confessions

sepulturk

- Yazar -

  1. toplam entry 8064
  2. takipçi 1
  3. puan 100496

kutsi

sepulturk
ağzının ortasına iki tane patlatılıp o yersiz havası bir an önce alınması gereken adam. bir ara gözlüğü vardı hala var mı bilmiyorum ama ekstra ceza almak pahasına da olsa o gözlüklere tekme atmak ister bu deli gönül.

kaza yapmayan otomobil

sepulturk
kullandığı işlemci teknolojisi ile beni ayrı diyarlara götüren bir icattır. saniyede 50 işlem ne lan? hesap makinesi mi bu? ulan benim 10 sene önce aldığım bilgisayarım bile saniyede 333 milyon işlem yapıyordu da bu ne la böyle?

bari paraya kıyıp elektronik databank taksalardı.

1 mayıs

sepulturk
polisin her sene kendi kendisini millete kırdırmasıdır 1 mayıs. geçen sene cafede otururken ve olaylarla hiçbir alakası olmayan bir adamı tokatlayan polisi kimse unutmadı bir sene geçmesine rağmen üzerinden ve o polis bu 1 mayıs’ta da görev yapacak büyük ihtimal. çünkü o kadar korkak bir polis memuruydu ki ne kaskını çıkardı bunları yaparken ne de daha sonra adam gibi çıkıp "ben yaptım" dedi.

kimse 2-3 kişi için bütün polisleri kötüleyemezsiniz de demesin çıkıp zira sağolsunlar kendileri hergün beni ve benim gibi düşünenleri haklı çıkarmak için aralarından 3-5 kişi seçiyorlar. bugün ise aralarından en az 500-600 kişi seçecek bu polisler. işçiler karanfillerle giderken bunlar cop uzatacaklar emekçilere. sonra da bik bik edecekler; "iki-üç kişinin yaptığını bütün teşkilata mal edemezsiniz" diye. afedersiniz de feriştahını bile ederim.

1 mayıs

sepulturk
yine kıyametin kopacağı, yine provakasyonların had safhada olacağı gündür. bunun en büyük sorumlusu hiç şüphesiz en başta hükümet ve kendisini istanbulun sahibi zanneden muammer gülerdir.

ilk olarak soruyorum kendilerini kimin meydanına kimi almıyosunuz kardeşim. yeri geldiğinde sermaye sahiplerine çok güzel açıyorsunuz meydanı. yılbaşında partiler düzenliyorsunuz. ama sıra işçi bayramına geldiğinde "olmaz hemşerim orası turizm bölgesi, trafiğin merkesi". yok yaa biz de yedik anasını satim. saf ya bu millet.

ikinci olarak kendilerini sosyalist zanneden tıfıllara; bak arkadaşım biz de kutluyoruz işçi bayramını, biz de biliyoruz neyin ne olduğunu ama sen hiçbir şeyin farkında değilsin. senin o taptığın değerleri sana empoze eden adamlar senin kan düşmanı olarak gördüğün insanlarla el ense göte şaplaklar. git hakkını ara, işçi bayramını kutla, nevruzda çoş ama neyin ne olduğunu bil be arkadaşım. kanma, kandırılma. yüzlerini kırmızı peçeyle örten korkak tavuklardan olma.

ama şu anda eğer bütün istanbul gergin bir şekilde yarını bekliyorsa bunun sebebi şu anda tepedekilerdir. eğer halkın olan taksim meydanını halktan almaya çalışmasalardı bu kadar gerilmeyecekti ortalık. dediğim gibi, o meydan sermayenin meydanı değil halkın meydanıdır ve bugün de öyle olacaktır.

30 nisan 2008 chelsea liverpool maçı

sepulturk
fernando torres’in golüyle uzatmalara kalmış ve uzatmalarda nefes kesen bir maçın ardından chelsea’nin 3-2 üstünlüğüyle bitmiş olan maçtır. chelsea tarihinde ilk defa bir şampiyonlar ligi finaline yükselmiştir.

maç boyunca açıkcası düşündüğüm tek şey nasıl oluyor da liverpool bu kadar korkak, isteksiz oynadı. rakibini maymun eden o baskısından eser yoktu ve chelsea, jose mourinho ile göremediği finali kimsenin sevmediği avraham grant ile gördü. kısfmet tabi.

boran kaya

sepulturk
okan bayülgen’in konservatuvar’dan sınıf arkadaşıydı bu soytarı. soytarı diyorum çünkü kendisi böyle derdi, böyle denilmesini isterdi. pezevenk saçlı, parlak ceketli bir soytarıydı.

kendisinin ölümünden sonra okan bayülgen’in kendisine bir şiirimsi yazmışlığı da vardır;

---alıntı---


oğlum;
sana bu mektubu bizim cehennemden yazıyorum
bir yaşıma daha gireceğim neredeyse
tabii bundan haberin yok senin
kronometreye erken bastığın için
beni hep yakışıklı hatırlayacaksın
bizi bırakıp gittiğin yerde
eski güzel günleri düşünüp hayıflanacaksın

ama dur!

sen hatırlıyor musun beni?
peki sen herhangi bir şeyi hatırlıyor musun?
ben yirmiydim tanıştığımızda
sen beni en son otuzbeşimde gördün istanbul’da
sonra sen kaş’ta öldün
o akşam aynı anda geldik antalya’ya
sen beni görmedin, ben sana bakıyorken
ben sana öyle dikkatli baktım ki oğlum ayrılırken
sen iyi ki görmedin beni

yoksa gözgöze gelir gülerdik, eskisi gibi

olmadık bir yerde gülerdik ya hani?
öyle olurdu yine
gözlerimizi kaçırırdık ciddiyeti bozmamak için
hani sahnede olduğu gibi.
sen ağlarken bakamazdım sana
sinirimi bozardın, gülerdim
çünkü sen her boktan şikayet ederdin oğlum
öyle çok şikayet ederdin ki
sonunda sıkılır gülerdim
sonra sen de sıkılırdın kendinden
başkası gibi olmak isterdin
mutlu olan bir başkası gibi
dert etmeyen biri
hani, benim gibi biri

bir şey diyeyim mi sana oğlum?
şimdi dönsen buralara
ne gidilecek bir yol
ne uğruna ölünecek bir kadın
her neyse...
ama kadınları çok dert ederdin sen
ama onlar seni severdi oğlum
ama sen çok ağlardın onlar için
sevemezdin kendini bir türlü
onlar seni çok sevse de
senin gibi olmak istemezdim o zaman

daha çok sevin beni!
daha çok gülün bana!
beni daha çok isteyin!
daha çok!
ama seni en çok ben...

bir şey diyeyim mi sana oglum?
şimdi dönsen buralara
ne gidilecek bir yol
ne uğruna ölünecek bir kadın
ne de sabaha kadar konuşarak sana vaad ettiklerim

kandırdım seni oğlum
parayı dert etme diye
yok öyle bir şey, başarısızlık diye
illa da başkası olmaya çalışma salak gibi
bir kadın için ölme diye

kandırdım

artık umrunda değil mi bunlar?
artık bozulmuyor musun bu işlere?
aşkın da bir önemi kalmadı mı yoksa?
o kadın için ölmez misin bir daha?
ne var, bir kere daha ölsen?
değmez mi o kadın buna?

hani, hani değerdi?

çıplak ayaklarıyla yürürken mezarının üstünde
keyiflenmeyecek misin toprağın beş karış altında?
öyle de oldu zaten, vasiyet ettiğin gibi
çıplak ayaklı kıza

bıraktın değil mi oğlum?
bıraktın, gittin
peki!
ama ben buradayım hala
ben devam ediyorum
peki sen bakıyor musun bana oradan?
gülüyor musun bana?
sanıyor musun ben aynı şarkıyı söylüyorum?

beni daha çok sevin!
bana daha çok gülün!
daha da çok isteyin beni!
beni daha çok özleyin!

ama seni...
seni en çok ben, ben!

hayır ben çok değiştim oğlum
bir başkası değilim artık
vazgeçtim maymunların dünyasından
bıraktım alkışları, istemiyorum kahkahaları
istemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak

işte belki de bu yüzden
seni en çok ben...
en çok ben özlüyorum!

benim

ölü

arkadaşim!...

---alıntı---

zonguldakspor

sepulturk
artık amatör kümede top koşturacak takımdır. çocukken izlediği bir takımı, üstelik büyüklere de kök söktüren bir takımı bu hallerde görmek insanın canını sıkıyor biraz. e ama biri gider biri gelir de bunların yerlerine belediye ve hükümet destekli takımlar geliyor.

hüseyin üzmez

sepulturk
tek kişilik bir hücreye atılmış kişidir. bu duruma umarım üzülmüyordur zira eğer benim elimde olsa kendisini direk en kalabalık kodese tıkardım. orada bazı şeyleri yapmanın günahdan daha fazla getirisi olabileceğini gösterirlerdi gadasını aldımının diğer mahkum arkadaşları.

29 nisan 2008 manchester united barcelona maçı

sepulturk
şampiyonlar ligi yarı final ikinci tur maçı. hali hazırda paul scholes’un golüyle 1-0 manchester’ın üstünlüğü devam etmektedir ve bu skorla manu finale yükselecektir.

fakaaaatt asıl önemli olan maç değil. ilker yasin adındaki tanımlanamayan uçan nesne. evet adam bildiğiniz uçuyor. yapmak isteyip de beceremediği yorumlarla bütün maç keyfinin içine sıçıyor sağolsun. yanında da ekürisi emre tilev, aldılar sazı ellerine bildiğin sikertiyorlar maçı.

edit: henry 8 sene ajax forması giydi

ercan saatçi

sepulturk
galatasaray’ın resmi sitesinde tarihteki muhteşem ayarlardan birisini yiyen müzisyenimsidir.

"pazar akşamı ali sami yen stadı’nda sadece galatasaraylılar değil tüm türkiye’nin takdir ettiği üzere sahaya yüreğini koyan aslanlarımız bileğinin hakkıyla ezeli rakibimiz fenerbahçe’yi mağlup etmiş ve ligin kalan iki haftasına lider olarak girmiştir.

ancak üzülerek şahit olmaktayız ki; asıl amacı sahadaki 90 dakikayı analiz etmek, futbolu yorumlamak olan spor yazarlığı mesleğini asli mesleği müzisyenlik yanında hobi olarak sürdüren ercan saatçi, büyük bir gaflet ve delalet içinde galatasaray tribünlerinin karşılaşma öncesinde hazırladığı ve ezeli rakibimize hiçbir şekilde hakaret içermeyen tribün şovuna iftiraya varan bir yorum getirmiştir.

karşılaşmayı ali sami yen stadı’nda değil, evinde televizyondan seyreden "fahri spor yazarı" ercan saatçi’yi bir sonraki yazısında konu hakkında özür yazısı kaleme almaya davet ediyor ve bu yazıya kaynak olacak söz konusu tribün şovu hakkında bilgilendirmeyi dikkatine sunuyoruz.

galatasaray taraftarının el emeği ve uzun uğraşlar sonrasında hayata geçirdiği koreografide tüm dünyanın yakından tanıdığı "street fighters" adlı bilgisayar oyununun karakterleri yer almaktadır. ercan saatçi’nin "sorguladığı" yeşil renk ise yine tüm dünyadaki sporseverlerin yakından tanıdığı "saha zemini"dir.

futbolu, yeşil zeminden uzaklaştırıp, renkleri sorgulayanlara, 103 yıldır sarı-kırmızı formayla yeşil zeminde futbol oynayan galatasaray’a bu iftirayı atmaya cüret edenlere cevabımız pazar akşamı skor tabelasında yazandır.

galatasaray spor kulübü olarak, derbi karşılaşması öncesinde yaptıkları tribün şovlarıyla ezeli rekabetin tadını çıkartan ve 90 dakika boyunca sahadaki aslanlar’ı hiç susmadan destekleyen büyük galatasaray taraftarı’na teşekkür ediyor ve onlarla gurur duyduğumuzu bir kez daha yinelemek istiyoruz."

kaynak:http://www.galatasaray.org/kulup/haber/991.php
3 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol