ilkokul çocuklarının ispiyonculuk yapacakları zaman özel bir ezgiyle söyledikleri cümle. nasıl olur da her nesil, her bölge bunu aynı şekilde söyler, bunu çocuklara kim öğretir, anlamıyorum.
nasıl olduysa ülkenin dört bir yanına yayılmıştır bu oyunlar. hatta anlamsız şarkıları, kuralları, deyimleri bile aynıdır bu oyunların. nasıl bu kadar geniş alana aynen yayıldığını hep merak etmişimdir. şimdi ülkenin dört bir yanından gelen arkadaşlarla konuşuyorum da mesela hemen hepsi lastil ip atlarken "isveç norveç danimarka, belçika belçika hollada" tekerlemesini söylerlermiş. veya yine aynı tekerlemelerle el oyunları oynanırmış. çocuklar arasında çok sıkı bir istihbarat ağı olduğunu düşünmeme sebep olan oyunlardır.
duyarsız topluma ve kapitalizme yönelik bir eleştiri niteliği taşıdığını düşündüğüm andersen masalı. aileleri öyle söylediği için sokak çocuklarına yüz çeviren çocukların, o kaçtıkları sokak çocuklarının iç dünyasını anlamasını sağlayacak bir hikaye.
ilkokulda "küçük kara balık" adlı kitabını sık sık okuduğum yazar. bu sene tekrar okuduğumda aslında kitabın ne kadar anlamlı olduğunu anladım. kendisine sunulanla yetinmeyen, daha fazlasını arayan küçük kara balık. gözünü korkutmaya çalışanlara aldırmadan denize ulaşmayı başarmış olan balık. kitabının konusuna bakınca öldürülmüş olması hayli muhtemel yazar.
daltonlar tarafından çok sevildiğine inanan, herkesin iyi olduğunu düşünen saf mı saf köpek.
izlediğim bir belgeselde aşkın insanların vücut kokusuyla ilgili olduğu anlatılıyordu. kadınlara ve erkeklere karşı cinsin terli gömlekleri koklatılıyor ve hangi kokunun kendilerini cezbettiği soruluyor. bunlardan yola çıkarak bir eşleme yapıyorlar ve birbirlerinin kokularını seven çiftlerin en iyi çocuğu doğurmaya elverişli bir şekilde eşlendiği fark ediliyor dnalardan. karşı cinsten bu şekilde uygun bir insanın kokusunu fark edince insanın hormonları coşuyor ve mutluluk, heyecan baş gösteriyor. fakat malumdur ki insan burnu bir süre kokulara alışır. demek ki evlenince sürekli bir arada olan çift bu farkına varamadığı kokuya alışınca heyecan da o sebepsiz mutluluk da kalmıyor. arada başkalarına gitmek, koku değişikliği yapıp geri dönmek belki işe yarar ama döndüğünüzde bıraktığınız sizi yerinde bekliyor olmaz büyük ihtimalle.
bursa burç pasajında hoş takılar, dekoratif ürünler satan minik dükkan. kapısında yazan "merhaba demeden girmeyin" yazısına kanarak sahiplerinin çok sıcak kanlı olduğunu sanmayın ama.
potansiyel hizmetçi olmalı. mesela ev işleri, çocuk bakımı bunları hiç sorgulamadan üstlenmeli. seks konusunda da sorgulamamalı. kocası nasıl istiyorsa öyle hareket etmeli yatakta. kocasını bırakıp gidebilecek güçte olmamalı. fazla okumamalı, gezmemeli ki gözü açılmasın, önüne sunulandan fazlasını istemesin. karakter sahibi olmamalı. ne de olsa kocası eğitecektir onu. bir de bütün bunlara rağmen kendisinin evlenilecek kız olarak görülmesini iltifat sanmalı.
doğa kanunu, kapitalizm söylemi. küçük balıklar yok olurken büyük balık onlarla beslenip daha çok büyüyecektir.
psychedelic rocka saygısızlık olduğunu düşündüğüm eylem. zira bu müzikler dinlenirken sadece müziğe odaklanılmalı, müzik hissedilmeli. tadı öyle çıkar. bir nevi ayin gibi olmalı. dinlerken insanın aklı uçmalı, bilinçaltı öne çıkmalı. ders çalışırken ise mecburen mantık devreye girecektir. müziğe odaklanamayacağı için etkisi de kalmayacaktır.
sığırın midesinden yapılan çokrba. özellikle gece kafalar çekildikten sonra bir çorbacıya gidip yemek çok güzel olur. bir kesim insan daha yemeden nefret eder ve yiyenlerin nasıl yediğini anlamaz. kimileri de kızların işkembe çorbasını sevmesine anlam veremezler ki ben de onlara anlam veremem
masallardaki hayali dağ. arap alfabesinde bir harf.
yaratılmış. "hulk" kelimesinin mefulü.
taksimde bir bar. 70lerin 80lerin müzikleri çalar, duvarlarında o dönemin şarkıcılarının posterleri asılıdır. gidilince eğlenilecek bir mekandır.
ilkokul, ortaokul çağlarında öğrencilerin öğretmenlerine klasikleşmiş, artık şaşırtıcı yanları kalmamış şakalar yapmak için kendilerini yırttıkları gün. sınıfları değiştirmek, kıyafetleri ters giymek, sıraları ters çevirmek gibi. ilerleyen yaşlarda ise hala heves kaldıysa daha ince kurgular kurmak mümkündür tabi. en güzeli de başka bir telefon numarasından arkadaşın hoşlandığı kişi adıyla mesajlar atmak olsa gerek. şaka yapan için iyi olabilen ama günün tarihini unutup da kandırılan taraflar için lanet edilesi gün. bir de nedense şaka olduğu söyleneceği zaman "1 nisan" değil de "nisan 1" denir.
herkesin dilinde dolaşan isimlerdir fakat çoğu klasiğin başına geldiği gibi o da fazla okunmamış, izlenmemiş sadece içeriği dilden dile dolaşıp durmuştur. düşman ailelerden birbirine aşık olan iki gencin acı hikayesi anlatılır ve aile düşmanlıkları eleştirilir. konusuna bugün bakıldığında bu kadar ünlü olması anlaşılmayabilir ama dönemi için çok yeni bir şeydir anlattıkları. zira o dönem avrupası için dini nitelik taşımayan eserler çok yenidir.
the cureun siyah göz makyajı yapan, kırmızı ruj süren garip saçlı vokali. gençlik yıllarında yaptığı besteler gayet hareketli ve neşe doluyken yaşlandıkça daha bir hüzünlü, karanlık besteler yapmaya başladı. gayet iyi bir aile babasıymış kendisi. bir kızı varmış galiba. hep kafamda şu canlanır. okul yıllarında kızına babasının ne iş yaptığını soruyorlar ve "rock şarkıcısı. hani şu siyah göz makyajı yapıp, kırmızı ruj süren beyaz yüzlü kabarık saçlı adam var ya, işte o benim babam." ilginç olsa gerek.
anlamsız sözlerine karşın gayet eğlenceli olan parça. uzunca bir süre sözlerinin anlamlı olduğuna inandım. insanda garip duygular uyandurıyor, biraz ayin müziği gibi. aynı zamanda albümün adı. albümün diğer şarkılarının sözlerinin de anlamsızlık açısından pek bir farkı yok. hayatı mı yansıtmak istemişler ne.
bursa’nın uludağ üniversitesi ve şehir merkezi arasında çalışan popüler otobüsü. tıklım tıklımdır. boş bulmak ise o gün için herkese anlatılabilecek kadar sıradışı bir durumdur. efsanedir, kendine özgü maceraları vardır, geyikleri vardır. her gün ona binmek zorunda olanlara acınır. ama hareketlidir. genellikle kavgalara tanık olursunuz. değişik ayakta durma becerileri kazanırsınız. zamanla bu konuda öyle bir yetenek kazanırsınız ki "acaba üniversiteyi bırakıp da canbazlık mı yapsam" diye düşünürsünüz. özellikle kışın sabahın köründe sıcacık yataktan kalkıp leş kokulu 48i bekleyecek ve binecek olduğumda "bırak okumayı, bir koca bul evlen, bütün gün uyursun, bu azabı da çekmezsin." diye düşünmeme sebep olan otobüs. neyse ki yol bitince bu düşüncemden vazgeçiyorum. bütün bunlara rağmen öğrenciler sınav zamanları bu otobüste ayakta ders çalışmayı başarabilir.
kaan ertemin bir tane erdener abi şablonu çizdiğinden ve her karikatürde onu yerleştirip çevresini değiştirdiğinden kuşkulandığım karakter. sanki hepsi aynı gibi. verdiği sert cevaplara rağmen soğukkanlıdır. hakkedilenden daha az sinirlenir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?