’önü kapalıçarşı, arkası mısır çarşısı’
cemal süreya
cep telefonunun olmadığı eski zamanlarda annenin, çocuklarına verdikleri ve evin eksiklerini tamamlayacak sonu olmayan bakkal siparişleridir. evde başlar, evde biterdi...
sabah.
9 ya da 10 yaş.
yatağın herhangi bir köşesi.
kahvaltı edilmemiş henüz.
yatağın o inanılmaz sıcaklığı üzerimde daha.
anne: pipiiii! kalk hadi oğlum, bakkala git de kahvaltılık bir şeyler al.
pipi: peki annecim.
yüzdeki mahmurluğu almak için bir güzel surat yıkanır, giyinilir.
anne: bak şimdi oğlum: 250 gr az yağlı beyaz peynir (söyle tenekeden versin, geçen seferki gibi dolapta çürüttüklerinden değil, vallahi geri gönderirim) , 150 gr sert zeytin (suyunu tartmasın körolasıca, yarısı suydu geçen sefer), 4 tane sarı yumurta (beyazlarda koku var, hem sarılar daha iri, kendin seç onları oğlum), 1 pişkin ekmek (elinle yokla, çıt sesi geliyorsa al, tamam mı evlâdım?); evde reçelle bal var, ben çayı koyayım, sen de çabucak gidiver yavrucuum, hadi...
pipi: tamam anne, hemen gidiyorum.
para alınır fakat...
kapıdan çıkarken gol yağmuru başlar!
merdivenler.
anne: pipiiiiii! bak unuttum, akşam üzeri şerife teyzenler (komşumuz) bize gelecek, fırına da uğra sen, ekmeği bakkaldan diil, oradan al, bir de irmik, yarım kilo olsun, yaziim mi bunları sana?
pipi: yok anne, hepsi aklımda: peynir, zeytin, yumurta bakkaldan, ekmekle irmik fırından.
anne: afferin benim akıllı oğluma, hadi koş.
pipi: (iç ses: tral lal looom, tral lal looom... tenekeden 250 gram yağlı beyaz peynir, 150 gram zeytin, 4 tane yumurta bakkaldan; irmikle ekm...)
apartmandan dışarı tam çıkmışken ve siparişler içten tekrarlanırken, camdan sarkmış bir çift anne memesi ve onlara dayanmış bir anne kafası görülür:
- pipiiiii diye bağırmaktadır.
pipi: efendiiim.
anne: kuruyemişçiye de uğra oğlum, 50 gr çam fıstığı alıver, paranın üstüyle de kendine bir şeyler alırsın hem..
pipi: paranın üstü ne kadar annecim?
anne: 50 kuruş filan artar heralde. al onunla şeker, sakız filan işte..
pipi: tamam anneciim.
yarim saat 45 dakika sonra.
kapi zili çalinir ve elde torba eve girilir.
anne: afferin oğluma, aldın di mi hepsini?
pipi: aldım annecim (lolipop iştahla yalanmaktadır o sıra).
anne torbayı mutfağa götürür ve...
- pipiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii! çığlığı duyulur.
torbadan 4 ekmek, yarım kilo zeytin, 50 gram kaşar, 1 yumurta, bolca şekerleme ve 2-3 paket de koska helvası çıkar (susamlı)
ekmekler çok sıcaktı, bir de bunu unutmamışım hâlâ...
sabah.
9 ya da 10 yaş.
yatağın herhangi bir köşesi.
kahvaltı edilmemiş henüz.
yatağın o inanılmaz sıcaklığı üzerimde daha.
anne: pipiiii! kalk hadi oğlum, bakkala git de kahvaltılık bir şeyler al.
pipi: peki annecim.
yüzdeki mahmurluğu almak için bir güzel surat yıkanır, giyinilir.
anne: bak şimdi oğlum: 250 gr az yağlı beyaz peynir (söyle tenekeden versin, geçen seferki gibi dolapta çürüttüklerinden değil, vallahi geri gönderirim) , 150 gr sert zeytin (suyunu tartmasın körolasıca, yarısı suydu geçen sefer), 4 tane sarı yumurta (beyazlarda koku var, hem sarılar daha iri, kendin seç onları oğlum), 1 pişkin ekmek (elinle yokla, çıt sesi geliyorsa al, tamam mı evlâdım?); evde reçelle bal var, ben çayı koyayım, sen de çabucak gidiver yavrucuum, hadi...
pipi: tamam anne, hemen gidiyorum.
para alınır fakat...
kapıdan çıkarken gol yağmuru başlar!
merdivenler.
anne: pipiiiiii! bak unuttum, akşam üzeri şerife teyzenler (komşumuz) bize gelecek, fırına da uğra sen, ekmeği bakkaldan diil, oradan al, bir de irmik, yarım kilo olsun, yaziim mi bunları sana?
pipi: yok anne, hepsi aklımda: peynir, zeytin, yumurta bakkaldan, ekmekle irmik fırından.
anne: afferin benim akıllı oğluma, hadi koş.
pipi: (iç ses: tral lal looom, tral lal looom... tenekeden 250 gram yağlı beyaz peynir, 150 gram zeytin, 4 tane yumurta bakkaldan; irmikle ekm...)
apartmandan dışarı tam çıkmışken ve siparişler içten tekrarlanırken, camdan sarkmış bir çift anne memesi ve onlara dayanmış bir anne kafası görülür:
- pipiiiii diye bağırmaktadır.
pipi: efendiiim.
anne: kuruyemişçiye de uğra oğlum, 50 gr çam fıstığı alıver, paranın üstüyle de kendine bir şeyler alırsın hem..
pipi: paranın üstü ne kadar annecim?
anne: 50 kuruş filan artar heralde. al onunla şeker, sakız filan işte..
pipi: tamam anneciim.
yarim saat 45 dakika sonra.
kapi zili çalinir ve elde torba eve girilir.
anne: afferin oğluma, aldın di mi hepsini?
pipi: aldım annecim (lolipop iştahla yalanmaktadır o sıra).
anne torbayı mutfağa götürür ve...
- pipiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii! çığlığı duyulur.
torbadan 4 ekmek, yarım kilo zeytin, 50 gram kaşar, 1 yumurta, bolca şekerleme ve 2-3 paket de koska helvası çıkar (susamlı)
ekmekler çok sıcaktı, bir de bunu unutmamışım hâlâ...
doğru haberdir: ettirmiştir, kendimden biliyorum.
bana da ettirdi, ben de hâlâ şarkı söyleyemiyorum. şarkı söyleyemeyişimin 30. yılında, 40. yılında ve 50. yılında da jübile yapıp, ne kadar tayyip ve tayyipçi tayfası varsa hepsini davet edecem evime, kendimi ettirtecem aynı adnancım gibi.
ölenin arkasından dedikodu yapmak da anca bunlara yaraşır zaten.
etmiyecem küfür, zorlamayın.
bana da ettirdi, ben de hâlâ şarkı söyleyemiyorum. şarkı söyleyemeyişimin 30. yılında, 40. yılında ve 50. yılında da jübile yapıp, ne kadar tayyip ve tayyipçi tayfası varsa hepsini davet edecem evime, kendimi ettirtecem aynı adnancım gibi.
ölenin arkasından dedikodu yapmak da anca bunlara yaraşır zaten.
etmiyecem küfür, zorlamayın.
30 yaşa girmesinin verdiği heyecanla müthiş bir sevgi çemberi oluşmuştur etrafında. ben de bu sevgi selinde bir damla olabilirsem ne mutlu bana.
nice otuzlu yaşlara ablacığım, ellerinden öperim.
kardeşin pipişik.
nice otuzlu yaşlara ablacığım, ellerinden öperim.
kardeşin pipişik.
sözlük türkçeye geçtikten beş dakika sonra, 5nci olarak işkembe çorbasını değiştirmiştir bu adam.
ne diyeceğimi bilemiyorum!
ne diyeceğimi bilemiyorum!
ne bir savdır ne bir hurafedir, bal gibi de bir müslüman inancıdır.
ha, sadece müslümanlarda mı bu inanış? ya olur mu hiç öyle şey!? hepsinde, bütün kitap inmiş dinlerde aynı vâkâ sabit. hıristiyanlar galileyi engizisyon mahkemelerinde neden yargıladılar? "dünya dönüyor" dediği için değil mi? ne oldu şimdi(?), incile ek madde mi eklediler? kuran desen, onun hiçbir yerinde dünyanın şekline şemaline ilişkin bir bölüm yok! tevrat da allahlık, aynı diğerleri gibi.
kalmışlar bu inananlar bilmem kaç yıllarında, öküz sallarsa kafasını deprem oldu bellemişler. "7.4 yetmedi mi" yi öküze sormalıydı o salak karafatma; gitti bilmem kimin kemalistlerine sordu! lan kemalistler kendi aralarında bilmem kaça bölünmüşler, sizle mi uğraşacaklar işi gücü bırakıp allahın örümcek beyinlileri.
velhasıl-ı kelâm;
hiçbir kutsal olarak addedilmiş kitapta dünyanın ne şekline ne de ne yaptığına dair bir söz yok. bilmem kaç senedir de tapınırlar dururlar bu insan yazmalarına bizim sözde ademoğulları, bırak tapınsınlar. şöyle, tepsi biçiminde bir şey dünya. içinde ben varım, sen varsın; bir de nuhun, gemisine koyduğu hayvanlardan arta kalanlar, işte o kadar!
kafaya gel! lan nerede yaptınız siz bu kafayı lan; ha? ben de istiyorum ondan amk! camiye de bu kafayla gidiyorlar bunlar ha... helal baba!
ne? ayda ezan sesi mi duymuş armstrong?
oynaşma, harbi sikerim bak!
ha, sadece müslümanlarda mı bu inanış? ya olur mu hiç öyle şey!? hepsinde, bütün kitap inmiş dinlerde aynı vâkâ sabit. hıristiyanlar galileyi engizisyon mahkemelerinde neden yargıladılar? "dünya dönüyor" dediği için değil mi? ne oldu şimdi(?), incile ek madde mi eklediler? kuran desen, onun hiçbir yerinde dünyanın şekline şemaline ilişkin bir bölüm yok! tevrat da allahlık, aynı diğerleri gibi.
kalmışlar bu inananlar bilmem kaç yıllarında, öküz sallarsa kafasını deprem oldu bellemişler. "7.4 yetmedi mi" yi öküze sormalıydı o salak karafatma; gitti bilmem kimin kemalistlerine sordu! lan kemalistler kendi aralarında bilmem kaça bölünmüşler, sizle mi uğraşacaklar işi gücü bırakıp allahın örümcek beyinlileri.
velhasıl-ı kelâm;
hiçbir kutsal olarak addedilmiş kitapta dünyanın ne şekline ne de ne yaptığına dair bir söz yok. bilmem kaç senedir de tapınırlar dururlar bu insan yazmalarına bizim sözde ademoğulları, bırak tapınsınlar. şöyle, tepsi biçiminde bir şey dünya. içinde ben varım, sen varsın; bir de nuhun, gemisine koyduğu hayvanlardan arta kalanlar, işte o kadar!
kafaya gel! lan nerede yaptınız siz bu kafayı lan; ha? ben de istiyorum ondan amk! camiye de bu kafayla gidiyorlar bunlar ha... helal baba!
ne? ayda ezan sesi mi duymuş armstrong?
oynaşma, harbi sikerim bak!
gereksiz, düşüncesizce ve anlamsız bir davranış biçimi. bitmiş gitmiş bir ilişkiyi gidip de yeni sevgiliye, yola devam ettiğin, her şeyini paylaştığın kişiye anlatmanın ne gereği var! her şeyini paylaşmak derken, bunları da paylaşmaya gerek yok ki cicim benim... tatlım kıymetlim. yerim seni, anlatma, sus amk!
dürüst bilgiç.
seri eksilediğini ve neden eksilediğini söylemiştir.
saygım sonsuz kendisine ve tercihine.
patlıcana can veren yarabbim işte, ne yapalım, bu da böyle.
seri eksilediğini ve neden eksilediğini söylemiştir.
saygım sonsuz kendisine ve tercihine.
patlıcana can veren yarabbim işte, ne yapalım, bu da böyle.
teselli lafı.
genellikle terkedilmiş ya da bir türlü arkadaş bulamamış ya da direkten dönmüşlere, arkadaşları tarafından söylenir.
yok amk sana kız mız, ibne...
genellikle terkedilmiş ya da bir türlü arkadaş bulamamış ya da direkten dönmüşlere, arkadaşları tarafından söylenir.
yok amk sana kız mız, ibne...
alternatif bir çaba. örneğin bir palayla birlikte, pavyonda girdiniz yeni yıla... hah işte, palanınkinin de yıl boyu size gireceğine delalet oluyor bu. palayla niye girdiniz, nasıl girdiniz oraları beni ilgilendirmez. kişisel merak olabilir.
hayırlısıylan!
hayırlısıylan!
sigara içiyor, çocuklara kötü örnek oluyor diye red kit’in ağzına papatya koyan zihniyetin hortladığı izlenimi yaratan amcıkça bir karar. karar sadece casablanca ile ilgili amcıkça değil, tümden amcıkça!
casablanca’daki efsane sahnelerin tümünde, ağzında sigara var bogart’ın. bir karizma filan böyle. zaten çirkin bu humprey; ingrid olmasaydı yani onunla başrollere çıkmasaydı, babayı hasta olurlardı kadınlar ona. kıskanç bu kadın kısmısı; görmesinler güzel kadının yanında bir dallama (humprey bogart’a da dallama dedim ya, ohh) hemen atlarlar üzerine, bakmadan hiçbir şeyine.
sigara diyordum; böyle televizyonlarda içenin götüne sokacaksın ki, bak bir daha içiyorlar mı? ibneler.
şimdi sıra atatürk’ün sigarayla çekilmiş bil-umum fotoğraf ve görüntülerinde. adamın bir tane sigarasız görüntüsü yok neredeyse. lan atatürk bile sigara içiyormuş, tüü, ne kötü örnek olmuş bak gençliğe! ayıp, yaşından başından utan be atam!
edit:
o değil de;
bi okuyayım dedim yazdığımı şimdi, amcık demek ne güzel bir şey ya öyle ağzını doldura doldura! amcıkk! allah allaaaa... karar çok amcıkça! evet, amcıkk! (ikinci "k" tükürük saçarak söylenir)
casablanca’daki efsane sahnelerin tümünde, ağzında sigara var bogart’ın. bir karizma filan böyle. zaten çirkin bu humprey; ingrid olmasaydı yani onunla başrollere çıkmasaydı, babayı hasta olurlardı kadınlar ona. kıskanç bu kadın kısmısı; görmesinler güzel kadının yanında bir dallama (humprey bogart’a da dallama dedim ya, ohh) hemen atlarlar üzerine, bakmadan hiçbir şeyine.
sigara diyordum; böyle televizyonlarda içenin götüne sokacaksın ki, bak bir daha içiyorlar mı? ibneler.
şimdi sıra atatürk’ün sigarayla çekilmiş bil-umum fotoğraf ve görüntülerinde. adamın bir tane sigarasız görüntüsü yok neredeyse. lan atatürk bile sigara içiyormuş, tüü, ne kötü örnek olmuş bak gençliğe! ayıp, yaşından başından utan be atam!
edit:
o değil de;
bi okuyayım dedim yazdığımı şimdi, amcık demek ne güzel bir şey ya öyle ağzını doldura doldura! amcıkk! allah allaaaa... karar çok amcıkça! evet, amcıkk! (ikinci "k" tükürük saçarak söylenir)
doğum günü çocuğu. 25 sene önce bugün doğmuş kendisi. 26 da olabilir, karıştırdım. en masum yerinden yalarım seni, bir tanem benim. canım.
girmeyecektim 1.000.000uncu entryi... valla girmeyecektim kız. tam 999.999da bırakıp:
pipisik->imphotep: günaydın. ben 999.999uncu entry’de bırakaca’m hocam. gerisini sen halleder misin? (=
(15.04.2011 08:05:33)
sil ar$iv
sonra... baktım ki kaybolmuş imphotep:
pipisik->imphotep: ben online’sın diye mesaj attıydım bir milyonuncu entry için ama sonra yok oldun... ben de hallettim, dayanamadım, kıyamadım... (=
(15.04.2011 08:23:11)
sil ar$iv
durumu özetledikten sonra: evet. dayanamadım amk! içeriğine gelince; size mi soracam ne yazacağımı lan? yeni mi çıktı bu? herkesin zevki anasınınki. bu zamana değin sen mi yol gösterdin bana da o an seni arayacak soracaktım; "nasıl yapsam, nasıl etsem" diye.
sinirli değilim, sadece götüm.
su uyur pipişik uyumaz!
pipisik->imphotep: günaydın. ben 999.999uncu entry’de bırakaca’m hocam. gerisini sen halleder misin? (=
(15.04.2011 08:05:33)
sil ar$iv
sonra... baktım ki kaybolmuş imphotep:
pipisik->imphotep: ben online’sın diye mesaj attıydım bir milyonuncu entry için ama sonra yok oldun... ben de hallettim, dayanamadım, kıyamadım... (=
(15.04.2011 08:23:11)
sil ar$iv
durumu özetledikten sonra: evet. dayanamadım amk! içeriğine gelince; size mi soracam ne yazacağımı lan? yeni mi çıktı bu? herkesin zevki anasınınki. bu zamana değin sen mi yol gösterdin bana da o an seni arayacak soracaktım; "nasıl yapsam, nasıl etsem" diye.
sinirli değilim, sadece götüm.
su uyur pipişik uyumaz!
recep ivedik filmlerinin rekor üstüne rekor kırdığı ülkemizde; bu filmin beğenilmemesi, aşağılanması gayet normaldir. bu milletin kafasını sikeceksin ki, beğensin.
her şey değişse de jedisinin götü hep kocamandır. küçült amk onu; boğulacam.
yeni yılını en içten ibneliğimle kutluyorum kendisinin.
aradan geçen 4 gün zarfında uyuduydum ben...
bu arada uzun lm 5.25 olmuş lan: acıdı mı?
aradan geçen 4 gün zarfında uyuduydum ben...
bu arada uzun lm 5.25 olmuş lan: acıdı mı?
ama ilginç, ama hüzünlü, ama sevinçli...
herkesin bir yaşamı ve onun da anlatılacak bir kesiti vardır.
80 öncesi.
istanbul karışık. sıkıyönetim.
öğrenci olayları, sağcı solcu karşıtlığı.
yokluk.
sıra.
stokçuluk.
ibnelik.
yer: karagümrük, eminönü/taksim dolmuş durağı.
hava: yağmur ertesi puslu bir sabah.
başrol oyuncusu: kâhya. 40lı yaşlarda. sol bacağı o kadar kısa ki; onu kaldırımda, diğerini asfaltta tuttuğu vakit, ancak eşitleniyor yürüyüşü. bu yüzdendir öyle yürüyüşü. aklı hafif noksan. söylenilenleri tekrar etme ve simetri hastalığı sahibi aynı zamanda. bir arka sokaktaki ahşap viranede kalır. bir sobası vardır ama yakacağı yoktur. bir yorganı vardır ama ikincisi yoktur. geçen sene, taksime her sabah giden avukat nedim beyin verdiği kırçıllı gri bir paltosu, bir de balıkçılığa gittiği zamandan kalma keçe pantolonu vardır üzerinde, her gün giydiği. bir annesi vardır, ölmüştür. bir babası vardır ve diridir belki de(!), bilmez kim olduğunu.
kâhya: "taksim iki, eminönü üç... taksim iki, eminönü üç..."
birden, arkadaki akbankın girişinde bir hareketlilik görür. ikisi erkek biri kız üç genç, tam bankanın önünde kafalarına kar berelerini takmaktadırlar.
genç erkek: "ben ilk girecem. hemen arkamdan (eliyle diğer erkeği göstererek) sen gel, askeri de (bu sefer kızı işaret ederek) sen etkisizleştiriyosun. kimseye zarar vermek yok. planladığımız gibi; devrimci halkın sözcüsü olarak, sadece para yardımı topluyoruz, bu bir soygun değil. tamam mı?"
genç erkek 2: tamam!
kız: tamam.
kâhya: "kardeş (kızı göstererek)! beren tam olmamış. yamuk duruyo kafanda..."
(duymazlar)
genç erkek: "hadi arkadaşlar, yolumuz açık olsun, davranın!"
ilk önce çocuk girer içeriye, sonra diğeri ve en son kız. hemen arkalarından da kâhya. bereyi düzelttirmesi gerekmektedir. yoksa günü iyi gitmez!
genç erkek: (içeride. kız askeri rehin almıştır elindeki rovelverle) (bağırarak) "arkadaşlar! biz devrimci gençliğin birer üyeleriyiz."
kâhya: "arkadaşlar! biz devrimci gençliğin birer üyeleriyiz." bereni düzelt kardeşim, yamuk duruyor.
kız: "ya abi çekil kenara allahını seversen ya."
kısa bir şaşkınlık sonrasında, genç toparlar kendisini ve devam eder; "kimseye zarar vermeyeceğiz, (veznedara dönerek, kısık bir sesle) kasayı bu çuvala boşalt hemen arkadaşım. çabuk ol!"
kâhya: (bağırarak) "kimseye zarar vermeyeceğiz... kimseye zarar vermeyeceğiz... (ve kıza) bereni düzelt, bereni."
soygun tam planlandığı gibi, olaysız ve temiz bir şekilde gerçekleştirilmiştir.. kâhya haricinde! kâhya hâlâ bağırmaktadır bankada, gençler koşarak çıkarken: "kimseye zarar vermeyeceğiz... kimseye zarar vermeyeceğiz..."
2-3 dakika sonra askerler ve polis intikal eder olayın geçtiği yere. banka içerisindeki vatandaşlar, çalışanlar sessizlik içindedir. çünkü kâhya bağırıyordur halen: "kimseye zarar vermeyeceğiz... kimseye zarar vermeyeceğiz..."
apar topar üstüne atlar polisin biri kâhyanın, yere yatırır, kelepçeyi takar ama.. "kimseye zarar vermeyeceğiz" lere devam eder kâhya. bankada çalışanlardan hiç biri sesini çıkarmaz buna. tanıyorlar, her gün açtığı kapıdan dolmuşa biniyorlardır oysa. seslerini çıkarmazlar; "bu bizim kâhyadır, hafif delidir" demezler. karakola giderler polisler, askerler ve bizim kâhya. gidiş o gidiş.
yalnız hâlâ anlatılmaktadır: karakolda, işkence yapılırken ve ona "kimin hesabına çaldınız lan paraları" diye sorulurken verdiği cevap... "kimseye zarar vermeyeceğiz... kimseye zarar vermeyeceğiz"
.....
herkesin bir yaşamı ve onun da anlatılacak bir kesiti vardır.
80 öncesi.
istanbul karışık. sıkıyönetim.
öğrenci olayları, sağcı solcu karşıtlığı.
yokluk.
sıra.
stokçuluk.
ibnelik.
yer: karagümrük, eminönü/taksim dolmuş durağı.
hava: yağmur ertesi puslu bir sabah.
başrol oyuncusu: kâhya. 40lı yaşlarda. sol bacağı o kadar kısa ki; onu kaldırımda, diğerini asfaltta tuttuğu vakit, ancak eşitleniyor yürüyüşü. bu yüzdendir öyle yürüyüşü. aklı hafif noksan. söylenilenleri tekrar etme ve simetri hastalığı sahibi aynı zamanda. bir arka sokaktaki ahşap viranede kalır. bir sobası vardır ama yakacağı yoktur. bir yorganı vardır ama ikincisi yoktur. geçen sene, taksime her sabah giden avukat nedim beyin verdiği kırçıllı gri bir paltosu, bir de balıkçılığa gittiği zamandan kalma keçe pantolonu vardır üzerinde, her gün giydiği. bir annesi vardır, ölmüştür. bir babası vardır ve diridir belki de(!), bilmez kim olduğunu.
kâhya: "taksim iki, eminönü üç... taksim iki, eminönü üç..."
birden, arkadaki akbankın girişinde bir hareketlilik görür. ikisi erkek biri kız üç genç, tam bankanın önünde kafalarına kar berelerini takmaktadırlar.
genç erkek: "ben ilk girecem. hemen arkamdan (eliyle diğer erkeği göstererek) sen gel, askeri de (bu sefer kızı işaret ederek) sen etkisizleştiriyosun. kimseye zarar vermek yok. planladığımız gibi; devrimci halkın sözcüsü olarak, sadece para yardımı topluyoruz, bu bir soygun değil. tamam mı?"
genç erkek 2: tamam!
kız: tamam.
kâhya: "kardeş (kızı göstererek)! beren tam olmamış. yamuk duruyo kafanda..."
(duymazlar)
genç erkek: "hadi arkadaşlar, yolumuz açık olsun, davranın!"
ilk önce çocuk girer içeriye, sonra diğeri ve en son kız. hemen arkalarından da kâhya. bereyi düzelttirmesi gerekmektedir. yoksa günü iyi gitmez!
genç erkek: (içeride. kız askeri rehin almıştır elindeki rovelverle) (bağırarak) "arkadaşlar! biz devrimci gençliğin birer üyeleriyiz."
kâhya: "arkadaşlar! biz devrimci gençliğin birer üyeleriyiz." bereni düzelt kardeşim, yamuk duruyor.
kız: "ya abi çekil kenara allahını seversen ya."
kısa bir şaşkınlık sonrasında, genç toparlar kendisini ve devam eder; "kimseye zarar vermeyeceğiz, (veznedara dönerek, kısık bir sesle) kasayı bu çuvala boşalt hemen arkadaşım. çabuk ol!"
kâhya: (bağırarak) "kimseye zarar vermeyeceğiz... kimseye zarar vermeyeceğiz... (ve kıza) bereni düzelt, bereni."
soygun tam planlandığı gibi, olaysız ve temiz bir şekilde gerçekleştirilmiştir.. kâhya haricinde! kâhya hâlâ bağırmaktadır bankada, gençler koşarak çıkarken: "kimseye zarar vermeyeceğiz... kimseye zarar vermeyeceğiz..."
2-3 dakika sonra askerler ve polis intikal eder olayın geçtiği yere. banka içerisindeki vatandaşlar, çalışanlar sessizlik içindedir. çünkü kâhya bağırıyordur halen: "kimseye zarar vermeyeceğiz... kimseye zarar vermeyeceğiz..."
apar topar üstüne atlar polisin biri kâhyanın, yere yatırır, kelepçeyi takar ama.. "kimseye zarar vermeyeceğiz" lere devam eder kâhya. bankada çalışanlardan hiç biri sesini çıkarmaz buna. tanıyorlar, her gün açtığı kapıdan dolmuşa biniyorlardır oysa. seslerini çıkarmazlar; "bu bizim kâhyadır, hafif delidir" demezler. karakola giderler polisler, askerler ve bizim kâhya. gidiş o gidiş.
yalnız hâlâ anlatılmaktadır: karakolda, işkence yapılırken ve ona "kimin hesabına çaldınız lan paraları" diye sorulurken verdiği cevap... "kimseye zarar vermeyeceğiz... kimseye zarar vermeyeceğiz"
.....
2010 yılının ilk entrysidir. aşağıda belirtilen durumda olduğu üzre, sahibi de belli olan entrydir. ben de coder falan olsam, benimki de olurdu ki, ben yapmam ama; ben... ben ben ben...
#904725
götümün kodcusu...
#904725
götümün kodcusu...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?