şu saatlerde abdullah gül ve recep tayyip erdoğan destekli yaptığımız sunumdur. sunumun özünde "biz daha önce hiç bir şeye evsahibi olmadık, bu sefer verin de biz yapalım" var.
ayrıca barış adlı türkiyeyi temsil eden bir çocuk, avrupayı temsil eden komşularının kapısını çalıyor ve "bakın valla türkiye süper bir yer" diyerek huysuz görünümlü karı koca komşularını ikna etmeye çalışıyor. barışın anlattığı şeylerden sonra avrupalı komşu "burası gerçekten türkiye mi?" diyerek şaşırıyor falan filan. her zamanki "biz develere binmiyoz ki, onlar araplar" tadında avrupaya kendini ispatlama çabaları.
kendisi dün gece oynanan phoenix maçında yaptığı 13 asistle bu dalda kişisel playoff rekorunu kırmıştır. bu rakam kendisinin takım oyununa ne kadar uzak bir oyuncu olduğunun kanıtıdır, zira kendisi gibi guard pozisyonunda olmadıkları için topa çok az sahip oldukları halde, shaquille onealin playoff rekoru 9, hakeem olajuwonın 10, david robinsonun 11 asisttir.
bu oyuncunun asıl görevinin asist değil skor yapmak olduğu göz önüne alınsa bile, takımın sayı yükünü sırtlayıp, savunmayı sürekli üzerine çeken oyuncuların asist yapması daha kolaydır; tabi kendisi her şutu zorlamayı seçmezse.
bu oyuncunun asıl görevinin asist değil skor yapmak olduğu göz önüne alınsa bile, takımın sayı yükünü sırtlayıp, savunmayı sürekli üzerine çeken oyuncuların asist yapması daha kolaydır; tabi kendisi her şutu zorlamayı seçmezse.
kesinlikle ve kesinlikle olaya "fenerbahçe 2 puan kaybetti ve şampiyonluğu bursaspor’a kaptırdı" şeklinde bakılmaması gereken maç. türk futbolu’nun geleceği açısından özellikle fenerbahçe ve bursaspor ligin zirvesinde yalnız kaldıktan sonraki gelişmeler dikkatle değerlendirilmelidir. fenerbahçe lig şampiyonluğu için bursaspor ile çekişirken, kamuoyunda yaratılan aziz yıldırım’ın maçın hakemlerini, rakip futbolcuları, vs satın aldığı dedikoduları, türkiye’de insanların rakiplerine zerre kadar saygı duymadığını, futbolu bir spor dalından ziyade bir rekabet unsuru ve güç gösterisi yapılan bir arena olarak değerlendirdiğini göstermiştir.
son 2 ayda yapılanlar şunu da göstermiştir ki, fenerbahçe ve taraftarının kaybettiği tek şey lig şampiyonluğu değil, başarılı olduğu takdirde bu başarıyı anlamlı kılacak rakiplerinin saygısıdır; zira rakiplerinizin, siz onları yendikten sonra bile sizi tebrik etmek yerine, emeklerinize hakaret etmesi, bu başarıyı anlamsız kılmaktadır.
ligin bitiş düdüğüyle beraber, bırakın futbolun içindeki yönetici, taraftar ve futbolcularının, ülkenin bakanının bile elinde somut hiç bir argüman yokken "fenerbahçe maçları şaibeli", "bu lig temiz değil" şeklindeki açıklamaları bir anda unutulmuş, sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi "bursaspor şampiyonluğu hak etti", "türk futbolu’nda devrim", "fenerbahçe taraftarı yenilgiyi de hazmetmeli" gibi laflar söylenmeye başlanmıştır. bu maç göstermiştir ki, daha 3 gün öncesine kadar televizyonlarda "fenerbahçe şike yapıyor, rakip takım kalecilerini satın alıyor" diyenler, sadece nefret ettikleri bir takım şampiyon olmasın diye insanlara iftira atmaktan çekinmeyen yalancılardır. bütün bu gelişmeleri unutup "futbolda devrim", "istanbul saltanatı bitti, şampiyon bursa" naraları atmak, zaten sürünmekte olan türkiye’nin futbola bakış açısını iyice dibe vurduracaktır.
fenerbahçe taraftarının maçtan sonraki öfkesi kulübüne, yöneticisine veya futbolcusuna değil, haftalarca aldığı her galibiyeti şike iddialarıyla karalayan, türk futbolu’nun içinde yönetici, gazeteci, taraftar adı altında dolaşan insanlaradır.
bu yazı fenerbahçe’nin kaçırdığı şampiyonluğun mazeretlerini değil, türk futbolu’nun içinde bulunduğu vahim durumu göstermektedir. fenerbahçe’nin son 2 ayda yaşadıkları, bu zihniyetle gidildiği takdirde, beşiktaş ve galatasaray’ın da başına gelecek ancak bundan zarar görenler, memnun olanlara göre azınlıkta olduğu için yine sağduyu ile değerlendirilemeyecektir.
son 2 ayda yapılanlar şunu da göstermiştir ki, fenerbahçe ve taraftarının kaybettiği tek şey lig şampiyonluğu değil, başarılı olduğu takdirde bu başarıyı anlamlı kılacak rakiplerinin saygısıdır; zira rakiplerinizin, siz onları yendikten sonra bile sizi tebrik etmek yerine, emeklerinize hakaret etmesi, bu başarıyı anlamsız kılmaktadır.
ligin bitiş düdüğüyle beraber, bırakın futbolun içindeki yönetici, taraftar ve futbolcularının, ülkenin bakanının bile elinde somut hiç bir argüman yokken "fenerbahçe maçları şaibeli", "bu lig temiz değil" şeklindeki açıklamaları bir anda unutulmuş, sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi "bursaspor şampiyonluğu hak etti", "türk futbolu’nda devrim", "fenerbahçe taraftarı yenilgiyi de hazmetmeli" gibi laflar söylenmeye başlanmıştır. bu maç göstermiştir ki, daha 3 gün öncesine kadar televizyonlarda "fenerbahçe şike yapıyor, rakip takım kalecilerini satın alıyor" diyenler, sadece nefret ettikleri bir takım şampiyon olmasın diye insanlara iftira atmaktan çekinmeyen yalancılardır. bütün bu gelişmeleri unutup "futbolda devrim", "istanbul saltanatı bitti, şampiyon bursa" naraları atmak, zaten sürünmekte olan türkiye’nin futbola bakış açısını iyice dibe vurduracaktır.
fenerbahçe taraftarının maçtan sonraki öfkesi kulübüne, yöneticisine veya futbolcusuna değil, haftalarca aldığı her galibiyeti şike iddialarıyla karalayan, türk futbolu’nun içinde yönetici, gazeteci, taraftar adı altında dolaşan insanlaradır.
bu yazı fenerbahçe’nin kaçırdığı şampiyonluğun mazeretlerini değil, türk futbolu’nun içinde bulunduğu vahim durumu göstermektedir. fenerbahçe’nin son 2 ayda yaşadıkları, bu zihniyetle gidildiği takdirde, beşiktaş ve galatasaray’ın da başına gelecek ancak bundan zarar görenler, memnun olanlara göre azınlıkta olduğu için yine sağduyu ile değerlendirilemeyecektir.
kadroda şu oyuncular bulunmakta;
kaleciler: julio cesar (inter milan), doni (as roma), gomes (tottenham hotspur)
defans: maicon (inter milan), daniel alves (barcelona), michel bastos (olympique lyon), gilberto (cruzeiro), lucio (inter milan), juan (as roma), luisao (benfica), thiago silva (ac milan)
orta saha: gilberto silva (panathinaikos), felipe melo (juventus), ramires (benfica), elano (galatasaray), kaka (realmadrid), julio baptista (roma), kleberson (flamengo), josue (vfl wolfsburg).
forvet: forwards: robinho (santos), luis fabiano (sevilla), nilmar (villarreal), grafite (vfl wolfsburg)
dunganın eleştirilmesi gereken konu, brezilyayı defansif oynatması değil, takım geriye düştüğünde kadroya maçı çevirebilecek yetenekte oyuncular çağırmamasıdır. dunganın orta sahaya seçtiği 8 oyuncunun 6 tanesi defansif. diğer 2 hücumcudan kaka uzun bir sakatlıktan yeni döndü, baptista ise romada zaten forma giymiyor. forvetlere baktığımızda robinho ve luis fabianonun forması garanti gibi olmasına rağmen yedekleri grafite, 08-09 sezonunu cok iyi geçirmesine rağmen bu sezon aynı performansı gösteremedi. görünen o ki, brezilyanın yedek kulübesinde oyuna girip maçı çevirebilecek bir oyuncu oturmayacak.
genel kanının aksine, milli takıma çağırılmayan ronaldinho bu sezon oldukça formdaydı zira formsuz milanın rakip kalede pozisyon bulmasını sağlayan tek oyuncu kendisiydi. milanda bu sene ronaldinho olmasaydı muhtemelen juventustan bile beter olacaklardı. pato tercihi ise dungaya kalmış denebilir çünkü nilmar da pato kadar milli takımı hak ediyor şu anda. diegonun çağrılmamasını da formsuzluğuna bağlamak istiyorum ama zaten avrupanın en overrated oyuncularından biri olan felipe melo, diegodan bile rezil bir sezon geçirdi. ayrıca real madridli marcelo da performansıyla kadroda olmayı hak etmesine rağmen, dunganın aklında nasıl bir sistem varsa kadroya uygun görülmedi.
sonuç olarak nerden baksanız mantıksız bir kadro.
ayrıca bu milli takımın şu kadroyu yenebileceğini de sanmıyorum.
---------------------------------dida---------------------------------
kleber----------cris-----------------------alex-------andre santos
ronaldinho-------anderson--------mineiro-------------------marcelo
--------------alex pato--------------adriano----------------------
kaleciler: julio cesar (inter milan), doni (as roma), gomes (tottenham hotspur)
defans: maicon (inter milan), daniel alves (barcelona), michel bastos (olympique lyon), gilberto (cruzeiro), lucio (inter milan), juan (as roma), luisao (benfica), thiago silva (ac milan)
orta saha: gilberto silva (panathinaikos), felipe melo (juventus), ramires (benfica), elano (galatasaray), kaka (realmadrid), julio baptista (roma), kleberson (flamengo), josue (vfl wolfsburg).
forvet: forwards: robinho (santos), luis fabiano (sevilla), nilmar (villarreal), grafite (vfl wolfsburg)
dunganın eleştirilmesi gereken konu, brezilyayı defansif oynatması değil, takım geriye düştüğünde kadroya maçı çevirebilecek yetenekte oyuncular çağırmamasıdır. dunganın orta sahaya seçtiği 8 oyuncunun 6 tanesi defansif. diğer 2 hücumcudan kaka uzun bir sakatlıktan yeni döndü, baptista ise romada zaten forma giymiyor. forvetlere baktığımızda robinho ve luis fabianonun forması garanti gibi olmasına rağmen yedekleri grafite, 08-09 sezonunu cok iyi geçirmesine rağmen bu sezon aynı performansı gösteremedi. görünen o ki, brezilyanın yedek kulübesinde oyuna girip maçı çevirebilecek bir oyuncu oturmayacak.
genel kanının aksine, milli takıma çağırılmayan ronaldinho bu sezon oldukça formdaydı zira formsuz milanın rakip kalede pozisyon bulmasını sağlayan tek oyuncu kendisiydi. milanda bu sene ronaldinho olmasaydı muhtemelen juventustan bile beter olacaklardı. pato tercihi ise dungaya kalmış denebilir çünkü nilmar da pato kadar milli takımı hak ediyor şu anda. diegonun çağrılmamasını da formsuzluğuna bağlamak istiyorum ama zaten avrupanın en overrated oyuncularından biri olan felipe melo, diegodan bile rezil bir sezon geçirdi. ayrıca real madridli marcelo da performansıyla kadroda olmayı hak etmesine rağmen, dunganın aklında nasıl bir sistem varsa kadroya uygun görülmedi.
sonuç olarak nerden baksanız mantıksız bir kadro.
ayrıca bu milli takımın şu kadroyu yenebileceğini de sanmıyorum.
---------------------------------dida---------------------------------
kleber----------cris-----------------------alex-------andre santos
ronaldinho-------anderson--------mineiro-------------------marcelo
--------------alex pato--------------adriano----------------------
interin 10 kişi kaldıktan sonra 9 kişi kalesinin önüne birikip savunmadan da öte çanakkale geçilmez yaptığı, barcelona ve guardiolanın turu geçmek için hiç bir ekstra çaba göstermediği ve sadece rakip ceza sahası çevresinde durmadan pas yaptığı maç.
ayrıca memlekette iki ecnebi takımın maçı için birbirine söven bir sürü gerizekalı olduğunu da gösteren maç olmuştur.
ayrıca memlekette iki ecnebi takımın maçı için birbirine söven bir sürü gerizekalı olduğunu da gösteren maç olmuştur.
ntvspor ekranlarında yayınlanan, fuat akdağ ve mehmet demirkolun gazetelerdeki asparagas haberleri ciddi ciddi yorumlamaya çalışıp komik duruma düştükleri program.
haksız yere "avrupa futbolundan bihaber", "futbolcuların ismini bile hatırlayamıyor", "sürekli kendini tekrar ediyor" şeklinde eleştirilen eski futbolcu, günümüz yorumcusu. herşeyden önce kabul etmek gerekir ki kendisi eski bir futbolcudur ve türkiye’deki futbolcuların fikir haznesi sadece "önümüzdeki maçlara bakıcaz" ve "puan veya puanlar almaya geldik"den ibarettir. (bkz: futbolcu roportaj yonetmeligi) bana bugünkü faal futbolcular arasından 10 yıl sonra her akşam tüm maçları yorumlayacak birini göster deseler erman özgür dışında birini gösteremem. bana kalırsa kendisi içinden çıkmış olduğu insan grubuyla kıyaslandığında heykeli dikilecek adamdır.
aynı anda bütün yönlere kırmızı ışık yanan kavşaklara sahip şehir.
dizinin benim gözümde kitap kadar başarılı olmamasının en büyük sebebi, karakterlerin kitaba sadık kalınmadan canlandırılmasıdır. dizinin baş karakterlerinden behlül, kitapta 21 yaşında tek derdi kadınlar ve çapkınlık olan, ekmeğini yediği amcasının karısıyla beraber olmaktan zerre rahatsızlık duymayan biri olmasına rağmen, dizide sürekli "ben bunu amcama nasıl yaparım" düşünceleriyle vicdan azabı çekmekte ve kitaptakine nazaran daha insancıl bir görüntü vermektedir. behlül’ün dizideki bu insancıl görüntüsü, bihter’le yaşadığı ilişkide bihter’i daha suçlu göstermekte ve kitabı okuyanla diziyi seyredenin gözünde bihter’in de farklı değerlendirilmesine sebep olmaktadır.
erman toroğlunun reklamın başında düdük çalar, "size bu düdüğü niye çaldığımı açıklayayım" der; daha sonra "bu boru başka boru", "otomosyon", "el değmeden üretim" gibi şeylerden bahseder. tamam boru boru da, sen niye o düdüğü çaldın ben hala anlamadım.
ingiliz takımlarının babayı aldığı şampiyonlar ligi sezonu.
- abi hayırdır, sigaraya başlamışsın
- sorma, dün gece casablancayı seyrettim, humphrey bogart nasıl içine çekiyodu bi bilsen
- sen de haklısın
- sorma, dün gece casablancayı seyrettim, humphrey bogart nasıl içine çekiyodu bi bilsen
- sen de haklısın
çoğu avukat ve iktisatçıdır.
ne yaparsa yapsın kendisini türk futbol seyircisine beğendiremeyecek antrenördür. seyirci diyorum çünkü ülkemizde futbol sadece seyrediliyor. sadece seyredip ahkam kesiyoruz; takip etmiyor, yanlış olduğunu düşündüğümüz şeylere çözüm üretmeyi denemiyoruz.
hele bir de şu cm oyunu çıktı ya, bu oyunda üst üste çemişgezeksporu şampiyon yapan her adam pro lisanslı antrenörleri cebinden çıkaracağını sanıp, atıp tutuyor.
zaten türkiyeye hangi iyi antrenör geldi ki? hiç biri ortalama türk insanından daha iyi bilmiyordu futbolu; zaten türkiye gibi futbolun kitabının yazıldığı ve dünya futbolunun en önde gelen ülkesi olan bir yerde herkes doğuştan futbol filozofuydu. daumun da daha iyi bilmesi zaten imkansız bizden futbolu. kovalım gitsin, yerine yeni biri gelsin, onu öğretelim futbolu.
ya daum, öylesine bir futbol cennetine düştün ki farkında değilsin. sokaktaki simitçi, otobüs şoförü, ilkokula giden çocuklar, yedek kulübesinin arkasında, sen onlara bağırıp delirirken sana gülen seyirciler, hepsi de senden iyi biliyor futbolu; ama sen o kadar yılda bunlardan bir şey bile öğrenemedin.
bunlara bıraksan feneri üstüste 10 kere süper lig şampiyonu yaparlardı, hatta fenerbahçe şampiyonlar ligi finalini bile heyecanlı olsun diye paf takımıyla oynardı. ayıp sana daum...
hele bir de şu cm oyunu çıktı ya, bu oyunda üst üste çemişgezeksporu şampiyon yapan her adam pro lisanslı antrenörleri cebinden çıkaracağını sanıp, atıp tutuyor.
zaten türkiyeye hangi iyi antrenör geldi ki? hiç biri ortalama türk insanından daha iyi bilmiyordu futbolu; zaten türkiye gibi futbolun kitabının yazıldığı ve dünya futbolunun en önde gelen ülkesi olan bir yerde herkes doğuştan futbol filozofuydu. daumun da daha iyi bilmesi zaten imkansız bizden futbolu. kovalım gitsin, yerine yeni biri gelsin, onu öğretelim futbolu.
ya daum, öylesine bir futbol cennetine düştün ki farkında değilsin. sokaktaki simitçi, otobüs şoförü, ilkokula giden çocuklar, yedek kulübesinin arkasında, sen onlara bağırıp delirirken sana gülen seyirciler, hepsi de senden iyi biliyor futbolu; ama sen o kadar yılda bunlardan bir şey bile öğrenemedin.
bunlara bıraksan feneri üstüste 10 kere süper lig şampiyonu yaparlardı, hatta fenerbahçe şampiyonlar ligi finalini bile heyecanlı olsun diye paf takımıyla oynardı. ayıp sana daum...
(bkz: dur yoksa ateş ederim)
çocuğun okumaya niyeti yoksa yapılabilecek en iyi şeylerden biridir. bi baltaya sap olur.
sezon başında kulüplere dağıtılan, maç öncesi ve sonrasında futbolcuların kameralara vereceği demeçleri düzenleyen yönetmelik. uyulmaması durumunda çeşitli para ve müsabakalardan men cezaları uygulanıyor. bazı maddeleri şöyle;
maç öncesi,
kendisinden güçlü takımla deplasmanda oynayan oyuncu demeci: "rakibimizin gücünü biliyoruz, puan veya puanlar almaya geldik"
kendisinden güçlü takımla kendi sahasında oynayan oyuncu demeci: "rakibimizin gücünü biliyoruz, biz de taraftarımızın desteğiyle 3 puan için sahaya çıkacağız"
kendisinden zayıf takımla deplasmanda oynayan oyuncu demeci: "rakibimiz zor günler geçiriyor ama biz de üst sıraları hedefliyoruz"
kendisinden zayıf takımla kendi sahasında oynayan oyuncu demeci: "iyi hazırlandık, hedefimiz mutlak galibiyet"
maç sonrası,
içerde galibiyet demeci: "takım halinde çok iyi oynadık, galibiyeti taraftara hediye ediyoruz"
içerde mağlubiyet demeci: "lig uzun bir maraton, bunu yenilgiyi deplasmanda telafi edeceğiz"
deplasmanda galibiyet demeci: "bütün hafta çok iyi hazırlandık, rakibimizin zayıf noktalarını biliyorduk, takım arkadaşlarımı kutluyorum"
deplasmanda mağlubiyet demeci: "iyi bir oyun ortaya koymamıza rağmen çok basit goller yedik, önümüzdeki haftalara bakıcaz"
maç öncesi,
kendisinden güçlü takımla deplasmanda oynayan oyuncu demeci: "rakibimizin gücünü biliyoruz, puan veya puanlar almaya geldik"
kendisinden güçlü takımla kendi sahasında oynayan oyuncu demeci: "rakibimizin gücünü biliyoruz, biz de taraftarımızın desteğiyle 3 puan için sahaya çıkacağız"
kendisinden zayıf takımla deplasmanda oynayan oyuncu demeci: "rakibimiz zor günler geçiriyor ama biz de üst sıraları hedefliyoruz"
kendisinden zayıf takımla kendi sahasında oynayan oyuncu demeci: "iyi hazırlandık, hedefimiz mutlak galibiyet"
maç sonrası,
içerde galibiyet demeci: "takım halinde çok iyi oynadık, galibiyeti taraftara hediye ediyoruz"
içerde mağlubiyet demeci: "lig uzun bir maraton, bunu yenilgiyi deplasmanda telafi edeceğiz"
deplasmanda galibiyet demeci: "bütün hafta çok iyi hazırlandık, rakibimizin zayıf noktalarını biliyorduk, takım arkadaşlarımı kutluyorum"
deplasmanda mağlubiyet demeci: "iyi bir oyun ortaya koymamıza rağmen çok basit goller yedik, önümüzdeki haftalara bakıcaz"
(bkz: galibiyet parolasıyla sahaya çıkmak)
(bkz: puan veya puanlarla dönmek)
(bkz: harika bir şut aynı güzellikte kurtarış)
(bkz: puan veya puanlarla dönmek)
(bkz: harika bir şut aynı güzellikte kurtarış)
filmde sherlock holmes ile ilgili ayrıntılar dikkatlice beyaz perdeye aktarılmasına rağmen, en büyük değişiklik dr. watson karakterinde yaşanmış. dr. watsonın asıl görevi, olaylara biz okurlar gibi düz mantık bakması ve sherlock holmesun onun vasıtasıyla aklından geçenleri okuyucuya anlatması olmasına rağmen, filmde watson daha karizmatik ve becerikli gösterilmiş.
filmin sonunda parçaları yerlerine oturtsanız bile, filmin ortasında sherlock holmesun düşünceleri ve söyledikleri o kadar karmaşık bir hal alıyor ki, zaman zaman filmden kopup sıkılabiliyorsunuz.
filmin sonunda parçaları yerlerine oturtsanız bile, filmin ortasında sherlock holmesun düşünceleri ve söyledikleri o kadar karmaşık bir hal alıyor ki, zaman zaman filmden kopup sıkılabiliyorsunuz.
dünyanın jandarmalığına soyunup, asıl terör kaynağı olan bir ülkenin askerlerinin, hapishanelerde ıraklılara işkence yapıp çıplak resimlerini çekerken, aslında özlerinde çok naif ve duyarlı insanlar olduğunu anlatan propaganda amaçlı çekilmiş bir film. oskar ödülleri bilinçli bir şekilde bu filme verilerek, sırf oskarları topladı diye bu filmi izleyecek yüzbinlerce insana ulaşması sağlanmıştır. amerikanın iğrenç dünya görüşü akademiye kadar bulaşmış.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?