i found my love in portofino cümlesiyle başlayan harika şarkı. allah herkese nasip etsin portofinoda olmasa da bir yerlerde aşkı bulmayı. ayrıca, an itibariyle radyo beyoğlunda dinlemeniz mümkün.
an itibariyle radyo beyoğlunda çalmakta olan çok sevdiğim travis şarkısı, sevenlere duyurulur.
bir keresinde ibranice rüya görmüştüm. çok garipti çünkü ibranice bilmiyorum bile nasıl oldu anlamadım. ama sonra düşündüm ki gece uyurken açık unuttuğum radyodan kulağıma gelen şeyler buna sebep olmuş olabilir diye. "e ibranice bilmiyordun da nasıl anladın ibranice olduğunu duyduklarının?" diye sormayın dostlar, bunu arştırmak 2 ayımı aldı, az daha uğraşsam söküyordum ibraniceyi, zor günlerdi çok zor.
yusuf yusuf olmak değil de, bir merak uyanır her normal insan gibi. çünkü zaten silineceğini bildiğim şeyi ya yazmam ya da yazdıysam houston yeşil olduğunda yusuf yusuf olmam.
kör bir insan rolünü oynamak, çok zor olsa gerek. onu izleyenlere yaşatmak, daha zor bir şey olsa gerek. al pacino yeteneğe vasıl olduğunu cesurca sergilemiş başarılı sinema aktörlerinden biridir bence.
kocaman ağzı ve kocaman bence çirkin yapılmış dişleriyle gülmeye gayret eden kadın program sunucusu.
açılımı merak edenler için arap tv dir. katarlı muhterem din kardeşlerimize layığıla açılan bir satışta 1.3 milyar dolara kazıklanmıştır, şey pardon, pazarlanmıştır. katarlıların en sevdiği kanaldır artık o.
(bkz: #897702)
tarifi ağız sulandırmaya yeten çilingir sofrasının en kral aktörüdür.
sokağın ismi, fransız sokağı olarak değiştirilmeye çalışıldığında çok tepki gösterilen olayla duyulmuştur.tepkinin sebebi; ermeni soykırımı konusunda bizim karşımızda nasıl bir duruş izlediği malum olan fransanın cezayire ve cezayir halkına yaptıklarının unutulmaması gerektiği unutkan politikacılarımıza ve yerel yönetimden sorumlu yöneticilerimize kamuoyu tarafından hatırlatılmış ve gereğinin yapılıp cezayir isimli sokağın isminin değiştirilmemesi sağlanmıştır.
ilişkileri bitiren yuva yıkan ocakları söndüren tartışmalar doğurabilir:
+sinem allah belanı vermesin onları mı giyiyosun?
-hayır ama bitanem sen bilmiyosun sıcak tutuyo.
+...
-valla bak, alsana sen de bi tane nolucak?
+...
-aşkım niye yere bakmadan yürüyosun?
+niye olacak! görmiyim o ayaklarındakileri diye!
+sinem allah belanı vermesin onları mı giyiyosun?
-hayır ama bitanem sen bilmiyosun sıcak tutuyo.
+...
-valla bak, alsana sen de bi tane nolucak?
+...
-aşkım niye yere bakmadan yürüyosun?
+niye olacak! görmiyim o ayaklarındakileri diye!
zaten kim gece tarifesi açıyordu ki dedirten başlık. ben şimdiye kadar hiç gece tarifesi taksi ödemedim, öğrenciliğin gereği gideceğiniz mesafeye göre pazarlığınızı yaparsınız, atlarsınız gidersiniz gideceğiniz yere. böyle sembolik hareketlere hiç gerek yok. taksicilere bir iyilik yapılması isteniyorsa eğer, benzin fiyatlarıyla, lpg ruhsatı alımının kolaylaştırılmasıyla kolaylık sağlansa daha verici olunmuş olur, ama nerede onu yapacak babayiğit delikanlı politikacı, yok tabii ki öyle biri gördüğünüz üzere.
190 boyunda sarisin yesil gozlu ve yakisikli olmaktan daha iyi olan şey, 191 boyunda sarisin yesil gozlu ve yakisikli olmaktır.
eskiden aşıklar birbirlerini onlarca yıl beklermiş,
şimdi 5 dakika gecikmeye tahammülü yok kimsenin,
eskiden aşıklar kolay kolay haberleşemezmiş,
şimdi imkanlar bolluğunda anlaşmaya mecali yok hiçbirinin,
eskiden çok özel bir şeymiş kıymetliye dokunmak,
şimdi ise dokunmak, kıymetlinin kıymeti kalmayana dek,
eskiden birbirlerini incitecekler diye aklı çıkarmış aşıkların,
şimdi bir parçası da sevdiğine acı çektirmek oldu yaşamlarının,
yeni nesil...gerekir ki sevgiyi yeniden aşılamalı damarlarına,
ama korkarım ki fazla yozlaşmışız girmez o aşı artık bu vücutlara...
şimdi 5 dakika gecikmeye tahammülü yok kimsenin,
eskiden aşıklar kolay kolay haberleşemezmiş,
şimdi imkanlar bolluğunda anlaşmaya mecali yok hiçbirinin,
eskiden çok özel bir şeymiş kıymetliye dokunmak,
şimdi ise dokunmak, kıymetlinin kıymeti kalmayana dek,
eskiden birbirlerini incitecekler diye aklı çıkarmış aşıkların,
şimdi bir parçası da sevdiğine acı çektirmek oldu yaşamlarının,
yeni nesil...gerekir ki sevgiyi yeniden aşılamalı damarlarına,
ama korkarım ki fazla yozlaşmışız girmez o aşı artık bu vücutlara...
çorabı haftabaşında giyersiniz, tamam, orada sorun yok da, haftasonuna kadar çıkarmadıysanız ayağınızdan bir daha hiç çıkaramama ihtimaliniz yüksektir; çünkü çorapla ayağınız bütünleşir bir yerden sonra. kötü bir şeydir, ancak mecbur kalındığında yapılması gerekir, askerde mesela.
ilkokuldayken yüzlerce kez şahit olunmuş bir sahnedir; yumurta kapıya dayandığı vakit kafalara dank etmiş ve herkes harıl harıl soruların cevaplarını aramaya koyulmuştur. "oğlum sen git dilbilgisi sorularını bul birinden! ben okuduğumuzu anlayalım kısmını yaparım.", "of yaa, kimse yapmamış dilbilgisini yaa!", "oğlum napıcaz ya, defteri kaybettim mi desem?", "onu ben diycem oğlum lan?!" gibi cümleler havalarda uçuşurken gelir öğretmen. defter kontrolü vardır o gün. sonra zaman geçer, biraz daha büyürsünüz, liseye gelmişsinizdir. çoğunuzu değiştirmiştir lise yılları; bir kısmınız artık eskisi gibi ödevlerini okula gelmeden yapan, kaleminin ucunu açmış sırasına oturmuş hazır ve nazır öğretmeninin gelmesini bekleyen uslu çocuk değildir. soruların cevaplarını aramak da artık geride kalmıştır; hayata dair bütün kitapları yalayıp yutmuşsunuz gibi hissedersiniz; büyüksünüz artık siz, lisedesiniz, ne sorusu ne cevabı! size kim soru sorabilir?! ama, derste görürsünüz ki aslında işin aslı düşündüğünüz gibi değildir, öğretmen o sınıfın hala tek hakimi ve söz söyleyenidir. çok önemli değil, alırsınız sıfırınızı paşa paşa oturusunuz. aklınızda "yattı balık yan gider" figürlerinin, cümle kırıntılarının dolaşmaya başladığı anlardır. hele bir de aşıksanız, artık siz kralını tanımıyorsunuzdur. dersaneye diye çıkarsınız evden, halbuki hatun kişi çağırmıştır onun yanında alırsınız soluğu. (genelde bu kısmı kızlar için çağıran, erkekler için gelen olarak nakletmek durumundayım çünkü gerçek budur; kız çağırır, erkek gider.) öylece geçmiştir zaman, kimisi için haylazlıkla kimisi için haylaz görünüp çalışkan olan öğrencilikle.(bu sonuncusu da en hazzetmediğim durumdur, ulan madem çalışkansın niye takılmaya çalışırsın o ipsizlerle.) ama hiç haylaz olup çalışkan görünmeye çalışanına rastlamadım, değişik olurdu öylesi de. neyse, öyle ya da böyle girmişsinizdir lisenin sonunda o sınava, iyi kötü bir netice almışsınızdır, olduysa gidip yerleşmişsinizdir üniversitenize, olmadıysa bir dahaki seneye saklamışsınızdır umutlarınızı. fakülte eğitimi yıllarında da vardır bu ödev tufanı. yalnız onun yanına bir de ders notları alma furyası eklenmiştir. vizelerden evvel herkes "çalışkan kız" ya da örneğine az da rastlansa da "iyi not tutan erkek" arkadaşlar arayışına başlar. bu arayış sahneleri, fotokopicinin önünde kuyruk olmalar falan, aslında ilkokuldakinden farksızdır; hepsine birer önlük giydirseniz uzaktan oturup seyretseniz ayırt edemezsiniz ilkokul çocuklarından. fotokopiler çekilir, birlikte ders çalışma seansları başlar, kütüphanede sabahlamalar, birbirinin evinde kalmalar, derken bir de bakmışsınız yine zaman oyununu oynamış ve vizeler, finaller, birinci sınıf, ikinci, üçüncü derken mezun olmuşsunuzdur. kiminiz askerliği aradan çıkarma arzusuyla askere gitmiştir, kiminiz geri dönmüş kiminiz dönememiştir, geri dönen ya yüksek eğitimine devam etmiştir ya da işine gücüne koşturmaca serüvenine başlamıştır ki, geride bıraktığınızın aslında hiçbir şey olmadığını idrak edersiniz, bir an arkadaşlarla paranın dibine vurduğunuz "cep delik cepken delik" anlarının eğlencesi aklınıza gelir, bir an tebessüm edersiniz, öğrenciyken olağan karşıladığınız bu durum artık sizi çok korkutmaya başlar. ama unutmayın ki, ne olursa olsun, yaşadığınız sürece seçme hakkınız hep elinizdedir. hayata son anda yapılan bir ödev gibi bakmayı seçmek; onu, yapmanız için birileri tarafından zorlandığınız ödevleri bir yerden alıp bir yere kopya etmek gibi görmek, ya da, severek yapmayı seçmek o ödevi; her bir cümlesini özenerek yazmak, sanki çocuklarınıza saklayacakmışsınız gibi özenle kaplamak o ödev defterini...ikisinden birini seçeceksiniz işte bu hayatta, ama sevseniz de sevmeseniz de, yapacaksınız bu ödevi; ama bir yerden kopya çekerek, ama kendi çabalarınızla imar ederek...
bazıları çok güzel çıkan başlıklardır. oysa güzel bulunmaları oylarının sayısıyla ölçülmemeli, her birinin ayrı bir değeri olduğu gerçeği unutulmamalıdır. gözden kaçmış olabilir, bu hadise yazarın hevesini kaçırmamalı yazar doğru bildiği işi yapmaya devam etmelidir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?