizi bildirmek içindir.
devamı için:
(bkz: mesnevi 471 480)
462. o, "öl" der demez her emîr hemen o anda ölürdü.
(vezirin incil ahkâmını karıştırması)
463. vezir, her emîrin adına birer tomar düzdü. her tomarın yazısı, başka bir olaydı.
464. her birinin hükmü başka bir çeşittir. bu baştan aşağıya kadar ona aykırıdır.
465. birinde riyazet ve açlık yolunu tövbenin rüknü, tanrıya dönüşün şartı yapmış.
466. birinde "riyazet faydasızdır, bu yolda cömertlikten başka kurtuluş yoktur" demişti.
467. birinde demişti ki: "senin açlık çekişin, mal verişin mâbuduna şirk koşmaktır.
468. gam ve rahat zamanında tanrıya dayanmak ve tamamiyle teslim olmaktan gayri hepsi hiledir, tuzaktır."
469. öbüründe demişti ki: "vacip olan hizmettir, yoksa tevekkül düşüncesi suçtan ibarettir."
470. birinde; "dindeki emir ve nehiyler, yapmak için değil, aczimizi bildirmek içindir.
devamı için:
(bkz: mesnevi 471 480)
451. yıldırım, bakışta sâf bir nurdan ibaret görünür; (fakat) göz nurunu çalmak (göz kamaştırmak) onun hassasıdır.
452. vezirin sözleri, uyanık ve zevk sahibi olanlardan başkaları için bir boyun halkasıydı (onun sözlerini kabul etmişler, ona uymuşlardı).
453. vezir, padişahtan altı ay ayrı kaldı, bu müddet zarfında isaya uyanlara penah oldu.
454. halk, umumiyetle dinini de, gönlünü de ona ısmarladı. onun emir ve hükmü önünde herkes, can feda ediyordu.
(padişahın vezire gizlice haber göndermesi)
455. padişahla onun arasında haber gidip geliyordu. padişah, ona gizlice vahitlerde (vaatlerde) bulunuyordu.
- nihayet muradının hâsıl olması, hıristiyanların toprağını yele vermesi için.
456. padişah "ey devletli vezirim, vakit geldi, kalbini gamdan tez kurtar" diye mektup yazdı.
457. vezir de "padişahım; işte şimdicik isâ dinine fitneler salma işindeyim" diye cevap verdi.
(hıristiyanların on iki kısmı)
458. hükümetleri zamanında, isâ kavminin on iki emîri vardır.
459. her fırka bir emîre tâbiydi; kendi beyine tamah yüzünden kul olmuştu.
460. bu on iki emîrler kavimleri, o kötü vezire bağlanmışlardı.
devamı için:
(bkz: mesnevi 461 470)
452. vezirin sözleri, uyanık ve zevk sahibi olanlardan başkaları için bir boyun halkasıydı (onun sözlerini kabul etmişler, ona uymuşlardı).
453. vezir, padişahtan altı ay ayrı kaldı, bu müddet zarfında isaya uyanlara penah oldu.
454. halk, umumiyetle dinini de, gönlünü de ona ısmarladı. onun emir ve hükmü önünde herkes, can feda ediyordu.
(padişahın vezire gizlice haber göndermesi)
455. padişahla onun arasında haber gidip geliyordu. padişah, ona gizlice vahitlerde (vaatlerde) bulunuyordu.
- nihayet muradının hâsıl olması, hıristiyanların toprağını yele vermesi için.
456. padişah "ey devletli vezirim, vakit geldi, kalbini gamdan tez kurtar" diye mektup yazdı.
457. vezir de "padişahım; işte şimdicik isâ dinine fitneler salma işindeyim" diye cevap verdi.
(hıristiyanların on iki kısmı)
458. hükümetleri zamanında, isâ kavminin on iki emîri vardır.
459. her fırka bir emîre tâbiydi; kendi beyine tamah yüzünden kul olmuştu.
460. bu on iki emîrler kavimleri, o kötü vezire bağlanmışlardı.
devamı için:
(bkz: mesnevi 461 470)
441. kim koku almazsa burunsuzdur, koku da ancak din kokusudur.
442. bir koku alıp onun şükrünü eda etmeyen kimse, küfranı nimet etmiş ve kendi burnunu mahveylemiştir.
443. hem şükret, hem şükredenlere kul ol. onların huzurunda ölerek ebedî hayat kazan!
444. vezir gibi sermayeyi, yol vuruculuktan edinme. tanrı kullarını namazdan menetme.
445. o kâfir vezir, din nasihatçisi olarak hile ile badem helvasına sarımsak karıştırmıştı!
(vezirin hilesini aklı eren hıristiyanların anlaması)
446. zevk sahibi olanlar onun sözünde acılık karışmış bir tat sezdiler.
447. o, garezle karışık lâtif sözler söylemekte, gül sulu şeker şerbetinin içine zehir dökmekteydi.
448. sözünün dış yüzü, yolda çevik ol, diyordu. ardından da cana, gevşek ol demekteydi.
449. gümüşün dışı ak ve berraksa da el ve elbise ondan katran gibi bir hale hale gelir.
450. ateş, kıvılcımlarıyla kızıl çehreli görünürse de onun yaptığı işin sonundaki karanlığa bak!
devamı için:
(bkz: mesnevi 451 460)
442. bir koku alıp onun şükrünü eda etmeyen kimse, küfranı nimet etmiş ve kendi burnunu mahveylemiştir.
443. hem şükret, hem şükredenlere kul ol. onların huzurunda ölerek ebedî hayat kazan!
444. vezir gibi sermayeyi, yol vuruculuktan edinme. tanrı kullarını namazdan menetme.
445. o kâfir vezir, din nasihatçisi olarak hile ile badem helvasına sarımsak karıştırmıştı!
(vezirin hilesini aklı eren hıristiyanların anlaması)
446. zevk sahibi olanlar onun sözünde acılık karışmış bir tat sezdiler.
447. o, garezle karışık lâtif sözler söylemekte, gül sulu şeker şerbetinin içine zehir dökmekteydi.
448. sözünün dış yüzü, yolda çevik ol, diyordu. ardından da cana, gevşek ol demekteydi.
449. gümüşün dışı ak ve berraksa da el ve elbise ondan katran gibi bir hale hale gelir.
450. ateş, kıvılcımlarıyla kızıl çehreli görünürse de onun yaptığı işin sonundaki karanlığa bak!
devamı için:
(bkz: mesnevi 451 460)
431. yolda bundan daha güç geçit yoktur. ne kutludur o kişi ki yoldaşı, haset değildir.
432. bu beden, haset evi olagelmiştir. soy sop hasetten bulaşık bir hale düşer.
433. ten haset evidir ama tanrı, o teni tertemiz etmiş, arıtmıştır.
434. "evimi temizleyin" (bakara-125. âyet) beden temizliğini bildirir. bedenin tılsımı toprağa mensupsa da hakikatte nur definesidir.
435. sen (hakikatte) teni olmayana hile ve haset edersen o hasetten gönül kararır.
436. tanrı erlerinin ayakları altına toprak ol! bizim gibi sen de hasedin başına toprak at!
(vezirin haset etmesi)
437. o vezirciğin yaratılışı hasettendi, onun için abes yere kulağını, burnunu yele verdi!
438. o ümitle ki haset iğnesinden akan zehirle mahzunları tâ canlarından zehirliye.
439. hasetten burnunu koparan kişi, kendisini kulaksız ve burunsuz bırakır.
440. burun, odur ki bir koku alsın ve kokuda, koku alanı bir yüzün bulunduğu tarafa götürsün.
devamı için:
(bkz: mesnevi 441 450)
432. bu beden, haset evi olagelmiştir. soy sop hasetten bulaşık bir hale düşer.
433. ten haset evidir ama tanrı, o teni tertemiz etmiş, arıtmıştır.
434. "evimi temizleyin" (bakara-125. âyet) beden temizliğini bildirir. bedenin tılsımı toprağa mensupsa da hakikatte nur definesidir.
435. sen (hakikatte) teni olmayana hile ve haset edersen o hasetten gönül kararır.
436. tanrı erlerinin ayakları altına toprak ol! bizim gibi sen de hasedin başına toprak at!
(vezirin haset etmesi)
437. o vezirciğin yaratılışı hasettendi, onun için abes yere kulağını, burnunu yele verdi!
438. o ümitle ki haset iğnesinden akan zehirle mahzunları tâ canlarından zehirliye.
439. hasetten burnunu koparan kişi, kendisini kulaksız ve burunsuz bırakır.
440. burun, odur ki bir koku alsın ve kokuda, koku alanı bir yüzün bulunduğu tarafa götürsün.
devamı için:
(bkz: mesnevi 441 450)
mesnevinin yazılma sebebi zat-ı muhterem.
421. ömrünün okluğu boşaldı. ömür gitti; gölge avı ardında koşmada yandı eridi!
422. bir kişinin dadısı, tanrı gölgesi olursa onu gölgeden ve hayalden kurtarır.
423. tanrıya kul olan, tanrı gölgesidir. o bu âlemden ölmüş, tanrı ile dirilmiştir.
424. fırsatı kaçırmadan ve şüphe etmeksizin onun eteğine sarıl ki âhir zamanın sonundaki fitnelerden kurtulasın.
425. tanrı gölgeyi nasıl uzattı (âyeti); evliyanın nakşidir. çünkü velî, tanrı güneşi nurunun delilidir.
426. bu yolda bu delil olmaksızın yürüme, halil gibi "ben batanları sevmem" de!
427. yürü, gölgeden bir güneş bul. şah şems-i tebrîzînin eteğine yapış!
428. bu düğün ve gelinin bulunduğu yerin yolunu bilmezsen hak ziyası hüsameddinden sor!
429. haset, yolda gırtlağına sarılırsa... bil ki iblisin tuğyanı hasettedir.
430. çünkü o, haset yüzünden âdemden arlanır... kutlulukla haset yüzünden savaşır.
devamı için:
(bkz: mesnevi 431 440)
422. bir kişinin dadısı, tanrı gölgesi olursa onu gölgeden ve hayalden kurtarır.
423. tanrıya kul olan, tanrı gölgesidir. o bu âlemden ölmüş, tanrı ile dirilmiştir.
424. fırsatı kaçırmadan ve şüphe etmeksizin onun eteğine sarıl ki âhir zamanın sonundaki fitnelerden kurtulasın.
425. tanrı gölgeyi nasıl uzattı (âyeti); evliyanın nakşidir. çünkü velî, tanrı güneşi nurunun delilidir.
426. bu yolda bu delil olmaksızın yürüme, halil gibi "ben batanları sevmem" de!
427. yürü, gölgeden bir güneş bul. şah şems-i tebrîzînin eteğine yapış!
428. bu düğün ve gelinin bulunduğu yerin yolunu bilmezsen hak ziyası hüsameddinden sor!
429. haset, yolda gırtlağına sarılırsa... bil ki iblisin tuğyanı hasettedir.
430. çünkü o, haset yüzünden âdemden arlanır... kutlulukla haset yüzünden savaşır.
devamı için:
(bkz: mesnevi 431 440)
bostan gölgeliği. gerke olarak da geçer.
(bkz: gerge)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?