paraya kiyilip yumusak olanindan alinmadiginda her kullaniminda kendisine sovduren ama popomuzun bas taci olan insanlik tarihinin en muhim icatlarindan biridir.
4 yillik; sinav, yemek, barima ve para sorunlari bir kenara birakilirsa; ruyanin bittigi andir. insana nereden geldigini sasirtir, insani korkunc ikilem ve hatta uclemlere sevk eder. herseye ragmen keske bu kadar cabuk bitmeseydi dersiniz.
mel gibson ve julia roberts in oynadigi the conspiracy theory adli filmde mel in canlandirdigi adamin takintili oldugu ve kutuphanesinin bir rafini ona ayirdigi, sik sik gidip kitapcidan bilmem kacinci kez aldigi kitap.filmle nasil bir baglantisi var acaba?
ekseriyetle topluluk onunde konusmaniz gerektiginde sizde var olup olmadigini anlayabileceginiz illet durum. eger konusmayi yapmaktan dusuk not, hatta sifir alacaginizi bildiginiz halde ya da isten olacaginizdan emin oldugunuz halde kaciyorsaniz, hatta sirf bu yuzden konusmanizdan bir gece ya da bir kac saat once panik atak geciriyorsaniz kesinlikle sizde vardir. bu teshis yontemi tecrubelerle sabittir, bizzat ben, sosyal fobim oldugunu konusma yapmak zorunda kaldigim ilk universite yilimda anladim. keske kurtulmanin bir caresi olsa dedirten, insani hayattan bezdiren hastalik...
pek az tanidiginiz ama size cok hos gelen kisilerle icip kudurdugunuzda basiniza gelmesi pek muhtemel olay.
en azindan biz vodkalari yuvarlayip yuvarlayip kimi raikkonen gibi sapitmiyoruz dedirtmistir bu baslik bana. kimi de iyi iciyor neme lazim...
bir erkekten daha iyi vodka icen ama yine de ayni erkek kisiye nazaran sapitma boyutunu daha az asmis bir kizla hic karsilasmamis birinin soyleyecegi genellemedir ki aslinda kizlar da en az erkekler kadar vodkaya karsi dayaniklidir.
kendisi dunya denen su garip gezegende duyup duyabileceginiz en iyi erkek seslerinden birine ve gorup gorebileceginiz en guzel endamlardan birine sahiptir...ah, ah, dedirtmedigi kiz tanimadim simdiye dek.
herhangi bir sinavdan cikilinca basa gelen vehim durum.
bi kapasana ceneni sen kari!!!!!
(bkz: life for rent) parcasiyla gonlumde taht kuran tatli sesli guzel bayan.
yaptiklari sarki her yerde dolaniyor ama bundan para kazanabildiklerini sanmiyorum. yine de umarim bu onlari yildirmaz, cunku son zamanlarda dinledigim en iyi sarkiyi yapmislar...ah ah...diken diken oluyorum dinlerken...
kocaman igrenc pazulariyla ve korkunc sesleriyle bir takim hormonu azmis genc kizin ilgisini cekip koseyi doneceklerini sanan acinasi grup.
pencereler onunde diye daha once goktan in da soyledigi bir sarkiyi muhtesem yorumlamis insanlar...
iste bu bir kabus ornegidir:
yuksek bir yerdeydim; balkon gibi ama bir korkulugu var miydi, hatirlamiyorum.
asagiya bakiyordum.
bulundugum yer ne kadar yuksekti bilmiyorum ama asagisi net olarak goruluyordu.
zeminin her yeri betondu, griydi ve betondan baska hicbir sey yoktu.
ne bir agac, ne bir baska ev, ne bir araba, ne de bir gokyuzu.
zemin tek renkle boyanmis bir kagit gibiydi tek bir ayrinti disinda.
orada dev bir beton canak icinde koyu kahve rengi toprak vardi.
kocaman bir ciceklik gibiydi gordugum sey, ama icinde sadece toprak vardi, ciplak…
ve bu canak tam da altimda bulunuyordu.
bulundugum balkonumsu seyin bagli oldugu binada ise sanirim bir sarmasik vardi.
tek hatirladigim yesil yapraklar ve dallar gordugum, ama bu yapraklar neye aitti, simdi bilmiyorum.
ayaklarim ciplakti.
uzerimde bol bir kahverengi t-shirt ve bol bir bej kumas pantolon vardi.
ellerimle bir yerlere tutunuyor gibiydim.
ruzgar yoktu, hic ses yoktu, hava sicak miydi, soguk muydu onu bile bilmiyorum.
ama aydinlikti her yer.
icimse bombostu.
oylesine bostu ki yapmak uzere oldugum seyin dusuncesi bile gecmiyordu aklimdan.
sanki yapmak zorundaydim, sanki bunu yapmak icin yaratilmistim, gorev gibi bir seydi sanki.
surekli dua ediyordum: “affet beni, lutfen affet, yalvaririm.”
kelime-i sahadet getiriyordum ve her seferinde yanlis yada eksik soylemisim gibi yeniden ve yeniden tekrar ediyordum ayni sozleri.
tam o anda korktum, yapmakta oldugum seyden degil, onu yaptiktan sonra olacaklardan korktum.
ama ayni anda biraktim kendimi.
once iki yana actim kollarimi ama sonra korkunc bir yalnizlik duygusuna kapildim ve kendi bedenime doladim kollarimi ve gozlerimi bir an icin bile kirpmadan giderek yaklasan toprak zemine baktim.
sanki filmlerdeki gibi agir cekimde dusmem gerekiyormuscasina oyle de olmasini umarken ben, olanca hizimla havada suzuluyormuscasina hizla zemine yaklastim.
son sozu bir dua olanlarin imanli gideceklerini dusunerek –bunu bilir gibi- once aklimdan sonra da sesli olarak tekrarladim bu sozleri.
korkum daha da artti ve gozume aniden o yesillikler carpti.
gozlerimi yumdum ve ayni anda bedenimin toprak zemine cakildigini hissettim.
hic canim acimadi.
gozlerimi actim.
ruhum once bedenimin o garip agirliginda ezildi.
sanki yere savrulmus bir cuval gibi kendi agirligim kendi bedenimi ezmisti.
nefes alamadim dustugum toprakta titreyen elime bakarken.
sonra o ezilme duygusu da yok oldu.
hafifledim, bel kemigimden biri tutuyormuscasina yukari cekildim, kendi bedenime baktim. garipti.
korkum devam ediyordu ama huzurluydum.
aklim sonmeden ayni seyi bir daha tekrar etmem gerekir diye dusundum.
yine de bombostum, az onceki gibi hem de.
uzaklasiyordum.
olmek o kadar da kotu degilmis, diye dusundum.
titredigimi fark ettim.
“affet beni.”diye mirildanmak istedim ama sadece aklimdan gecirebildim bunu. huzunlendim, korkunc bir uzuntu kapladi varligimi.
bedenimden kurtulmustum ama hala dusunebiliyordum.
ama ben boyle olacagini biliyordum.
kendime son bir kez daha baktim. icim sizladi.
uyandim….
yuksek bir yerdeydim; balkon gibi ama bir korkulugu var miydi, hatirlamiyorum.
asagiya bakiyordum.
bulundugum yer ne kadar yuksekti bilmiyorum ama asagisi net olarak goruluyordu.
zeminin her yeri betondu, griydi ve betondan baska hicbir sey yoktu.
ne bir agac, ne bir baska ev, ne bir araba, ne de bir gokyuzu.
zemin tek renkle boyanmis bir kagit gibiydi tek bir ayrinti disinda.
orada dev bir beton canak icinde koyu kahve rengi toprak vardi.
kocaman bir ciceklik gibiydi gordugum sey, ama icinde sadece toprak vardi, ciplak…
ve bu canak tam da altimda bulunuyordu.
bulundugum balkonumsu seyin bagli oldugu binada ise sanirim bir sarmasik vardi.
tek hatirladigim yesil yapraklar ve dallar gordugum, ama bu yapraklar neye aitti, simdi bilmiyorum.
ayaklarim ciplakti.
uzerimde bol bir kahverengi t-shirt ve bol bir bej kumas pantolon vardi.
ellerimle bir yerlere tutunuyor gibiydim.
ruzgar yoktu, hic ses yoktu, hava sicak miydi, soguk muydu onu bile bilmiyorum.
ama aydinlikti her yer.
icimse bombostu.
oylesine bostu ki yapmak uzere oldugum seyin dusuncesi bile gecmiyordu aklimdan.
sanki yapmak zorundaydim, sanki bunu yapmak icin yaratilmistim, gorev gibi bir seydi sanki.
surekli dua ediyordum: “affet beni, lutfen affet, yalvaririm.”
kelime-i sahadet getiriyordum ve her seferinde yanlis yada eksik soylemisim gibi yeniden ve yeniden tekrar ediyordum ayni sozleri.
tam o anda korktum, yapmakta oldugum seyden degil, onu yaptiktan sonra olacaklardan korktum.
ama ayni anda biraktim kendimi.
once iki yana actim kollarimi ama sonra korkunc bir yalnizlik duygusuna kapildim ve kendi bedenime doladim kollarimi ve gozlerimi bir an icin bile kirpmadan giderek yaklasan toprak zemine baktim.
sanki filmlerdeki gibi agir cekimde dusmem gerekiyormuscasina oyle de olmasini umarken ben, olanca hizimla havada suzuluyormuscasina hizla zemine yaklastim.
son sozu bir dua olanlarin imanli gideceklerini dusunerek –bunu bilir gibi- once aklimdan sonra da sesli olarak tekrarladim bu sozleri.
korkum daha da artti ve gozume aniden o yesillikler carpti.
gozlerimi yumdum ve ayni anda bedenimin toprak zemine cakildigini hissettim.
hic canim acimadi.
gozlerimi actim.
ruhum once bedenimin o garip agirliginda ezildi.
sanki yere savrulmus bir cuval gibi kendi agirligim kendi bedenimi ezmisti.
nefes alamadim dustugum toprakta titreyen elime bakarken.
sonra o ezilme duygusu da yok oldu.
hafifledim, bel kemigimden biri tutuyormuscasina yukari cekildim, kendi bedenime baktim. garipti.
korkum devam ediyordu ama huzurluydum.
aklim sonmeden ayni seyi bir daha tekrar etmem gerekir diye dusundum.
yine de bombostum, az onceki gibi hem de.
uzaklasiyordum.
olmek o kadar da kotu degilmis, diye dusundum.
titredigimi fark ettim.
“affet beni.”diye mirildanmak istedim ama sadece aklimdan gecirebildim bunu. huzunlendim, korkunc bir uzuntu kapladi varligimi.
bedenimden kurtulmustum ama hala dusunebiliyordum.
ama ben boyle olacagini biliyordum.
kendime son bir kez daha baktim. icim sizladi.
uyandim….
michael schumacher ki ferrari de de olsa sevdik bir kere kendisini.
git adli enfes sarkilari neden dillere pelesenk olmamistir anlasilamayan grup.
son sigara uzun zamandir gormediginiz sevgiliniz gibidir. bir turlu bitip gitmesini istemezsiniz. en dibine kadar icmek istersiniz ve ayrilik opucugunuz hep dudaginizi yakar.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?