manda yuva yapmis sogut dalina
yavrusunu sinek kapmis
gordun mu gordun mu
tirdine tiridine
tiridine bandim
bedava mi sandin
para vidim aldim.
bugun bu yasimda, su cok eski tosya turkusunun sifrelerini nihayet buldum cozdum ve paylasmak istedim arastirma sonuclarini
tosya, celtik tarimiyla ugrasan insanlarin yasadiklari sirin bir anadolu ilcemizdir. celtik tarlalarini surerken de manda kullanilirmis , simdilerde durum nasil bilmiyorum. turkunun rivayet edildigi zamanlarda oyleymis...
bu mandalar, yogun camurdan kuruyan bedenlerini, golet ya da akarsu benzeri yerlerde, suya girip tepinmek suretiyle islatirlarmis. buralarin etrafi da dallari suyun icine kadar uzanan, sogut agaclariyla doluymus, manda hayvani da bu dallardan destek alarak yikanma olayini gerceklestirirmis...
simdi gelelim turkunun beni yillarca hayretlere dusurmus olan kismina, "yavrusunu sinek kapmis"
burada da anadolu agziyla ’isirmak’ kelimesi yerine ’kapmak’ kullanilmis. o sularda anofel dedigimiz cinsten buyuk sinekler yasarmis ve bu sinekler mandalari cok rahatsiz edermis, buymus yani...
ve basligi nihayet aciklayacagimiz bolumu ise turkunun ozaniyla ilgili; o vakitler, ozanlar, beylerin oldugu ortamlarda oyle iclerinden gelen herseyi calip soyleyemezlermis. soylemek istedikleri hedeleri, ima yoluyla turkulerine islerlermis. bu turkunun ozani da, bey tarafindan davet edildigi bir yerde o yillarda halkin yasadigi fakirligi konu etmek icin, onlerine konulan tirit yemegini turkusunde vurgulayarak, beye bir durum gondermesinde bulunmus.
bu turku cok daha uzundur, ve her bir beyit de hicvedilen ilginc sifreler vardir. mesela ’muezzinin minareden ucmasi gibi’ burada da, hazerfan celebi olayi gibi bir ucma sekli degil, muezzinin asiri dini hayatindan dolayi, onun erdigini isaretleyen bir hiciv kullanilmistir. kaynaklar; hurriyet gazetesi ve turkuler antolojisi
bu nasil, tarifi zor bir duygudur...yasayanlar anlar elbet ama yasamayanlara anlatilabilinir mi?
hani cok cok susar insan, adeta kendini colde hissedercesine... suyu arar bulamaz, meyve suyu vb. icecekler dolu olsa da etrafta, ille de su icmek ister, onu arar, onu ozler ya...o suyun yerini hic bir sey tutmaz ya...
hani nazim hikmetin siirleri, vatanda yasarken okuyunca sadece huzunlendirir, vatandan uzakta okurken, aglatir ya...
hani gidince turk konsolosluguna, uzerinde dalgalanan bayragi gordugunuzde, gogsunuz gururla dolar tasar, hazirola gecip, istiklal marsi okumak istersiniz ya...
iste oyle bir sey....
hani cok cok susar insan, adeta kendini colde hissedercesine... suyu arar bulamaz, meyve suyu vb. icecekler dolu olsa da etrafta, ille de su icmek ister, onu arar, onu ozler ya...o suyun yerini hic bir sey tutmaz ya...
hani nazim hikmetin siirleri, vatanda yasarken okuyunca sadece huzunlendirir, vatandan uzakta okurken, aglatir ya...
hani gidince turk konsolosluguna, uzerinde dalgalanan bayragi gordugunuzde, gogsunuz gururla dolar tasar, hazirola gecip, istiklal marsi okumak istersiniz ya...
iste oyle bir sey....
kisi, yasarken bastigi yeri kendine gore isimlendirebilir, hatta yeryuzunde henuz olmayan bir ulkenin vatandasi dahi sayabilir kendisini. kisinin, ne hayallerine ne de dusuncelerine sinir koymak, insanlik onuruna ve hosgoru erdemine yakismaz. ornegin bu satirlarin yazari su anda yasadigi gurbet diyarindaki ulkeye ikinci vatan demektedir.
ancak eger o hayaldeki ulkenin sinirlari, baska bir ulkenin sinirlarinin icinde ciziliyorsa, bu konuda is, silahli mucadeleye kadar uzanmissa bu(!) tehlikelidir.
kisinin dusunce ve hayal guclerini bu kadar zorlamasi ve utopik olani gerceklestirme eylemine girmesi sonucunda da derler ki adama;
"dua et bir gun bastigin yerin icine cakilmayasin"
yazarin notu;hayal kuran kisiye en az su icmekte olan bir kisi kadar saygi gosterilmesi, rahatsiz edilmemesi, guzel bir insanlik erdemidir.
ancak eger o hayaldeki ulkenin sinirlari, baska bir ulkenin sinirlarinin icinde ciziliyorsa, bu konuda is, silahli mucadeleye kadar uzanmissa bu(!) tehlikelidir.
kisinin dusunce ve hayal guclerini bu kadar zorlamasi ve utopik olani gerceklestirme eylemine girmesi sonucunda da derler ki adama;
"dua et bir gun bastigin yerin icine cakilmayasin"
yazarin notu;hayal kuran kisiye en az su icmekte olan bir kisi kadar saygi gosterilmesi, rahatsiz edilmemesi, guzel bir insanlik erdemidir.
kesinlikle evlenin, esiniz iyiyse mutlu, kotuyse filozof olursunuz demis...
her seferinde, onun yazilarini okurken dudaklarinda aci, buruk bir tebessum kalan bilgic, bu sefer olayi asip, hickiriklarla salya sumuk, aglama krizine dusmustur.30 nisan 2006(bizim her seyimiz vardi)
nedendir bilinmez, sozlukte sadece toplam dort kisinin at kosturdugu andir. acaba bu baslikta oldugu gibi yarin pazar, okul yok, is de yok, soyle uyku hacmini yirmidort saate ulastirsak, dusuncesinden kaynaklanan bir hede midir bu? diye dusunmus, sonrasinda da(bkz: allah melek uykulari versin)diyerek sefkatle dolmusumdur.
"abla olmak" bir veya birden fazla kisilerin ablasi olmak demektir, ailede...
doganin icinde, kendiliginden olusmus ama doga ustu yetenekler isteyen kutsal bir olaydir, gercekten de...
sahsimda tasidigi anlamlar ise soyledir;
abla; kendisi de cocuk oldugu halde cocuk parkinda kendi oyununu ozgurce oynayamayan, gozu hep kardesinde olmasi gerekendir.
abla; diger kardeslerin hic, oyle bir zoru olmazken, oyuncagini, yiyecegini, sekerini, cikletini onlarla paylasmak zorunda olandir.
abla: on tekerlek misali, arkadan gelecekler icin duzgun yollar acmakla sereflendirilen kisidir.
abla: kendi asklarini, kendinde saklamak durumunda olan ama kardeslerinin asklarina, hayal kirikliklarina, husranlarina ablalik etmekle kendini yukumlendirilmis sahsiyettir.
abla: ailesinin, "biz onlarin ailesini tanimiyoruz" seklindeki sacma gerekcesiyle(!) arkadaslarinin evine bile gondermedigi, ama kendi makus kaderini onlar yasamasin diye, gogsunu siper edendir.
abla: bazen, kardesinin bosanma mahkemesinde, hic istemedigi halde seklindeki dayatmasiyla ici kan aglayarak sahitlik edendir.
abla: bazen, karni burnunda oldugu halde uzerine buyuk risk alarak, kardeslerinin sen de aramizda ol talebini kiramayarak, cinarcika onlarla gezmeye giden, donus vapurunda da dogum sancilarina yakalanip, az daha bebegini vapurda doguracak olandir.
abla: bazen, kardeslerinin kendisini arayip aramamasini hic dert etmeyen, aradiklarinda cok mutlu olan aramadiklarinda onlara sitem etmeyen, onlardan hergun haber almak icin maasinin neredeyse yarisini telefon faturalarina yatirandir.
abla: bazen, ailesinin hala daha - su kardesinle konus sonra bizi ara durumunu bize anlat! dedigi insandir.
bu satirlarin yazari, kendi ablaligini anlatmistir, bu basligin altinda...dusunmustur bunlari okuyanlar da bir seyler bulabilir kendi ablaliklarinda...
evet zordur abla olmak, ama tanrinin bir lutfudur gurur verir kisiye, sadece abla olanlarin daha derin anlayabilecekleri gibi...
doganin icinde, kendiliginden olusmus ama doga ustu yetenekler isteyen kutsal bir olaydir, gercekten de...
sahsimda tasidigi anlamlar ise soyledir;
abla; kendisi de cocuk oldugu halde cocuk parkinda kendi oyununu ozgurce oynayamayan, gozu hep kardesinde olmasi gerekendir.
abla; diger kardeslerin hic, oyle bir zoru olmazken, oyuncagini, yiyecegini, sekerini, cikletini onlarla paylasmak zorunda olandir.
abla: on tekerlek misali, arkadan gelecekler icin duzgun yollar acmakla sereflendirilen kisidir.
abla: kendi asklarini, kendinde saklamak durumunda olan ama kardeslerinin asklarina, hayal kirikliklarina, husranlarina ablalik etmekle kendini yukumlendirilmis sahsiyettir.
abla: ailesinin, "biz onlarin ailesini tanimiyoruz" seklindeki sacma gerekcesiyle(!) arkadaslarinin evine bile gondermedigi, ama kendi makus kaderini onlar yasamasin diye, gogsunu siper edendir.
abla: bazen, kardesinin bosanma mahkemesinde, hic istemedigi halde seklindeki dayatmasiyla ici kan aglayarak sahitlik edendir.
abla: bazen, karni burnunda oldugu halde uzerine buyuk risk alarak, kardeslerinin sen de aramizda ol talebini kiramayarak, cinarcika onlarla gezmeye giden, donus vapurunda da dogum sancilarina yakalanip, az daha bebegini vapurda doguracak olandir.
abla: bazen, kardeslerinin kendisini arayip aramamasini hic dert etmeyen, aradiklarinda cok mutlu olan aramadiklarinda onlara sitem etmeyen, onlardan hergun haber almak icin maasinin neredeyse yarisini telefon faturalarina yatirandir.
abla: bazen, ailesinin hala daha - su kardesinle konus sonra bizi ara durumunu bize anlat! dedigi insandir.
bu satirlarin yazari, kendi ablaligini anlatmistir, bu basligin altinda...dusunmustur bunlari okuyanlar da bir seyler bulabilir kendi ablaliklarinda...
evet zordur abla olmak, ama tanrinin bir lutfudur gurur verir kisiye, sadece abla olanlarin daha derin anlayabilecekleri gibi...
agir bir basliktir. aciklanmasi icin kisinin lafina bakilacak olan, basliktir ayni zamanda.
saniyorum bu atasozumuz, isi yazmak olanlarla kesinlikle ilgili degildir. en azindan yazdiklari an itibariyle degil de gelecek icin, soylenebilir onlar icin de soyle ki;
-ey yazan kisi, yazdin yazdin da ne oldu, yazdigin konular bir insanin hayatinda bile, herhangi bir ise yaradi mi?
veya soyle de olabilir;
-ey yazan kisi sen boyle yazmistin, veya iddia etmistin bak simdi bunun tam tersi oldu?
bu yonleriyle incelendiginde yazar kisisine de uygulanabilir bu atasozu...
lakin basliktaki sekliyle, daha ziyade is yapmak, bir is yaparak bir seyleri ureten kisilerle ilgilidir. ve o kisilerin konusmalari, yaptiklari islerin yaninda, cok onemli degildir...
mesela bir ayakkabi ustasi, mesela asci, mesela marangoz vb.
bir de lafina bakilip oylanarak politika sahnesinde gordugumuz insanlar vardir. bu kisilerin ise konusmalari kadar, yaptiklari basardiklari isler de cok onemlidir. basliktaki atasozu biraz tersten okunarak ve de su hale getirilip, uygulanabilir o kisiler icin.
lafina baktik seni sectik, simdi yaptigin isi gorelim. eger goremiyorsa bunu, lafina bakanlar, kandirildiklarini zaten anlayacaklardir...
ve bu atasozunu unutmayarak, sadece lafa bakilmayacagina inanacaklar, hatalarini tamir etmek yoluna gideceklerdir.
sekilde goruldugu gibi, bunu ya da diger atasozlerini aciklamak, oyle- ben her ukteyi bile doldururum -getirin bana bir ukte surdan... demeye benzemedigi anlasilmistir.
saniyorum bu atasozumuz, isi yazmak olanlarla kesinlikle ilgili degildir. en azindan yazdiklari an itibariyle degil de gelecek icin, soylenebilir onlar icin de soyle ki;
-ey yazan kisi, yazdin yazdin da ne oldu, yazdigin konular bir insanin hayatinda bile, herhangi bir ise yaradi mi?
veya soyle de olabilir;
-ey yazan kisi sen boyle yazmistin, veya iddia etmistin bak simdi bunun tam tersi oldu?
bu yonleriyle incelendiginde yazar kisisine de uygulanabilir bu atasozu...
lakin basliktaki sekliyle, daha ziyade is yapmak, bir is yaparak bir seyleri ureten kisilerle ilgilidir. ve o kisilerin konusmalari, yaptiklari islerin yaninda, cok onemli degildir...
mesela bir ayakkabi ustasi, mesela asci, mesela marangoz vb.
bir de lafina bakilip oylanarak politika sahnesinde gordugumuz insanlar vardir. bu kisilerin ise konusmalari kadar, yaptiklari basardiklari isler de cok onemlidir. basliktaki atasozu biraz tersten okunarak ve de su hale getirilip, uygulanabilir o kisiler icin.
lafina baktik seni sectik, simdi yaptigin isi gorelim. eger goremiyorsa bunu, lafina bakanlar, kandirildiklarini zaten anlayacaklardir...
ve bu atasozunu unutmayarak, sadece lafa bakilmayacagina inanacaklar, hatalarini tamir etmek yoluna gideceklerdir.
sekilde goruldugu gibi, bunu ya da diger atasozlerini aciklamak, oyle- ben her ukteyi bile doldururum -getirin bana bir ukte surdan... demeye benzemedigi anlasilmistir.
kisinin yasarken, karsilastigi cesitli olaylar karsisinda;
gordugu veya hissettigi bazi isaretlerden etkilenip, sonrasinda urkup, neye yoracagini tam kestiremedigi;
-ben bugun boyle bir sey gordum, hayra alemet olmasa gerek bunlar...
diye dusundugu, bunalim zamanlaridir...
hatta tip ilminde bunun asiri olma durumlari, "paranoyaklik"la ifade edilir.
gordugu veya hissettigi bazi isaretlerden etkilenip, sonrasinda urkup, neye yoracagini tam kestiremedigi;
-ben bugun boyle bir sey gordum, hayra alemet olmasa gerek bunlar...
diye dusundugu, bunalim zamanlaridir...
hatta tip ilminde bunun asiri olma durumlari, "paranoyaklik"la ifade edilir.
ben, evet otuz yasin uzerinde bir kisiyim, pazarda da yurumuyorum.
bilgisi olan bilgiclerle, birseyler paylasmaya calisarak, varoldugum bir ortamdayim.
peki bu durumda; bu ortamda, "abla" hitabedisini hakediyor muyum?
nickimizden dolayi, cagrisim yaptigi icin ve bunun cagristirdigi manalardan dolayi "ana" sozcuguyle veya "anne" sozcuguyle yapilan butun seslenislere yuregimin kapilari sonuna kadar aciktir. bunu kullanabilir bilgic arkadaslar ve ben bununla gurur duyarim.
lakin ben sadece iki kizkardesimin ablasiyim ve bu lakabi baskalarina kullandirtmak istemiyorum.
simdi bu satirlari herkesin huzurunda yazmamin tek nedeni "hitabedislerin" hayatimizda ne kadar onemli yeri olduguna dikkat cekmek icindir. yoksa ben ilgili kisinin hesabina gereken uyariyi baska bir kanaldan zaten yapmisimdir.
demem odur ki; soyleyecegimiz sey ne kadar degerli veya degersiz, veya herhangi baska bir hede olabilir. burada konuya giris yaparken hitabiyet sekli cok onemlidir karsinizdaki insan sizi, bunun cagrisimi altinda dinleyecektir ya da dinlemeyecektir. sonuc tamamen baslangictaki hitabiyete baglidir...
bu konuda basimdan gecen bir ornegi verip bu konuyu baglamak istiyorum.
vakti zamaninda esimle birlikte, istanbulda salas fakat halk arasinda, bilmem nesi meshur, yerlerden birine gitmistik.
masamiza siparis almaya gelen garson once esime
-beyefendi diye lafa baslayarak, siparisini sormus. ardindan sira bana gelince yine esime bakarak;
-abla ne yer(!) seklinde bir sual etmisti...normalde kisinin cahilligine ve kabaligina yormak gereken bir hidabedisti...
esim de sinirlenmis, fakat yine de kendine hakim olmaya calisarak;
-hanimefendi konusabiliyor, ona sorabilirsiniz demisti...
bunun uzerine direk olarak bana sormamakta direnen garsonla tartismamiz, karakolda bitmisti...
iste oyle... anin etkisiyle, bu ani canlandi gozumde, hitabedislerin onemi kavranmalidir, ve ulke gelecegini omuzlarinda tasimaya calisan bireyler, bu basit hedeyi artik iyice ogrenmeli, hosgoru sinirlari zorlanmamalidir, diyorum ben...
bilgisi olan bilgiclerle, birseyler paylasmaya calisarak, varoldugum bir ortamdayim.
peki bu durumda; bu ortamda, "abla" hitabedisini hakediyor muyum?
nickimizden dolayi, cagrisim yaptigi icin ve bunun cagristirdigi manalardan dolayi "ana" sozcuguyle veya "anne" sozcuguyle yapilan butun seslenislere yuregimin kapilari sonuna kadar aciktir. bunu kullanabilir bilgic arkadaslar ve ben bununla gurur duyarim.
lakin ben sadece iki kizkardesimin ablasiyim ve bu lakabi baskalarina kullandirtmak istemiyorum.
simdi bu satirlari herkesin huzurunda yazmamin tek nedeni "hitabedislerin" hayatimizda ne kadar onemli yeri olduguna dikkat cekmek icindir. yoksa ben ilgili kisinin hesabina gereken uyariyi baska bir kanaldan zaten yapmisimdir.
demem odur ki; soyleyecegimiz sey ne kadar degerli veya degersiz, veya herhangi baska bir hede olabilir. burada konuya giris yaparken hitabiyet sekli cok onemlidir karsinizdaki insan sizi, bunun cagrisimi altinda dinleyecektir ya da dinlemeyecektir. sonuc tamamen baslangictaki hitabiyete baglidir...
bu konuda basimdan gecen bir ornegi verip bu konuyu baglamak istiyorum.
vakti zamaninda esimle birlikte, istanbulda salas fakat halk arasinda, bilmem nesi meshur, yerlerden birine gitmistik.
masamiza siparis almaya gelen garson once esime
-beyefendi diye lafa baslayarak, siparisini sormus. ardindan sira bana gelince yine esime bakarak;
-abla ne yer(!) seklinde bir sual etmisti...normalde kisinin cahilligine ve kabaligina yormak gereken bir hidabedisti...
esim de sinirlenmis, fakat yine de kendine hakim olmaya calisarak;
-hanimefendi konusabiliyor, ona sorabilirsiniz demisti...
bunun uzerine direk olarak bana sormamakta direnen garsonla tartismamiz, karakolda bitmisti...
iste oyle... anin etkisiyle, bu ani canlandi gozumde, hitabedislerin onemi kavranmalidir, ve ulke gelecegini omuzlarinda tasimaya calisan bireyler, bu basit hedeyi artik iyice ogrenmeli, hosgoru sinirlari zorlanmamalidir, diyorum ben...
yetim ukte sevindireyim bari diye, sevkat doldugunuz bir anda, ama oraya genelde cok ayip pis seyler de atiyorlar... onlari gormeyeyim midem bulanmasin, sinirlerim de ziplamasin diyerek dusunup acmaya tovbe ettiginiz yer.
muzigi gercekten iyi bilen, bu isin icinden gelen bir sanatcidir.bir donem, cok da populer olmus sarkilari vardir. dokunakli ve duyarak sarkilarini soylemis bir sanatcidir.
lakin bilmiyorum neden, bana hic hitabetmemistir, guler yuzlu olmamasiyla alakali olabilir mi diye dusundugum andir su an demek ki daha once hic dusunmemisim nedenini. ayni katagori de bir de ozdemir erdogan vardir, atilla atasoy vardir, kartal kaan vardir. bunlar da hakikaten muziklerini baskalariyla paylasabilmek icin, cileli mucadeleler vermis degerli gercek sanatcilardir.
ama bende hep bu katagoride iz birakmislardir, isinamamisimdir bir turlu onlara... ayni donemlerden ilhan irem farklidir mesela benim icin onu severim, erkin babayi hala dinlerim...boyle iste, bunye meseleleridir bunlar.
lakin bilmiyorum neden, bana hic hitabetmemistir, guler yuzlu olmamasiyla alakali olabilir mi diye dusundugum andir su an demek ki daha once hic dusunmemisim nedenini. ayni katagori de bir de ozdemir erdogan vardir, atilla atasoy vardir, kartal kaan vardir. bunlar da hakikaten muziklerini baskalariyla paylasabilmek icin, cileli mucadeleler vermis degerli gercek sanatcilardir.
ama bende hep bu katagoride iz birakmislardir, isinamamisimdir bir turlu onlara... ayni donemlerden ilhan irem farklidir mesela benim icin onu severim, erkin babayi hala dinlerim...boyle iste, bunye meseleleridir bunlar.
ah acilmasaydi boyle basliklar denilesi baslik turu...simdi nerden bulacagiz, kitlama sekeri... kendimi bildigimden beri sekersiz cay icen ben, sadece o kitlama sekeriyle icilebildigim sekerli memleket cayini ozledim bir anda...
o kitlama sekerleri oyle serttir ki, yanginizin bir kosesine saklarsiniz, boyle ne bileyim, bes bardak cay icersiniz onunla...eriyip gitmez seker degil de tilsimdir onlar adeta...
o kitlama sekerleri oyle serttir ki, yanginizin bir kosesine saklarsiniz, boyle ne bileyim, bes bardak cay icersiniz onunla...eriyip gitmez seker degil de tilsimdir onlar adeta...
gonlunun sampiyonudur da istikrasiz bir takimdir. herkes kendi takimi hakkinda iyi kotu bir seyler soylerken, sen susar kalirsin. yoktur soylenecek bir sey. ne konusabilirsin ki zaten... fi tarihinda basarili olmus bir takima verdinse gonlunu degistirmek de sigmiyorsa vicdanina, o sadece senin gonlunde yasayacak olandir. bu da baskalariyla paylasmak, mumkun olmayacak sessiz bir ’taraftarlik guruhu’ demektir...
bizim toplumumuz da kotu konusma olarak degerlendirildiginden olsa gerek, bu olay ayiplanir, hatta gunah oldugu, konusu bile islenir.gercekten de kotu konusma ise toplumun bu yargisi haklidir.
taninmis, toplumda sevgi ve saygiyla anilan kisilerin, bu anilma torenleri sirasinda, onlarla ilgili guzel anilarin anlatildigini da goruyoruz yine ayni toplumda.
olunun arkasindan ayip ve kotu seyler konusmak , artik o gidenin(!)cevap ve savunma hakki olmadigindan, insanliga sigmayacak kadar yakisiksiz davranislardir...
bati toplumlarin da ise olen her kisinin, oncelikle kendi evinde, butun dostlarinin katildigi torenle o kisi, anilir onunla ilgili guzel anilar anlatilir.insanlar duygulanir ve onun yoklugunu daha derinden hissederek olen kisiyi anmis olurlar.
bir de olen kisi calisma hayatinin icindeki bir kisi ise; neresi olursa olsun calistigi yerde toren duzenlenir ve onu taniyan tanimayan herkes bu kisi hakkinda bilgilendirilir. yine onunla ilgili anilar dostlari vasitasiyla birbirine anlatilir.
ornegin benim calistigim isyerinde, ben ise baslamadan once orada calisan bir hanim gecenlerde vefat etmis. bunun ertesi gunu, onun ruhuna saygi icin bir toplanti yapildi onunla ilgili guzel seyler anlatildi...ben de hic tanimadigim bu insanla ilgili, keske tanisaymisim diyecek kadar duygulandim.
bir de su acidan bakmak lazim, hic kimse baki degil bu dunya da bir gun olum hepimiz icin gerceklesecek olan bir gercektir. kim istemez oyle guzel anilmayi; demek ki yasarken, insanlarla olan iliskilerimizde bir gun bu kacinilmaz sonun olacagini dusunerek, daha dikkatli sevecen ve saygili olmaliyiz diyorum ben, sahsen, hem de kendi adima....
taninmis, toplumda sevgi ve saygiyla anilan kisilerin, bu anilma torenleri sirasinda, onlarla ilgili guzel anilarin anlatildigini da goruyoruz yine ayni toplumda.
olunun arkasindan ayip ve kotu seyler konusmak , artik o gidenin(!)cevap ve savunma hakki olmadigindan, insanliga sigmayacak kadar yakisiksiz davranislardir...
bati toplumlarin da ise olen her kisinin, oncelikle kendi evinde, butun dostlarinin katildigi torenle o kisi, anilir onunla ilgili guzel anilar anlatilir.insanlar duygulanir ve onun yoklugunu daha derinden hissederek olen kisiyi anmis olurlar.
bir de olen kisi calisma hayatinin icindeki bir kisi ise; neresi olursa olsun calistigi yerde toren duzenlenir ve onu taniyan tanimayan herkes bu kisi hakkinda bilgilendirilir. yine onunla ilgili anilar dostlari vasitasiyla birbirine anlatilir.
ornegin benim calistigim isyerinde, ben ise baslamadan once orada calisan bir hanim gecenlerde vefat etmis. bunun ertesi gunu, onun ruhuna saygi icin bir toplanti yapildi onunla ilgili guzel seyler anlatildi...ben de hic tanimadigim bu insanla ilgili, keske tanisaymisim diyecek kadar duygulandim.
bir de su acidan bakmak lazim, hic kimse baki degil bu dunya da bir gun olum hepimiz icin gerceklesecek olan bir gercektir. kim istemez oyle guzel anilmayi; demek ki yasarken, insanlarla olan iliskilerimizde bir gun bu kacinilmaz sonun olacagini dusunerek, daha dikkatli sevecen ve saygili olmaliyiz diyorum ben, sahsen, hem de kendi adima....
soz konusu modellerin sayisi, hem okuyup hem yazanlara oranla cok cok fazladir. adam ayakli kutuphanedir ne sorsaniz aninda cevap alirsiniz. kitap kurdudur, adeta bilmedigi konu yoktur, lakin yazamaz.
yazmak; cok farkli bir olaydir. adeta mukemmel fotograflar cekip de resim yapamamak gibidir.
bu yuzden her okuyan kisinin yazmasini beklemek sacmadir.
bu insanlarin icinde cok guzel sohbet edebilenler de vardir, konusmaya doyamazsiniz cunku okudugu icin cok degisik acilardan olaylari yorumlama imkanina sahiptir.
tabii dedigimiz gibi bu da sadece okumakla olmaz
okudugunu anlamak onu ozumsemek gerekmektedir.
bir de hem okur, hem de yazar fakat sohbet edemez kisi; bu da degisik bir modeldir. bunlar en saskinlik yaratan modellerdir benim icin de...ornegin gazete ve kitap yazarliginda cok basarili olmustur kisi ama sohbet programlarina cikar, iki lafi bir araya getiremez, bu o olamaz dersiniz.
demek ki her bunyenin hayata bir durus sekli var, ama yukarida siraladiklarimizin hepsi okumak olayini gerceklestirmis insanlardir. bunlardan insanliga asla zarar gelmez.
okumak; bagnazligin, sabit dusuncelerin asilmasi demektir. tabii burada da bir sorunsal cikabilir hep ayni dunyadan yansiyan hedeleri okumamak, karsi fikirleri de okumak anlamaya calismak gerekmektedir...
gercek aydinlanmayi ancak boyle, gerceklestirebilecektir insanoglu...ah bir oraya gelinebilse, ne savaslar kalacak yeryuzunde ne irksal ne dinsel ayirimciliklar...ah keske bir oraya gelebilse insanoglu...
yazmak; cok farkli bir olaydir. adeta mukemmel fotograflar cekip de resim yapamamak gibidir.
bu yuzden her okuyan kisinin yazmasini beklemek sacmadir.
bu insanlarin icinde cok guzel sohbet edebilenler de vardir, konusmaya doyamazsiniz cunku okudugu icin cok degisik acilardan olaylari yorumlama imkanina sahiptir.
tabii dedigimiz gibi bu da sadece okumakla olmaz
okudugunu anlamak onu ozumsemek gerekmektedir.
bir de hem okur, hem de yazar fakat sohbet edemez kisi; bu da degisik bir modeldir. bunlar en saskinlik yaratan modellerdir benim icin de...ornegin gazete ve kitap yazarliginda cok basarili olmustur kisi ama sohbet programlarina cikar, iki lafi bir araya getiremez, bu o olamaz dersiniz.
demek ki her bunyenin hayata bir durus sekli var, ama yukarida siraladiklarimizin hepsi okumak olayini gerceklestirmis insanlardir. bunlardan insanliga asla zarar gelmez.
okumak; bagnazligin, sabit dusuncelerin asilmasi demektir. tabii burada da bir sorunsal cikabilir hep ayni dunyadan yansiyan hedeleri okumamak, karsi fikirleri de okumak anlamaya calismak gerekmektedir...
gercek aydinlanmayi ancak boyle, gerceklestirebilecektir insanoglu...ah bir oraya gelinebilse, ne savaslar kalacak yeryuzunde ne irksal ne dinsel ayirimciliklar...ah keske bir oraya gelebilse insanoglu...
yazabilen bir bilgic daha gormek, bu turlerin sayilarinin artmasini dilemek, gelecek icin hersey icin aydinlanmak demektir benim icin. o yaziyor buradan belli ki, okuyor ayni zamanda, ne guzel...
umutlar serpmistir yuregime...ve hosgelmistir, sozlugumuze...
umutlar serpmistir yuregime...ve hosgelmistir, sozlugumuze...
gereksiz demeyelim de, yazarlik boyutunda degerlendirilemeyecek kisiler diyelim. bu daha incitmeyici ifade tarzi olur.
hic satirlar olmadan, satirlarin yazari olunabilir mi?
bkz.lerle isaretlenenlerle, sozluk gelisimi saglanabilir mi?
baskasi tarafindan verilmis ukteyi bile aciklamak bir yazarlik tabani gerektirmez mi?
arastirilmis, hatta tez haline getirilmis bir konuyu hic karsi arastirmasi yapilmadan sadece yermekle yazarlik boyutunda bir yere gelinebilir mi?
elbette, boyle dertleri olmayan kisiler de bilgictir.
onlar da bilgi paylasimda bulunmak uzere buradadirlar.
sorun; bilgicin bilgisini, nasil(!) paylasabildigi sorunudur.
ve paylasabilmek icin once bir seylere sahip olmak, onlari ozumsemek, sonra da onlari baskalariyla paylasacak hale gelmek, gerekmektedir.
hic satirlar olmadan, satirlarin yazari olunabilir mi?
bkz.lerle isaretlenenlerle, sozluk gelisimi saglanabilir mi?
baskasi tarafindan verilmis ukteyi bile aciklamak bir yazarlik tabani gerektirmez mi?
arastirilmis, hatta tez haline getirilmis bir konuyu hic karsi arastirmasi yapilmadan sadece yermekle yazarlik boyutunda bir yere gelinebilir mi?
elbette, boyle dertleri olmayan kisiler de bilgictir.
onlar da bilgi paylasimda bulunmak uzere buradadirlar.
sorun; bilgicin bilgisini, nasil(!) paylasabildigi sorunudur.
ve paylasabilmek icin once bir seylere sahip olmak, onlari ozumsemek, sonra da onlari baskalariyla paylasacak hale gelmek, gerekmektedir.
bunun tamemen, finansal kokenli bir sorun olduguna ben de inaniyorum. ayrica ogrencilerin, gitar piyano vb. hedeleri bulabilenleri olsa dahi, milli egitimin yetistirdigi muzik ogretmenlerinin, bu dersleri verebilecek kapasitede olmasi beklenemez...bunlar ancak, ozel okullarda gerceklestirilebilecek olaylardir...
ne kadar nefesin varsa kavali o kadar calabilirsin ozlu sozumuzde de, nefesin maddi imkanlari temsil ettigi isaretlenmektedir.
ne kadar nefesin varsa kavali o kadar calabilirsin ozlu sozumuzde de, nefesin maddi imkanlari temsil ettigi isaretlenmektedir.
bektasi, desek o da uymayacak, cunku bektasilerde allah inanci tamdir. sadece ibadet konusunda, dinin bilinen kurallari disinda yasamayi tercih ederler. biraz aykiri ama kimseye zararlari olmayan, kula kulluk etmemeyi amac haline getirmis insanlardir...bu nickle sozluge giris yapan bilgicin nickinin amaci nedir? bu nick,orjinal olsun diye masum bir espri anlayisiyla mi hazirlanmistir? eger namaz kilmak eylemini gerceklestiriyorsa, kimin icin secdeye egilmektedir?...ayrica neyse nedir. umariz herkesi aydinlatici bir aciklama gelir, bayagi merak ettim dogrusu ben de...kim olursan ol gel sozune olan bagliligimizdan, hosgelmis, yeni bilgic diyerek selamliyorum kendisini...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?