uyku halinde boşalma durumudur.
başroldeyse kuğuya dönüşecektir.yok eğer aptal ve bakımsız olarak kalacaksa mutlaka yardımcı roldür.tabi bu entry bir kılavuz niteliğinde değildir, bu tür filmleri seyreylen zaten bu çıkarımları da yapabilir.
tarafımca yılın ilk entrysini girebilme ihtilamını sevdim şeklinde okunmuştur.
independence (jedi)
esrakesh (moderator)
rutubet (3. nesil bilgic)
tryegen (4. nesil bilgic)
kalimera (4. nesil bilgic)
tokalon (4. nesil bilgic)
orqn (5. nesil bilgic)
ravanelli (5. nesil bilgic)
gidik (5. nesil bilgic)
atacamadesert (5. nesil bilgic)
rahsan ecevit in sevgilisi (5. nesil bilgic)
emma the gold one (5. nesil bilgic)
telsiz arkadasi (5. nesil bilgic)
afgan (5. nesil bilgic)
murdocniccals (5. nesil bilgic)
esrakesh (moderator)
rutubet (3. nesil bilgic)
tryegen (4. nesil bilgic)
kalimera (4. nesil bilgic)
tokalon (4. nesil bilgic)
orqn (5. nesil bilgic)
ravanelli (5. nesil bilgic)
gidik (5. nesil bilgic)
atacamadesert (5. nesil bilgic)
rahsan ecevit in sevgilisi (5. nesil bilgic)
emma the gold one (5. nesil bilgic)
telsiz arkadasi (5. nesil bilgic)
afgan (5. nesil bilgic)
murdocniccals (5. nesil bilgic)
ho$geldin 2010!
sigigid 2009!
diyerek yeni yılda ilk gülümseten kişidir.
sigigid 2009!
diyerek yeni yılda ilk gülümseten kişidir.
saate bakmak
varsın her şey sonraya kalsın
sonraya, en sonraya
sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil.
bir papatya ne kadar uzağı görebilirse
o kadar yakın kalplerimiz birbirine
ölü bir denizi bile bir tartışmaya çevirdik
kayaları taş devrine göre ölçtük biçtik
kalemlerimizi kesilmiş çiçek sapları gibi attık
kapıları açarken birbirimize ağladık.
(ne kadar da çok severmişiz birbirimizi
sahi ne kadar da çok severmişiz
yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
istersen bu gece burada kal, dedik
sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
sık sık görüşelim, olmaz mı dedik
iyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık
ortada
her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)
köşedeki tütüncü silaha çevirdi sigaralarını
ödemesi çok güç sigaralara
manav yarı anlamlı güldü biz geçerken
eriklerden, çileklerden, o canım kirazlardan bile utanmadan
hani o çocukluk küpesi olan kirazlardan
hani rengi içimize göre değişen: mor, mavi, pembe, sarı
ilk defa merhaba dedi bir balıkçı
çırparaktan elindeki suyu ölgün bizlere
sigarası dudağında:merhaba!
ya peki biz ne dedik, ne dedik
yoldaki bir taşı şöyle bir kenara koyduk
yakamıza rastgele bir çiçek iliştirdik
su satılan dükkanlara baktık ,yüzümüz cam cam ışıdı
ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık
köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük
su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde
şöyle yazdı:
her şey sonraya kaldı.
ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül
gölgesi yüreklerimizin
öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye
ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor
çıplak ölüler
birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.
bir otobüse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz
söyle, nerde “göğe bakma durakları”, nerde
birinin elinde gazete ve süt
gazete mi, evet gazete
bütün manşetler tutsaklığı ve yenilgiyi çağrıştırıyor
paramızı veriyoruz, üstünü alıyoruz, bozuk paralar
cebimizde nikel
cebimizde sarılmış ölüler halinde.
her şey bir hızlı adım olmamaya
ama gün gibi taptaze bir umut gözlerimizde
saatlerimize bakıyoruz hiç yoktan
çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak
yemyeşil bir su takılıyor akrebe, bir çavlan
yüzü akide gibi parlayan bir gün takılıyor yelkovana
anılardan anılardan çoktan vazgeçtik
yaşadığımız bugün nasıl
güzelliğimiz hangi güzellik.
biliyor muyuz, hayır, bilmiyoruz da
acılarımızdan bir yaz kurduk onarıyoruz
belki bir hazırlık bu başka yazlara
yakın yazlara, uzak yazlara
çünkü her şey eskiye kaldı, anılar bile
her şey, ama her şey eskiye kaldı
vakit yok bir daha yemyeşil eylül tramvaylarına.
varsın her şey sonraya kalsın
sonraya, en sonraya
sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil.
bir papatya ne kadar uzağı görebilirse
o kadar yakın kalplerimiz birbirine
ölü bir denizi bile bir tartışmaya çevirdik
kayaları taş devrine göre ölçtük biçtik
kalemlerimizi kesilmiş çiçek sapları gibi attık
kapıları açarken birbirimize ağladık.
(ne kadar da çok severmişiz birbirimizi
sahi ne kadar da çok severmişiz
yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
istersen bu gece burada kal, dedik
sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
sık sık görüşelim, olmaz mı dedik
iyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık
ortada
her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)
köşedeki tütüncü silaha çevirdi sigaralarını
ödemesi çok güç sigaralara
manav yarı anlamlı güldü biz geçerken
eriklerden, çileklerden, o canım kirazlardan bile utanmadan
hani o çocukluk küpesi olan kirazlardan
hani rengi içimize göre değişen: mor, mavi, pembe, sarı
ilk defa merhaba dedi bir balıkçı
çırparaktan elindeki suyu ölgün bizlere
sigarası dudağında:merhaba!
ya peki biz ne dedik, ne dedik
yoldaki bir taşı şöyle bir kenara koyduk
yakamıza rastgele bir çiçek iliştirdik
su satılan dükkanlara baktık ,yüzümüz cam cam ışıdı
ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık
köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük
su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde
şöyle yazdı:
her şey sonraya kaldı.
ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül
gölgesi yüreklerimizin
öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye
ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor
çıplak ölüler
birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.
bir otobüse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz
söyle, nerde “göğe bakma durakları”, nerde
birinin elinde gazete ve süt
gazete mi, evet gazete
bütün manşetler tutsaklığı ve yenilgiyi çağrıştırıyor
paramızı veriyoruz, üstünü alıyoruz, bozuk paralar
cebimizde nikel
cebimizde sarılmış ölüler halinde.
her şey bir hızlı adım olmamaya
ama gün gibi taptaze bir umut gözlerimizde
saatlerimize bakıyoruz hiç yoktan
çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak
yemyeşil bir su takılıyor akrebe, bir çavlan
yüzü akide gibi parlayan bir gün takılıyor yelkovana
anılardan anılardan çoktan vazgeçtik
yaşadığımız bugün nasıl
güzelliğimiz hangi güzellik.
biliyor muyuz, hayır, bilmiyoruz da
acılarımızdan bir yaz kurduk onarıyoruz
belki bir hazırlık bu başka yazlara
yakın yazlara, uzak yazlara
çünkü her şey eskiye kaldı, anılar bile
her şey, ama her şey eskiye kaldı
vakit yok bir daha yemyeşil eylül tramvaylarına.
efendim aslında türkiye de ulusalcılık ve milliyetçilik kavramlarının birbirinden ayrı yaşanmasının temelinde bu kelime yatar. çünkü ulus en temel anlamda toprak parçası demektir. dolayısıyla, ulusalcı kendi toprakları içinde yaşayan kesimin etnik kökenleriyle ilgilenmez.milliyetçi ise ilgilenir.hem de haddidden fazla.
içinde en çok nikotin bulunan meyvedir.ayrıca zihni kabzettiği söylenir. çünkü şeker oranı çok düşüktür ve içindeki şeker beynin parçalayamayacağı kadar güçlüdür. ayrıca diş testi yapan tek meyve olması nedeniyle alanında öncüdür.
(bkz: satranç)
ders tekrarı yapılan yıl hoca var mı devamsızlıktan dediği zaman çaktırılmaması gereken, en güzel öğrenci tipi tarafından sergilenen durumdur.
(bkz: kimler var)
insan beynine hakimdir.
insan,hakim beyindir.
hakim insan,beyindir.
beyin insan,hakimdir.
insan,hakim beyindir.
hakim insan,beyindir.
beyin insan,hakimdir.
çünkü rahatı bozulmayan eyleme geçemez.
çünkü iyilik, öyle herşeyin üzerine etiketlendiğinde hoş durmaz.
çünkü iyilik, öyle herşeyin üzerine etiketlendiğinde hoş durmaz.
bugün bende neredeyse düşünce biçimi haline gelmiştir.lakin böylesi hiç hoş değildir.
(bkz: dil yarası)
(bkz: stresten çalışamamak)
böyle sanırsınız ki bir şey var, bir yerde bir şeyler olmuş. içinde bir şey var böyle hiç kesmeyen bir bıçak ucuyla, göğüs kafesinin kemikleri cilalanır gibi.ya da beyin kıvrımlarının arasından ince ince kıvrılıp giden, yolunu bulan kezzabın çıkardığı ses gibi rahatsız edici. lakin bazen öyledir. bazen öyle değildir. çünkü bazen doğruya ulaştırır insanı. narkoz gibi dozu mühimdir ve kırık dişin uyarılışı gibi sinire dokunur.
francis bacon’ da der ki:
’kuşlar arasında yarasa ne ise, duygular arasında kuşku da odur. hep alacakaranlıkta uçar’.
francis bacon’ da der ki:
’kuşlar arasında yarasa ne ise, duygular arasında kuşku da odur. hep alacakaranlıkta uçar’.
(bkz: dersim isyanı)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?