duygularını bastıramadıkları anlarda pek çok şeyi yıkan, yerle bir eden ve sonra ciddi anlamda çektikleri acı yüzünden yaşamaktan soğuyan insan versiyonunun dişi modeli.
yapılan bir hatanın cezanının misli misli verilmesidir. zira bilindiği üzere fitil götten girer ve burna kadar gelmesi oldukça meşakatli bir yolculukla olabilir.
bugün 5 entry yazmaya ne dersin sorusu ile kendini tabiri caiz ise mahalle baskısı altında hisseden yazarımsı.
sahip olana da olmayana d offf dedirten telefon. olan sıkıntıdan olmayan hevesten offf diyebilir. telefonu telefon olarak fotograf makinasını fotograf makinası olarak ve bilgisayarı bilgisayar olarak kullanmak isteyenler için manasız bir cihaz. zaten pc başından kendimizi zor kaldırı sokağa çıktığımızda da internete bğlanmayalım efenim!
hayatın taaaaa kendisidir. zira seçtiğimiz herşey bizi keşkelere sürükler.
ilk kez yapılıyorsa romantizmden öldürebilecek yok rutine bağlamışsa şunu versene, bunu nie böyle doğradın, bilmiyorsan yapma.... diye krize sokan eylem
www.okumasitesi.com adresinde hizmet veren, kitaplar, yazarlar, dergiler, çevirmenler, yayın evleri hakkında düşüncelerinizi yazabileceğiniz, bilgi verebileceğiniz ve bir sürü şey öğrenebileceğiniz yeni bir site.
shining-cinnet
bir dağ otelinde kışı geçirmek durumunda olan üç kişilik bir ailenin zaman içerisinde yaşadığı psikolojik baskının ve bu baskının yarattığı cinnetin anlatıldığı filmdir. üç ana karakter jack, danny ve wendy’dir.
filmin başında jack görüşmeye gittiğinde otelde daha önce otelde kalan bekçi ailesinin kabin deliliği yaşadığını, babanın eşini ve çocuklarını öldürdüğünü anlattığı halde otel müdürü jack kendi başlarına böyle bir şey gelmeyeceğinden emin. insanın kötü şeylerin kendi başına gelmeyeceğine inanması, ailesine duyduğu sevgiye emin olması belki de cinnet geçiren bekçinin karakterinin zayıf olduğunu düşünmesi jack’in kendine duyduğu güvenin temeli olabilir.
bence filmdeki en önemli göndermelerden biri filmin ilk başında otele gidiş yolunda arabada gelişen diyalogdur. bu diyalogda yamyamlıktan bahseder jack ama wendy çocuğun önünde yamyamlıktan bahsedilmesini istemez. danny ise ben televizyonda gördüm der. jack bunun üstüne televizyonda görmüş diye kelimeleri bastırarak tekrar eder.
danny’nin bir parmak arkadaşı vardır tony adında. tony önceden olayları tahmin edebilme yeteneğine sahiptir. danny tony aracılığı ile bazı görüntüler görebilmektedir. danny daha otele gitmeden önce orada öldürülmüş kız kardeşleri görmüştür. otelde ise zenci bir aşçı danny’nin yeteneğini fark eder çünkü bu yetenek onda da vardır. hatta sadece danny’nin duyabileceği şekilde onunla konuşur. daha sonrasında oturup konuştuklarında ise shining insanların geleceği gördükleri gibi geçmişi de gördüklerini söyler. ilerleyen sahnelerde danny’nin içinde bulunduğu durumu hisseder ve otele gelmeye çalışır ama geldiğinde artık çok geçtir. cinnet başlamıştır. gelir gelmez jack tarafından öldürülür. jack daha önce hayali grady ile yaptığı konuşmada onun geleceğinin haberini almıştır. burada önemli bir noktada danny ve zenci adamın konuşmasında olayların izlerinin farklı şekillerde kalmasından bahsedilmesidir. her olayın izinin farklı bir biçimde ya da biçimlerde kişileri etkileyebileceğini anlatmak istemektedir. her olay herkesi aynı biçimde etkilemez ya da her olayın etkileme şekli farklı olabilir.
benim için önemli sahnelerden biri wendy ve danny’nin labirentin içine girdikleri sahnedir. bu sahnede önemli olan önce giriş tabelasında gördüğümüz devasa labirent resmidir. sonra ikisinin bu labirentin içindeki dolaşmalarını ve kısmen tedirginliklerini görüyoruz. görüntü oradan otel içindeki makete geçiyor ve jack’in makete baktığını görüyoruz. görüntü buradan labirentin üstüne geçiyor ve yine wendy ve danny’i küçücük bir biçimde labirentin içinde görüyoruz ve en sonunda yine ikisini labirentin içinde görüyoruz. bu sahnenin etkileyiciliği bir durumun içinden ve dışından ne kadar farklı görünebileceğin çok net anlatan bir sahnedir.
jack sürekli aşağı kattaki büyük salonda tek başına oturup yazmaya çalışıyor. süreç içinde önce sinirleri yıpranmaya başlıyor. sürekli yalnız zaten ama bu yalnızlığı bozulmasın istiyor. uyku düzeni diye bir şeyi kalmıyor. uyuyamamasını yapacak çok işi olmasına bağlıyor ve sona yaklaşırken wendy ve danny’i rüyasında öldürdüğünü görüyor ve çıldırmaya başladığını fark ediyor. danny babasındaki değişimin farkında ama eşi bunun sadece bir yazma buhranı olduğunu düşünüyor. wendy’nin bunu net bir biçimde algılaması jack’in sayfalarca aynı şeyi yazdığını fark etmesiyle oluyor. jack sürekli ‘all work and no play makes jack a dull boy’ yazıyor. sürekli çalışmak, sürekli yalnızlık, sürekli devasa mekanlarda tek olmak, kendini o dev gibi mekanda küçücük hissetmek çıldırma sürecini başlatıyor.
jack kabus gördüğü sırada danny’de saldırıya uğrayıp şoka giriyor ve bir kadının onun boğazını sıktığını söylüyor. öncelikle wendy jack’i suçluyor. jack kadını bulmak için söylenilen odaya gidiyor ve orda çok hoş çıplak bir kadın görüyor. bu kadınla öpüşmeye başlıyor ama kadın öpüşmeye başlayınca çürümeye güzelliğini yitirmeye başlıyor. buda aslında bize yapılan dayatmalara bir gönderme olabilir. güzel şeylere ulaştığımızı düşünsek bile aslında ulaşamadığımızı anlatmak istiyor olabilir.
filmin temelinde bir zaman karmaşası var. jack’in resmini filmin sonunda 1927’de altın salonda çekilmiş bir fotoğrafta görüyoruz. bu jack’in boş altın salona gidip orası doluymuşçasına görüntüler görmesini ve garsonla yaptığı konuşmaları açıklıyor ama orada grady ile yaptığı konuşmalar ve grady’nin ben hiç bekçi olmadım bekçi sizsiniz efedim demesi de bu zaman ve olay örgüsü karmaşasını had safhaya çıkarmaktadır.
bence bu filmde bir gönderme de faucoult’un deli-deha kavramına yapılmıştır. deliliğin yıkıcı bir bilgeliğin taşıyıcısı olması burada jack’in çıldırma sürecinde telsizin parçasını alması, kar aracını bozması gibi kendi durumu için mantıklı şeyler yapmasını da içinde taşır.
bir dağ otelinde kışı geçirmek durumunda olan üç kişilik bir ailenin zaman içerisinde yaşadığı psikolojik baskının ve bu baskının yarattığı cinnetin anlatıldığı filmdir. üç ana karakter jack, danny ve wendy’dir.
filmin başında jack görüşmeye gittiğinde otelde daha önce otelde kalan bekçi ailesinin kabin deliliği yaşadığını, babanın eşini ve çocuklarını öldürdüğünü anlattığı halde otel müdürü jack kendi başlarına böyle bir şey gelmeyeceğinden emin. insanın kötü şeylerin kendi başına gelmeyeceğine inanması, ailesine duyduğu sevgiye emin olması belki de cinnet geçiren bekçinin karakterinin zayıf olduğunu düşünmesi jack’in kendine duyduğu güvenin temeli olabilir.
bence filmdeki en önemli göndermelerden biri filmin ilk başında otele gidiş yolunda arabada gelişen diyalogdur. bu diyalogda yamyamlıktan bahseder jack ama wendy çocuğun önünde yamyamlıktan bahsedilmesini istemez. danny ise ben televizyonda gördüm der. jack bunun üstüne televizyonda görmüş diye kelimeleri bastırarak tekrar eder.
danny’nin bir parmak arkadaşı vardır tony adında. tony önceden olayları tahmin edebilme yeteneğine sahiptir. danny tony aracılığı ile bazı görüntüler görebilmektedir. danny daha otele gitmeden önce orada öldürülmüş kız kardeşleri görmüştür. otelde ise zenci bir aşçı danny’nin yeteneğini fark eder çünkü bu yetenek onda da vardır. hatta sadece danny’nin duyabileceği şekilde onunla konuşur. daha sonrasında oturup konuştuklarında ise shining insanların geleceği gördükleri gibi geçmişi de gördüklerini söyler. ilerleyen sahnelerde danny’nin içinde bulunduğu durumu hisseder ve otele gelmeye çalışır ama geldiğinde artık çok geçtir. cinnet başlamıştır. gelir gelmez jack tarafından öldürülür. jack daha önce hayali grady ile yaptığı konuşmada onun geleceğinin haberini almıştır. burada önemli bir noktada danny ve zenci adamın konuşmasında olayların izlerinin farklı şekillerde kalmasından bahsedilmesidir. her olayın izinin farklı bir biçimde ya da biçimlerde kişileri etkileyebileceğini anlatmak istemektedir. her olay herkesi aynı biçimde etkilemez ya da her olayın etkileme şekli farklı olabilir.
benim için önemli sahnelerden biri wendy ve danny’nin labirentin içine girdikleri sahnedir. bu sahnede önemli olan önce giriş tabelasında gördüğümüz devasa labirent resmidir. sonra ikisinin bu labirentin içindeki dolaşmalarını ve kısmen tedirginliklerini görüyoruz. görüntü oradan otel içindeki makete geçiyor ve jack’in makete baktığını görüyoruz. görüntü buradan labirentin üstüne geçiyor ve yine wendy ve danny’i küçücük bir biçimde labirentin içinde görüyoruz ve en sonunda yine ikisini labirentin içinde görüyoruz. bu sahnenin etkileyiciliği bir durumun içinden ve dışından ne kadar farklı görünebileceğin çok net anlatan bir sahnedir.
jack sürekli aşağı kattaki büyük salonda tek başına oturup yazmaya çalışıyor. süreç içinde önce sinirleri yıpranmaya başlıyor. sürekli yalnız zaten ama bu yalnızlığı bozulmasın istiyor. uyku düzeni diye bir şeyi kalmıyor. uyuyamamasını yapacak çok işi olmasına bağlıyor ve sona yaklaşırken wendy ve danny’i rüyasında öldürdüğünü görüyor ve çıldırmaya başladığını fark ediyor. danny babasındaki değişimin farkında ama eşi bunun sadece bir yazma buhranı olduğunu düşünüyor. wendy’nin bunu net bir biçimde algılaması jack’in sayfalarca aynı şeyi yazdığını fark etmesiyle oluyor. jack sürekli ‘all work and no play makes jack a dull boy’ yazıyor. sürekli çalışmak, sürekli yalnızlık, sürekli devasa mekanlarda tek olmak, kendini o dev gibi mekanda küçücük hissetmek çıldırma sürecini başlatıyor.
jack kabus gördüğü sırada danny’de saldırıya uğrayıp şoka giriyor ve bir kadının onun boğazını sıktığını söylüyor. öncelikle wendy jack’i suçluyor. jack kadını bulmak için söylenilen odaya gidiyor ve orda çok hoş çıplak bir kadın görüyor. bu kadınla öpüşmeye başlıyor ama kadın öpüşmeye başlayınca çürümeye güzelliğini yitirmeye başlıyor. buda aslında bize yapılan dayatmalara bir gönderme olabilir. güzel şeylere ulaştığımızı düşünsek bile aslında ulaşamadığımızı anlatmak istiyor olabilir.
filmin temelinde bir zaman karmaşası var. jack’in resmini filmin sonunda 1927’de altın salonda çekilmiş bir fotoğrafta görüyoruz. bu jack’in boş altın salona gidip orası doluymuşçasına görüntüler görmesini ve garsonla yaptığı konuşmaları açıklıyor ama orada grady ile yaptığı konuşmalar ve grady’nin ben hiç bekçi olmadım bekçi sizsiniz efedim demesi de bu zaman ve olay örgüsü karmaşasını had safhaya çıkarmaktadır.
bence bu filmde bir gönderme de faucoult’un deli-deha kavramına yapılmıştır. deliliğin yıkıcı bir bilgeliğin taşıyıcısı olması burada jack’in çıldırma sürecinde telsizin parçasını alması, kar aracını bozması gibi kendi durumu için mantıklı şeyler yapmasını da içinde taşır.
belçikanın ünlü dikiş malzemeleri, örgü malzemeleri, bayan çorap ve çamaşırı, hobi ürünleri ve bir çok çeşit aksesuarı bünyesinde bulunduran mağazalar zinciri.
boş bulamadığım için yayın yapamadığım radyo.
öncelikle bu film hakkında birkaç yorum okuduğumu söylemem gerek. okuduğum yorumlarda hep bir hıristiyanlığa göndermeden iz sürücünün isa olduğundan ve kimsenin onun gösterdiği yola inanmadığından bahsedilmekte. ben filmi izlediğim zaman aslında böyle hissetmedim. yorumları da izledikten sonra okuduğum için şu anda kurulan bağlantıyı görebiliyorum ama yorumların yorumunu yapmak değil kendi düşüncelerimi yazabilmek için okuduğum yorumları göz ardı ederek yazmaya karar verdim.
iz sürücü: bahsedildiği üzere bütün iz sürücüler gibi sakat bir çocuğu olan, bölgeden kopamayan, kopmak istemeyen, bölgeye inanan, bölgenin insanlara mucizeler getireceğine inanan başka insanları bölgeye götürüp onların mucizelerinin olması için çabalarken kendi kızının mucizesini göremeyen, konuşmalarının derinliği olan biri.
yazar: popüler kültürün tanınmış yazarlarından ama amacı nobel alarak kendini herkesten önce kendine ispat edebilmek. alkol ve kadınlar hayatında önemli yere sahip. sürekli konuşuyor ve sorular soruyor. sorularına her zaman cevaplar aldığı ya da her zaman karşılıklı konuşabilecek birini bulduğu söylenemez ama pekte umursamıyor.
profesör: bir fizik profesörü. içinde kin var. arkadaşı eşiyle birlikte olmuş 20 yıl önce ve bu kini 20 yıldır devam ediyor. mesleğinde ne kadar başarılı olduğu ya da olup olmadığı tartışılır. amacı aslında bölgeye gidip mucizesinin gerçekleşmesi değil. amacı dilenebilecek korkunç mucizeleri engellemek için mucizelerin dilendiği odayı patlatmak.
film oldukça çok konuya gönderme yapsa da teme göndermeler tanrısızlık-ruhsuzluk-inançsızlık, değişim, görecelilik, teknoloji, siyaset, mutluluk ve umut-umutsuzluğadır. filmde bazı sahneler renkli bazı sahneler siyah beyazdır. temelde bölge renkliyken bölge dışındaki yaşam siyah beyaz gösterilmiştir. sadece sonunda küçük kızın masanın üstünden gözleri ile bardak düşürdüğü sahne renkli gösterilmiştir gerçekliği vurgulamak için. bu bölgenin gerçekliğini ve bölge dışındaki yaşamın sahteliğini gösterir.
bölge terk edilmiş- boşaltılmış bir alandır. bu alanda doğa zaman içinde her şeye egemen olmayan başlamıştır. burada büyük bir değişim söz konusudur. bu değişim doğanın egemenliği yanında aynı zamanda da bir pislenme çürümedir de.
diyalogları ile oldukça düşündüren bir filmdir. özellikle politik olarak verdiği mesajlardaki eleştirel tutum bu filmin rus hükümetine bağlı olarak çekildiğini bilirken çok anlaşılmazdır. zayıflığın harika bir şey olduğunun, gücün hiçbir şey olduğun söylenmesi, güç ve ölümün arkadaşlığı ve zayıflık ve esnekliğin varoluşun tazeliğini ifade etmesi ve bunlara ek olarak kendini sertleştirenin hiçbir şey kazanamayacak olmasından bahsetmesi dönemi için büyük eleştirel söylemlerdir.
teknolojinin, modern yaşamın insanı daha az çalışı daha çok yemeğe yönlendirmek için tasarlanmış olması ve aslında buradan yola çıkarak insanlık sanat eseri üretmek için yaratılmıştır, diğer tüm insani davranışlar haricinde bunda bencillik yoktur denmesi modern hayatla birlikte insanların yeni hayat şekline gönderme yapar ama burada göz ardı edilen nokta sanat eserinin daha sonra bir ticari metaya dönüşerek aslında büyük bir bencilliğe yol açacağıdır.
eğitimin her zaman insanı cehaletten çıkarmadığı belirtilmiştir. film boyunca eğitim durumunu bilmediğimiz tek kişi olan izleyicinin en mantıklı konuşmaları yapması ve profesörle yazar arasında geçen ‘sen bana hayatın anlamını, nasıl düşünmem gerektiğini mi öğreteceksin’ ‘işe yaramaz profesör olabilirsin ama cahilsin’ diyaloğu da bu bu düşünceyi anlatmak amacıyla kullanılmıştır.
filmin önemli noktalarından biri de sanat hakkında geçen konuşmalardır. bu konuşmayı yine iz sürücü yapar. der ki ; sanat belirleyici değildir. örneğin müziğe bakalım. o gerçekliğe her şeyden az bağlıdır. bağlıysa da fikirlerle değil, mekaniktir. basit bir ses. çağrışımlardan uzak. ama yinede müzik bazı mucizeler gibi yüreğimize ulaşmayı başarır. bizim içimizdeki düzenlenmiş seslere tepki veren neresidir. bunu büyük bir zevk haline getiren, bizi duraksatan ve bir araya gelmemizi sağlayan. buna neden ihtiyacımız var daha önemlisi kimin için….
temel olarak film bir umuda yolculuktur. 3 kişinin umudu birbirinden farklı olarak yola çıkarlar ama bu umut üçü içinde gerçeğe dönemez. yine de çok faydalıdır yazar ve profesör için. ikisi de aslında gerçekleri kavramışlardır. bunu profesörün orayı patlatmaktan vazgeçmesinden, yazarın ise eğer mükemmel bir yazar olursa artık yazmasına gerek kalamayacağından bahsetmesinden çünkü artık kendisiyle bir problemi kalmayacağından ve bunun yazma isteğini söndüreceğinden bahsetmesinden anlıyoruz.
peki ya iz sürücü? iz sürücü bölgeden döndükten sonra çok mutsuzdur çünkü inansız olduklarını düşünür. inansalardı yüreklerindeki mucize gerçek olabilirdi diye düşünür. oysaki ihtiyaçları olan bir mucize değildir. bu iz sürücünün kendi kendini inandırdığı bir şeydir. iz sürücü artık kimsenin oraya, mucizeye inanmayacağını düşünür. oysaki kendi hayatındaki mucizeyi bile göremeyecek biridir o.
(bkz: http://gevende.blogspot.com/) adresinden gezi yazılarını takip edebileceğiniz, özellikle hindistan pakistan ve nepal yazılarını okuyabileceğiniz gevendenin blog adresi.
ayrıca bugün cnbc-e de öğlen kuşagında yayındalardı, muhtemelen tekrarı da olacaktır.
ayrıca bugün cnbc-e de öğlen kuşagında yayındalardı, muhtemelen tekrarı da olacaktır.
bende master için kanadaya başvurdum
18 yıl deniz kenarı kücük bir sehirde yasamıs biri için basta soluksuz kalma ardında da gercekten soluk almanın baslangıcıdır ankara. binaları gri havası gri derken mucizcevi renklerle tanısılabilinecek sehirdir ankara. zira bütün renkleri uyumla tasıyabilecek tek renktir gri. kibarlıktır, saygıdır, düzendir, dogallıktır, hislerin en gerceklerinin yasanabilecegi yerdir ankara. denizin anlamını ve önemini hissettiren, hasreti ögreten, güzellikleri fark ettiren şehirdir ankara. doganın her rengini görebileceginiz sehirdir ankara. kalptir ankara. onun atışları olmasa yok olacagımız şehirdir. tutkudur ankara bir kere asık oldun mu vazgecilemeyendir. sıcaklıktır ankara ve yasadıgını hissetmektir. hızla yürüyen kosusturan insanların arasında yavasca ilerlerken gülümseyebilmektir. küfredebilmektir agız dolusu ve yürekten ve sevebilmektir derinden. ülkede metrekareye en cok agac düşen sehirdir. tunus caddesinde yürürken cift taraftan birbirine kaynasmıs agacların yaprakları, dalları arasından gökyüzüne bakabilmektir. agır binalarının yanında kendini hafif hissetmektir. takım elbisedir, döpyestir, boyalı ayakkabı ve bunun yanında yüzbinlerce ögrencisi ile renktir ankara. ankara herseydir.
bilkent iktisat işletme bölümlerinde accounting ve corporate dersleri veren, yakışıklı, zeki, eğlenceli, öğrenci-hoca sınırlarını çok iyi bilen, sürekli para bastığından bahsedilen ama mütevaziliği hiç elden bırakmayan, ondan ders alınmadan zor mezun olunan, okulun belli yerlerinde başında öğrencilerle görülebilinecek özel ders hocası ve muhtemelen bölüm mezunlarından en popüler şahıs. öğrencilerinden çok ders çalıştığı dedikoduları kulakta kulağa yayılır.
(bkz: dertliyim)
karşılıklı oturmak, aynı kültablasının içine karşılıklı konmuş sigaralar gibi yakın ama aslında çok çok uzak olmak, konuşmamak için bir bira bir sigarasal durumlar sergilemek, kalkıp giderken yanaktan bir ufak öpücük almak ama sarılmaktan deli gibi korkmak, birinden bahsettiği anda dolan gözlere rağmen kocaman bir gülümsemeyle çok sevindim demek ve türevleridir.
serdar ortaçın şeytanının giriş cümlesi. biz zamanların popüler iletisi. felsefik yaklaşılmak istenmiş ama giriş cümlesinden öteye gidememiştir bu yaklaşım. yazın bitmesi ile artık duymamayı umduğumuz şarkı.
bilgi sözlüğün en sessiz anlarındandır.
(bkz: milletin götünde pireler uçuşuyor abi)
(bkz: milletin götünde pireler uçuşuyor abi)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?