gece yatarken son dinlediğiniz şarkı olursa sabah etkisi, hüznü hala devam edecek olan şarkıdır..
sianın sesi yankılanır kulağınızda uzun bir süre...
engin bir deniz, acılarla harmanlanmış cesur insanların sineması
sonuntrack albümünü günde bir kez dinlemesem, eksikliğini hissettiğim müzikleri başka, oyuncuları başka
tony gatlifi başka olan ve müzikle çok güzel harmanlanmış muhteşem film...
tony gatlifi başka olan ve müzikle çok güzel harmanlanmış muhteşem film...
türküler,
türküler halkın dili,
gözü, yüreği olan ozanların
of çekmesidir,bozuk düzenlere.
nice ozan,
halkın ozanı olma gereğini
yerine getiremedikleri için,
bugün yaşamıyorlar.
ama bir tanesi var ki halkın sözcüsü
halkın duyan yüreği,
işiten kulağı,
söyleyen dili,
olduğu için pir sultan abdal 400 yıldır yaşıyor...
türküler halkın dili,
gözü, yüreği olan ozanların
of çekmesidir,bozuk düzenlere.
nice ozan,
halkın ozanı olma gereğini
yerine getiremedikleri için,
bugün yaşamıyorlar.
ama bir tanesi var ki halkın sözcüsü
halkın duyan yüreği,
işiten kulağı,
söyleyen dili,
olduğu için pir sultan abdal 400 yıldır yaşıyor...
metis yayınlarından çıkan hani, yakın, uzak, tümceler, çengelköy defteri, ile (ilişki defteri) ve yürüme adlı kitapların yazarı.
bir yere gitmem gerekiyordu;sen aradın, gitme dedin-ben de gitmedim.diyen yazardır, anlaması zor anladıkça anlaşılamayan felsefecidir aynı zamanda
bir yere gitmem gerekiyordu;sen aradın, gitme dedin-ben de gitmedim.diyen yazardır, anlaması zor anladıkça anlaşılamayan felsefecidir aynı zamanda
ben ile birleştiğinde biz olan şahıs zamiri..
benim olan kendini yok etmek istemiştin:
bendeki kendini—benim, yazdığım seni—
ben olan seni—benim kıldığım, kendini—
nasıl yapabildin, hala bilmiyorum…
anlayabilir miyim, onu da bilmiyorum…
oruç aruoba
benim olan kendini yok etmek istemiştin:
bendeki kendini—benim, yazdığım seni—
ben olan seni—benim kıldığım, kendini—
nasıl yapabildin, hala bilmiyorum…
anlayabilir miyim, onu da bilmiyorum…
oruç aruoba
sevemediğim, sevemeyeceğim insanlar listesinde ön saflarda olan sunucu şeysi...
önce umayın ağıdı başlar, sonra kazımın sesi gelir işte o an durur her şey bir tek kazım olur, yüreğin sıkışır boğazın acır yutkunamazsın,sonra yeniden gelir umay kulağa bir cümle söyler `:bir gün yolda yürüyordum, bir şarkı duydum, kalbim acıdı` kalbin acır,gözlerin ağlar,beynin isyan eder,ellerin buz kesilir
bu kadar
bu kadar
1828 yılında doğmuş, 1889da ölene kadar hayatının büyük bir kısmını sürgünde sibiryada, göz altında geçirmiş bir rus yazarıdır. döneminin çoğu yazarı gibi sosyalisttir ve lenin gibi insanların alıntı yaptığı kişilerden biri olmuştur... nasıl yapmalı ile bilinir
nikolay gavrilovic cernisevski nin 19. yüz yıl sonunda cezaevinde yazdığı kitabın adı.
--- spoiler ---
"sevgilim, meleğim benim, her şeyin bir sırası var. seninle daha önce yaşadığımız da aşktı, şimdi yaşadığımız da. kimilerine bunlardan biri gereklidir, kimilerine ötekisi. sen eskiden şu önceki yaşadığımı aşkla yetiniyordun, şimdi ötekini gereksiniyorsun. çünkü sevgilim artık bir kadın oldun, daha önce gereksinmediğin şey, şimdi senin için gereksinim oldu."
--- spoiler ---
--- spoiler ---
"sevgilim, meleğim benim, her şeyin bir sırası var. seninle daha önce yaşadığımız da aşktı, şimdi yaşadığımız da. kimilerine bunlardan biri gereklidir, kimilerine ötekisi. sen eskiden şu önceki yaşadığımı aşkla yetiniyordun, şimdi ötekini gereksiniyorsun. çünkü sevgilim artık bir kadın oldun, daha önce gereksinmediğin şey, şimdi senin için gereksinim oldu."
--- spoiler ---
(bkz: eti browni intense)nin pabuçunu dama atmış, yoğun bitter çikolatasıyla beni benden almış gofrettir.
bir şekilde sabır taşı olmanızı sağlayan bir şehirden* diğer bir şehre götüren en uzun güzergahlı minibüs...
vakti zamanında çayırova kırsalında çalışıyorken, sabah uyanma sorunu olan ben sürekli servisi kaçırıp
gebze-harem ile seyahat ediyordum (seyahat diyorum çünkü iller arası uzun bir yolculuk)
işte o zamanlarda anladım nasıl şahsına münhasır bir minibüs olduğunu...
şimdi efendim bir kere bu araçlarda yolculuk yapacaksanız, yanınızda kitap, müzik dinleyecek bir şeyler mutlaka olmalı..
yoksa sabahın köründe ferdi tayfur ile sıcak saatlere hazırlıklı olun..
genelde yanar dönerli ışıklandırmalar, bildiğimizi minibüs aforizmaları ile ünlüdür bu hatlar.
ilk cümlede ki sabır olayı da zaten uzun olan güzergahın, e5 üzerinde istisnasız her durakta 5-10 dakika bekleyip zart zart korna çalmasıyla yolculuğunuzu çekilmez kılar.. 500 m öteden gelen insan onun için potansiyel yolcudur bekler, bekler, bekler....
efelenip ’’kardeşim işe gidiceğiz geç kaldık’’, derseniz şoför emin olun sizden daha efe çıkıp, kadın erken ayrımı yapmadan bir güzel azarlar.
gelelim minibüsün şahsına münhasır yolcularına, evet 500 t’nin tartışılmaz rakibidir..türüne rastlayamayacağınız kokular vardır bu araçta, abiler biraz öküzdür size tren muamelesi yaparlar..
koridor tarafında oturuyorsanız full dolu olan araçta, ayaktaki abiler dayanmaya çalışırlar...
ayaktaysanız ve doluysa sizin için artık çok geçtir...
bu hatta en garanti yer şoförün yanındaki tekli koltuktur, izole gidersiniz yolculuk boyu, tabii şöför yeni yetmeyse artistik haraketler yapabilir yanına oturduğunuz için
dikkat edin...
gördüğünüz üzre hakkında çok fazla yazılacak şeyi olan minibüs hattıdır..
vakti zamanında çayırova kırsalında çalışıyorken, sabah uyanma sorunu olan ben sürekli servisi kaçırıp
gebze-harem ile seyahat ediyordum (seyahat diyorum çünkü iller arası uzun bir yolculuk)
işte o zamanlarda anladım nasıl şahsına münhasır bir minibüs olduğunu...
şimdi efendim bir kere bu araçlarda yolculuk yapacaksanız, yanınızda kitap, müzik dinleyecek bir şeyler mutlaka olmalı..
yoksa sabahın köründe ferdi tayfur ile sıcak saatlere hazırlıklı olun..
genelde yanar dönerli ışıklandırmalar, bildiğimizi minibüs aforizmaları ile ünlüdür bu hatlar.
ilk cümlede ki sabır olayı da zaten uzun olan güzergahın, e5 üzerinde istisnasız her durakta 5-10 dakika bekleyip zart zart korna çalmasıyla yolculuğunuzu çekilmez kılar.. 500 m öteden gelen insan onun için potansiyel yolcudur bekler, bekler, bekler....
efelenip ’’kardeşim işe gidiceğiz geç kaldık’’, derseniz şoför emin olun sizden daha efe çıkıp, kadın erken ayrımı yapmadan bir güzel azarlar.
gelelim minibüsün şahsına münhasır yolcularına, evet 500 t’nin tartışılmaz rakibidir..türüne rastlayamayacağınız kokular vardır bu araçta, abiler biraz öküzdür size tren muamelesi yaparlar..
koridor tarafında oturuyorsanız full dolu olan araçta, ayaktaki abiler dayanmaya çalışırlar...
ayaktaysanız ve doluysa sizin için artık çok geçtir...
bu hatta en garanti yer şoförün yanındaki tekli koltuktur, izole gidersiniz yolculuk boyu, tabii şöför yeni yetmeyse artistik haraketler yapabilir yanına oturduğunuz için
dikkat edin...
gördüğünüz üzre hakkında çok fazla yazılacak şeyi olan minibüs hattıdır..
son 2 senedir dahil olduğum grup,
sanırım bundan sonra da dahil olmaya devam edeceğim. dün yine ense traşı yaptırdım galiba her seferinde biraz daha kısaltıyorum, hastalık gibi bişey..
sanki yıllarca o uzun saçları ben kullanmamışım gibi, şimdi şaşkınlıkla bakıyorum eski uzun saçlı fotoğraflarıma, bele kadar uzun saçlar, nasıl taşımışım, uğraşmışım yıllarca bilmiyorum.
hep isterdim kısa saçlı olmayı ama çok korkardım, saçlarım da uzunken güzeldi hani böyle rüzgarda uçuşurdu, kalın telli sağlıklı saçlardı..
kuaförüm kıyma bu saçlara diye çok uğraştı...
risklidir kısa saclı olmak, minyon yapıya sahip olmama rağmen ben çok zaman sonra cesaret ettim, iyiki de yapmışım...
şu da bir gerçek ki sevgili hemcinslerim gençleştiriyor kısa saç, sanki uzun saç ile birlikte devam eden hayat monotonluğunu alıp kesiyorsunuz saçlarınızla birlikte, saç boyunun kendini bulmakla bir ilgisi var mı bilmiyorum ama sanki ben kendimi yeniden keşfettim...
ben seviyorum kendimde kısa saçı bu tarz konularda etrafın ne dediğinden öte, kendimin ne hissettiğine bakıyorum...
istiyorsanız deneyin derim kökü sizde nasılsa...
sanırım bundan sonra da dahil olmaya devam edeceğim. dün yine ense traşı yaptırdım galiba her seferinde biraz daha kısaltıyorum, hastalık gibi bişey..
sanki yıllarca o uzun saçları ben kullanmamışım gibi, şimdi şaşkınlıkla bakıyorum eski uzun saçlı fotoğraflarıma, bele kadar uzun saçlar, nasıl taşımışım, uğraşmışım yıllarca bilmiyorum.
hep isterdim kısa saçlı olmayı ama çok korkardım, saçlarım da uzunken güzeldi hani böyle rüzgarda uçuşurdu, kalın telli sağlıklı saçlardı..
kuaförüm kıyma bu saçlara diye çok uğraştı...
risklidir kısa saclı olmak, minyon yapıya sahip olmama rağmen ben çok zaman sonra cesaret ettim, iyiki de yapmışım...
şu da bir gerçek ki sevgili hemcinslerim gençleştiriyor kısa saç, sanki uzun saç ile birlikte devam eden hayat monotonluğunu alıp kesiyorsunuz saçlarınızla birlikte, saç boyunun kendini bulmakla bir ilgisi var mı bilmiyorum ama sanki ben kendimi yeniden keşfettim...
ben seviyorum kendimde kısa saçı bu tarz konularda etrafın ne dediğinden öte, kendimin ne hissettiğine bakıyorum...
istiyorsanız deneyin derim kökü sizde nasılsa...
tuhaf bir kadındı o, göçüp gitmiş bugün gökyüzünde yıldızını parlatmış bize sormadan, ışığı hep bizimle olsun...
--- spoiler ---
mektup aşkları
biliyor musun özlemim arttıkça yazmaya karşı inadım çoğalıyor bu sıralarda, yazmak zıddıma gidiyor; çünkü sözler, sözcükler yetmiyor sana olan sevgimi anlatmaya. yeni bir tür aşk, bir sevgi biçimi bendeki biliyorum; bugüne dek kimsenin böyle duyguları olmamıştır. ben bu duygularla çarpıştığım için bir süredir yazamadım sana, ya sen?
evet doğru, insanlar değişiyor, üç gün önce bıraktığın insanın yerinde başka bir insan buluyorsun, ama istediğimiz yöne doğru mu bu değişme? başka yöne doğru mu? dün anlamsız bir tablo gibi seyrettiğim ağaçlar, bulutlar bugün heyecan veriyor, dün allaha inanan bugün isyan ediyor veya sanata tapan adam allaha dönüyor; bugün yaşamın anlamı dediğin şey yarın bir taş parçasından daha anlamsız olabiliyor. bu kadar ince bekleyişler gerekir mi acaba?
mektuplaşsaydık,,, "senin" diye atardım imzamı sonuna mektubun,,, ya da "sizin",,, ne incelikliymiş on sekizinci yüzyılın mektuplaşan insanları,,, çok özenmişimdir,,, eskiden çocukken ben de önüme gelene mektup yazdım her vesileyle,,, "senin" ya da "sizin" diyebilmek için,,, imzadan önce tam üstüne,,, "senin",,, biri anlamamış aşk ilan etmişti bana,,,
bir başkası da "ben de senin!" demişti,,, mektup yazacak kimsem kalmadı ki şimdi,,,
--- spoiler ---
--- spoiler ---
tuhaf bir kadın
biz ne olacağız? bizim yaşadıklarımız ne olacak? hiç yaşamamış mı sayacaklar bizi? onca geçirilip göçülenden bir şeyler kalmalı; her ne kadar, el hayru fi ma vakaa derlerse de iş sona erince dönüp sorarız boşuna mı geçirdik bunca yıl sırtımızdan vapurları?
insanlar, insanlar, insanlar. şimdi salt insanlar ilgilendiriyor beni. ne büyük bir zenginlik. yeni bir insan tanıyınca başım dönüyor. nasıl olduğunu, neler yapabileceğini anlayana kadar. başımı döndürüyor gerçekten insanlar.
--- spoiler ---
--- spoiler ---
mektup aşkları
biliyor musun özlemim arttıkça yazmaya karşı inadım çoğalıyor bu sıralarda, yazmak zıddıma gidiyor; çünkü sözler, sözcükler yetmiyor sana olan sevgimi anlatmaya. yeni bir tür aşk, bir sevgi biçimi bendeki biliyorum; bugüne dek kimsenin böyle duyguları olmamıştır. ben bu duygularla çarpıştığım için bir süredir yazamadım sana, ya sen?
evet doğru, insanlar değişiyor, üç gün önce bıraktığın insanın yerinde başka bir insan buluyorsun, ama istediğimiz yöne doğru mu bu değişme? başka yöne doğru mu? dün anlamsız bir tablo gibi seyrettiğim ağaçlar, bulutlar bugün heyecan veriyor, dün allaha inanan bugün isyan ediyor veya sanata tapan adam allaha dönüyor; bugün yaşamın anlamı dediğin şey yarın bir taş parçasından daha anlamsız olabiliyor. bu kadar ince bekleyişler gerekir mi acaba?
mektuplaşsaydık,,, "senin" diye atardım imzamı sonuna mektubun,,, ya da "sizin",,, ne incelikliymiş on sekizinci yüzyılın mektuplaşan insanları,,, çok özenmişimdir,,, eskiden çocukken ben de önüme gelene mektup yazdım her vesileyle,,, "senin" ya da "sizin" diyebilmek için,,, imzadan önce tam üstüne,,, "senin",,, biri anlamamış aşk ilan etmişti bana,,,
bir başkası da "ben de senin!" demişti,,, mektup yazacak kimsem kalmadı ki şimdi,,,
--- spoiler ---
--- spoiler ---
tuhaf bir kadın
biz ne olacağız? bizim yaşadıklarımız ne olacak? hiç yaşamamış mı sayacaklar bizi? onca geçirilip göçülenden bir şeyler kalmalı; her ne kadar, el hayru fi ma vakaa derlerse de iş sona erince dönüp sorarız boşuna mı geçirdik bunca yıl sırtımızdan vapurları?
insanlar, insanlar, insanlar. şimdi salt insanlar ilgilendiriyor beni. ne büyük bir zenginlik. yeni bir insan tanıyınca başım dönüyor. nasıl olduğunu, neler yapabileceğini anlayana kadar. başımı döndürüyor gerçekten insanlar.
--- spoiler ---
sinamanın dahi adamı. kendisini anlatan bir belgeselde "tanrı beni dünyaya mükemmel bir film yapmam için yolladığına inanıyordum ve o filmi yapmadan beni öldürmeyeceğine o kadar emindim ki los anglesta depremler olduğunda apartmanından dışarı bile inmiyor, depremin tadını çıkarıyordum. evet, beni öldürmeyecekti. tabi pulp fictionu yapana kadar. artık yolda rahat yürüyemiyorum. her an öleceğini düşünmek korkutuyor insanı" diye orjinal bir dünyaya geliş amacını belirten adam.
filmlerindeki şiddet eleştirisi için şöyle der;
"kan sadece bir renktir.
sinemada şiddet? bir otomobili patlarken izlemek park ederken izlemekten daha ilgi çekicidir.
şiddet içeren filmler çocukları zorba yapmaz. belki onları zorba yapımcılara çevirir ama bu tamamen başka bir konu.
insanlar bana film okuluna gidip gitmediğimi sorduklarında onlara: "hayır, filmlere gittim" diyorum."
jim jarmuschun şu sözlerini çok iyi anlayan ve uygulayan sinemacı. belki bu sözleri hiç duymadı ama hayranı olduğu jean-luc godardın bir cümlesiyle tamamlanan bu sözleri uygulayan adam olarak canlı örnektir kendisi. belki bu sözleri söyleyen jim jarmuschun hayal bile edemeyeceği kadar müthiş uygulayan.
hiçbir şey orijinal değildir.
hayalgücünüzü gazlayan, sizi ilhamla titreştiren heryerden çalın.
eski filmlerden, yeni filmlerden, müzikten, kitaplardan, resimlerden, fotoğraflardan, şiirlerden, rüyalardan, rastgele sohbetlerden, mimariden, köprülerden, tabelalardan, ağaçlardan, bulutlardan, sulak havzalardan, ışık ve gölgelerden beslenin.
sadece ve sadece ruhunuza seslenen şeyleri malzeme alın.
bunu yaparsanız işiniz (ve hırsızlığınız) özgün olur.
özgünlük paha biçilmez, orijinallik safsatadır.
bunları yaptıktan sonra da hırsızlığınızı saklamakla uğraşmayın, tam tersine değerini bilin.
jean-luc godardın "nerden aldığınız değil nereye götürdüğünüz önemlidir." sözünü hep aklınızda tutun.
filmlerinde kısa da olsa kendine rol verir;
rezervuar köpekleri nde mr. brown,
ucuz roman da jimmie dimmick,
desperado da kamyonetteki adam,
dört oda da chester rush,
gün batımından şafağa da richard gecko,
jackie brown da telefon kayıt makinesindeki ses,
kill bill de ölü bir crazy 88 çete üyesi..
filmlerindeki şiddet eleştirisi için şöyle der;
"kan sadece bir renktir.
sinemada şiddet? bir otomobili patlarken izlemek park ederken izlemekten daha ilgi çekicidir.
şiddet içeren filmler çocukları zorba yapmaz. belki onları zorba yapımcılara çevirir ama bu tamamen başka bir konu.
insanlar bana film okuluna gidip gitmediğimi sorduklarında onlara: "hayır, filmlere gittim" diyorum."
jim jarmuschun şu sözlerini çok iyi anlayan ve uygulayan sinemacı. belki bu sözleri hiç duymadı ama hayranı olduğu jean-luc godardın bir cümlesiyle tamamlanan bu sözleri uygulayan adam olarak canlı örnektir kendisi. belki bu sözleri söyleyen jim jarmuschun hayal bile edemeyeceği kadar müthiş uygulayan.
hiçbir şey orijinal değildir.
hayalgücünüzü gazlayan, sizi ilhamla titreştiren heryerden çalın.
eski filmlerden, yeni filmlerden, müzikten, kitaplardan, resimlerden, fotoğraflardan, şiirlerden, rüyalardan, rastgele sohbetlerden, mimariden, köprülerden, tabelalardan, ağaçlardan, bulutlardan, sulak havzalardan, ışık ve gölgelerden beslenin.
sadece ve sadece ruhunuza seslenen şeyleri malzeme alın.
bunu yaparsanız işiniz (ve hırsızlığınız) özgün olur.
özgünlük paha biçilmez, orijinallik safsatadır.
bunları yaptıktan sonra da hırsızlığınızı saklamakla uğraşmayın, tam tersine değerini bilin.
jean-luc godardın "nerden aldığınız değil nereye götürdüğünüz önemlidir." sözünü hep aklınızda tutun.
filmlerinde kısa da olsa kendine rol verir;
rezervuar köpekleri nde mr. brown,
ucuz roman da jimmie dimmick,
desperado da kamyonetteki adam,
dört oda da chester rush,
gün batımından şafağa da richard gecko,
jackie brown da telefon kayıt makinesindeki ses,
kill bill de ölü bir crazy 88 çete üyesi..
azalarak bitmesini istediğim hemcinslerim
ahmet kaya dinlediğim zaman mutlaka dinlemeden edemediğim en güzel şarkılarından biri
sesinde hüzün var bu adamın, dinledikçe hüzünlendiren alıp uzaklara götüren sesi var.
değişik kültürlerden gelen müzisyenlerin oluşturduğu indie grubu. canlı performansları izlemeye deger güzelliktedir.
izlemedim öldürülme görüntülerini, izleyemedim be ali dediğim güzel çocuk.
nasıl izlerim, izlersem nasıl hala ben insanım diyebilirim. kanın yerde çocuk digerleri gibi yerde..
izlemedim saldırgan hayvanların sana tekme atışını, izleyemem de
çünkü ben seni hep o yeşil tişörtlü halini hatırlamak istiyorum.
gözlerin gülüyor o fotoğrafta hafızamda o resim kalacak...
seni vahşice katledenlere inat gülen gözlü resmin, diliyorum ki annen de görmez o görüntüleri baban dayanamazlar, ben dayanamıyorum onlar nasıl dayansınlar biricik evlatlarının, bakmaya doyamadığı çocuklarının vahşice öldürülme görüntülerini...
içimdeki insan sevgisini, hümanizmi seninle birlikte tamamen öldürdüler çocuk. seni öldürenlere gül vermek yok, diliyorum ki sana bunu yapanların etleri liğme liğme çekilir, insanlıktan çıkmış ruhları, insanlıktan çıkmış bedenle geberirler..
şiddete karşı; barış sevgi yok artık çocuk, sana şiddet gösterip canına kıyanlar ölümün sürünmenin en ağırını hak ediyorlar çocuk, bunu yürekten diliyorum sana bunu yapanlar, bunu yapılmasına sebep olanlar
en ağır şekilde sürünerek ölmeyi hak ediyorlar
katillerini biliyoruz çocuk, hepsini tek tek biliyoruz, tanıyoruz
ne seni ne de katillerini asla unutmayacağız !
çünkü unutursak kalbimiz kurur yok olur
nasıl izlerim, izlersem nasıl hala ben insanım diyebilirim. kanın yerde çocuk digerleri gibi yerde..
izlemedim saldırgan hayvanların sana tekme atışını, izleyemem de
çünkü ben seni hep o yeşil tişörtlü halini hatırlamak istiyorum.
gözlerin gülüyor o fotoğrafta hafızamda o resim kalacak...
seni vahşice katledenlere inat gülen gözlü resmin, diliyorum ki annen de görmez o görüntüleri baban dayanamazlar, ben dayanamıyorum onlar nasıl dayansınlar biricik evlatlarının, bakmaya doyamadığı çocuklarının vahşice öldürülme görüntülerini...
içimdeki insan sevgisini, hümanizmi seninle birlikte tamamen öldürdüler çocuk. seni öldürenlere gül vermek yok, diliyorum ki sana bunu yapanların etleri liğme liğme çekilir, insanlıktan çıkmış ruhları, insanlıktan çıkmış bedenle geberirler..
şiddete karşı; barış sevgi yok artık çocuk, sana şiddet gösterip canına kıyanlar ölümün sürünmenin en ağırını hak ediyorlar çocuk, bunu yürekten diliyorum sana bunu yapanlar, bunu yapılmasına sebep olanlar
en ağır şekilde sürünerek ölmeyi hak ediyorlar
katillerini biliyoruz çocuk, hepsini tek tek biliyoruz, tanıyoruz
ne seni ne de katillerini asla unutmayacağız !
çünkü unutursak kalbimiz kurur yok olur
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?