(bkz: batılılaşma)
üzerinde çok hassasiyetle durulması ve tartışılması gereken bir kavramdır batılılaşma.
batılılaşma derken evvelâ batılılaşma kavramını kafamızda çok iyi şekillendirmemiz gerekiyor. ilkokuldan beri kafamıza sürekli olarak yerleştirilmek istenen, sürekli olarak benimsetilmek istenen bir kavramdır batılılaşma. batılılaşma derken ne anlıyoruz? önce bu sorunun cevabını bulmak lazım gelir. benim şahsi düşünceme göre batılılaşma, ekonomik, siyasi, endüstriyel ve sanayi bakımından çok üst düzey gelişme göstermiş batı ülkelerinin, az gelişmiş ya da gelişme potansiyeli gösteren ülkelerin, bilhassa doğu cenahında bulunan ülkelerin her türlü kaynaklarını kendi çıkarlarına mal edebilmek için ortaya attıkları bir kavram, bir düşünce tarzıdır.
şimdi evvelâ meseleye şu noktadan bakmak lazım gelir. meseleye biraz daha derinlemesine bakacak olursak karşımıza son derece ilginç sonuçlar çıkmaktadır. batılılaşma dediğimiz kavramın asıl amacı az evvel zikrettiğimiz gibi gelişme potansiyeli olan ya da az gelişmiş ülkelerin kaynaklarını kendi çıkarlarına mal etmektir. yani bir başka deyişle batılılaşma, emperyalizm dediğimiz kavramın maskelenmiş hali gibidir. yakın tarihimize baktığımızda, özellikle osmanlı imparatorluğunun son dönemlerine baktığımızda yoğun bir şekilde batılılaşma hareketinde söz edebiliriz. gerek askeri alanda, gerek hukuk alanında, gerek devlet yönetim şekli alanında, gerek eğitim alanında ve diğer aklımıza gelmeyen çok sayıda alanda, yani devletin geleceğini direkt ilgilendiren alanlarda yoğun bir batılılaşma akımı söz konusudur. peki o dönemlerdeki batılılaşma hareketleri acaba o zamanki osmanlı devletinin belini doğrultmasına yardımcı olabilmiş midir? ya da yardımcı olabilmişse ne kadar olabilmiştir? elbette bu soruların cevabını yazmak oldukça uzun zaman alır. ama benim şahsi görüşüm şudur ki, o dönemlerdeki bu batılılaşma hareketi os manlı devletinin belini doğrultmasından ziyade daha fazla çöküntüye girmesine yol açmıştır. o dönemlerde osmanlı devletini dikkatice, etraflıca inceleyecek olursak, osmanlı devleti batıdaki siyasal ve ekonomik gelişmeleri yeteri kadar takip edememiş, sürekli olarak dışarıya kapalı kalmıştır. gelişmeleri takip edememenin ve sürekli olarak dışarıya kapalı bir ülke olmanın neticesinde doğal olarak osmanlı devleti batının gerisinde kalmış ve o dönemlerin padişahlarında ve devlet adamlarında bir batı hayranlığı baş göstermiştir. halbuki bilmedikleri bir şey vardı. "kendine güvenmek". işte onlar kendine güvenmedikleri için ve sahip oldukları aşağılık kompleksleri onları batı hayranı olmaya vesile oldu ve osmanlı devletini bir batı ülkesine benzetmeye, batıyı taklit etmeye çalıştılar. bu hastalık, özellikle abdülmecit dönemindeki tanzimat fermanının ilan edilmesiyle iyice ayyuka çıktı. peki sonuç ne oldu? bu batılılaşma hareketi osmanlı devletini kurtarabildi mi? hayır kurtaramadı ve 1919 yılında osmanlı devleti fiili olarak sona erdi.
aynı batılılaşma hareketi bugünün türkiyesinde gâzinin ölümünün akabinde başlamıştır. ismet inönü cumhurbaşkanı olur olmaz hemen ingilizlerle yani batının en başında duran ülke ile anlaşma yaptı ve istiklâl mücadelesinde bizlere destek veren rusyayı bir kenara attı. onun döneminde yunan-latin düşüncesi yani, batılı tarzı düşünce tarzı memlekete intikâl edildi. batı özentisi şairler ve yazarlar ve aydınlar türemeye başladı. cumhuriyet döneminde batıya tayyare üretip satan bizler, nedense tayyare üretmeyi bir tarafa bıraktık. atatürkün bizzat kurduğu ve çok kuvvetli bir yabancı dil takviyeli bir okul olan türk eğitim derneğine bağlı okullar sanki sihirli bir elin yardımıyla 1954 yılında yabancı dille eğitime geçti ve o yıldan beri dersler ingilizce verilmeye başlandı. ve son olarak da avrupa birliğine girme isteği hadisesiyle bu batılılaşma dediğimiz kavram, memlekette artık iyice ayyuka çıkmış oldu.
batılılaşma derken bu kavramı nasıl algılamamız gerekiyor? bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım. batı aslında hayali bir kavramdır. hem bizim ürettiğimiz, hem de batının bizlere ısrarla kafamıza sokmak istediği hayali bir kavramdır. şimdi biz batı derken acaba hangi batıya yüzümüzü döneceğiz? bunu hiç düşündünzü mü? bat dendiği zaman bunun içinde ingiltere var, almanya var, fransa var, ispanya var, hollanda var, isviçre var. yani anlayacağınız batının içinde birbirine asla benzemeyen, kültürleri, düşünce sistemleri, anlayışları tamamen farklı olan ülkeler var. bu ülkelerden hangisi batıyı temsil ediyor? almanyanın müziği fransanın müziğine benzemez, ispanyanın resimi italyanın müziğine benzemez, italyanın dış politikası, ingilterenin dış politikasına benzemez. bu benzersizlikleri daha da çoğaltmak mümkündür gerek siyasal anlamda, gerek kültürel anlamda. onları birleştiren tek bir ortak yön vardır, o da hıristiyanlık dinidir. aslında hıristiyanlığın da onları birleştirdiği pek söylenemez çünkü katolikler, protestanlar ve ortodokslar arasında ciddi bir rekabet söz konusudur. bu yüzden batılılaşma derken hangi ülkeyi örnek olarak gösterebiliriz ki? işte bu denli kısır döngü içerisinde, böylesine bir karışıklık içerisinde acaba batılılaşma kavramının geçersiz olduğunu ya da temelsiz bir kavram olduğunu söylememiz mümkün müdür? bana sorarsanız mümkündür. çünkü az evvel de zikrettiğimiz gibi batı denen şey aslında biribirinden tamamen farklı ve asla bir araya gelmeyen topluluklar ve kültürler bütünüdür. dolayısıyla batılışlaşma kavramının bu sebepten dolayı temelsiz bir kavram olduğunu düşünüyorum.
yeri gelmişken şunu da zikretmek lazım gelir. batının düşünce sistemi doğunun düşünce sisteminden tamamen farklıdır. batı, dünyaya materyalist ve realist bir şekilde yaklaşır. yani batı gerçekçidir. gerçekçi ve disiplinli bir bakışları olmasından dolayı, doğudan aldıkları buluşları kendi içinde benimsemiş, geliştirmiş, harmanlamış ve bu harmanladıklarından bir medeniyet ortaya çıkarmıştır. batının böylesine gerçekçi bir düşünce tarzının olması batının gerek siyasal anlamda, gerek ekonomik anlamda ve gerek kültürel çok ileri bir seviyeye yükselmiştir. böylesine bir yükseliş onalrın aynı zamanda emperyal bir medeniyet olmasına sebep oldu. sömürdükleri ülkelere kendi düşünce tarzlarını yaymaya çalıştılar. çünkü onlar kendilerini diğer medeniyetlerden üstün olduklarını iddia etmektedirler.
batılılaşma dediğimiz kavram aslında kendine güvenmeyen, kendine olan güvenini kaybetmiş, aşağılık kompleksi olanların ortaya attığı hayali bir kavramdır.
bu noktadan hareketle artık kendimize güvenmemiz gerektiğini, kendi başımıza hareket etmemiz gerektiğini, batıdan asla icazet almamamız gerektiğini hararetle vurgulamak istiyorum.
yeri gelmişken şunu da söyleyelim. aldığımız duyumlara göre mustafa kemal atatürkün nutkunu günümüz türkçesine uyarlama işine giren bazı kimseler, nutukta yer alan "çağdaşlaşma", "medenileşme" kelimelerini kasıtlı olarak "batılılaşma" olarak çevirmişlerdir. halbuki şu bir gerçektir ki, mustafa kemal atatürk tamamen batının karşısındaydı, hiç bir zaman batıcı bir tutum içine girmemiştir. o tam bir anti-emperyalist ve anti-kapitalist idi. bu görüşe katılmayanlar varsa, onun nutkunu, söylev ve demeçlerini okuyarak bilgi sahibi olabilirler. bazıları "atatürk, arap alfabelerini kaldırdı, yerine latin alfabesini getirdi, o zaman atatürk batıcıdır" diyorlar. evet doğrudur, o harfleri batıdan getirtmiştir atatürk. ama olayın iç yüzüne dikkatlice bakarsanız atatürkün o harfleri batıdan almasında bir "mecburiyet" olduğunu görürsünüz.
son bir kez daha tekrar etmekte fayda var: "batılılaşma diye bir kavram yoktur, o hayali bir kavramdır..."
yazımı mustafa kemal atatürkün bir sözüyle bitirmek uygun olacaktır sanıyorum.
"...artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak icin mutlaka avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri avrupa’nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler çıktı. oysa, hangi istiklâl vardır ki, yabancılarin nasihatleriyle, yabancılarin planlarıyla yükselebilsin. tarih böyle bir olay kaydetmemiştir. tarihte böyle bir olayı yaratmaya kalkışanlar zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır."
batılılaşma derken evvelâ batılılaşma kavramını kafamızda çok iyi şekillendirmemiz gerekiyor. ilkokuldan beri kafamıza sürekli olarak yerleştirilmek istenen, sürekli olarak benimsetilmek istenen bir kavramdır batılılaşma. batılılaşma derken ne anlıyoruz? önce bu sorunun cevabını bulmak lazım gelir. benim şahsi düşünceme göre batılılaşma, ekonomik, siyasi, endüstriyel ve sanayi bakımından çok üst düzey gelişme göstermiş batı ülkelerinin, az gelişmiş ya da gelişme potansiyeli gösteren ülkelerin, bilhassa doğu cenahında bulunan ülkelerin her türlü kaynaklarını kendi çıkarlarına mal edebilmek için ortaya attıkları bir kavram, bir düşünce tarzıdır.
şimdi evvelâ meseleye şu noktadan bakmak lazım gelir. meseleye biraz daha derinlemesine bakacak olursak karşımıza son derece ilginç sonuçlar çıkmaktadır. batılılaşma dediğimiz kavramın asıl amacı az evvel zikrettiğimiz gibi gelişme potansiyeli olan ya da az gelişmiş ülkelerin kaynaklarını kendi çıkarlarına mal etmektir. yani bir başka deyişle batılılaşma, emperyalizm dediğimiz kavramın maskelenmiş hali gibidir. yakın tarihimize baktığımızda, özellikle osmanlı imparatorluğunun son dönemlerine baktığımızda yoğun bir şekilde batılılaşma hareketinde söz edebiliriz. gerek askeri alanda, gerek hukuk alanında, gerek devlet yönetim şekli alanında, gerek eğitim alanında ve diğer aklımıza gelmeyen çok sayıda alanda, yani devletin geleceğini direkt ilgilendiren alanlarda yoğun bir batılılaşma akımı söz konusudur. peki o dönemlerdeki batılılaşma hareketleri acaba o zamanki osmanlı devletinin belini doğrultmasına yardımcı olabilmiş midir? ya da yardımcı olabilmişse ne kadar olabilmiştir? elbette bu soruların cevabını yazmak oldukça uzun zaman alır. ama benim şahsi görüşüm şudur ki, o dönemlerdeki bu batılılaşma hareketi os manlı devletinin belini doğrultmasından ziyade daha fazla çöküntüye girmesine yol açmıştır. o dönemlerde osmanlı devletini dikkatice, etraflıca inceleyecek olursak, osmanlı devleti batıdaki siyasal ve ekonomik gelişmeleri yeteri kadar takip edememiş, sürekli olarak dışarıya kapalı kalmıştır. gelişmeleri takip edememenin ve sürekli olarak dışarıya kapalı bir ülke olmanın neticesinde doğal olarak osmanlı devleti batının gerisinde kalmış ve o dönemlerin padişahlarında ve devlet adamlarında bir batı hayranlığı baş göstermiştir. halbuki bilmedikleri bir şey vardı. "kendine güvenmek". işte onlar kendine güvenmedikleri için ve sahip oldukları aşağılık kompleksleri onları batı hayranı olmaya vesile oldu ve osmanlı devletini bir batı ülkesine benzetmeye, batıyı taklit etmeye çalıştılar. bu hastalık, özellikle abdülmecit dönemindeki tanzimat fermanının ilan edilmesiyle iyice ayyuka çıktı. peki sonuç ne oldu? bu batılılaşma hareketi osmanlı devletini kurtarabildi mi? hayır kurtaramadı ve 1919 yılında osmanlı devleti fiili olarak sona erdi.
aynı batılılaşma hareketi bugünün türkiyesinde gâzinin ölümünün akabinde başlamıştır. ismet inönü cumhurbaşkanı olur olmaz hemen ingilizlerle yani batının en başında duran ülke ile anlaşma yaptı ve istiklâl mücadelesinde bizlere destek veren rusyayı bir kenara attı. onun döneminde yunan-latin düşüncesi yani, batılı tarzı düşünce tarzı memlekete intikâl edildi. batı özentisi şairler ve yazarlar ve aydınlar türemeye başladı. cumhuriyet döneminde batıya tayyare üretip satan bizler, nedense tayyare üretmeyi bir tarafa bıraktık. atatürkün bizzat kurduğu ve çok kuvvetli bir yabancı dil takviyeli bir okul olan türk eğitim derneğine bağlı okullar sanki sihirli bir elin yardımıyla 1954 yılında yabancı dille eğitime geçti ve o yıldan beri dersler ingilizce verilmeye başlandı. ve son olarak da avrupa birliğine girme isteği hadisesiyle bu batılılaşma dediğimiz kavram, memlekette artık iyice ayyuka çıkmış oldu.
batılılaşma derken bu kavramı nasıl algılamamız gerekiyor? bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım. batı aslında hayali bir kavramdır. hem bizim ürettiğimiz, hem de batının bizlere ısrarla kafamıza sokmak istediği hayali bir kavramdır. şimdi biz batı derken acaba hangi batıya yüzümüzü döneceğiz? bunu hiç düşündünzü mü? bat dendiği zaman bunun içinde ingiltere var, almanya var, fransa var, ispanya var, hollanda var, isviçre var. yani anlayacağınız batının içinde birbirine asla benzemeyen, kültürleri, düşünce sistemleri, anlayışları tamamen farklı olan ülkeler var. bu ülkelerden hangisi batıyı temsil ediyor? almanyanın müziği fransanın müziğine benzemez, ispanyanın resimi italyanın müziğine benzemez, italyanın dış politikası, ingilterenin dış politikasına benzemez. bu benzersizlikleri daha da çoğaltmak mümkündür gerek siyasal anlamda, gerek kültürel anlamda. onları birleştiren tek bir ortak yön vardır, o da hıristiyanlık dinidir. aslında hıristiyanlığın da onları birleştirdiği pek söylenemez çünkü katolikler, protestanlar ve ortodokslar arasında ciddi bir rekabet söz konusudur. bu yüzden batılılaşma derken hangi ülkeyi örnek olarak gösterebiliriz ki? işte bu denli kısır döngü içerisinde, böylesine bir karışıklık içerisinde acaba batılılaşma kavramının geçersiz olduğunu ya da temelsiz bir kavram olduğunu söylememiz mümkün müdür? bana sorarsanız mümkündür. çünkü az evvel de zikrettiğimiz gibi batı denen şey aslında biribirinden tamamen farklı ve asla bir araya gelmeyen topluluklar ve kültürler bütünüdür. dolayısıyla batılışlaşma kavramının bu sebepten dolayı temelsiz bir kavram olduğunu düşünüyorum.
yeri gelmişken şunu da zikretmek lazım gelir. batının düşünce sistemi doğunun düşünce sisteminden tamamen farklıdır. batı, dünyaya materyalist ve realist bir şekilde yaklaşır. yani batı gerçekçidir. gerçekçi ve disiplinli bir bakışları olmasından dolayı, doğudan aldıkları buluşları kendi içinde benimsemiş, geliştirmiş, harmanlamış ve bu harmanladıklarından bir medeniyet ortaya çıkarmıştır. batının böylesine gerçekçi bir düşünce tarzının olması batının gerek siyasal anlamda, gerek ekonomik anlamda ve gerek kültürel çok ileri bir seviyeye yükselmiştir. böylesine bir yükseliş onalrın aynı zamanda emperyal bir medeniyet olmasına sebep oldu. sömürdükleri ülkelere kendi düşünce tarzlarını yaymaya çalıştılar. çünkü onlar kendilerini diğer medeniyetlerden üstün olduklarını iddia etmektedirler.
batılılaşma dediğimiz kavram aslında kendine güvenmeyen, kendine olan güvenini kaybetmiş, aşağılık kompleksi olanların ortaya attığı hayali bir kavramdır.
bu noktadan hareketle artık kendimize güvenmemiz gerektiğini, kendi başımıza hareket etmemiz gerektiğini, batıdan asla icazet almamamız gerektiğini hararetle vurgulamak istiyorum.
yeri gelmişken şunu da söyleyelim. aldığımız duyumlara göre mustafa kemal atatürkün nutkunu günümüz türkçesine uyarlama işine giren bazı kimseler, nutukta yer alan "çağdaşlaşma", "medenileşme" kelimelerini kasıtlı olarak "batılılaşma" olarak çevirmişlerdir. halbuki şu bir gerçektir ki, mustafa kemal atatürk tamamen batının karşısındaydı, hiç bir zaman batıcı bir tutum içine girmemiştir. o tam bir anti-emperyalist ve anti-kapitalist idi. bu görüşe katılmayanlar varsa, onun nutkunu, söylev ve demeçlerini okuyarak bilgi sahibi olabilirler. bazıları "atatürk, arap alfabelerini kaldırdı, yerine latin alfabesini getirdi, o zaman atatürk batıcıdır" diyorlar. evet doğrudur, o harfleri batıdan getirtmiştir atatürk. ama olayın iç yüzüne dikkatlice bakarsanız atatürkün o harfleri batıdan almasında bir "mecburiyet" olduğunu görürsünüz.
son bir kez daha tekrar etmekte fayda var: "batılılaşma diye bir kavram yoktur, o hayali bir kavramdır..."
yazımı mustafa kemal atatürkün bir sözüyle bitirmek uygun olacaktır sanıyorum.
"...artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak icin mutlaka avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri avrupa’nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler çıktı. oysa, hangi istiklâl vardır ki, yabancılarin nasihatleriyle, yabancılarin planlarıyla yükselebilsin. tarih böyle bir olay kaydetmemiştir. tarihte böyle bir olayı yaratmaya kalkışanlar zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır."
çizmiş olduğu harita insanüstü dehasının ürünüdür. ne kadar bahtiyarız ki böylesine deha bir denizci bizim atalarımızdan biri oluyor. gurur duymamak elde değil...
rus edebiyatının en büyük sanatçılarından nikolay gogolün en muhteşem eserlerinden biri. bu eserde fakir ve ezik bir memur olan akaki akakiyeviçin acıklı hikayesi vardır. gogolün eserlerinin en büyük özelliği olan "ironi" bu eserde kendini hissettirmektedir. yoksulluğun, parasızlığın ve çaresizliğin ne kadar zor ve acıklı bir durum olduğunu okuyucuya adeta haykırarak, sessiz çığlıklar atarak anlatır gogol. okumayan varsa muhakkak okusun derim...
rus edebiyatının en büyük yazarlarından nikolay gogolün en önemli eserlerinden biri. bir delinin, hatıra defterine yazdığı kaçık izlenimler vardır. günler günleri kovalarken artık iyice aklını oynatır. iyice saçmalar. ironinin çok fazla olduğu bir hikayedir.
kongolu bir futbolcuydu. tip olarak karl maloneu andırıyordu.
askerlik sorunundan dolayı beşiktaştan ayrılması muhtemel futbolcu.
çok güzel ve eğlenceli bir mfö şarkısı...
bak kim geliyor görüyor musun
işte bir deli halinden belli
deli deli kulakları küpeli
bizlerin bizlere oyunu bu
deli diye kesip atmak işin kolay yolu
bunun bir başı sonu yok mu
sebepsiz sonuç olur mu
deli deli kulakları küpeli
yolladılar onu avrupaya
kendi yolunu bulmaya
derken bir gün iki yıl sonra
bir de küpe takmış kulağına
deli deli kulaklari küpeli
bak kim geliyor görüyor musun
işte bir deli halinden belli
deli deli kulakları küpeli
bizlerin bizlere oyunu bu
deli diye kesip atmak işin kolay yolu
bunun bir başı sonu yok mu
sebepsiz sonuç olur mu
deli deli kulakları küpeli
yolladılar onu avrupaya
kendi yolunu bulmaya
derken bir gün iki yıl sonra
bir de küpe takmış kulağına
deli deli kulaklari küpeli
çocukluğumda pek sevdiğim bir mfö şarkısı. hâlâ da dinlerim...
peki peki anladık
herşeyden sen anlarsın
peki peki anladık
herşeyi sen bilirsin
en güzel grubu sen kurdun
en güzel ritmi sen buldun
en iyi dalgıç sensin
en güzel filmi sen çektin
peki peki anladık
peki peki anladık
en güzel sen bakarsın
peki peki anladık
en güzel sen ağlarsın
ilk önce sen başlattın
en önce sen yavaşlattın
en uzağa sen gittin
en çabuk da sen döndün
peki peki anladık
sen neymişsin be abi!
peki peki anladık
en güzel sen gülersin
peki peki anladık
en güzel sen söversin
en güzel yemeği sen yaptın
en güzel kızı sen kaptın
en güzel tumbayı sen çaldın
en güzel şarkıyı sen yazdın
peki peki anladık
sen neymişsin be abi!
peki peki anladık
herşeyden sen anlarsın
peki peki anladık
herşeyi sen bilirsin
en güzel grubu sen kurdun
en güzel ritmi sen buldun
en iyi dalgıç sensin
en güzel filmi sen çektin
peki peki anladık
peki peki anladık
en güzel sen bakarsın
peki peki anladık
en güzel sen ağlarsın
ilk önce sen başlattın
en önce sen yavaşlattın
en uzağa sen gittin
en çabuk da sen döndün
peki peki anladık
sen neymişsin be abi!
peki peki anladık
en güzel sen gülersin
peki peki anladık
en güzel sen söversin
en güzel yemeği sen yaptın
en güzel kızı sen kaptın
en güzel tumbayı sen çaldın
en güzel şarkıyı sen yazdın
peki peki anladık
sen neymişsin be abi!
çocukken ağzımdan hiç düşmeyen bir mfö şarkısı. eurovisiona da katılmışlığı vardır bu şarkının. çok severim...
aşka sabır yeter mi olmuyor
bu sevda başımdan gitmiyor
eşimden dostumdan kaçar oldum
sevdalandım ben sana aşık oldum
ooooo diday diday day
ooooo diday diday day
çalış çabala bitmiyor
günler sensiz olunca geçmiyor
eşimden dostumdan kaçar oldum
sevdalandım ben sana aşık oldum
ooooo diday diday day
ooooo diday diday day
ooooo diday diday day
ooooo diday diday day
hep yanımda ol ki sen
sevgimiz kolay olsun
olay olsun aşkımız
ilk inanan sen ol bana
olay olsun aşkımız
ilk inanan sen ol bana
ooooo diday diday day
ooooo diday diday day (x2)
aşka sabır yeter mi olmuyor
bu sevda başımdan gitmiyor
eşimden dostumdan kaçar oldum
ooo day diday day
aşka sabır yeter mi olmuyor
bu sevda başımdan gitmiyor
eşimden dostumdan kaçar oldum
sevdalandım ben sana aşık oldum
ooooo diday diday day
ooooo diday diday day
çalış çabala bitmiyor
günler sensiz olunca geçmiyor
eşimden dostumdan kaçar oldum
sevdalandım ben sana aşık oldum
ooooo diday diday day
ooooo diday diday day
ooooo diday diday day
ooooo diday diday day
hep yanımda ol ki sen
sevgimiz kolay olsun
olay olsun aşkımız
ilk inanan sen ol bana
olay olsun aşkımız
ilk inanan sen ol bana
ooooo diday diday day
ooooo diday diday day (x2)
aşka sabır yeter mi olmuyor
bu sevda başımdan gitmiyor
eşimden dostumdan kaçar oldum
ooo day diday day
össye hazırlanmasından mütevellit canının sıkkın olduğunu düşündüğüm kızcağız. inşallah emeklerinin karşılığını alacaktır...
(bkz: also sprach zarathustra)
filozof friedrich nietzsche’nin yazmış olduğu "böyle buyurdu zerdüşt" isimli eserinin orijinal adı.
aynı zamanda ünlü alman besteci richard strauss’un bir bestesinin ismidir "also sprach zarathustra".
rock n roll’un tartışmasız tek kralı elvis presley, 1970’li yıllardaki canlı konserlerine bu bestenin bir bölümü orkestrası tarafından çalınarak başlar, yani sahneye bu parça ile çıkar.
güzeldir...
aynı zamanda ünlü alman besteci richard strauss’un bir bestesinin ismidir "also sprach zarathustra".
rock n roll’un tartışmasız tek kralı elvis presley, 1970’li yıllardaki canlı konserlerine bu bestenin bir bölümü orkestrası tarafından çalınarak başlar, yani sahneye bu parça ile çıkar.
güzeldir...
çocuk programı olduğu iddia edilen ama hiç bir halta benzemeyen program. tüketime ve içi boş kavramlara dayalı kapitalist sistemin en güzel örneklerinden biridir bu program. çocuğun zeka seviyesini, düşünme seviyesini yükseltmekten çok daha da aşağıya çekmek amacı vardır bu programda. arka arkaya izleyen kesinlikle ya ruh hastası olur ya da eşcinsel olur, öyle diyeyim.
an itibarı ile bütün muhasebe hesaplarını ve anlamlarını sözlüğe aktarmaya yeminli yazar.
sözlüğün serbest muhasebecisi...
sözlüğün serbest muhasebecisi...
pek muhterem başbakanımız tayyip erdoğan’ın selanik’te atatürk’ün evini ziyaret ettiğinde orada bulunan hatıra defterini karıştırması esnasında okuduğu bir yazıdan dolayı küplere binmesi ve akabinde o yazının olduğu sayfayı yırtmasına neden olan yazının sahibi.
izmir’liymiş kendisi. kendisini tebrik ediyorum o güzel yazısından dolayı.
işte o yırtılan yazı:
"17 ekim 2005-selanik.
19 mayıs 1881 pazar günü selanik’te o zamanki ismiyle koca kasımpaşa ıslahhane caddesi üzerinde evde tanrı’nın bir hediyesi olarak mübarek vücudun dünyaya bir güneş gibi arz-ı endam ettiğinde, yeryüzü nurlara gark oldu (boğuldu), yeniden hayat buldu, insanlar ısınıp kendilerine geldiler. ben de bugün 5. defa buraya huzurunuza gelme mutluluğunu tattım.
aynı güneş 38 yıl sonra yine bir 19 mayıs 1919 pazartesi günü samsun’da doğup ışınlarını bütün türkiye’ye yaydı. atam, o mübarek varlık, tanrı tarafından gönderilmiş olan sendin.
dört yıl gibi kısa bir zamanda yedi düvel düşmanları mağlup ederek muasır (çağdaş) medeniyetler seviyesine çıkardığın türkiye’nin ve türk milletinin üzerine, (tanrı’nın zat-ı alinizi (yüce kişiliğinizi) yanına aldıktan 64 yıl sonra), milletin dini duygularını yıllarca sömüre sömüre bir akp çöreklendi.
islamiyet’i bir kalkan gibi kullanan bu insanlar hakikatte kafir olduklarından, hazreti muhammed(s.a.v) sakalı şerifini yerinden kaldırdılar, atatürk havalimanı’na getirip dubaili arap’ın gözüne girmek için sattıkları istanbul’un en güzel yerlerinden vazgeçmesin diye muhammed’i bile oyuncak yaptılar. bunların din anlayışı bu. hepsi kafir.
zamanınızda osmanlı’ya ait dış borçları ödediniz. r. tayyip hükümeti nesiller boyunca altından kalkamayacak şekilde borç altına girmekle kalmadı. mağlup ettiğiniz devlet ve hükümet başkanları (sizin) ayağınıza gelip saygılarını bildirirken, başbakan recep tayyip erdoğan, avrupa ve amerika’nın uşaklığını yapıyor.
türkiye’nin maliyesi ımf ve dünya bankası’nın elinde. dış siyaseti amerika, iç siyaseti de brüksel’den (ab’den) idare edilmeye kadar düştü.
tayyip kendisi uşak olduğundan, türk milletini de uşak yapmak istiyor ama muvaffak olamayacak.
uşaklığını yaptığı amerika’da ev satın aldı. her yaptığı gayrı meşru iş gibi güya oğlu almış. 22. dönem 59.recep tayyip erdoğan hükümeti başta kendi si olmak üzere bakanlar akp millet vekilleri hayatları boyunca, atatürk ilke ve devrimlerini ve cumhuriyet idaresini ortadan kaldırıp hilafet devleti kurma çabasındalar.
ayrıca amaçları, en çok korktukları türk ordusunu zayıflatıp iş göremez hale getirmektir.
ruhlarında uşaklık ve kölelik taşıyan bu güruh (topluluk) emellerinde muvaffak olamayacakları gibi, aslında hükümet üyeleri hırsız, sahtekar, kafir, görevi kötüye kullananan, uzak doğuda otel köşelerinde avrupa’da kimsenin haberi olmadan memleketi satıp doymayan aç gözleri hırsla yalnızca küplerini doldurup memleketi satan vatan hainleri olduğundan, maksatları kursaklarında kalıp tüyü bitmedik yetimlerin haklarını yiye yiye sürünüp bir gün def olup gidecekleri yakındır.
şahadetini (tanıklığını) her zaman olduğu gibi türk milletinin ’zekidir, çalışkandır’ buyurduğunuz insanlarından esirgeme atam.
m. fethi dördüncü."
izmir’liymiş kendisi. kendisini tebrik ediyorum o güzel yazısından dolayı.
işte o yırtılan yazı:
"17 ekim 2005-selanik.
19 mayıs 1881 pazar günü selanik’te o zamanki ismiyle koca kasımpaşa ıslahhane caddesi üzerinde evde tanrı’nın bir hediyesi olarak mübarek vücudun dünyaya bir güneş gibi arz-ı endam ettiğinde, yeryüzü nurlara gark oldu (boğuldu), yeniden hayat buldu, insanlar ısınıp kendilerine geldiler. ben de bugün 5. defa buraya huzurunuza gelme mutluluğunu tattım.
aynı güneş 38 yıl sonra yine bir 19 mayıs 1919 pazartesi günü samsun’da doğup ışınlarını bütün türkiye’ye yaydı. atam, o mübarek varlık, tanrı tarafından gönderilmiş olan sendin.
dört yıl gibi kısa bir zamanda yedi düvel düşmanları mağlup ederek muasır (çağdaş) medeniyetler seviyesine çıkardığın türkiye’nin ve türk milletinin üzerine, (tanrı’nın zat-ı alinizi (yüce kişiliğinizi) yanına aldıktan 64 yıl sonra), milletin dini duygularını yıllarca sömüre sömüre bir akp çöreklendi.
islamiyet’i bir kalkan gibi kullanan bu insanlar hakikatte kafir olduklarından, hazreti muhammed(s.a.v) sakalı şerifini yerinden kaldırdılar, atatürk havalimanı’na getirip dubaili arap’ın gözüne girmek için sattıkları istanbul’un en güzel yerlerinden vazgeçmesin diye muhammed’i bile oyuncak yaptılar. bunların din anlayışı bu. hepsi kafir.
zamanınızda osmanlı’ya ait dış borçları ödediniz. r. tayyip hükümeti nesiller boyunca altından kalkamayacak şekilde borç altına girmekle kalmadı. mağlup ettiğiniz devlet ve hükümet başkanları (sizin) ayağınıza gelip saygılarını bildirirken, başbakan recep tayyip erdoğan, avrupa ve amerika’nın uşaklığını yapıyor.
türkiye’nin maliyesi ımf ve dünya bankası’nın elinde. dış siyaseti amerika, iç siyaseti de brüksel’den (ab’den) idare edilmeye kadar düştü.
tayyip kendisi uşak olduğundan, türk milletini de uşak yapmak istiyor ama muvaffak olamayacak.
uşaklığını yaptığı amerika’da ev satın aldı. her yaptığı gayrı meşru iş gibi güya oğlu almış. 22. dönem 59.recep tayyip erdoğan hükümeti başta kendi si olmak üzere bakanlar akp millet vekilleri hayatları boyunca, atatürk ilke ve devrimlerini ve cumhuriyet idaresini ortadan kaldırıp hilafet devleti kurma çabasındalar.
ayrıca amaçları, en çok korktukları türk ordusunu zayıflatıp iş göremez hale getirmektir.
ruhlarında uşaklık ve kölelik taşıyan bu güruh (topluluk) emellerinde muvaffak olamayacakları gibi, aslında hükümet üyeleri hırsız, sahtekar, kafir, görevi kötüye kullananan, uzak doğuda otel köşelerinde avrupa’da kimsenin haberi olmadan memleketi satıp doymayan aç gözleri hırsla yalnızca küplerini doldurup memleketi satan vatan hainleri olduğundan, maksatları kursaklarında kalıp tüyü bitmedik yetimlerin haklarını yiye yiye sürünüp bir gün def olup gidecekleri yakındır.
şahadetini (tanıklığını) her zaman olduğu gibi türk milletinin ’zekidir, çalışkandır’ buyurduğunuz insanlarından esirgeme atam.
m. fethi dördüncü."
kesinlikle samimi bulmadığım yayınevi. kitaplarını makul bir fiyata satıyorlar ama yayınlanan kitabın kapağı, sayfa kalitesi yerlerde sürünüyor. bir de sabah gazetesi ile beraber hareket etmeleri tarafımızdan pek hoş görülmemektedir.
bilgi sözlük’teki en şeker yazarlardan ölü beden sayesinde tanıma fırsatı yakaladığım müzisyen. tam bir keman virtüözü. 2 ağutos 2006 tarihinde ankara’ya gelirse mutlaka dinleyeceğim kendisini...
edit: istanbula geliyormuş belki de. bilemiyorum tam olarak...
edit: istanbula geliyormuş belki de. bilemiyorum tam olarak...
kafasına taktığı o hint türbanına hasta olduğum yemek uzmanı teyze. bir aralar reklamlarda sıklıkla görürdük kendisini. yemek tariflerini halkın anlayabileceği dilde verir genelde. "bir su bardağı kadar, 2 tatlı kaşığı yağ" gibi ifadeler kullanır. bu bakımdan iyidir. sıkmabaşlıların kanalı kanal 7de program yaptığını görmüştüm en son. şimdi ne halt eder bilemiyorum...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?