dilbilimcilerin mecazi olduğunu iddia edecekleri deyim. oysa kesinlikle mecazi değil. gerçekten acır iç, kalp. göğsün patlayacak da patlayamıyor gibidir, bir baskı vardır nefes almayı zorlaştıran. kalp sanki bir bıçağın altına yatmış, sürekli parçalanıyordur. bu ne bir laf salatasıdır, ne de benzetme. gerçekten acır iç, mecaz, laf oyunu, sanat diyip geçmek bunu hissedememiş veya hissedemeyecek kadar duygusuz insanların işidir.
nicole kidmanın virginia woolf rolünde oynadığı film. bir kitaptan uyarlama. bu kitap da virginia woolfun hayatından ve bir romanından yola çıkılarak yazılmış. filmin başında alakasız gibi gözüken sahneler var, üç farklı nesil, üç farklı dönem. 1920ler, 50ler ve günümüz. başta bağlantısını kuramadığınız kişiler filmin zamanla bağlanıyorlar birbirlerine. dikkat edilmesi gereken ufak noktalar var. çok keyifli ve etkileyici bir film.
ne kadar kaçılsa da kendini asla unutturmayacak ilşkidir. arada bir bağ vardır ve iki taraf da bunu reddeder, istemez bir ilişki kurmak. fakat ne yapsalar da o ilişki bir yerden karşılarına çıkar. aradan yıllar geçse, hiç konuşmasalar veya yıllar sonra -aslında her zaman yaptıkları gibi- arkadaş gibi takılsalar da, özellikle alkol alınmasıyla beraber tekrar karşılarına çıkar o ilişki, kendisini yok etmek isteyenlere isyan edercesine. fakat bu iki inatçı ertesi gün ayıldıklarında, yine hiçbir şey yokmuşcasına devam edecektir arkadaşça muhabbetlerine, ne kadar direnseler de bir gün yine bir araya geleceklerini bile bile. çünkü yarım kalan, yaşanmayan bir ilişki asla bitmez, bitirmez kendini.
"daha söylemeden kızdım" diye devam ettireceğim cümle. kızarım kızarım kardeşim, pazarlığı mı olur bunun. sen önce ye haltları, sonra "söyleyeceğim ama kızmayacaksın" buldun ya enayiyi. ya da hiç söyleme sus.
düzen takıntılı insanların toplandığı, ancak eleştirmeyi bilen, sürekli huysuzluk çıkaran burç. dürüsttürler sadıktırlar o ayrı ama azıcık savruk yaşayan biriyseniz hiç bulaşmamalısınız zira deli ederler.
hakkında hiç entry girilmemesine şaşırdığım eski bir grup. geçen sene istanbul!a gelmişlerdi. "alice alice who the f.ck is alice" diye bir şarkıları vardı. iyidirler.
kendimi bildim bileli değil, bilmeden de öncesinden beri kulağımda çınlayan melodilerin yaratıcısı grup. yıllardır dinlemediğimi fark edip dinledim de annemin ninnisi gibi yerleşmiş kulağıma melodiler. belki de bu yüzden ilerleyen yaşlarımda çıkan albümleri aynı tadı vermedi ve dinlemeyi reddettim. ama ilk üç albümü vazgeçilmezdir, eşsizdir, ilk albümdeki "bulutsuzluk özlemi" "dalgakıran" şarkıları melankolinin tarifidir. ayrıca ilk tarih bilgilerimi edinmemi sağlamışlardır, o zamanlar pek anlamasam da şiliden, hiroşimadan falan.
"kan kokusu"ndan önce bir albümleri daha vardır ki iki albümün de aynı gruba ait olduğuna inanmak gayet zordur. zira "kan kokusu" ne kadar sert, karamsar bir albümse diğeri de o kadar cıvıktır. hatta yazarken bile kuşkuya düştüm ikisinin de mavi sakal olduğundan ama öyle. bu cıvık albüm gayet eğlencelidir. "eğer bira içmiyorsan, ödevlerini yapıyorsan çektir git" gibi sözleri vardır.
ne zaman iki konu arasında seçim yaparken kararsız kalsam, karar vermek için denediğim yöntem. bugüne kadar bir zararını görmedim bu yöntemin ama diyorlar ki "yazı" aslında gerçekten istenilen şeyler için, tura da aklı çelenler için kullanılımış. demek ki hangi seçeneğe yazı diyorsak onu seçmeliyiz.
pink floydun bir şarkısı. bana hep 17 ağustos depreminde göçük altında kalıp bağıranları çağrıştırır.
bursanın orta yeri tiyatro dedirten tiyatro binası fakat genellikle tiyatroya gitmek için değil de buluşma mekanı olarak kullanılır.
gitarı konuştutur. mecazi değil gerçek. çok ender rastlanan bir parçasında gitar cidden "yavrum" diyordu.
ucu küt olanı makbulmüş, gidilen mekanlarda lüks göstergesiymiş falan... ne alakaysa...
biz bu dünyayı atalarımızdan mira değil, çocuklarımızdan ödünç aldık.
pakistan international airways. attila ilhan bundan esinlenerek pia demiş.
70 sayfa civarında, çok başarılı bir bilinçakışı yöntemiyle yazılmış bölümü içerir. zaten genelde iç konuşmalardan oluşur kitap. değişik birçok tekniği içerdiği ve değişik bir tipin üzerinde durduğu, yeni bir kavram kazandırdığı için bize oldukça değerli bir eserdir. tutunamayan insanlar ise, dikkatli bakınca gözüküyor çevremizde. tutunanlar da...
değişik bir deneme, sigara ve kahvenin insanları bir araya getiren bahane olması, bu bahaneyle de bir sürü değişik karakterin anlatılması söz konusudur. fakat filmin sonunda çağ değişiyor ve insanlar çaya yöneliyor.
ahmet hamdi tanpınarın bir romanıdır ve başka romanlarında da geçer konusu. sevgililerin birbirlerine söyledikleri şarkıdır ama hep ayrılık getirir. aslında karısı tarafından terk edilen bir adamın yazdığı bir şarkıdır, hüzünlüdür ama sitem yoktur. onsuz "canan sohbetini" bile istemediğini söyler.
"postcards from italy" diye bir parçaları olan grup. genellikle yumuşak parçaları var ama bu parça apayrı. sarı yaprakların uçuştuğu, fazla araba geçmeyen bir yolda eski sevgiliyi yüzde bir tebessümle hatırlamak gibi veya yine aynı ortamda vitessiz bisikletlerle sevgiliyle yapılan turlama gibi.
hemen kendini bir arkadaşla sokaklara atıp çapkınlık yapmaya, böylece -ki hiç işe yaramaz- sevgiliyi unutmak.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?