hiç bu kadar embesil bir aslan yoktur hayatta.
nasıl, nereden ve kimler icat etmişlerse alınlarından öpülesi, zekalarından şüphe edilesi insanlardır.
(bkz: arabesk)
zamanında çok eleştirilmiş, yeri gelmiş yerilmiş başlıktır kendisi.
halen yazılıyor olması da güzel bir cevap olmuş.
halen yazılıyor olması da güzel bir cevap olmuş.
(bkz: altılı ganyan)
rocconun yaptığı en iyi şey.
(bkz: ölüm tarlaları)
(bkz: dillirga)
gölgeler hiç bırakmıyor peşimizi.... kara, kirli, lekeli gölgeler....
seyirci kaldıkça daha çok bulaşıyor... ve daha çok batıyoruz çamura...
sessiz kaldıkça alnımıza işliyor yazısı, utancı, azabı...
ve umursamayanlar... nasıl vicdanlarınızla koyun koyuna uyuyabiliyorsunuz... kapalı gözlerinizden kan akmıyor mu hiç? tıkalı kulaklarınız irin dolmuyor mu?
seyirci kaldıkça daha çok bulaşıyor... ve daha çok batıyoruz çamura...
sessiz kaldıkça alnımıza işliyor yazısı, utancı, azabı...
ve umursamayanlar... nasıl vicdanlarınızla koyun koyuna uyuyabiliyorsunuz... kapalı gözlerinizden kan akmıyor mu hiç? tıkalı kulaklarınız irin dolmuyor mu?
katliamdan ziyade bir soykırımdır srebrenica.
tüm dünyanın gözü önünde yapılan ve tüm dünyanın seyirci kaldığı bir kıyım.
alnımıza kazınmış bir lekeyle dolaşıyoruz. bizi affeder mi srebrenicada ölen masum insanlar?
tüm dünyanın gözü önünde yapılan ve tüm dünyanın seyirci kaldığı bir kıyım.
alnımıza kazınmış bir lekeyle dolaşıyoruz. bizi affeder mi srebrenicada ölen masum insanlar?
nihayetinde 2-0 almanyanın galibiyetiyle biten maçtır. her iki golü de podolski atmıştır.
bağımlılık yapan oyun. bir süre sonra ressam olduğunuzu bile düşünebilirsiniz.
türkiye işçi sinifina selam! / nazım hikmet
türkiye işçi sınıfına selam!
selâm yaratana!
tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm!
bütün yemişler dallarınızdadır.
beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.
türkiye işçi sınıfına selam!
meydanlarda hasretimizi haykıranlara,
toprağa, kitaba, işe hasretimizi,
hasretimizi, ayyıldızı esir bayrağımıza.
düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selâm!
paranın padişahlığını,
karanlığını yobazın
ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selâm!
türkiye işçi sınıfına selam!
selam yaratana!
türkiye işçi sınıfına selam!
selâm yaratana!
tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm!
bütün yemişler dallarınızdadır.
beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.
türkiye işçi sınıfına selam!
meydanlarda hasretimizi haykıranlara,
toprağa, kitaba, işe hasretimizi,
hasretimizi, ayyıldızı esir bayrağımıza.
düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selâm!
paranın padişahlığını,
karanlığını yobazın
ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selâm!
türkiye işçi sınıfına selam!
selam yaratana!
birinci gün/15 haziran
gösteri ve yürüyüşler istanbul, ankara, kocaeli ve izmir’de başladı ve olaylara çeşitli işyerlerinden yaklaşık 70 bin işçi katıldı.
istanbul’da işçiler önce işyerlerinde toplandılar, daha sonra da ellerinde “işçiyiz, güçlüyüz”, “anti-demokratik sendikalar istemiyoruz”, “yaşasın işçi sınıfı”, “zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok”, “anayasaya aykırı kanun çıkaranlar işçi düşmanıdır”, “anayasa ve sendika özgürlüğünü alanlara derslerini vereceğiz”, “kanunlar meclisten geri alınıncaya kadar direneceğiz” gibi sloganlar, yazılı afiş ve pankartlarla ankara asfaltı, eyüp- cendere, çekmece-topkapı ve levent-boğaz güzergâhlarında dört koldan yürümeye başladılar. bu arada kocaeli’nde de işçiler doğudan ve batıdan olmak üzere iki kol halinde yürüyüşe geçtiler. doğu kolunda yürüyen işçiler, köseköy yöresinde disk’e bağlı lastik-iş sendikası üyesi işçilerin çoğunlukta olduğu pirelli ve goodyear fabrikalarındaki işçilerin de yürüyüşe katılmaları için tezahürat yaptılar, ancak lastik-iş sendikasının kocaeli bölgesindeki yöneticilerinin engellemeleri üzerine, bu fabrikadan yürüyüşe katılan işçi olmadı. istanbul ve kocaeli’nde yürüyüşler devam ederken ankara ve izmir’de olaylar oturma eylemi ve işyeri işgalleri biçiminde devam etti. örneğin ankara’da disk’e bağlı basın-iş üyesi olan işçiler ulusal basımevi ile ulus gazetesi’ni iki buçuk saat boyunca işgal ettiler.
direnişi yönetmek üzere kurulan “anayasal direniş komiteleri” gün içinde cumhurbaşkanı, başbakan, meclis grup başkanları, güvenlik kurulu, çalışma bakanı ve tabii senatörlere 10 binden fazla protesto telgrafı çektiler. çekilen protesto telgrafı şöyle yazılmıştı:
“27 mayıs anayasası’nın temel esprisi olan direnme hakkımızı tasarılar meclislerden geri alınıncaya kadar kullanmaya kararlıyız. sizi uyarmayı ulusal bir ödev sayarız.”
günün devamında istanbul’da, silahtarağa ve alibeyköy semtlerinde yürüyen beş bin işçi arasından dört işçi, polis tarafından tutuklanınca, işçiler eyüp karakolu’nu kuşatarak, tutuklanan işçilerin serbest bırakılmasını sağladılar. bununla birlikte, ilk günün en büyük olayı ankara asfaltı’nda meydana geldi. kartal kavşağında işçilerin karşısına bir tabur asker ve üç tank çıktı ve işçiler asker barikatını aşıp başbakan süleyman demirel’in kardeşi hacı ali demirel’in soğanlı’da bulunan fabrikası haymak döküm’ü tahrip ettiler. ancak birkaç küçük olay dışında polis yürüyüşe müdahale etmemiş ve yaralanmalar, tahripler vb. olaylar yaşanmamıştır.
15 haziran 1970 günü yapılan gösterilere katılan işçilerin işyerleri, çoğunluğu disk’e bağlı sendikalara üye olan işçilerin çalıştığı yerlerdi. eas, mutlu, koruma-tarım ilaçları, chrysler, cibali tekel kutu fabrikalarında türk-iş’e bağlı sendikalar etkin olsa da, buralarda çalışan işçiler de işlerini bırakıp direnişe katıldılar.
ikinci gün/ 16 haziran
16 haziran’da da işçiler yine aynı güzergâhlardan sabah saat 08.00’de yürümeye başladılar. ankara’da disk’e bağlı sendikalara üye işçiler ve öğrencilerden oluşan bir grup, sanayi çarşısında yürüyüşe geçmiş ancak polis yürüyüşe engel olmak isteyerek işçilerden bir kısmını gözaltına almıştır.
istanbul’da yürüyüşe geçen işçiler ise taksim meydanı’nda toplanmayı amaçlıyorlardı. ancak polis ve asker birlikleri birçok koldan yürüyen işçilerin yollarını kesmeye çalıştılar.
şehremini’nden cağaloğlu’na gelen bir grup işçi vilayete gitmek isterken babıâli caddesi ile divanyolu caddesi’nin kesiştiği yerde zırhlı birlikler’in tanklarla kurduğu barikatla karşılaştılar. işçilerin bir kısmı barikatı aşarken, işçilerin yürüyüşünü durdurmak için istanbul ve beyoğlu’nu birbirine bağlayan galata ve unkapanı köprüleri açılarak karadan ulaşım kesintiye uğratıldı. istanbul yakasından beyoğlu’na geçmeye çalışan işçilerin bir kısmı sandal ve motorlarla ulaşımlarını sağlamışlardı. geriye kalanlar da galata köprüsünden unkapanı köprüsüne yürümüşler ancak bu köprünün de kapatılması üzerine geri dönmek zorunda kalmışlardır.
16 haziran, 15 haziran’a göre çok daha olaylı geçmiştir. levent ve mecidiyeköy yöresindeki yürüyüşler istinye’deki kavel kablo fabrikası işçilerince başlatılmıştır. istinye’den gelen işçiler levent mahallinde bulunan işyerlerinde çalışan işçilerle birlikte “sendikamız anamız, feda olsun canımız”, “demirel istifa” vb. pankartlarla zincirlikuyu’daki tekfen fabrikasına doğru yürüyüşe geçtiler. tekfen’e vardıklarında fabrikanın önünde barikat kuran polisler yürüyüş kolunun ön saflarında yer alan kadın işçileri coplamaya başlayınca işçilerle polisler arasında çatışma başladı. çatışmanın sonucunda işçiler barikatı aşarak yürüyüşe devam ettiler.
eyüp ve edirnekapı’daki işçilerle kâğıthane civarında çalışan işçilerin yürüyüşü de silahtar ve şişli istikametindeki yolların tamamen trafiğe kapanmasına neden olmuştur.
anadolu yakasında devam eden yürüyüşler ise kanlı geçmiştir. ankara asfaltı üzerindeki işyerlerinde çalışan işçiler üsküdar ve kartal’a doğru yürüyüşe geçtiler. üsküdar’a gitmeye çalışan işçiler ankara yolu’nun başında polis barikatı ile karşılaşıp yürüyüşe devam etmekte direnince çatışma başladı ve bu çatışmada polis silah kullandı. kadıköy’deki yoğurtçu parkı’nda ve iskelede, polisin silah kullandığı çatışmalardan sonra, yürüyüşçüler bazı polis arabalarını ve sivillere ait çok sayıda araba ile ap binalarını tahrip ettiler ve gp ve tercüman gazetesinin tabelalarını indirip yerlerde sürüklediler.
gebze’de özellikle aeg, çivi, tırpan fabrikalarında çalışan işçiler ile timas, demir çekme, arçelik işyerlerinde çalışanların çoğunluğu oluşturduğu 10 bini aşkın kişi ankara asfaltı üzerinde yürürken, izmit’te işçiler maden-iş sendikası bölge temsilciliği önünde toplanıp pirelli’ye doğru yürümeye başladılar. daha önce de belirtildiği gibi, 15 haziran’da lastik-iş sendikasının bölge yöneticileri engellediği için yürüyüşe katılmayan pirelli’de çalışan işçiler, 16 haziran’da yürüyüş kolu fabrikanın önüne gelince, işlerini bırakıp yürüyüşe katılmışlardır. pirelli fabrikasında çalışan işçilerin de katılımıyla izmit’teki yürüyüşçüler goodyear lastik fabrikasına doğru ilerlerken yolda ardı ardına kurulmuş iki komando barikatıyla karşılaştılar ama barikatı yararak goodyear fabrikasına ulaştıktan sonra burada çalışan işçilerin de yürüyüşe katılmalarını sağlarlar. 16 haziran’da izmit’teki yürüyüşler goodyear fabrikasından şehir merkezine doğru yürüyen işçilerin, içişleri bakanı haldun menteşoğlu’nun emriyle kocaeli’ne sokulmamaları için kurulan üç barikatı da aşıp atatürk anıtı ve kolordu komutanlığı önünde yaptıkları konuşmalar ve tezahüratlardan sonra, ertesi günkü eylemler için maden-iş sendikası önünde buluşmak üzere ayrılmalarıyla son bulmuştur.
16 haziran’daki eylemlere 168 işyerinden 150 binden fazla işçi katılmıştı. bu eylemlere 15 haziran’ın aksine, çoğunlukla türk-iş’e bağlı işyerlerindeki işçiler katılmışlardır.
ancak eylem geniş olduğu kadar olaylı da geçmiştir. eylemlerde polisle işçilerin çatışmaları sonucunda 5 kişi ölmüş, 85’i ağır olmak üzere 200’e yakın kişi de yaralanmıştır.
yukarıda belirtildiği gibi 16 haziran gününün sonunda işçiler eylemleri ertesi gün devam ettirmek üzere anlaşmışlardı. ancak tam bu sıralarda, hükümet tarafından, istanbul ve kocaeli’nde sıkıyönetim ilan edilmesi kararlaştırılıyordu.
sıkıyönetim devri 16 haziran günü öğleden sonra yürüyüşler devam ederken olayların sertleşmesi üzerine, disk yönetim kurulu 1. ordu karargâhı’na davet edilmiş, disk genel başkanı kemal türkler’den işçilere eylemlerine son verilmesi yönünde çağrı yapılması istenmiştir. daha sonra içişleri bakanı, istanbul valisi ve disk yöneticileri vilayet binasında bir toplantı yapmıştır. bu toplantıdan sonra disk genel sekreteri kemal sülker basına verdiği demeçte şöyle demiştir:
“girişilen tahripkâr eylemle ilgimiz olmadığını içişleri bakanı’na söyledik. ve kesinlikle de bu tahripkâr olayları tasvip etmediğimizi bildirdik. ayrıca işçilere radyoda bir uyarma yaparak kötü cereyanlara alet olmamalarını istedik”
disk genel başkanı kemal türkler ise sülker’in bahsettiği radyodan çağrısında işçilere şöyle seslenmiştir:
“işçi kardeşlerim, işçi sınıfının bilinçli temsilcileri, sizlere sesleniyorum, iyi dinleyiniz. anayasal haklarınız için direndiniz. direniyorsunuz. anayasamız her türlü toplantı ve yürüyüşlerin silahsız ve saldırısız olacağını emreder. bizler anayasaya sımsıkı bağlı işçiler olduğumuz için hiçbir hareketimiz anayasaya aykırı olamaz. ne var ki bizim aramıza çeşitli maksatlar güden kişiler, çeşitli kılıklara bürünerek girebilirler. hatta kötüsü, gözbebeğimiz şerefli türk ordusu’nun bir mensubuna kötü maksatlarla taş atabilir, tahrikler yapabilirler. türkiye devrimci işçi sendikaları konfederasyonu genel başkanı olarak sizi uyarıyorum.”
günün ilerleyen saatlerinde disk’e bağlı sendikaların merkezleri ve bölge temsilciliklerinde polis tarafından aramalar yapılmaya başlanmış ve birçok sendikacı ve işçi de gözaltına alınmıştır. bu sırada hükümetin istanbul ve kocaeli’nde bir aylığına sıkıyönetim ilan edilmesine ilişkin kararı ve hemen ardından genelkurmay başkanlığı tarafından sıkıyönetim komutanlığına 1.ordu komutanı kemal atalay’ın tayini açıklandı. ertesi gün sıkıyönetim ilanına ilişkin bakanlar kurulu kararı resmi gazete’de yayınlanmıştır. ancak bakanlar kurulunca alınan bu kararın anayasanın 124. maddesi uyarınca tbmm birleşik toplantısında onaylanması gerekiyordu.
ferruh bozbeyli’nin başkanlık ettiği tbmm birleşik toplantısı 17 haziran 1970 günü saat 15.00’te başladı. toplantıda söz alan ap’liler ve gp’liler sokağa çıkan içlerinde çok sayıda türk-iş mensubu da bulunan 150 bin işçi nedeniyle disk’i “rejim düşmanı”, “kanlı ihtilal yanlısı” gibi sıfatlarla tanımlamışlardır. toplantının devamında chp milletvekilleri ve milli birlik grubu üyeleri ile ap ve gp milletvekilleri arasında sıkıyönetim kararı üzerine yapılan tartışmalar büyümüş ve chp’liler ile mbg üyelerinin salonu terk etmeleri üzerine sıkıyönetim kararının onaylanması ap ve gp’lilerin oylarıyla gerçekleşmiştir.
sıkıyönetimin ilanını takiben tip milletvekili mehmet ali aybar, 15-16 haziran olaylarındaki kışkırtıcı tutumundan dolayı başbakan süleyman demirel hakkında soru önergesi vermiştir. 22 haziran 1970 tarihli oturumdaki konuşmasında mehmet ali aybar şunları söylemiştir:
"değerli milletvekilleri, şimdi hükümet der ki:’bu bir ayaklanmaydı’. […] ayaklanma […] fiili bir durumdur. anayasamız da bunun üstüne basmış, demiş ki ‘ayaklanma olursa, cumhuriyet aleyhine bir teşebbüsün vukuu geldiği müşahede edilirse’. demek ki anayasa fiil aramış, laf değil. ayaklanma da laf değil fiildir. ayaklanma yapmaya kararlı kimseler, ayaklanmanın tekniği ve stratejisini de hazırlar. yürüyüş kolu nizamında ayaklanma yapılmaz. […]."
sıkıyönetim komutanlığına atanan orgeneral kemal atalay göreve başlar başlamaz 17 haziran’da yedi bildiri birden yayınlandı. bu bildirilerle doğası gereği “sıkı” olan yönetim halkın çeşitli hak ve özgürlüklerini kısıtlamıştır. siyasal partilerle sendikaların faaliyetleri de olabildiğince kısıtlanmış ve bildirilerde basına “hassas” olmaları konusunda uyarılara yer verilmiştir. ancak özellikle yedinci bildiriden itibaren işyerleri içerisinde farklı şekillerde direnmeye devam eden işçilere karşı tehditkâr bir tavır takınılmış ve sıkıyönetim ilanının bakanlar kurulu tarafından açıklanan amacının dışında grev ya da “grevimsi” oluşumlara da tahammül edilmeyeceği ima edilmiştir. sıkıyönetim istanbul ve kocaeli şehirlerinde, dönemin başbakanı süleyman demirel’in ifadesiyle “kanlı ihtilal provası yapıldığı” için ilan edilmişti. ancak sıkıyönetim komutanlığı genel düzeni sağlamanın yanında işyerlerindeki düzeni de sağlamaya girişmiş ve bir süre daha, hala direnen işçilere karşı işverenlerle işbirliği halinde “çalıştırma” amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmışlardır.
sıkıyönetim kararının onaylanması ile birlikte disk ve disk’e bağlı sendikaların yanı sıra dev genç’in faaliyet gösterdiği öğrenci dernekleri, tös, işçi birlikleri ve bu kuruluşların yöneticileri ile devrimci olarak tanınan kişilerin evlerine de baskınlar düzenlenerek aramalar ve gözaltıların sayısı giderek arttırıldı. arama faaliyetleriyle birlikte istanbul ve kocaeli’nde bulunan tüm büyük fabrikaların çevresi askeri birlikler tarafından sarıldı. buna rağmen istanbul ve kocaeli’nde işçiler işi yavaşlatma ya da hiç çalışmama biçiminde direnişe devam ettiler. işverenlerin sıkıyönetim komutanlığı’na durumu şikâyet etmeleri ve sıkıyönetimin bu konudaki baskılarına karşın özellikle türk demir döküm, sungurlar, derby, elektrometal, rabak, auer, çelik endüstrisi, otosan, arçelik ve vita gibi büyük fabrikalardaki işçiler eylemleri sürdürdüler. askeri birlikler de işverenlerin 7 ve 10 no.lu sıkıyönetim bildirilerine dayanan talepleri üzerine işyerinin içine kadar girmişler ve işçilerin çalışmasını zorla sağlamaya çalışmışlardır. işverenler bu durum karşısında da direnişle karşılaşınca daha sonra değinileceği gibi, sayıları binleri aşan işten çıkarmalara başvurmuşlardır.
istanbul ve kocaeli’nde devam eden direnişlerin yanında diğer şehirlerde de direnişler başlamıştır. örneğin 18 haziran 1970’te izmir’de disk’e bağlı sendikalara üye 13 işyerinde iş yapmama biçiminde bir direniş başlatıldı ve bu direnişi yürüten “direniş komitesi” üyeleri cumhurbaşkanına çektikleri telgrafta sendikal haklarının kısıtlanmaması, arkadaşlarının öldürülmemesi ve tutuklanan arkadaşlarının serbest bırakılması için direndiklerini belirttiler.
disk ve türk iş’e bağlı sendikalara üye işçilerin yer yer fabrikalarda yaptıkları direnişlerin dışında 274 ve 275 sayılı yasalarda değişiklik yapılmak istenmesi üzerine hiçbir konfederasyona bağlı olmayan bağımsız sendikalar da direnişe geçmiştir. bağımsız sendikaların direnişini “bağımsız işçi sendikaları genel direniş komitesi” adı verilen ve rıza güven (tekstil işçileri sendikası genel başkanı), şadi uğur (pektim-iş genel sekreteri), nevzat köksal (karayol-iş genel başkanı), özcan kesgeç (sosyal-iş genel başkanı), yaşar altınay (teknik-iş genel sekreteri)’dan oluşan bir komite yürütüyordu. bağımsız işçi sendikaları genel komitesi 24 haziran 1970 tarihinde ankara’da bir düğün salonunda direniş biçimini saptamak üzere bir forum düzenlemiştir. forumu sabri tığlı yönetirken forumda sendikalar adına mehmet kılınç, rıza güven, özcan kesgeç, ismail inan, sadık özkan; üniversiteler adına prof. dr. muammer aksoy, prof. dr. cahit talas, prof. dr. bahri savcı doç. dr. mukbil özyörük ve dr. alpaslan işıklı; chp adına fikret gündoğan ve yabancı sendikalardan da uluslararası maden-iş federasyonu genel sekreter yardımcısı alfred donnenberg konuşmuşlardır. konuşmacıların yanı sıra tabii senatörlerden ahmet yıldız, şükran özkaya, tip adına şaban yıldız ve f. hikmet işmen, disk bölge temsilcisi uğur cankoçak, türkiye maden-iş sendikası bölge temsilcisi halil birlikseven ile alman sendikacılar dr. fritz opel ile vernel vilf katılmışlardır.14 konuşmalardan sonra hazırlanan kararlar oya sunulmuş ve oy birliği ile kabul edilmiştir. forum sonunda alınan kararlar şunlardır:
sıkıyönetim altında kanun yapma eğiliminden vazgeçilmeli, askeri yönetim derhal kaldırılmalıdır.
274 sayılı sendika kanununun tbmm’den geçmiş bu şekli derhal geri alınmalı, bilim adamları, disk, bağımsız sendikalar direniş komitesi ve türk-iş’ten eşit sayıda seçilecek bir komisyonda yeniden gözden geçirilerek yeni bir tasarı hazırlanmalıdır.
türk işçisinin haklı uğraşında kendileriyle aynı mücadeleyi veren, gençlik, basın, üniversite ve mesleki kuruluşlarla işbirliği sürdürülecektir.
türk-iş’in uluslararası sendika örgütlerinden çıkartılması için bu örgütlere başvurulacaktır.
aksi halde türkiye çapında komiteler kurularak genel bir boykota gidilecektir.
alınan kararlar cumhurbaşkanı, başbakan, siyasi parti liderleri, türk ve dünya kamuoyuna duyurulacaktır.
17 eylül 1970’te sıkıyönetimin sona ermesinden sonra da 15–16 haziran’ın izlerini taşıyan direnişler devam etmiştir. bunlardan biri de gıslaved işçilerinin eylemidir. 13 ekim 1970’te 15–16 haziran direnişine katıldıkları gerekçesiyle ücretleri kesilen gıslaved işçileri oturma eylemi başlatmışlardır. ancak oturma eylemi uyarılara rağmen durdurulmayınca, güvenlik güçleri fabrikaya girmek için iş makineleriyle fabrikanın duvarlarını yıkmış, eylem yarım saat süren çatışmanın sonucunda bir işçinin ölümü, birçoğunun da yaralanmasıyla sonuçlanmıştır.
15–16 haziran eylemlerini sadece iki günlük bir hareket olarak ele alırsak sıkıyönetimle sonuçlandığı söylenebilir. ancak yukarıda bahsedilen direnişler hareketin devamlılığını somut olarak ortaya koymaktadır. işverenler açısından da gayet somut ve olumsuz olan bu durum işverenleri sıkıyönetimden yardım almaya, işçilerin açısından bakılırsa sıkıyönetimle işbirliği yapmaya itmiştir. askeri birlikler işyerlerinin etrafını sararken işverenler de, askerin yanı başlarında olmasına rağmen direnişi örgütleyen ve direnişe devam eden işçilerin ya ücretlerini kesmiş ya da işten çıkarmışlardır.
16 eylül 1970 yılında cumhuriyet gazetesi, işten çıkarılan disk üyesi işçilere ilişkin çok ayrıntılı bir liste yayınlamıştır. bu listeye göre işten çıkarılan işçi sayısı 2533’tür. olaylardan neredeyse bir sene sonra türkiye solu dergisinde yayınlanan başka bir listeye göre ise işten çıkarılan işçilerin sayısı 4280’dir. arada yaklaşık yedi ay gibi bir sürenin olduğu göz önünde bulundurulduğunda işçi çıkarmadaki tek dinamiğin işçilerin direnişi olduğu varsayılırsa hareketin devamlılığı gözlenebilir.
sıkıyönetimin ilanı ve göreve kemal atalay’ın getirilmesi ile birlikte istanbul’da bir sıkıyönetim mahkemesi kurulmuştur. daha sonra soruşturma açılan kişilerin sayısının artması üzerine bir mahkeme yeterli görülmeyerek ikinci bir mahkeme daha kurulmuştur.
sıkıyönetimin üç aylık uygulaması sırasında hem 15–16 haziran olayları hem de sıkıyönetim süresince meydana gelen olaylar nedeni ile çoğunluğu işçilerden ve öğrencilerden oluşan toplam 260 kişi hakkında 69 dava açılmış, davaların 38’i sıkıyönetim döneminde askeri mahkemelerce karara bağlanmıştır. davalar ve suçlamaların bazıları kısaca şöyledir:
disk davası: disk genel başkanı kemal türkler ve disk’in üst düzey yöneticileri ile disk’e bağlı sendikaların bazı yöneticileri ve bu sendikalara bağlı sendika temsilcilerinden oluşan 24 kişi hakkında “hükümet aleyhine halkı isyana teşvik etmek üzere ittifak etmek”, “kanunlara karşı gelmeyi halkı teşvik ile memleketin emniyetine tehlike teşkil edecek şekilde neşriyatta bulunmak” suçlarından dava açılmıştır.
anadolu yakası’ndaki olaylara ilişkin dava: “toplantı ve gösteri yürüyüşleri hürriyeti kanununa muhalefet, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hürriyeti kanununa muhalefete teşvik, nası izrar ve nası izrara teşvik, vazifeli memura mukavemet ” suçlamalarıyla toplam 85 kişiye dava açılmıştır. kocaeli (izmit) olayları davası: “toplantı ve gösteri yürüyüşleri hürriyeti kanunu’na muhalefet” suçlamasıyla 12 kişiye dava açılmıştır.
öğrencilerle ilgili davalar: “toplantı ve gösteri yürüyüşleri hürriyeti kanunu’na muhalefet” suçlamasıyla 13 kişiye dava açılmıştır.
12 eylül’den sonra toplam 1477 sendikacı için ağır hapis cezası, 52 sendikacı için de idam cezası istenen disk davası başlatılmış ve iddianamede 15–16 haziran “disk’in mevcut düzeni yıkmak ve proletarya devrimini gerçekleştirmek amacıyla işçi sınıfını eğitip biçimlendirmek için giriştikleri eylemler” olarak tanımlanarak, yeniden dava konusu edilmiştir.
sonuç
türkiye işçi sınıfının ilk örgütlü hareketlenmeleri ikinci meşrutiyet öncesine uzanır. ikinci meşrutiyet’in ilanıyla birlikte oluşan göreceli özgür ortamın oluşmasıyla grev sayısında büyük bir artış gerçekleşmiştir. 1912 yılında sendikalaşma girişimleri olsa da iktidardaki ittihatçıların karşı tavrı nedeniyle gerçekleşememiştir. ulusal mücadele yıllarında işçi hareketinde bir canlılık görülmektedir. dönemin sosyalist partilerinin işçilerle ilişkilerinin bu canlılığa etkisi büyüktür. bu dönemde işçi derneklerini ulusal düzeyde toplama girişimleri vardır. 1923 yılında izmir’de gerçekleştirilen “iktisat kongresi”nde işçilerin durumlarının iyileştirilmesine yönelik çeşitli esaslar kabul edilmesine rağmen cumhuriyetin ilan edilişini takip eden yıllarda bu yönde kısıtlamalar getirilmiş ve tek parti iktidarında sınıf temelli örgütlerin kurulması yasaklanarak sendikal örgütlenmenin yolu kesilmiştir. 1946 yılında sendikaların kuruluşunun önü yeniden açılsa, kurulan sendikaların sosyalist partilerle ilişkileri iktidarı, sendikalara karşı müdahaleci bir tutum izlemeye itmiştir.
1960’lı yıllar işçi hareketlerinin en çok yükseliş gösterdiği dönem olma özelliği taşımaktadır. 1961 anayasasında çalışma hayatını düzenleyen yasalara sendika ve grev hakkının dâhil edilmesi ve 1963 yılında bu hakları düzenleyen yasaların çıkarılmasıyla işçi hareketinin önündeki sınırlar göreceli olarak kalkmıştır. bu dönemde yaşanan yükseliş 1967 yılında disk’in kuruluşuyla daha da artmıştır.
1963 yılında çıkarılan 275 sayılı toplu sözleşme ve grev yasası’nda işçilere grev hakkı verilse de, sınırlanmış ve yasal olarak tek bir grev tanımlanarak geriye kalan grev çeşitleri yasadışı sayılmıştır. yasalarda düzenlenen grevin dar bir çerçevede olması, özellikle disk’in kuruluşunu takiben gerçekleşen grevlere, güvenlik güçlerinin müdahalesini kolaylaştırmıştır.
1960’lı yılların son iki yılında işçi hareketlerinde görülen artışla beraber iktidar, olayların sorumlusu olarak gördüğü disk’in etkinliklerini durdurmak için sendika, toplu sözleşme ve grev yasalarında daha da sınırlayıcı değişikliklere gitmek istemiş, ancak bunun karşısında, 15–16 haziran 1970’de başlayan ve giderek büyüyen hareketlerle, işçiler tepkilerini koymuşlardır.
bu iki günün ardından ilan edilen sıkıyönetim de her ne kadar hareketin şiddetini hafifletse de tepkisel olarak olayların devamını getirmiştir.
15–16 haziran’ın örgütlenmesi ve yürütülmesinde disk’in payı olduğu doğrudur, ancak harekete bağımsız sendikalardan ve büyük bir çoğunlukla da türk iş’e bağlı sendikalardan işçilerin katılması, hareketin tek bir örgütün değil, işçilerin kendi iradelerinin ürünü olduğunu ortaya koymaktadır. işçi sınıfı bu iki gün boyunca sendikalar haklarının ellerinden alınmasına karşı çıkmış ve bu konudaki politik iradesini ortaya koymuştur. hareketin politik olması özellikle iktidar partisi ve partinin basındaki savunucuları tarafından “kanlı ihtilal provası” olarak tanımlanmasına neden olmuştur. tepkilerin düşündürdüklerinin tam tersine, olaylarda burjuvazinin üzerinde iktidar kurma amacı yoktur. ancak çeşitli saptırmalarla, 1960 sonrasında sosyal muhalefetin siyasallaşması sonucunda yükselen hareketlerin önünü kesmek amacıyla, sadece hakların geri alınması amacını güden bir gösteriye askerin müdahale etmesi sağlanmış, gayet sakin ilerleyen olayların ardından güvenlik güçlerinin olaylara müdahalesiyle, olaylar şiddet içeren bir hal almıştır. olayların seyri incelendiğinde işçilerin güvenlik güçleri müdahale etmeden önce sadece yürüdükleri görülür. müdahale işçileri kışkırtmış ve bunun üzerine çatışmalar başlamıştır.
15 16 haziran 1970 işçi direnişi türkiye tarihinde bir ilktir ve bu zamana kadar aşılamamıştır. hareket iki günle sınırlı kalmamış, sıkıyönetimin ilanına rağmen 12 mart 1971’e dek sürecek bir hareketin başlangıcı olmuştur. işçilerin anayasaya dayanarak direnişi ve yine anayasanın yol açtığı siyasal hareketlilikle birlikte oluşan atmosfer, 12 mart 1971’deki askeri muhtırayla dağılmış, sonrasında anayasadaki hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasıyla, işçilerin dayandığı “anayasal özgürlük” kavramının önüne bir set çekilmiştir.
gösteri ve yürüyüşler istanbul, ankara, kocaeli ve izmir’de başladı ve olaylara çeşitli işyerlerinden yaklaşık 70 bin işçi katıldı.
istanbul’da işçiler önce işyerlerinde toplandılar, daha sonra da ellerinde “işçiyiz, güçlüyüz”, “anti-demokratik sendikalar istemiyoruz”, “yaşasın işçi sınıfı”, “zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok”, “anayasaya aykırı kanun çıkaranlar işçi düşmanıdır”, “anayasa ve sendika özgürlüğünü alanlara derslerini vereceğiz”, “kanunlar meclisten geri alınıncaya kadar direneceğiz” gibi sloganlar, yazılı afiş ve pankartlarla ankara asfaltı, eyüp- cendere, çekmece-topkapı ve levent-boğaz güzergâhlarında dört koldan yürümeye başladılar. bu arada kocaeli’nde de işçiler doğudan ve batıdan olmak üzere iki kol halinde yürüyüşe geçtiler. doğu kolunda yürüyen işçiler, köseköy yöresinde disk’e bağlı lastik-iş sendikası üyesi işçilerin çoğunlukta olduğu pirelli ve goodyear fabrikalarındaki işçilerin de yürüyüşe katılmaları için tezahürat yaptılar, ancak lastik-iş sendikasının kocaeli bölgesindeki yöneticilerinin engellemeleri üzerine, bu fabrikadan yürüyüşe katılan işçi olmadı. istanbul ve kocaeli’nde yürüyüşler devam ederken ankara ve izmir’de olaylar oturma eylemi ve işyeri işgalleri biçiminde devam etti. örneğin ankara’da disk’e bağlı basın-iş üyesi olan işçiler ulusal basımevi ile ulus gazetesi’ni iki buçuk saat boyunca işgal ettiler.
direnişi yönetmek üzere kurulan “anayasal direniş komiteleri” gün içinde cumhurbaşkanı, başbakan, meclis grup başkanları, güvenlik kurulu, çalışma bakanı ve tabii senatörlere 10 binden fazla protesto telgrafı çektiler. çekilen protesto telgrafı şöyle yazılmıştı:
“27 mayıs anayasası’nın temel esprisi olan direnme hakkımızı tasarılar meclislerden geri alınıncaya kadar kullanmaya kararlıyız. sizi uyarmayı ulusal bir ödev sayarız.”
günün devamında istanbul’da, silahtarağa ve alibeyköy semtlerinde yürüyen beş bin işçi arasından dört işçi, polis tarafından tutuklanınca, işçiler eyüp karakolu’nu kuşatarak, tutuklanan işçilerin serbest bırakılmasını sağladılar. bununla birlikte, ilk günün en büyük olayı ankara asfaltı’nda meydana geldi. kartal kavşağında işçilerin karşısına bir tabur asker ve üç tank çıktı ve işçiler asker barikatını aşıp başbakan süleyman demirel’in kardeşi hacı ali demirel’in soğanlı’da bulunan fabrikası haymak döküm’ü tahrip ettiler. ancak birkaç küçük olay dışında polis yürüyüşe müdahale etmemiş ve yaralanmalar, tahripler vb. olaylar yaşanmamıştır.
15 haziran 1970 günü yapılan gösterilere katılan işçilerin işyerleri, çoğunluğu disk’e bağlı sendikalara üye olan işçilerin çalıştığı yerlerdi. eas, mutlu, koruma-tarım ilaçları, chrysler, cibali tekel kutu fabrikalarında türk-iş’e bağlı sendikalar etkin olsa da, buralarda çalışan işçiler de işlerini bırakıp direnişe katıldılar.
ikinci gün/ 16 haziran
16 haziran’da da işçiler yine aynı güzergâhlardan sabah saat 08.00’de yürümeye başladılar. ankara’da disk’e bağlı sendikalara üye işçiler ve öğrencilerden oluşan bir grup, sanayi çarşısında yürüyüşe geçmiş ancak polis yürüyüşe engel olmak isteyerek işçilerden bir kısmını gözaltına almıştır.
istanbul’da yürüyüşe geçen işçiler ise taksim meydanı’nda toplanmayı amaçlıyorlardı. ancak polis ve asker birlikleri birçok koldan yürüyen işçilerin yollarını kesmeye çalıştılar.
şehremini’nden cağaloğlu’na gelen bir grup işçi vilayete gitmek isterken babıâli caddesi ile divanyolu caddesi’nin kesiştiği yerde zırhlı birlikler’in tanklarla kurduğu barikatla karşılaştılar. işçilerin bir kısmı barikatı aşarken, işçilerin yürüyüşünü durdurmak için istanbul ve beyoğlu’nu birbirine bağlayan galata ve unkapanı köprüleri açılarak karadan ulaşım kesintiye uğratıldı. istanbul yakasından beyoğlu’na geçmeye çalışan işçilerin bir kısmı sandal ve motorlarla ulaşımlarını sağlamışlardı. geriye kalanlar da galata köprüsünden unkapanı köprüsüne yürümüşler ancak bu köprünün de kapatılması üzerine geri dönmek zorunda kalmışlardır.
16 haziran, 15 haziran’a göre çok daha olaylı geçmiştir. levent ve mecidiyeköy yöresindeki yürüyüşler istinye’deki kavel kablo fabrikası işçilerince başlatılmıştır. istinye’den gelen işçiler levent mahallinde bulunan işyerlerinde çalışan işçilerle birlikte “sendikamız anamız, feda olsun canımız”, “demirel istifa” vb. pankartlarla zincirlikuyu’daki tekfen fabrikasına doğru yürüyüşe geçtiler. tekfen’e vardıklarında fabrikanın önünde barikat kuran polisler yürüyüş kolunun ön saflarında yer alan kadın işçileri coplamaya başlayınca işçilerle polisler arasında çatışma başladı. çatışmanın sonucunda işçiler barikatı aşarak yürüyüşe devam ettiler.
eyüp ve edirnekapı’daki işçilerle kâğıthane civarında çalışan işçilerin yürüyüşü de silahtar ve şişli istikametindeki yolların tamamen trafiğe kapanmasına neden olmuştur.
anadolu yakasında devam eden yürüyüşler ise kanlı geçmiştir. ankara asfaltı üzerindeki işyerlerinde çalışan işçiler üsküdar ve kartal’a doğru yürüyüşe geçtiler. üsküdar’a gitmeye çalışan işçiler ankara yolu’nun başında polis barikatı ile karşılaşıp yürüyüşe devam etmekte direnince çatışma başladı ve bu çatışmada polis silah kullandı. kadıköy’deki yoğurtçu parkı’nda ve iskelede, polisin silah kullandığı çatışmalardan sonra, yürüyüşçüler bazı polis arabalarını ve sivillere ait çok sayıda araba ile ap binalarını tahrip ettiler ve gp ve tercüman gazetesinin tabelalarını indirip yerlerde sürüklediler.
gebze’de özellikle aeg, çivi, tırpan fabrikalarında çalışan işçiler ile timas, demir çekme, arçelik işyerlerinde çalışanların çoğunluğu oluşturduğu 10 bini aşkın kişi ankara asfaltı üzerinde yürürken, izmit’te işçiler maden-iş sendikası bölge temsilciliği önünde toplanıp pirelli’ye doğru yürümeye başladılar. daha önce de belirtildiği gibi, 15 haziran’da lastik-iş sendikasının bölge yöneticileri engellediği için yürüyüşe katılmayan pirelli’de çalışan işçiler, 16 haziran’da yürüyüş kolu fabrikanın önüne gelince, işlerini bırakıp yürüyüşe katılmışlardır. pirelli fabrikasında çalışan işçilerin de katılımıyla izmit’teki yürüyüşçüler goodyear lastik fabrikasına doğru ilerlerken yolda ardı ardına kurulmuş iki komando barikatıyla karşılaştılar ama barikatı yararak goodyear fabrikasına ulaştıktan sonra burada çalışan işçilerin de yürüyüşe katılmalarını sağlarlar. 16 haziran’da izmit’teki yürüyüşler goodyear fabrikasından şehir merkezine doğru yürüyen işçilerin, içişleri bakanı haldun menteşoğlu’nun emriyle kocaeli’ne sokulmamaları için kurulan üç barikatı da aşıp atatürk anıtı ve kolordu komutanlığı önünde yaptıkları konuşmalar ve tezahüratlardan sonra, ertesi günkü eylemler için maden-iş sendikası önünde buluşmak üzere ayrılmalarıyla son bulmuştur.
16 haziran’daki eylemlere 168 işyerinden 150 binden fazla işçi katılmıştı. bu eylemlere 15 haziran’ın aksine, çoğunlukla türk-iş’e bağlı işyerlerindeki işçiler katılmışlardır.
ancak eylem geniş olduğu kadar olaylı da geçmiştir. eylemlerde polisle işçilerin çatışmaları sonucunda 5 kişi ölmüş, 85’i ağır olmak üzere 200’e yakın kişi de yaralanmıştır.
yukarıda belirtildiği gibi 16 haziran gününün sonunda işçiler eylemleri ertesi gün devam ettirmek üzere anlaşmışlardı. ancak tam bu sıralarda, hükümet tarafından, istanbul ve kocaeli’nde sıkıyönetim ilan edilmesi kararlaştırılıyordu.
sıkıyönetim devri 16 haziran günü öğleden sonra yürüyüşler devam ederken olayların sertleşmesi üzerine, disk yönetim kurulu 1. ordu karargâhı’na davet edilmiş, disk genel başkanı kemal türkler’den işçilere eylemlerine son verilmesi yönünde çağrı yapılması istenmiştir. daha sonra içişleri bakanı, istanbul valisi ve disk yöneticileri vilayet binasında bir toplantı yapmıştır. bu toplantıdan sonra disk genel sekreteri kemal sülker basına verdiği demeçte şöyle demiştir:
“girişilen tahripkâr eylemle ilgimiz olmadığını içişleri bakanı’na söyledik. ve kesinlikle de bu tahripkâr olayları tasvip etmediğimizi bildirdik. ayrıca işçilere radyoda bir uyarma yaparak kötü cereyanlara alet olmamalarını istedik”
disk genel başkanı kemal türkler ise sülker’in bahsettiği radyodan çağrısında işçilere şöyle seslenmiştir:
“işçi kardeşlerim, işçi sınıfının bilinçli temsilcileri, sizlere sesleniyorum, iyi dinleyiniz. anayasal haklarınız için direndiniz. direniyorsunuz. anayasamız her türlü toplantı ve yürüyüşlerin silahsız ve saldırısız olacağını emreder. bizler anayasaya sımsıkı bağlı işçiler olduğumuz için hiçbir hareketimiz anayasaya aykırı olamaz. ne var ki bizim aramıza çeşitli maksatlar güden kişiler, çeşitli kılıklara bürünerek girebilirler. hatta kötüsü, gözbebeğimiz şerefli türk ordusu’nun bir mensubuna kötü maksatlarla taş atabilir, tahrikler yapabilirler. türkiye devrimci işçi sendikaları konfederasyonu genel başkanı olarak sizi uyarıyorum.”
günün ilerleyen saatlerinde disk’e bağlı sendikaların merkezleri ve bölge temsilciliklerinde polis tarafından aramalar yapılmaya başlanmış ve birçok sendikacı ve işçi de gözaltına alınmıştır. bu sırada hükümetin istanbul ve kocaeli’nde bir aylığına sıkıyönetim ilan edilmesine ilişkin kararı ve hemen ardından genelkurmay başkanlığı tarafından sıkıyönetim komutanlığına 1.ordu komutanı kemal atalay’ın tayini açıklandı. ertesi gün sıkıyönetim ilanına ilişkin bakanlar kurulu kararı resmi gazete’de yayınlanmıştır. ancak bakanlar kurulunca alınan bu kararın anayasanın 124. maddesi uyarınca tbmm birleşik toplantısında onaylanması gerekiyordu.
ferruh bozbeyli’nin başkanlık ettiği tbmm birleşik toplantısı 17 haziran 1970 günü saat 15.00’te başladı. toplantıda söz alan ap’liler ve gp’liler sokağa çıkan içlerinde çok sayıda türk-iş mensubu da bulunan 150 bin işçi nedeniyle disk’i “rejim düşmanı”, “kanlı ihtilal yanlısı” gibi sıfatlarla tanımlamışlardır. toplantının devamında chp milletvekilleri ve milli birlik grubu üyeleri ile ap ve gp milletvekilleri arasında sıkıyönetim kararı üzerine yapılan tartışmalar büyümüş ve chp’liler ile mbg üyelerinin salonu terk etmeleri üzerine sıkıyönetim kararının onaylanması ap ve gp’lilerin oylarıyla gerçekleşmiştir.
sıkıyönetimin ilanını takiben tip milletvekili mehmet ali aybar, 15-16 haziran olaylarındaki kışkırtıcı tutumundan dolayı başbakan süleyman demirel hakkında soru önergesi vermiştir. 22 haziran 1970 tarihli oturumdaki konuşmasında mehmet ali aybar şunları söylemiştir:
"değerli milletvekilleri, şimdi hükümet der ki:’bu bir ayaklanmaydı’. […] ayaklanma […] fiili bir durumdur. anayasamız da bunun üstüne basmış, demiş ki ‘ayaklanma olursa, cumhuriyet aleyhine bir teşebbüsün vukuu geldiği müşahede edilirse’. demek ki anayasa fiil aramış, laf değil. ayaklanma da laf değil fiildir. ayaklanma yapmaya kararlı kimseler, ayaklanmanın tekniği ve stratejisini de hazırlar. yürüyüş kolu nizamında ayaklanma yapılmaz. […]."
sıkıyönetim komutanlığına atanan orgeneral kemal atalay göreve başlar başlamaz 17 haziran’da yedi bildiri birden yayınlandı. bu bildirilerle doğası gereği “sıkı” olan yönetim halkın çeşitli hak ve özgürlüklerini kısıtlamıştır. siyasal partilerle sendikaların faaliyetleri de olabildiğince kısıtlanmış ve bildirilerde basına “hassas” olmaları konusunda uyarılara yer verilmiştir. ancak özellikle yedinci bildiriden itibaren işyerleri içerisinde farklı şekillerde direnmeye devam eden işçilere karşı tehditkâr bir tavır takınılmış ve sıkıyönetim ilanının bakanlar kurulu tarafından açıklanan amacının dışında grev ya da “grevimsi” oluşumlara da tahammül edilmeyeceği ima edilmiştir. sıkıyönetim istanbul ve kocaeli şehirlerinde, dönemin başbakanı süleyman demirel’in ifadesiyle “kanlı ihtilal provası yapıldığı” için ilan edilmişti. ancak sıkıyönetim komutanlığı genel düzeni sağlamanın yanında işyerlerindeki düzeni de sağlamaya girişmiş ve bir süre daha, hala direnen işçilere karşı işverenlerle işbirliği halinde “çalıştırma” amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmışlardır.
sıkıyönetim kararının onaylanması ile birlikte disk ve disk’e bağlı sendikaların yanı sıra dev genç’in faaliyet gösterdiği öğrenci dernekleri, tös, işçi birlikleri ve bu kuruluşların yöneticileri ile devrimci olarak tanınan kişilerin evlerine de baskınlar düzenlenerek aramalar ve gözaltıların sayısı giderek arttırıldı. arama faaliyetleriyle birlikte istanbul ve kocaeli’nde bulunan tüm büyük fabrikaların çevresi askeri birlikler tarafından sarıldı. buna rağmen istanbul ve kocaeli’nde işçiler işi yavaşlatma ya da hiç çalışmama biçiminde direnişe devam ettiler. işverenlerin sıkıyönetim komutanlığı’na durumu şikâyet etmeleri ve sıkıyönetimin bu konudaki baskılarına karşın özellikle türk demir döküm, sungurlar, derby, elektrometal, rabak, auer, çelik endüstrisi, otosan, arçelik ve vita gibi büyük fabrikalardaki işçiler eylemleri sürdürdüler. askeri birlikler de işverenlerin 7 ve 10 no.lu sıkıyönetim bildirilerine dayanan talepleri üzerine işyerinin içine kadar girmişler ve işçilerin çalışmasını zorla sağlamaya çalışmışlardır. işverenler bu durum karşısında da direnişle karşılaşınca daha sonra değinileceği gibi, sayıları binleri aşan işten çıkarmalara başvurmuşlardır.
istanbul ve kocaeli’nde devam eden direnişlerin yanında diğer şehirlerde de direnişler başlamıştır. örneğin 18 haziran 1970’te izmir’de disk’e bağlı sendikalara üye 13 işyerinde iş yapmama biçiminde bir direniş başlatıldı ve bu direnişi yürüten “direniş komitesi” üyeleri cumhurbaşkanına çektikleri telgrafta sendikal haklarının kısıtlanmaması, arkadaşlarının öldürülmemesi ve tutuklanan arkadaşlarının serbest bırakılması için direndiklerini belirttiler.
disk ve türk iş’e bağlı sendikalara üye işçilerin yer yer fabrikalarda yaptıkları direnişlerin dışında 274 ve 275 sayılı yasalarda değişiklik yapılmak istenmesi üzerine hiçbir konfederasyona bağlı olmayan bağımsız sendikalar da direnişe geçmiştir. bağımsız sendikaların direnişini “bağımsız işçi sendikaları genel direniş komitesi” adı verilen ve rıza güven (tekstil işçileri sendikası genel başkanı), şadi uğur (pektim-iş genel sekreteri), nevzat köksal (karayol-iş genel başkanı), özcan kesgeç (sosyal-iş genel başkanı), yaşar altınay (teknik-iş genel sekreteri)’dan oluşan bir komite yürütüyordu. bağımsız işçi sendikaları genel komitesi 24 haziran 1970 tarihinde ankara’da bir düğün salonunda direniş biçimini saptamak üzere bir forum düzenlemiştir. forumu sabri tığlı yönetirken forumda sendikalar adına mehmet kılınç, rıza güven, özcan kesgeç, ismail inan, sadık özkan; üniversiteler adına prof. dr. muammer aksoy, prof. dr. cahit talas, prof. dr. bahri savcı doç. dr. mukbil özyörük ve dr. alpaslan işıklı; chp adına fikret gündoğan ve yabancı sendikalardan da uluslararası maden-iş federasyonu genel sekreter yardımcısı alfred donnenberg konuşmuşlardır. konuşmacıların yanı sıra tabii senatörlerden ahmet yıldız, şükran özkaya, tip adına şaban yıldız ve f. hikmet işmen, disk bölge temsilcisi uğur cankoçak, türkiye maden-iş sendikası bölge temsilcisi halil birlikseven ile alman sendikacılar dr. fritz opel ile vernel vilf katılmışlardır.14 konuşmalardan sonra hazırlanan kararlar oya sunulmuş ve oy birliği ile kabul edilmiştir. forum sonunda alınan kararlar şunlardır:
sıkıyönetim altında kanun yapma eğiliminden vazgeçilmeli, askeri yönetim derhal kaldırılmalıdır.
274 sayılı sendika kanununun tbmm’den geçmiş bu şekli derhal geri alınmalı, bilim adamları, disk, bağımsız sendikalar direniş komitesi ve türk-iş’ten eşit sayıda seçilecek bir komisyonda yeniden gözden geçirilerek yeni bir tasarı hazırlanmalıdır.
türk işçisinin haklı uğraşında kendileriyle aynı mücadeleyi veren, gençlik, basın, üniversite ve mesleki kuruluşlarla işbirliği sürdürülecektir.
türk-iş’in uluslararası sendika örgütlerinden çıkartılması için bu örgütlere başvurulacaktır.
aksi halde türkiye çapında komiteler kurularak genel bir boykota gidilecektir.
alınan kararlar cumhurbaşkanı, başbakan, siyasi parti liderleri, türk ve dünya kamuoyuna duyurulacaktır.
17 eylül 1970’te sıkıyönetimin sona ermesinden sonra da 15–16 haziran’ın izlerini taşıyan direnişler devam etmiştir. bunlardan biri de gıslaved işçilerinin eylemidir. 13 ekim 1970’te 15–16 haziran direnişine katıldıkları gerekçesiyle ücretleri kesilen gıslaved işçileri oturma eylemi başlatmışlardır. ancak oturma eylemi uyarılara rağmen durdurulmayınca, güvenlik güçleri fabrikaya girmek için iş makineleriyle fabrikanın duvarlarını yıkmış, eylem yarım saat süren çatışmanın sonucunda bir işçinin ölümü, birçoğunun da yaralanmasıyla sonuçlanmıştır.
15–16 haziran eylemlerini sadece iki günlük bir hareket olarak ele alırsak sıkıyönetimle sonuçlandığı söylenebilir. ancak yukarıda bahsedilen direnişler hareketin devamlılığını somut olarak ortaya koymaktadır. işverenler açısından da gayet somut ve olumsuz olan bu durum işverenleri sıkıyönetimden yardım almaya, işçilerin açısından bakılırsa sıkıyönetimle işbirliği yapmaya itmiştir. askeri birlikler işyerlerinin etrafını sararken işverenler de, askerin yanı başlarında olmasına rağmen direnişi örgütleyen ve direnişe devam eden işçilerin ya ücretlerini kesmiş ya da işten çıkarmışlardır.
16 eylül 1970 yılında cumhuriyet gazetesi, işten çıkarılan disk üyesi işçilere ilişkin çok ayrıntılı bir liste yayınlamıştır. bu listeye göre işten çıkarılan işçi sayısı 2533’tür. olaylardan neredeyse bir sene sonra türkiye solu dergisinde yayınlanan başka bir listeye göre ise işten çıkarılan işçilerin sayısı 4280’dir. arada yaklaşık yedi ay gibi bir sürenin olduğu göz önünde bulundurulduğunda işçi çıkarmadaki tek dinamiğin işçilerin direnişi olduğu varsayılırsa hareketin devamlılığı gözlenebilir.
sıkıyönetimin ilanı ve göreve kemal atalay’ın getirilmesi ile birlikte istanbul’da bir sıkıyönetim mahkemesi kurulmuştur. daha sonra soruşturma açılan kişilerin sayısının artması üzerine bir mahkeme yeterli görülmeyerek ikinci bir mahkeme daha kurulmuştur.
sıkıyönetimin üç aylık uygulaması sırasında hem 15–16 haziran olayları hem de sıkıyönetim süresince meydana gelen olaylar nedeni ile çoğunluğu işçilerden ve öğrencilerden oluşan toplam 260 kişi hakkında 69 dava açılmış, davaların 38’i sıkıyönetim döneminde askeri mahkemelerce karara bağlanmıştır. davalar ve suçlamaların bazıları kısaca şöyledir:
disk davası: disk genel başkanı kemal türkler ve disk’in üst düzey yöneticileri ile disk’e bağlı sendikaların bazı yöneticileri ve bu sendikalara bağlı sendika temsilcilerinden oluşan 24 kişi hakkında “hükümet aleyhine halkı isyana teşvik etmek üzere ittifak etmek”, “kanunlara karşı gelmeyi halkı teşvik ile memleketin emniyetine tehlike teşkil edecek şekilde neşriyatta bulunmak” suçlarından dava açılmıştır.
anadolu yakası’ndaki olaylara ilişkin dava: “toplantı ve gösteri yürüyüşleri hürriyeti kanununa muhalefet, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hürriyeti kanununa muhalefete teşvik, nası izrar ve nası izrara teşvik, vazifeli memura mukavemet ” suçlamalarıyla toplam 85 kişiye dava açılmıştır. kocaeli (izmit) olayları davası: “toplantı ve gösteri yürüyüşleri hürriyeti kanunu’na muhalefet” suçlamasıyla 12 kişiye dava açılmıştır.
öğrencilerle ilgili davalar: “toplantı ve gösteri yürüyüşleri hürriyeti kanunu’na muhalefet” suçlamasıyla 13 kişiye dava açılmıştır.
12 eylül’den sonra toplam 1477 sendikacı için ağır hapis cezası, 52 sendikacı için de idam cezası istenen disk davası başlatılmış ve iddianamede 15–16 haziran “disk’in mevcut düzeni yıkmak ve proletarya devrimini gerçekleştirmek amacıyla işçi sınıfını eğitip biçimlendirmek için giriştikleri eylemler” olarak tanımlanarak, yeniden dava konusu edilmiştir.
sonuç
türkiye işçi sınıfının ilk örgütlü hareketlenmeleri ikinci meşrutiyet öncesine uzanır. ikinci meşrutiyet’in ilanıyla birlikte oluşan göreceli özgür ortamın oluşmasıyla grev sayısında büyük bir artış gerçekleşmiştir. 1912 yılında sendikalaşma girişimleri olsa da iktidardaki ittihatçıların karşı tavrı nedeniyle gerçekleşememiştir. ulusal mücadele yıllarında işçi hareketinde bir canlılık görülmektedir. dönemin sosyalist partilerinin işçilerle ilişkilerinin bu canlılığa etkisi büyüktür. bu dönemde işçi derneklerini ulusal düzeyde toplama girişimleri vardır. 1923 yılında izmir’de gerçekleştirilen “iktisat kongresi”nde işçilerin durumlarının iyileştirilmesine yönelik çeşitli esaslar kabul edilmesine rağmen cumhuriyetin ilan edilişini takip eden yıllarda bu yönde kısıtlamalar getirilmiş ve tek parti iktidarında sınıf temelli örgütlerin kurulması yasaklanarak sendikal örgütlenmenin yolu kesilmiştir. 1946 yılında sendikaların kuruluşunun önü yeniden açılsa, kurulan sendikaların sosyalist partilerle ilişkileri iktidarı, sendikalara karşı müdahaleci bir tutum izlemeye itmiştir.
1960’lı yıllar işçi hareketlerinin en çok yükseliş gösterdiği dönem olma özelliği taşımaktadır. 1961 anayasasında çalışma hayatını düzenleyen yasalara sendika ve grev hakkının dâhil edilmesi ve 1963 yılında bu hakları düzenleyen yasaların çıkarılmasıyla işçi hareketinin önündeki sınırlar göreceli olarak kalkmıştır. bu dönemde yaşanan yükseliş 1967 yılında disk’in kuruluşuyla daha da artmıştır.
1963 yılında çıkarılan 275 sayılı toplu sözleşme ve grev yasası’nda işçilere grev hakkı verilse de, sınırlanmış ve yasal olarak tek bir grev tanımlanarak geriye kalan grev çeşitleri yasadışı sayılmıştır. yasalarda düzenlenen grevin dar bir çerçevede olması, özellikle disk’in kuruluşunu takiben gerçekleşen grevlere, güvenlik güçlerinin müdahalesini kolaylaştırmıştır.
1960’lı yılların son iki yılında işçi hareketlerinde görülen artışla beraber iktidar, olayların sorumlusu olarak gördüğü disk’in etkinliklerini durdurmak için sendika, toplu sözleşme ve grev yasalarında daha da sınırlayıcı değişikliklere gitmek istemiş, ancak bunun karşısında, 15–16 haziran 1970’de başlayan ve giderek büyüyen hareketlerle, işçiler tepkilerini koymuşlardır.
bu iki günün ardından ilan edilen sıkıyönetim de her ne kadar hareketin şiddetini hafifletse de tepkisel olarak olayların devamını getirmiştir.
15–16 haziran’ın örgütlenmesi ve yürütülmesinde disk’in payı olduğu doğrudur, ancak harekete bağımsız sendikalardan ve büyük bir çoğunlukla da türk iş’e bağlı sendikalardan işçilerin katılması, hareketin tek bir örgütün değil, işçilerin kendi iradelerinin ürünü olduğunu ortaya koymaktadır. işçi sınıfı bu iki gün boyunca sendikalar haklarının ellerinden alınmasına karşı çıkmış ve bu konudaki politik iradesini ortaya koymuştur. hareketin politik olması özellikle iktidar partisi ve partinin basındaki savunucuları tarafından “kanlı ihtilal provası” olarak tanımlanmasına neden olmuştur. tepkilerin düşündürdüklerinin tam tersine, olaylarda burjuvazinin üzerinde iktidar kurma amacı yoktur. ancak çeşitli saptırmalarla, 1960 sonrasında sosyal muhalefetin siyasallaşması sonucunda yükselen hareketlerin önünü kesmek amacıyla, sadece hakların geri alınması amacını güden bir gösteriye askerin müdahale etmesi sağlanmış, gayet sakin ilerleyen olayların ardından güvenlik güçlerinin olaylara müdahalesiyle, olaylar şiddet içeren bir hal almıştır. olayların seyri incelendiğinde işçilerin güvenlik güçleri müdahale etmeden önce sadece yürüdükleri görülür. müdahale işçileri kışkırtmış ve bunun üzerine çatışmalar başlamıştır.
15 16 haziran 1970 işçi direnişi türkiye tarihinde bir ilktir ve bu zamana kadar aşılamamıştır. hareket iki günle sınırlı kalmamış, sıkıyönetimin ilanına rağmen 12 mart 1971’e dek sürecek bir hareketin başlangıcı olmuştur. işçilerin anayasaya dayanarak direnişi ve yine anayasanın yol açtığı siyasal hareketlilikle birlikte oluşan atmosfer, 12 mart 1971’deki askeri muhtırayla dağılmış, sonrasında anayasadaki hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasıyla, işçilerin dayandığı “anayasal özgürlük” kavramının önüne bir set çekilmiştir.
15-16 haziran 1970de gerçekleşen ayaklanmadır. türkiye tarihindeki ilk işçi sınıfı ayaklanması olması özelliğini taşımaktadır.
1963te yasalaşan sendika, toplu sözleşme ve grev hakkı yasalarını dönemin hükümeti tarafından değişiklikler yapılması için 13 haziran 1970de meclise sunuldu. tasarıda işçilerin istedikleri sendikaya serbestçe üye olmalarını ve beğenmedikleri sendikalardan ayrılmalarını güçleştiren toplu sözleşme ve grev haklarını kısıtlayan hükümler içermekteydi. türkiye genelinde faaliyet gösterebilmesi için iş kolunda sigortalı çalışan işçilerin üçte birini örgütlenmesi barajı getiriliyordu ve konfederasyon faaliyeti gösterebilmesi için sigortalı işçilerin üçte biri kadar üyeye sahip olması isteniyordu. bu oranın diskin sahip olduğu üye sayının üstünde olduğu tespit edilerek konulduğu iddia edildi.
15 haziranda izmit gebzeden kadıköye leventten mecidiyeköy ve taksime bakırköyden topkapı ve edirnekapıya kadar isatnbulun dört bir yanında işçiler sokaklarda taleplerini "anayasa çiğnenemez" "disk kapatılamaz" sloganları ile dile getirdiler. bu eylemde kadıköyde polisin açtığı ateş sonucu üç kişi hayatını kaybetti.
16 haziranda kocaeli ve istanbulda sıkıyönetim ilan edildi. 12 mart ve 12 eylül askeri darbelerinde kemal türkler ve diğer disk yöneticileri halkı kışkırtmak ve bölücülük propangandası yapmaktan yargılandılar; davalardan beraat ettiler. yasa da "anayasaya aykırı olduğu" için anayasa mahkemesi tarafından iptal edildi.
1963te yasalaşan sendika, toplu sözleşme ve grev hakkı yasalarını dönemin hükümeti tarafından değişiklikler yapılması için 13 haziran 1970de meclise sunuldu. tasarıda işçilerin istedikleri sendikaya serbestçe üye olmalarını ve beğenmedikleri sendikalardan ayrılmalarını güçleştiren toplu sözleşme ve grev haklarını kısıtlayan hükümler içermekteydi. türkiye genelinde faaliyet gösterebilmesi için iş kolunda sigortalı çalışan işçilerin üçte birini örgütlenmesi barajı getiriliyordu ve konfederasyon faaliyeti gösterebilmesi için sigortalı işçilerin üçte biri kadar üyeye sahip olması isteniyordu. bu oranın diskin sahip olduğu üye sayının üstünde olduğu tespit edilerek konulduğu iddia edildi.
15 haziranda izmit gebzeden kadıköye leventten mecidiyeköy ve taksime bakırköyden topkapı ve edirnekapıya kadar isatnbulun dört bir yanında işçiler sokaklarda taleplerini "anayasa çiğnenemez" "disk kapatılamaz" sloganları ile dile getirdiler. bu eylemde kadıköyde polisin açtığı ateş sonucu üç kişi hayatını kaybetti.
16 haziranda kocaeli ve istanbulda sıkıyönetim ilan edildi. 12 mart ve 12 eylül askeri darbelerinde kemal türkler ve diğer disk yöneticileri halkı kışkırtmak ve bölücülük propangandası yapmaktan yargılandılar; davalardan beraat ettiler. yasa da "anayasaya aykırı olduğu" için anayasa mahkemesi tarafından iptal edildi.
seovi olmamak adına artık entrylerinden uzak duracağım hasta görünümlü yaşam formu.
iç organlara takılı kalmış ve onların farklı işlevselliğini bizlere göstermiş bilgiç.
ayaklarını toparlayıp tekme atmak. (es.türkçe)
eski türkçede; ölçek gibi oyulmuş bir şey olup ayran, süt gibi şeyler içilen kap.
eski türkçede itilip kakılan.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?