(bkz: küçük gün ışığım)
abd,hindistan,ingiltere ortak yapımı film oldukça etkili alt metinler sunarak ilerler. dram,fantastik,macera,romantik türlerini hepsini barındıran film battaniye altında, kahveyle ve mutlaka yalnız izlenmelidir.
(bkz: the fall)
(bkz: kardeş türküler)
türkiyenin en tarafsız ve güvenilir tarihçisidir. biraz dikte eden bir yapısı da vardır fakat bu bazı eminbilicilerde rastlanan bir durumdur.ziyanı yoktur.
hırlamaktan gelir.
dişini sıkıp, devam etmektir.
dayatma halini almıştır artık.bir kelimenin anlamından bir haber olup da çok sık kullanılması, o kelimenin pisliğidir.etik zor durumlarda insanın kendini kollamasına sebep olan şey değildir. o vicdandır işte.ama kimse bilmez. etik olmak zaten bir anlamda ahlaklı olma durumu olduğu için, insanın yüzüne karşı etik olup olmadığı söylenemez.herkesin etiği kendine olabilir çünkü.herkesin etiği kendine olunca etik mühimmat listesiden karalanarak atılabilir. ama vicdan öyle değildir.
vicdan etikten çok daha güzeldir.
vicdan etikten çok daha güzeldir.
karlar altında nevbahar adlı kitap kişinin otobiyografisi niteliğinde sayılabilir. lusyen sendromu kendinden yaşça büyük erkeklerle olmaktan hoşnut olan kadınlara konulan bir teşhistir. zaten mübarek kapital düzen bütün duygu durumlarına bir hastalık adı vermiştir.lüsyen hanım’da bundan nasibini almıştır.
(bkz: lüsyen tarhan)
(bkz: edgar degas)
amedeo, babası küçük çaplı bir iş adamı olan ve annesi fransız soyundan gelen yahudi bir ailenin dört çocuğunun en küçüğüydü.
henüz küçük yaşlarda sanata olan tutkusu biçimlenmeye başlamıştır. ancak, yine bu kadar erken bir dönemde, onu hayatı boyunca yalnız bırakmayacak olan zatülcenp hastalığıyla da tanışmıştır. henüz 1895 yılında hastalık kendisini belli eder. ağustos 1897de tüm enerjisini yoğunlaştırdığı desen kurslarına devam etmiştir. fakat, sonraki sene tifoya yakalanmış ve akciğer komplikasyonları ortaya çıkmıştır. aynı yıl, 19.yüzyıl italyan resminin önemli isimlerinden birisi olan livornolu giovanni fattorinin (1825- 1908) öğrencisi micheliniden resim dersleri almaya başlamıştır. 1899 gibi erken bir tarihte, hocası michelinin oğluna ait bir portre ve bir de oto- portre yapmıştır. "bir sanatçı olarak livornoda az çok ün sağlamaya başlamıştı bile. kentin yerlileri sanatla ilgilenmiyordu, ama iyi portre yapan bir ressam ilgi çekiciydi. yağlıboya resimlerden az da olsa para kazanabiliyordu. oturma odalarında kendilerinin, eşlerinin ve çocuklarının portrelerini görmekten mutluluk duyan livornolu varsıl kişiler, michelinin öğrencisine kendilerini yücelten portreleri bayıla bayıla ısmarlıyorlardı. modigliani, akademik bir sanatçı değildi gerçi, ama iyi bir benzerlik sağlama yeteneği herkesi şaşırtıyordu."
1901 yılında akciğer tedavisi için annesiyle napoliye gitmiş ve dönüşte roma ve floransayı ziyaret etmiştir. onun yeteneğini farkeden micheli, kendisini geliştirebilmesi için floransadaki güzel sanatlar okuluna gitmesini tavsiye etmiştir. böylece umut ve heyecan içerisinde, bu sanat şehrinde yaşamanın hayallerini kurmaya başlar. bu hayaller kısa bir süre sonra, 1902 yılında floransadaki güzel sanatlar okuluna yazılmasıyla gerçeğe dönüşür. ancak, buradaki eğitimin kendisine çok fazla bir şey veremeyeceğini kısa sürede anlamış ve müzeleri bıkmaksızın gezerek, büyük bir görsel birikim edinmiştir. biriktirdiği paralarla, roma ve daha sonra da venedike gider. 1903 yılında, venedik güzel sanatlar okuluna kayıt olur.
italyanın geçmiş sanat birikimini inceleyerek ve eğitimini gördükleriyle zenginleştirerek geçen günlerin ardından, 1906 kışında sanatın başkenti parise doğru yola çıkar. "modiglianinin parise ilk gelişi 1906 yılındadır. sanat dünyasının çok duyduğu, ama pek az bildiği tüm yenilikleriyle yeni eğilimlerini görüp öğrenmek için, coşku ve meraktan yanıp tutuşuyordu. etrüsk sanatına dek uzanan geçmişin italyan başyapıtlarını inceleyerek kendisini yetiştirmişti. şimdiyse çağdaş sanatın en son gelişmelerini incelemeye can atıyordu."
onun siena resmine, özellikle de simone martiniye duyduğu ilgi bundan sonra parisin yaşayan modern sanatıyla harmanlanacaktır. parise vardığında sadece 22 yaşındaydı ve montmartreda rue caulaincourtda, picassonun mavi dönem resimlerini ve ünlü avignonlu kızları ürettiği bateau lavoire yakın bir stüdyo kiraladı. kısa sürede picasso, salmon, jacob, utrillo gibi isimlerle tanıştı. 1907 sonbaharında, onun 1909da ünlü heykelci brancusiyle karşılaşmasını sağlayacak olan koleksiyoner paul alexandre ile tanıştı.
1908 yılında lautrec ve fovistlerin etkilerini taşıyan altı resmiyle bağımsızlar salonuna katıldı. picassonun mavi döneminin etkilerinin hissedildiği yahudi adlı resmi de bunlar arasındadır. brancusi ile tanıştığı 1909 yılında resmettiği viyolonselci onun sanatındaki değişimi ortaya koymaktadır. 1910daki bağımsızlar salonunda sergilediği bu resim, onun ince, yalın hatlarla betimlediği tipik portrelerinin müjdecisidir.
çalışmalarını giderek yoğunlaştırır, taş heykeller çalışmaya başlar (1912 sonbahar salonunda sekiz taş heykeli yer almıştır) ve aynı dönemde yoğun bir entelektüel ve duygusal ilişki içerisine girdiği rus kadın şair anna achmatova ile tanışır. achmatova anılarında modiglianinin yağmurlu günlerde çok büyük eski, siyah bir şemsiye ile yürüyüş yaptığını ve bazen o şemsiyenin altında birlikte lüksemburg bahçelerindeki bir bankın üzerinde, yağmur altında saatlerce oturup verlainedan şiirler okuduklarını aktarır . verlainein bazı mısraları, modigliani ile ilgili bu anıyla çok hoş bir şekilde örtüşmektedir:
yağmur yağıyor yüreğime
kentin üzerine yağar gibi;
şu bitkinlik neyin nesi
işlemekte yüreğime
verlaineın şiirinde anlamlandıramadığı bitkinlik, modigliani için onu terketmek bilmeyen hastalığıdır ve brancusiyle tanıştığı 1909 yılından itibaren yoğunlaştığı heykel çalışmalarını, sağlığına dokunduğu için kesmek zorunda kalır. modigliani şiiri özellikle seviyordu. onun sanatındaki şiirsellik, belki de bu şekilde açıklanabilir. heykellerinde ve resimlerinde yalın, ince- uzun formlarla beliren çizgisel üslup şiirsel bir nitelik taşımaktadır.
1909 yılında, montmartredan montparnassea taşınır. kısa bir süre sonra onu diğerleri; picasso, matisse, soutine, chagall, vlaminck, van dongen gibi isimler izler. bunlar, yüzyılın başlarındaki paris okulunun en önemli ressamlarıdır. modiglianinin sanatı da bu çevreden beslenmiştir: bir yanda doğmakta olan kübizm, öte yanda fovist- ekspresyonist resim. 1913 tarihli ayakta karyatid resmi ise, onun eserlerinde dönemin pek çok sanatçısı için söz konusu olan ilkel sanatın etkilerini yansıtır. italyan ustalarına erken dönemlerden itibaren duyduğu ilgiyi ve etrüsk sanatının etkilerini de unutmamak gerekir. dönemin efsane isimlerinden olan ve sanatı tüm diğer avant- garde çağdaşlarını büyüleyen cezanneın etkisi modiglianinin sanatının biçimlenmesi açısından son derece önemlidir.
tüm bu etkileri, yepyeni bir üslup ve ifade gücüyle sunan modiglianinin resimleri; portre ve nü konuları üzerine yoğunlaşmıştır. sınırlı ve çoğu zaman tanımlanmamış bir arka planın önünde, uzun hatlarıyla düşey bir etki bırakan deforme edilmiş figürler yer alır. 1918 tarihli küçük marie, onun portrelerinin karakteristik bir örneğidir. 1914 yılında tanıştığı ve iki yıl boyunca fırtınalı bir aşk yaşadığı ingiliz kadın şair ve yazar beatrice hastings (1915), ünlü şair jean cocteau (1916), ressam arkadaşları raymond (1915), max jacob (1916), chaim soutine (1915), resimleriyle ilgilenen ünlü sanat taciri paul guillaume (1916) ve 1917 tanıştığı, ona bir çocuk veren sevgilisi jeanne hebuterneun portreleri dikkat çekici örneklerdir.
ele aldığı diğer bir konu ise nüdür. uyumlu renk geçişleri, uzun hatlı figür anlayışı, onun kollarını açmış bir şekilde uzanan nü (1917) adlı resminde izlenebilir. 1917 yılından itibaren seri halde nü resimleri yapmaya başlamıştır. bu dönemde 3- 30 aralık 1917 tarihleri arasında galerie berthe weillde ilk kişisel sergisi düzenlenir.
bunlar birinci dünya savaşı yıllarıdır: "modigliani savaşa gitmedi. sağlık denetiminde çürüğe çıkarıldı. ciğerleri bozuk bir genç adamın gösterdiği özel ilgiye kulak asmadılar ve asker olamadı." [salmon, andre, modigliani, düşün, istanbul-1995, s. 119] hastalığı yetmezmiş gibi modigliani; bohem hayatının, fırtınalı aşklarının, tutkuyla kapandığı resim ve heykel çalışmalarının bir parçası olan bağımlılıklarını sürdürüyordu. alkol ve uyuşturucu kullanması onun ömrünü hızla tüketiyordu. yokluklarla geçen yıllar, kaçınılmaz sonu hızlandırıyordu ve 1918 yılında birkaç arkadaşıyla güney fransaya yaptığı seyahat bile bunu engelleyemezdi. parise döndükten sonra, son çalışması olan marionun portresini (1919) resmetti ve 1920 yılında bir yoksullar hastanesinde hayata veda etti.
amedeo modigliani, 20.yüzyılın başında pariste eşine az rastlanır bir sanat ortamının içerisinde kendisi gibi sanat tarihinin önemli isimleriyle birlikte resim yapmıştır. kısa ömrünü kendisini tamamen adadığı mesleğinin ürünleriyle taçlandırmıştır.
kaynak: dr. mehmet üstünipek
henüz küçük yaşlarda sanata olan tutkusu biçimlenmeye başlamıştır. ancak, yine bu kadar erken bir dönemde, onu hayatı boyunca yalnız bırakmayacak olan zatülcenp hastalığıyla da tanışmıştır. henüz 1895 yılında hastalık kendisini belli eder. ağustos 1897de tüm enerjisini yoğunlaştırdığı desen kurslarına devam etmiştir. fakat, sonraki sene tifoya yakalanmış ve akciğer komplikasyonları ortaya çıkmıştır. aynı yıl, 19.yüzyıl italyan resminin önemli isimlerinden birisi olan livornolu giovanni fattorinin (1825- 1908) öğrencisi micheliniden resim dersleri almaya başlamıştır. 1899 gibi erken bir tarihte, hocası michelinin oğluna ait bir portre ve bir de oto- portre yapmıştır. "bir sanatçı olarak livornoda az çok ün sağlamaya başlamıştı bile. kentin yerlileri sanatla ilgilenmiyordu, ama iyi portre yapan bir ressam ilgi çekiciydi. yağlıboya resimlerden az da olsa para kazanabiliyordu. oturma odalarında kendilerinin, eşlerinin ve çocuklarının portrelerini görmekten mutluluk duyan livornolu varsıl kişiler, michelinin öğrencisine kendilerini yücelten portreleri bayıla bayıla ısmarlıyorlardı. modigliani, akademik bir sanatçı değildi gerçi, ama iyi bir benzerlik sağlama yeteneği herkesi şaşırtıyordu."
1901 yılında akciğer tedavisi için annesiyle napoliye gitmiş ve dönüşte roma ve floransayı ziyaret etmiştir. onun yeteneğini farkeden micheli, kendisini geliştirebilmesi için floransadaki güzel sanatlar okuluna gitmesini tavsiye etmiştir. böylece umut ve heyecan içerisinde, bu sanat şehrinde yaşamanın hayallerini kurmaya başlar. bu hayaller kısa bir süre sonra, 1902 yılında floransadaki güzel sanatlar okuluna yazılmasıyla gerçeğe dönüşür. ancak, buradaki eğitimin kendisine çok fazla bir şey veremeyeceğini kısa sürede anlamış ve müzeleri bıkmaksızın gezerek, büyük bir görsel birikim edinmiştir. biriktirdiği paralarla, roma ve daha sonra da venedike gider. 1903 yılında, venedik güzel sanatlar okuluna kayıt olur.
italyanın geçmiş sanat birikimini inceleyerek ve eğitimini gördükleriyle zenginleştirerek geçen günlerin ardından, 1906 kışında sanatın başkenti parise doğru yola çıkar. "modiglianinin parise ilk gelişi 1906 yılındadır. sanat dünyasının çok duyduğu, ama pek az bildiği tüm yenilikleriyle yeni eğilimlerini görüp öğrenmek için, coşku ve meraktan yanıp tutuşuyordu. etrüsk sanatına dek uzanan geçmişin italyan başyapıtlarını inceleyerek kendisini yetiştirmişti. şimdiyse çağdaş sanatın en son gelişmelerini incelemeye can atıyordu."
onun siena resmine, özellikle de simone martiniye duyduğu ilgi bundan sonra parisin yaşayan modern sanatıyla harmanlanacaktır. parise vardığında sadece 22 yaşındaydı ve montmartreda rue caulaincourtda, picassonun mavi dönem resimlerini ve ünlü avignonlu kızları ürettiği bateau lavoire yakın bir stüdyo kiraladı. kısa sürede picasso, salmon, jacob, utrillo gibi isimlerle tanıştı. 1907 sonbaharında, onun 1909da ünlü heykelci brancusiyle karşılaşmasını sağlayacak olan koleksiyoner paul alexandre ile tanıştı.
1908 yılında lautrec ve fovistlerin etkilerini taşıyan altı resmiyle bağımsızlar salonuna katıldı. picassonun mavi döneminin etkilerinin hissedildiği yahudi adlı resmi de bunlar arasındadır. brancusi ile tanıştığı 1909 yılında resmettiği viyolonselci onun sanatındaki değişimi ortaya koymaktadır. 1910daki bağımsızlar salonunda sergilediği bu resim, onun ince, yalın hatlarla betimlediği tipik portrelerinin müjdecisidir.
çalışmalarını giderek yoğunlaştırır, taş heykeller çalışmaya başlar (1912 sonbahar salonunda sekiz taş heykeli yer almıştır) ve aynı dönemde yoğun bir entelektüel ve duygusal ilişki içerisine girdiği rus kadın şair anna achmatova ile tanışır. achmatova anılarında modiglianinin yağmurlu günlerde çok büyük eski, siyah bir şemsiye ile yürüyüş yaptığını ve bazen o şemsiyenin altında birlikte lüksemburg bahçelerindeki bir bankın üzerinde, yağmur altında saatlerce oturup verlainedan şiirler okuduklarını aktarır . verlainein bazı mısraları, modigliani ile ilgili bu anıyla çok hoş bir şekilde örtüşmektedir:
yağmur yağıyor yüreğime
kentin üzerine yağar gibi;
şu bitkinlik neyin nesi
işlemekte yüreğime
verlaineın şiirinde anlamlandıramadığı bitkinlik, modigliani için onu terketmek bilmeyen hastalığıdır ve brancusiyle tanıştığı 1909 yılından itibaren yoğunlaştığı heykel çalışmalarını, sağlığına dokunduğu için kesmek zorunda kalır. modigliani şiiri özellikle seviyordu. onun sanatındaki şiirsellik, belki de bu şekilde açıklanabilir. heykellerinde ve resimlerinde yalın, ince- uzun formlarla beliren çizgisel üslup şiirsel bir nitelik taşımaktadır.
1909 yılında, montmartredan montparnassea taşınır. kısa bir süre sonra onu diğerleri; picasso, matisse, soutine, chagall, vlaminck, van dongen gibi isimler izler. bunlar, yüzyılın başlarındaki paris okulunun en önemli ressamlarıdır. modiglianinin sanatı da bu çevreden beslenmiştir: bir yanda doğmakta olan kübizm, öte yanda fovist- ekspresyonist resim. 1913 tarihli ayakta karyatid resmi ise, onun eserlerinde dönemin pek çok sanatçısı için söz konusu olan ilkel sanatın etkilerini yansıtır. italyan ustalarına erken dönemlerden itibaren duyduğu ilgiyi ve etrüsk sanatının etkilerini de unutmamak gerekir. dönemin efsane isimlerinden olan ve sanatı tüm diğer avant- garde çağdaşlarını büyüleyen cezanneın etkisi modiglianinin sanatının biçimlenmesi açısından son derece önemlidir.
tüm bu etkileri, yepyeni bir üslup ve ifade gücüyle sunan modiglianinin resimleri; portre ve nü konuları üzerine yoğunlaşmıştır. sınırlı ve çoğu zaman tanımlanmamış bir arka planın önünde, uzun hatlarıyla düşey bir etki bırakan deforme edilmiş figürler yer alır. 1918 tarihli küçük marie, onun portrelerinin karakteristik bir örneğidir. 1914 yılında tanıştığı ve iki yıl boyunca fırtınalı bir aşk yaşadığı ingiliz kadın şair ve yazar beatrice hastings (1915), ünlü şair jean cocteau (1916), ressam arkadaşları raymond (1915), max jacob (1916), chaim soutine (1915), resimleriyle ilgilenen ünlü sanat taciri paul guillaume (1916) ve 1917 tanıştığı, ona bir çocuk veren sevgilisi jeanne hebuterneun portreleri dikkat çekici örneklerdir.
ele aldığı diğer bir konu ise nüdür. uyumlu renk geçişleri, uzun hatlı figür anlayışı, onun kollarını açmış bir şekilde uzanan nü (1917) adlı resminde izlenebilir. 1917 yılından itibaren seri halde nü resimleri yapmaya başlamıştır. bu dönemde 3- 30 aralık 1917 tarihleri arasında galerie berthe weillde ilk kişisel sergisi düzenlenir.
bunlar birinci dünya savaşı yıllarıdır: "modigliani savaşa gitmedi. sağlık denetiminde çürüğe çıkarıldı. ciğerleri bozuk bir genç adamın gösterdiği özel ilgiye kulak asmadılar ve asker olamadı." [salmon, andre, modigliani, düşün, istanbul-1995, s. 119] hastalığı yetmezmiş gibi modigliani; bohem hayatının, fırtınalı aşklarının, tutkuyla kapandığı resim ve heykel çalışmalarının bir parçası olan bağımlılıklarını sürdürüyordu. alkol ve uyuşturucu kullanması onun ömrünü hızla tüketiyordu. yokluklarla geçen yıllar, kaçınılmaz sonu hızlandırıyordu ve 1918 yılında birkaç arkadaşıyla güney fransaya yaptığı seyahat bile bunu engelleyemezdi. parise döndükten sonra, son çalışması olan marionun portresini (1919) resmetti ve 1920 yılında bir yoksullar hastanesinde hayata veda etti.
amedeo modigliani, 20.yüzyılın başında pariste eşine az rastlanır bir sanat ortamının içerisinde kendisi gibi sanat tarihinin önemli isimleriyle birlikte resim yapmıştır. kısa ömrünü kendisini tamamen adadığı mesleğinin ürünleriyle taçlandırmıştır.
kaynak: dr. mehmet üstünipek
(bkz: amedeo modigliani)
en sevilesi kendine ait hoş bir kokusu olan canım çiçektir. ayrıca bakımını üstlenmiş kişiyi gayet iyi anlar. kapris yapmaz.bıraktığınız yerden devam edersiniz hemen toparlanır.
80’lerin filmlerle elleşme mekanı olarak sunulan ışık sıkıştırılmış bir yerdir..
ayrıca; tisko tisko, tisko tisko diye ikilemeye çeviren ve bunun fonetiğinden doğan sesle dans eden bünyelere de rastlamak mümkündür.
ayrıca; tisko tisko, tisko tisko diye ikilemeye çeviren ve bunun fonetiğinden doğan sesle dans eden bünyelere de rastlamak mümkündür.
(bkz: böğürtlen)
(bkz: karınca).
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?