izmir

5 /
van ness
iki sene ard arda yazları gidip stajımı yapıp çalıştığım hem de tatilimi yaptığım herşeyiyle güzel insanlarıyla kızlarıyla modernliliğiyle güzel, türkiye nin avrupa birliğine girmiş kara parçasının bulunduğu ilimizdir.yazlık tatil beldelerine yakın egenin komşusu trafiği müsait olan eğlencenin de ayrı bir güzel olduğu şehirdir.iki yıldır uzak kaldım senden bekle beni güzel izmir diye bana slogan attıran şehir.
son sosyalist
her şampiyonlar ligi ya da uefa kupası maçı öncesi siddetli yağmurun yağdığı, şimşeklerin çaktığı şehir. bu nedenle çatı anteni, uydu anteni ne varsa bozuluyo tv yayınları kesiliyo. maçlar telefona gelen mesajlardan takip ediliyo.
bu hafta yine maçlar var. evet doğru tahmin ettiniz, bugün yine yağmurlu, yarın da öyle görünüyo. perşembe günü hava nasıl söylememe gerek yok sanırım.
icimdeki kucuk cocuk
saat kulesinin cevresindeki yaban guvercinlerine yem verilesi, peslerinden kosulup yakalanmak istenilesi, kemer altinin kalabaliginda kaybolunasi, teleferikte evden getirilen ozenle yapilmis islak kurabiyeleri gizli gizli sokmaya calisilinasi, herhangi bir semtinde kaldirim uzerine bile oturulup kahvalti yapilasi, kimsenin kimseye garip gozle bakmadigi guzel sehirdir.
urban f
elbet bir gün döneceğim ,yaşadığım bu puslu şehirden dönüp kemiklerimi ,kalbimi,ruhumu tekrar ısıtacağım memleketimde..
huzursuz
alsancak sokakları, bornova küçük parkı, yazları binlerce kişinin akın edip bir yandan içip, bir yandan müzik yaptığı, eğlencesi sabahlara kadar süren kordonuyla hayatın ’tam anlamı’, eşsiz şehir. bu karışık şehirden kurtulur kurtulmaz tekrar kollarına atacağım kendimi. siz istediğiniz kadar kızgın çıkın evden dışarı. güler yüzlü insanlarının samimi ifadeleriyle karşılaşınca birden pamuk şeker kıvamına geliyorsunuz. nasıl özledim alsancağı, çimleri, sardunyayı, uğrak’ı, bahane’yi, ooze’u, dungeon’ı, kentkartı, kumruyu, çeşmeyi, evimi...

o özel şehri sadece gerçek izmirliler hakkını vererek sevebilir.

anne önümüzdeki ay geliyorum, lütfen kereviz pişir :)
myysteriouss
izmir kelimesi eski ion lehçesinde smurne, attika (atina) lehçesinde ise smryna diye yazılırdı. bugünkü hellenler bu kentin adını smirni biçiminde telaffuz etmekte, gerçi son yıllarda antik efes kenti civarında da bu adla anılan bir köy yerleşimi izlerine rastlanmıştır. olasılıkla izmir’den efes’e giden bir kısım amazon kraliçelerinin adını yerleştikleri köye de koydukları düşünülmektedir ki bununla ilgili bilgilere eski yunanistan’daki kaynaklarda da rastlanmaktadır. ancak smyrna sözcüğü yunanca değildir, ege bölgesindeki birçok yerleşim adı gibi anadolu kökenlidir. m.ö. 2. binin başlarına ait kayseri kültece yerleşiminde ele geçen bazı tablet metinlerinde tismurna adına rastlanmaktadır. tismurna’daki `ti’ bir ön ek olup büyük olasılıkla bir kişi ya da bir yer adını belirtmektedir. bundan da hellenler ya da bayraklı höyüğünü mesken tutanların bu ön eki atıp kente ’smyrna’ demişlerdir. kentin adı olasılıkla m.ö. 300 ile m.ö. 1800 yılları arasında smurnu olarak anılıyordu..


eski izmir kenti (smyrna) körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık yüz dönüm olan bir adacık üzerinde kurulmuştu. son yüzyıllar boyunca meles çayı’nın ve sipylos dağı (yamanlar dağı)’ndan gelen sellerin getirdikleri mil ile bugünkü bornova ovası oluştu ve yarım adacık bir tepe haline dönüştü.

şimdi tepekule adını taşıyan bu höyüğün üzerinde tekel müdürlüğü’nün izmir şarap ve bira fabrikası’na ait numune bağı bulunmaktadır. 1955’ten beri yoğun gecekondu bölgesi olan bu çevrede izmir’deki ilk yerleşim yeri olarak tespit edilen izmir höyüğü bulunur. buradaki ilk kazılarda türk tarih kurumu ile eski eserler ve müzeler genel müdürlüğü"nün katkıları büyük olmuştur.

batı anadolu kıyılarındaki ilk yerleşimler -ki bunlar troya savaşlarından sonra kurulan aiol, ion ve dor kökenlidir- genelde küçük yarımadalar üzerinde kurulmuştur. bunlar, çandarlı (pitanes), foça (phokaia), izmir (smyrna), kilizman (klazomenai), milet ve iasos gibi yerleşimlerdir. bunun nedeni yerleşim yerlerini kuran ve oturan insanların daha çok hellenli ve den olmalarıdır. böylece yarımada yerleşikleri hem iki limana sahiptiler, hem de kara denizden gelecek saldırılara karşı güvence içindeydiler. elverişsiz havalarda limanlardan biri uygun olmadığı takdirde gemiciler diğer limanı kullanma şansına sahiplerdi. bayraklı höyüğü körfezin kuzeydoğu köşesinde, kuzeyine sarp kayalı yamanlar dağı’nı da alarak karadan gelecek saldırılara karşı rahat bir konumdaydı. güneyi imbata açıktı. eski izmir yerleşimi yaklaşık 3000 yıl boyunca bu yarımada üzerinde ver aldı. m.ö. 4. yüzyılın ikinci yarısında büyük nüfus artışı yüzünden bugünkü kadifekale (pagos) eteklerine taşındı..
angelus
türkiye’nin üçüncü büyük şehri olan izmir, çağdaş, gelişmiş, aynı zamanda işlek bir ticaret merkezidir. izmir’in batısında renkli denizi, plajları ve termal merkezleriyle çeşme yarımadası uzanır. antik çağların en ünlü kentleri arasında yer alan efes, roma imparatorluk devrinde dünyanın en büyük kentlerinden biriydi. tüm iyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran efes, yoğun sanatsal etkinliklerle de adını duyuruyordu.

izmir, yatlar ve gemilerle çevrilmiş uzun ve dar bir körfezin başında yer almaktadır. ilıman bir iklime sahip olup, yazında denizden gelen taze bir serinlik güneşin sıcaklığını alıp götürmektedir. sahil boyunca palmiye ağaçları ve geniş caddeler bulunmaktadır. izmir limanı istanbul’dan sonra ikinci büyük limandır. canlı ve kozmopolit bir şehir olan izmir, uluslararası sanat festivalleri ve izmir enternasyonal fuarı ile de önemli bir yer tutar.

angelus
neolitik-tunç çağları

en eski izmir’in yerleşimi bornova ilçesindeki yeşilova höyüğü’nde 2005 yılında yapılan kazılarda keşfedilmiş, izmir kenti tarihinde bilinenden 3 bin yıldan daha eskiye m.ö. 6500 yıllarına kadar gidilmiştir.yeşilova buluntuları izmir’deki ilk yerleşimin neolitik çağda bornova ovası’nda başladığını , yerleşim sayısının kalkolitik ve tunç çağlar süresince artarak devam ettiğini göstermiştir. symrna kazılarından elde edilen bilgiler ışığında tunç çağ evlerini höyüğün en üst düzeyinde denizden 3 ile 5 metre yukarıdaki kayalar üzerine oturtmuşlardır. bu yerleşme eski tunç çağı dönemine aittir. bulunan çanak ve çömlekler troya dönemi ve kültürüyle (m.ö.3000-2500) benzerlikler göstermektedir. birinci yerleşim tabakasının üstünde orta tunç çağı dönemi yer alıyordu. burada bulunan keramik eserler troya ii kentinde ortaya konulan sanatsal eserlerle hemen hemen özdeştir (m.ö. 2500-2000). üçüncü yerleşme katı troya vi ve hitit dönemi ile çağdaştır (m.ö.1800-1ü50). bu katta elde edilen büyük ve sağlam bir vazo, afyon ve uşak kentlerinin güneyindeki beyce sultan kazılarında elde edilen kapların çeşidindendir. ayrıca birçok kap biçimi orta anadolu ile olduğu ölçüde troya vi kap kaçağı ile de benzerlikler taşımaktadır. bundan başka yine troya vi’da gün ışığına çıkan `minyas’ tipi vazolar bayraklı’da da ele geçmiş, bir de 4-5 myken seramik parçasına rastlanmıştır. açılan sondajlar küçük olduğundan evler hakkında geniş bilgi elde edilememiştir. tunç çağı’nda izmir `de yaşayan yerli halkın dili konusunda herhangi bir fikir elde edilmesi mümkün olmamıştır. `minyas’ türü keramiğin ele geçmesi birçok anadolu kentinde olduğu gibi, burada da 2. binde akalılâra (achaioi: myken) ait bir ticaret kolonisinin bulunduğuna ilişkin ipuçları verebilir.
angelus
demir çağı

hititler çağı’nda {m,ö. 1800-1200) anadolu’da yazı kullanılıyordu ve bundan ötürü o dönemde tarih çağına ulaşılmış bulunuluyordu. ancak m.ö. 1200’lerde troya vll ve hitit başkenti hattuşaş’ın balkanlardan gelen kavimlerce yıkılmasından sonra orta ve batı anadolu yeniden yazısız ve karanlık bir çağa, demir çağı’na girdi. demir çağı, anadolu’da yazının yeniden kullanılması ile frigya krallığı’nda m.ö.730, geri kalan orta ve batı anadolu’da ise m.ö. 650 yıllarına kadar sürmüştür,

kazılarda fazla miktarda çıkarılan keramik ürünlerden anlaşıldığına göre, demir çağı boyunca eski izmir’de hellas’tan göç eden, aiolller ve ionlar yaşıyordu. yarımadada yerli halkın yaşadığına dair herhangi bir bulguya ise rastlanmamıştır. bayraklı höyüğü’nün m.ö. 1050 yıllarında kurulmaya başlayan yerleşmesinin hellas kökenli olduğu anlaşılmaktadır.

400 yıl devam eden bu ilkel dönem boyunca başlıca beş yerleşme katı saptanmıştır. bunlar :

i. aiol yerleşmesi (m.ö. 1050-m.ö.1000)
ii. erken, orta ve geç protogeometrik yerleşme (m.ö. 1000-m.ö. 875)
iii. erken ve orta geometrik yerleşme (m.ö. 875- m.ö. 750)
iv. geç geometrik yerleşme (m.ö. 750-m.ö. 675)
v. subgeometrik yerleşme (m.ö. 675-m.ö. 650)


söz konusu beş tabaka denizden 6,40 metre yükseklikte başlamakta ve 9,50 metrede son bularak 3 metre kalınlığında bir tabaka oluşturmaktadır. kazılarda elde edilen aiol keramiği submyken orijinlidir. protogeometrik ve geometrik stildeki kap-kaçak ise genelde attika vazoculuğunun bir devamıdır diyebiliriz.

demir çağı boyunca izmir evleri, büyüklü küçüklü tek odalı yapılardan oluşmakta idi. gün yüzüne çıkarılan en eski ev m.ö. 925 ile m.ö. 900’e tarihlenmektedir. iyi korunmuş halde ortaya çıkarılan bu tek odalı evin (2,45 x 4 m.) duvarları kerpiçten, damı ise sazdan yapılmıştı. erken geometrik dönemden itibaren (m.ö. 875’ler) bu tek odalı evler at nalı biçimli bir avlunun üç bir yanını çevirmekte idiler.

eski izmir’liler kentlerini m.ö. 850’lerde kerpiçten yapılmış kalın bir surla korumaya başladılar. bu tarihten itibaren eski izmir’in bir kent devlet kimliği kazanmış olduğu söylenebilir. kenti ’basileus’ adı verilen bir beyin idare ettiği olasıdır. göçleri gerçekleştirenler ve kent ileri gelenleri soylu tabakayı oluşturuyordu. kent duvarları içinde yaşayan nüfus olasılıkla bin kişi civarındaydı. geç geometrik ve subgeometrik seramikle açıklanan dönemde (m.ö.750-650) ise yarımadanın nüfusu daha kalabalık olup belki de 1500 kişiyi aşıyordu. kent devlete ait halkın büyük bir bölümü civar köylerde yaşıyordu. bu köylerde, bu çağdaki eski izmir’in tarlaları, zeytin ağaçları, bağları, çömlekçi ve taşçı işlikleri yer alıyordu. geçimi tarım ve balıkçılıkla sağlanıyordu.

kentin en önemli kutsal yapısı athena tapınağı idi. bu tapınağın günümüze değin korunan en eski kalıntısı m.ö. 725-700 yılları arasına tarihlenmektedir. daha önceki dört dönemde (m.ö. 1050- 750), büyük bit olasılıkla yine tanrıça athena’ya tapınılıyordu, ancak o tarihlerde kadın tanrıçanın heykeli herhalde küçük bir niş (naiskos) içinde bulunuyordu. bilindiği gibi homeros’un destanı ilias, aiol ve ion lehçelerinin karışık olduğu bir dille yazılmıştır. bu nedenle dünya tarihinin bu çok önemli destansı yapıtı büyük olasılıkla bu iki lehçenin konuşulduğu sınır bölgesi olan izmir’de oluşturulmuştur. nitekim hellenistik dönem izmirlileri homeros için ’homeraion’ adlı bir yapı inşa etmişlerdir.

angelus
parlak dönem (m.ö. 650-545)

eski izmir’in parlak dönemi m.ö. 650-545 yılları arasına denk düşer. yaklaşık yüz yıl süren bu süre, bütün iyon uygarlığının en güçlü dönemini oluşturur. bu dönemde miletos’un liderliğinde mısır’da, suriye ve lübnan’ın batı kıyılarında, propontis’te (marmara bölgesi), pontus’ta (karadeniz) koloniler kurulur ve doğu hellen dünyası kıta yunanistan ile rekabet ederek birçok alanda ve konuda onun yerini almaya başlamıştır. bu dönemde izmir’in tarımcılıkla yetinmeyip akdeniz ticaretine de ortak olduğunu görmekteyiz. bu dönem katlarında bulunan fenike kökenli eserler, kıbrıs kökenli heykel ve heykelcikler, ön asya ya da akdeniz orijinli fayans figürcükler bu uluslararası ticaretin günümüze kalmış eserleridir.

parlak dönemin izmir’deki önemli belirtilerinden biri m.ö. 650’den beri yazının yaygınlaşmaya başlamasıdır. kadın tanrıça athena’ya sunulan armağanların birçoğunda sunu yazıtları bulunmaktadır. kent halkının sayısı fazla olmasa da bir bölümü okuryazardır. kazılarda ortaya çıkarılan athena tapınağı (m.ö. 640-580), doğu hellen dünyasının en eski mimarlık eseridir. en eski ve en güzel sütun başlıkları şu ana kadar izmir’de bulunmuştur. samos, milet, efes, erythrai ve phokaia’da çıkarılan sütun başlıkları m.ö. 6. yüzyılın ikinci yarısından (m.ö. 575-550) tarihinden önce değildir. helken sanatının en özgün mimarlık öğeleri olan aiol ve ion türü başlıklar ile ion ve lesbos biçimi kymationlar (yaprak ya da yumurta şekilli mimarlık süslemesi) doğuşlarını eski izmir de gün ışığına çıkan ve büyük ölçüde anadolu hitit sanatından esinlenmiş olan bu başlıklara borçludurlar

hellen dünyasının çok odalı ev tipinin en eski örneği eski izmir de bulunmuştur. gerçekten m.ö. 7. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan iki katlı, beş odalı, ön avlulu çifte megaron, hellenlerin bugün için bilinen, bir çatı altındaki en eski çok odalı evdir. ondan önceki yunan evleri yan yana dizilmiş megaronlardan oluşuyordu. eski izmir’in cadde ve sokakları daha 7. yy’ın ikinci yarısında ızgara planlı idi, caddeler ve sokaklar kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanıyor, evler genellikle güneye bakıyordu .

ilerde m.ö.5. yüzyılda hippodamos tipi adını alacak olan bu kent planı özünde yakın doğuda çoktan biliniyordu. bayraklı şehir planı bu tür kent dokusunun batı dünyasındaki en erken örneğidir. ion uygarlığının en eski parke döşeli yolu eski izmir’de gün ışığına çıkarılmıştır.

hellen dünyasının en eski sivil mimarlık eseri eski izmir’de 7. yüzyılın ilk yarısında yapılmış olan güzel taş çeşmedir. bir zamanlar yamanlar dağı üzerinde yükselen tantalos mezarı, tholos biçimli anıtsal mezarların güzel bir temsilcisidir. tantalos tümülüsünün mezar odası adı geçen çeşmenin planında idi ve onun gibi isopata tipi adını taşıyan yapı türünde idi, yani planı dörtgendi ve üstü bindirme tekniğindeki bir tonozla örtülü bulunuyordu. tantalos mezarı adı ile anılan bu anıtsal eser eski izmir’de mö.520-580 tarihlerinde yönetimi elinde tutan basileusun ya da tyranın mezarı olmalıdır.

eski izmir’de, çömlekçi işlikleri, arkeoloji literatüründe "oryantalizan" ya da "friz stili" adı ile anılan seramik türünün güzel örneklerini üretiyor, taşçı ustaları mimarlık eserlerinden başka anıtsal boyda heykeller ve heykelcikler yontuyor ve bütün bu sanat yaratılarının bir bölümü dış pazarlara sürülüyordu.

bilindiği gibi m.ö. 6. yüzyılın ilk yarısında o zamanki antik dünyanın kültür merkezi batı anadolu idi. özellikle milet’de tarihte ilk defa batıl inançlardan ve her çeşit din etkisinden kurtulmuş, özgür düşünceye dayalı bilimsel araştırmalar başlamıştı. doğu dünyasının zengin bilgi ve deneyim hazinelerinden yararlanarak ve özellikle özgür düşünce yöntemiyle thales, anaksimenes ve anaksimandros gibi doğa filozofları’ bugünkü batı uygarlığının temellerini atmışlardı. thales dünyada ilk defa bir doğa olayını, m.ö. 28 mayıs 585 tarihinde olagelen güneş tutulmasını oluşundan önce hesaplamıştır. böylece kültür ve bilim alanında tarihin başlangıcından beri 2500 yıl boyunca mezopotamya ve mısır’ın elinde olan önderlik, batı anadolu’ya geçmiştir. batı anadolu bu önderliğini iranlıların anadolu’yu işgal ettikleri 545 yılına değin korumuştur. ancak iran işgali ile filozoflar, bilim adamları ve sanatçılar atina’ya göç edince kültür ve ilim alanındaki önderlik atina’ya geçmiştir.

milet, efes, samos gibi izmir de 6. yüzyılın başlarında büyük olasılıkla düşünce ve bilim alanında önde gelen kentlerden biriydi. ancak eski izmir m.ö. 640-545 tarihlerinde döneminin en ileri kültür merkezlerinden biri olduğu halde daha sonraları önemini yitirdiği için, çalışmalarda eskisi hızını kaybetmişti. eski izmir’in edebiyat, şiir, tarih, felsefe ve bilim konularında ne düzeyde olduğu hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. mimarlık konusunda ise önemli bir merkezdi.

herodotos, eski izmir’i lidya kralı alyattes’in aldığından bahseder. kazılarda da bu olay m.ö. 500 sıralarına tarihlenir. kent ve athena tapınağı tahrip olsa da izmirliler m.ö. 590 yıllarında tapınağı tekrar inşa ederler.

daha sonra persler tarafından 6. yüzyılın ortalarında ele geçirilen kent. bu olayla birlikte parlak devrini tamamlamıştır. bu tarihten sonra athena tapınağına hediye edilmiş hiçbir armağan bulunamaması da bu tahribatın önemli göstergelerinden birisidir.

angelus
gerileme dönemi (m.ö. 500-300)

athena tapınağı m.ö. 545 tarihlerinde terkedilmişse de yerleşim sürmüş, ancak bundan sonra 200 yıl kadar bir süre eski izmir önemini ve işlevini yitirmiştir.

m.ö. 5. yüzyıl boyunca küçük ancak zengin bir yerleşmenin yer aldığı bayraklı höyüğü m.ö. 5. yüzyılın sonunda ve özellikle 4. yüzyıl süresince yoğun bir iskana sahne olmuştur. bu dönemde, ortalarında büyük avlular olan biri 5, biri 8 ve diğeri 15 odalı olmak üzere üç ev gün ışığına çıkarılmıştır. bunların, kenti idare eden ve muhtemelen dönemlerindeki pers etkisine uyarak yakın civardaki larissa’da olduğu gibi, birer tyran olan beylere ait olmaları akla yakın gelmektedir. nitekim yamanlar dağı’nda hala kısmen korunmuş olan ve önemli kişilerin mezarları olması gereken düzgün krepisli birkaç 4. yüzyıl tümülüsü bu düşünceyi desteklemektedir.

söz konusu merkezi avlulu büyük üç evden başka birçoğu megarondan bozma dörtgen planlı küçük evler bulunmuştur. bayraklı höyüğünün bütün üst düzeyinin 4. yy. boyunca evlerle kaplı olduğu söylenebilir. öyle anlaşılıyor ki anadolu’daki pers işgali 4. yüzyılda gücünü yitirmiş ve iyon kentlerinin büyümesine neden olmuştur. meydana gelen nüfus patlaması ile yüz dönümlük bayraklı höyüğü, izmirlilere küçük gelmeye başladığından, m.ö. 300 tarihlerinde kadifekale (pagos) eteklerinde yeni izmir kenti kurulmuştur.
angelus
hellenistik dönem’de ve roma imparatorluğu yönetiminde izmir (m.ö. 333-m.s. 395)

büyük iskender’in issos’ta (iskenderun) pers kralı darius’u yenmesinden (m.ö. 333) ve arkasından bütün doğuyu ele geçirmesinden sonra hellen dünyası büyük bir refah çağına erişti. kentler nüfus patlamalarına sahne oldu. hellenistik dönem’de iskenderiye, rodos, bergama ve efes kentlerinden her biri 100 binin üstündeki bir nüfusa eriştiler. küçük bir tepeciğin üzerinde kurulmuş olan eski izmir kentinin duvarlarının içinde yalnız birkaç bin kişi yaşayabiliyordu. bu nedenle en geç m.ö. 300 sıralarında kadifekale’nin eteklerinde, yeni ve büyük bir kent kuruldu.

m.ö. 323 yılında büyük iskender’in ölümü üzerine çıkan iç savaşta izmir (zamanın ismiyle symrna), önce lysimakhos’un, sonra lysimakhos’u m.ö. 281 yılında yapılan corupedion savaşı’nda yenen selevkoslar’ın kralı 1. selevkos’un eline geçti. selevkos egemenliği m.ö. 190 yılında yapılan magnesia (bugün manisa) savaşı’na kadar sürdü. selevkoslar, romalılar’a karşı kaybettiği bu savaştan 2 yıl sonra yapılan apameia (bugün dinar) savaşıyla bergama krallığı’na verildi. bergama’nın egemenliği, kral 3. attalos’un ölümüne dek sürdü ve bu tarihte romalılar’ın eline geçti ve asya eyaleti’ne bağlandı.

tarihçi strabon, smyrna’nın kendi zamanında yani m.ö. 1. yüzyıla geçiş sırasında en güzel iyon kenti olduğunu belirtmektedir. o dönemde kentin küçük bir bölümü kadifekale’nin pagos’un üzerindeydi. büyük bölüm ise düz arazi üzerinde bulunan liman çevresine toplanmıştı. ana tanrıçanın tapınağı ile gymnasion da bu hat üzerinde yer alıyordu. caddeler düzdü ve tamamı büyük taşlarla düzgün bir biçimde kaplanmıştı. aristeides, kentin doğu-batı yönünde uzanan iki ana yolunun (kutsal yal ve altın yol) bulunduğunu ve bu yollarla kentin , denizden gelen esinti ile serinlediğini anlatmaktadır. strabon izmir’de homereion olarak adlandırılan bir stoanın varlığından söz eder (belki de bir perystil ev). bu evin içinde homeros’un bir heykeli bulunuyordu.
roma çağı’nda izmir’de inşa edilen yapılar arasında, kadifekale’nin (pagos) kuzeybatı eteğindeki antik tiyatro ve batıdaki stadyumun her ikisinden de pek az iz kalmıştır. diğer taraftan smyrna agorası oldukça iyi korunmuş olup, bugün kısaca agora olarak bilinmektedir. agoranın ölçüsü 120x80 metre uzunluğunda geniş bir avlusu vardı. doğusunda ve batısında birer stoası vardı. her iki yapı 1 7,5 m. olup ikişer katlıydı. ayrıca 28 m. uzunlukta bir bazilika da mevcuttu. m.ö. 2. yüzyılda romalıların egemenliğine giren izmir ikinci kez altın dönemini yaşamaya başlar. m.ö. 88 yılında pontus kralı 6. mithridates’in eline geçtiyse de 2 yıl sonra romalılar şehri geri aldı.

incil’de sözü edilen "yedi kilise"den bir tanesinin bulunduğu smyrna hıristiyanlığın gelişmesinde önemli bir rol oynar. izmir’in ilk başpiskoposu olan aziz polikarp havari ve incil yazarı st. john’un ilk müridlerinden biridir. yaklaşık m.s. 70 yılında anadolu’da doğmuş, inancından ötürü 23 şubat 155 tarihinde, izmir akropolü üzerinde bulunan stadyumda romalılar tarafından yakılarak ölüme mahkum edilmiştir. m.s. 395 yılında roma imparatorluğu ikiye bölününce, izmir, sonradan bizans imparatorluğu olarak tanınacak doğu roma imparatorluğu’nun bir parçası olur.

angelus
bizans imparatorluğu yönetiminde izmir; araplar, selçuklular, cenevizliler, aydınoğulları, haçlılar, moğollar.

bizans imparatorluğu döneminde araplar, selçuklular, haçlılar ve cenevizliler kenti ele geçirmek için birbirleriyle savaşırlar. kenti ilk önce araplar 672 yılında denizden zaptedip istanbul’a yaptıkları akınlarda bir üs olarak kullanırlar. türkler izmir’i ilk kez 1076’da sulçuklu akıncılarından ve zamanla ilk büyük türk denizcisi olacak çaka bey’in komutasında ele geçirirler. izmir’den hareketle ege adaları ve çanakkale boğazı’na düzenlediği akınlarla bizanslılara korku salan çaka bey’in ölümünden sonra bizanslılar kenti 1098’de geri alırlar ve şehrin kıyı tarafı 1204 yılında rodos şovalyeleri’nin eline geçer. 1310’da aydınoğlu umur bey tüm şehri ele geçirir. 1344 yılında cenevizliler kıyıdaki st. peter kalesini ele geçirirler. cenevizliler aşağı kenti kontrollerinde tutarken aydınoğulları beyliği yukarı kentte (kadifekale) hakimiyet kurar. gavur izmir deyimi o dönemden kalmadır ve cenevizlilerin elinde kalan aşağı kenti tanımlamak için kullanılmıştır. 14.yüzyıl ortalarında st. peter kalesi ve aşağı kent bu kez rodos şövalyeleri tarafından ele geçirilir. bu arada osmanlı devleti 1398’de izmir üzerinde hakimiyet kurdu. ankara savaşı’nı kazanarak osmanlı devleti’ni mağlup etmiş olan timur’un 1403’de bizzat komuta ettiği moğol ordusu kenti istila edip, st.peter kalesini yerle bir eder. bu fetih timur’un hristiyan güçlere karşı yapmış olduğu tek savaş olması nedeniyle ayrıca önemlidir. osmanlı devleti’nin toparlanmasından sonra 1422 yılında ii. murat kenti zapteder ve izmir bundan sonra osmanlı imparatorluğu’nun bir parçası olur.
5 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol