kesinlikle ne okunabilitesi ne yazılabilitesi (bu iki kelimeden birini kesin yanlış yazdım) kalmamış sözlüktür; yazılır yazılır, amaan ne yazcam yaa denip silinir.. "açılan milyon tane başlıktan acaba hangisine okunası birşeyler yazılmıştır" sorusunun cevabı bile umursanmamaktadır.. sık kullanılanlarda pinekler...
küçük kızın giderken bize hatıra bıraktığı, ama bizim onsuz bir daha hiç rahatta dinleyemediğimiz şarkı, sen rahat uyu ama...
yetişkinlik mertebesine erişmiş kişinin, onu besleyen büyüten aileden sıkılıp, ben kendi ayaklarım üzerinde duracam artık (meali: evde her gün alem yapcam, bi rahat verin artık yahu) deyip, pılıyı pırtıyı toplayıp ayrı bir eve taşınmak suretiyle ikametgahını değiştirmesidir. üniversiteyi aileden ayrı okuyup da eve geri dönen bünyelerde şiddetle arzulanır, gaza gelinir ve ayrı eve çıkılır. sonuçları kişiden kişiye değişmekle birlikte, umut sarıkayanın da 3.12.2008 tarihli uykusuzda yazdığı üzere genelde hüsranla sonuçlanır. tabi bu hüsran kimseye çaktırılmaz, aile yanındaki akşam oturmaları, mandalina soyup dizi izlemeler hatırlanıp, hayır yaa iyiyim böyle denir. ama aslında bünye eve gelince kapıyı açacak birini istemekte, kavga bile olsa anne baba sesine hasret kalmaktadır. aslında o bırakılan evde hergüna bunalımlara girilip, camdan belden aşağı sarkmak suretiyle sigara da içilse, aslında o sıkıcı ev "ev"dir, içindeki ses ve kokusuyla... binbir hevesle çıkılan yeni evse, geçici olmaya mahkumdur, salonun ortasında sigara yakılsa da...
çok güzel gerçekten, tam kariyeri oturtmuşsun, belki nişanlanmışsın evlenmişsin hatta belki bebeğin olmuş, doktora yeterlik falan da geçmiş, bilmemnaaptığımın gezegeni mi artık ne boksa, gelmiş de ortalığı toz duman etmiş! hayır niye yaşlılığıma falan denk gelmez ki...(bkz: bencil) (bkz: göt korkusu)
kabin kapısında elinde hatunun çantasıyla bekleyenler daha vahimdir, kız olarak utanırım, kendisi nasıl bir tramva içindedir allah bilir? gülmemek lazım, düşman başına...
tramva değil travma, kirpit değil kibrit, kiprik değil kirpik, tabi eşki hiç değil ekşi, saygılar...
(bkz: tramva)
tramva değil travma, kirpit değil kibrit, kiprik değil kirpik, tabi eşki hiç değil ekşi, saygılar...
(bkz: tramva)
kant çok sever bunu, birlikte uyuyası gelir utanmasa..
"zamanın ötesibe geçip gülmekten sandalyeden düşmek istiyorum evet istiyorum bunu" diyorsanız, bi yerlerden bulunda klibini bi izleyin, evlere şenlik danslar, figürler, rafetim coşmuş, içine arı kaçmış ve de o haliyle 23 nisan gösterisine katılmış gibi..
anti sosyal, bencil, eşşek kafalı gibi bişey değilseniz iki dakika bi durun, etrafınıza bakın, hah işte o anı aklınızda tutun, bir daha hiç ama hiç geri gelmeyecek...
warwick avenue adlı şarkısına ait videosunda pek bi içten ağlamış görünmektedir..
(bkz: ankara)
hukukçuların çok sevdiği; 3 tane hukuk dersi alıp "canım biz hukuku okuduk bitirdik, çok sıkıcı bulduk, aştık felsefeye geçtik" deyen siyaset bilimcilerin de bol bol verip veriştirdiği felsefedir...
londra konserinde 100 kilo mu olmuştur, yoksa zat-ı alime mi öyle görünmüştür? kendisini ilahe olarak görmekten mütevellit bi hayal kırıklığı da olabilir, hala head over feet gülümsetir ağlatır, çocukluk günlerini anımsatır...
bitmez tükenmez sabrın alametidir; karakterliliktir, karakterliliğe saygıdır..
şu anda aptal kutusunda milyon tanesi birden dönen, ama bi tanesinin bile oturup da izlenemediği tv olaylarıdır. mekanlar kasılmıştır, oyuncular kasılmıştır, bir çoğu terlemez, makyajsız olamaz, gözleri şişmez, ışık "ters" gelmez vs. her şey süperdir, zaten biz gerçek hayatta da gün içinde hep mükemmel giyiniriz, hep makyajlıyızdır, saçlarımız hep fönlüdür, güzelizdir yakışıklıyızdır, evlerimizin içi cami avlusu gibi aydınlıktır.. allahasen biraz gerçekçilik biraz izlenebilirlik yahu...
"... (insanlar) yaşamlarını ödeve uygun olarak koruyorlar, ama ödevden dolayı değil. buna karşılık eğer talihin kötü cilveleri ve umutsuz acı, yaşamdan tad almayı büsbütün yok ettiyse; eğer ruhu güçlü olan ve mutsuz kişi, cesareti kırılmış ya da yıkılımış olmaktan çok alınyazısına küserek ölmeyi dilerse, ama yaşamını, onu sevdiğinden, eğilimden ya da korkudan değil de, ödevden dolayı yine de sürdürüyorsa: işte o zaman maksiminin ahlaksal içeriği vardır".
son "saklama taktikleri el kitabi" kıvamındaki yazımın üzerinden 6 ay geçtiğini ve hala sakladığımı farkettim de kendimden korktum..
yıldız günlüğü:2 aydır ebeveynlerle birlikte yaşam stiline geçilmiş olsa da hala saklanıyor ve bu konuda bacak kadar çocukların maskarası olunuyor, hayırlısı...
yıldız günlüğü:2 aydır ebeveynlerle birlikte yaşam stiline geçilmiş olsa da hala saklanıyor ve bu konuda bacak kadar çocukların maskarası olunuyor, hayırlısı...
#784498 (bkz: al birini vur ötekine)
başka sözüm yok...
başka sözüm yok...
bu sefer şaka, mübalağa, süsleme sanatı vs hiçbiri değil gerçek! bu sabah itibariyle bütün ev foseptik kokmaktadır.. tuvalet banyo mutfak her türlü lavabo afedersiniz bok kokmaktadır, bu kokunun daha kibar bir tarifi de yoktur, böyleyken böyledir..
yine bırakılmıştır.. bırakıldığında suları içine bok karışmış misali tuhaf bir renkte akmakta, gimat yolu hala kapalı, konya yolu hala sürekli "kaza"lı ve trafikli, tunalısı hala çok sıcak, ifi hala kalabalıktır, ankara kalesinden manzarası yine bi boka benzemediği halde, gecenin 2sinde ve 4 biranın ardından bakıldığında acaip bişeymiş gibi dalıp gitmelere sebebiyet vermektedir, aştisinden nefret edilendir, sırf bırakıp gidiliyor diye...
anadolu üniversitesi yunus emre kampüsü şenliklerinde, kampüs migrosta stokları biten kutsal öğrenci içeceği... yıllar geçer, öküz gözü alınır, kavaklıdere alınır, her bok alınır ama anısı vardır o alınmaz... ağızdaki yıllar öncesinden kalan tadı geçmesin diye...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?