confessions

tokalon

- Yazar -

  1. toplam entry 586
  2. takipçi 1
  3. puan 15442

naftalin

tokalon
sunay akın şiiridir.

eksik olan
bir yanı vardı aşkımızın
bir filminde
üç beş figüran dövüp
ata binmemesi
gibi cüneyt arkın’ın

haberin olsun
vermedim eskiciye
yırtık ayakkabılarımı
nasıl ayrılırım ki onlardan
kapınızın önünde
az mı çıkarıp
giymiştim

naftalinledim bende kalan yün kazağını
söylemiş miydim size
naftalin
ki güvelere karşı kullandığı
kimyasal silahıdır
anıların.

yeni yıla nasıl girersen o yıl öyle geçer

tokalon
doğru bir önerme ise -ki değildir- bir kere olsun yeni yıla güzel girip test etmek lazımdır. bir yıl olsun sağlam ve stressiz bir bünye gerekmektedir. yeni yıla güzel girmek içinse tek yol kafa güzelliği değildir. bir sürü dogma vardır bununla alakalı -ki hepsini uygulamaya geçirmek pek olası değildir- birini elde etmek uğruna diğeri elinden gider. oldukça sinire dokunan bir önermedir.misal bir yeni yıla bir galeride çok şişe şarapla girdim ama daha sonra hiç şarap içmedim ve kutlaya kutlaya bir hal olduğumuz ressam arkadaşımızın resim sattığına o yıldan sonra şahit olmadım. bir diğerine dans ederek girdim ve uzun zaman dans etmedim. bir diğerine ibrahim tatlıses gibi bir adamı dinleyerek girdim ama arabesk müzikten pek haz etmem, dolayısıyla daha dinlemedim.

çocukken yeni yıl portakal kabuğu kokusunda sobada pişmiş kestane iken, çocukluğumun büyük kısmını hasta olarak geçirdim. c vitamini hükmünü kaybetmiş olamayacağına göre, bünyesel bir mikropsever dim. şimdi deterjanlar çıkmış misal, hijyensever biri de değilim.

yani bilmiyorum, yeni yıl bir gün, ben 9125 gün... o zaman 25 farklı olasılık var. bu olasılıkların içinde mutlaka bir yılın iyi geçme olasılığı da olmalıydı -ki çoğu yılbaşı da iyi geçti- fakat olmadı.dolasıyla kafamda şimdilik bir korelasyon hesabı da kalmadı.

başka bir fikrim var:
ebcete vurulduğunda 25 neye tekabül eder?

sanayi devrimi

tokalon
başladığı yıllarda kenti o kadar kirletmiştir ki, burjuva sınıfı köylere akın etmiştir. dolayısıyla köylünün kentte, kentlinin köyde olduğu abuk sabuk bir dönemdir.ingiliz edebiyatı bu dönemden oldukça etkilenmiştir.akıp giden zaman korkutucu ve mizahi yönlerini geliştirmiş, ingilizlere tuhaf ya da güzel şeyler kazandırmıştır.

fotoğraf

tokalon
günlük hayatımızı yoğun ve yaygın biçimde işgal eden imgeler ile bu imgelerin bütünlüğünü oluşturan fotoğrafların başdöndürücü hızla gelişen bilgisayar olanaklarıyla buluşması, deyim yerindeyse denetimsiz bir “görüntü imparatorluğu”nun oluşmasına zemin hazırlamıştır. öyle ki, görüntülerin 150 yılı aşan süreçte belleklerimize kazınan ve “gerçekliğin bir referansı” olarak kabul gören geleneksel rolü, bugün artık bu konumundan iyice ayrışmaya başlamıştır. fotoğraf, düşlerle şekillenen, gerçekdışı tasarımlarla boyut kazanan ve inandırıcılığımızı şüphecilikle harmanlayan yeni bir misyona kapı aralamıştır. insanlar, süreç içinde fotoğrafın gerçek gibi görülmesine, gerçeğin de fotoğraf görüntüleriyle pekiştirilmesine o denli alıştırılmıştır ki, bilgisayar programları sayesinde değişime uğratılmış fotoğrafları da, bu alışkanlığın bir sonucu olarak gerçek gibi kabul etmeyi sürdürmektedir. oysa köprüler altından çok sular akmıştır. fotoğraf görüntüsü, tarihsel süreç içinde en büyük değişimini geçmişin kimyasal uygulamalardan koparak, elektronik çağın başlıca simgesi haline gelmekle sağlamıştır. bu gerçekler ışığında baktığımızda, fotoğrafın varlık nedeni yeniden tartışma konusu olmaya başlamıştır. aslında onun gerçeklikle kurduğu doğrudan ilişkinin sarsılan temelleri üzerinde yaratılan güncel bu tartışmalar, gündemimizi işgal etmekle kalmamış, fotoğrafın yeni misyonunu ve işlevini gözden geçirerek değerlendirmemize de olanak sağlamıştır.

ortaya çıkış hedefi “gerçeği resmetmek” olan fotoğraf, kendi tarihsel sürecinde gerçeğe dokunarak zamanı anlaşılır bir olgu haline getirmekle kalmamış, ışığın büyülü dilini, tarihin görsel kayıtlarını ve aynı zamanda yaygın bir anı denizi yaratarak insanların bireysel gerçekliğine de ayna tutmuştur. fotoğrafın görünen herşeyi anlattığı görüşü yaygın kabul görse de, aslında fotoğraflar bize hiçbir şeyi göstermez. fakat gerçekten alıntılar yaparak, onlara öykünerek ve nesnelerin temsilini gerçekleştirerek kaçınılmaz bir dil olmayı başarabilmiştir. yani gerçeği nesnelere indirgeyerek, gerçeklikleri inandırıcılığımızın pekişmesine gerekçe yapmıştır.

bugün geleneksel fotoğrafın görme yeteneklerimizi geliştirdiğini ve hayatı tekrarlayarak çoğaltmadaki belirgin rolünün ayırdında olduğumuzu çok fazla farkedemiyoruz. ya da fotoğrafın, 150 yılın görsel kayıtlarını sadece fotoğraf olarak sergilemediğini, bunları bir bakıma ajitatif bildiriler halinde ve politik bir misyon yüklenerek ortaya koyduğunu da... bunun başlıca nedeni, fotoğrafın yaygınlığına başat biçimde düşünsel ve felsefi boyutlarının geliştirilmemiş olmasındandır. fotoğraf, “orada bulunmanın” önemini ve değerini hayatımıza öyle perçinlemiştir ki, fotoğrafçı gerçekle aramızda kurulan mesafeyi ve sanat yoluyla sahip olduğumuz deneyimleri “şok fotoğraflar”la ortaya koyarken, bir yandan da bizi fotoğrafları anlamanın ve kavramanın sorumluluğundan da uzaklaştırmıştır.

istiklal caddesi

tokalon
bu mevzilerde çerkes karadağ bugün yanımdan geçmiş ve selam vermemiştir. çünkü beni tanımamaktadır. oysa ben onu tanımakta ve sevmekte ayrıca facebook’ta arkadaş olarak eklemekte diğer bütün istiklal eşrafını geçmiş bir bireyimdir.belki de bu üzerinde durulması gereken bir durum değildir. çünkü taksim o kadar kalabalıktır ki kimse benim farkımda değildir. ayrıca bir ara akış iyice yavaşlamış ve ben dar alanda, maksimum farkla çeşit çeşit insan görmüş, aynı anda hem birini kesmeye hem yanımdakini korumaya uğraşmış,hem yaşlı adamın yüzündeki çizgileri okumaya çalışırken hem istiklal caddesinin tepesinden aşağı sarkan ışıkları eleştirmişimdir. o sırada kuş uçmuş,çan çalmış,ezan okunmuştur.ayrıca bir çocuk ağlamış,bir çift öpüşmüştür.yine bu an içinde hırsızlık ve taciz olayları olmuş,adet sancısı bir kızı ilaç almaya mecbur bırakmış,elinde tesbih bir adam yanık yanık türkü çığırmış,travestinin biri işe çıkmış,bir fahişe dayak yemiş, küpesini takmayı unutan bir kız kendine güvenini kaybetmiştir.bir adam ya da kadın artık bilmem, kafasına intihar etmeyi koymuştur. koymuş mudur? olabilir.
14 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol