zafer ilbars ın ilk kitabı. okuyan us yayınlarından çıktı. underground tarzda yazılmış, kaybeden ya da silik insanları konu ediniyor. içine kapanık kahramanları dolayısıyla yazarıyla özdeşleşiyor.
kars kökenli, balıkesir doğumlu, izmir li sayılabilecek - dokuz eylül dramatik yazarlık mezunu - askerlik dönüşü istanbul a yerleşmiş, kişiliğine uygun bir mekanda - tünel- çatı katında martılar ve kedilerle yaşayan taze yazar. ilk kitabı pornovida okuyan us yayınlarından çıktı. okuldayken yazdığı kısa oyunlarla ödül almışlığı vardır.
tom waits, bukowski, f1 ve sinema ukalası. sinema eleştirilerihttp://www.beyazperde.com da yayınlanmaktadır. eksi sozluk kıdemlilerinden, tabularasa nickli camus yabancı benzeri zat - ı muhterem.
türkcell de süründükten sonra metin yazarlığı yapmaya başladı. o şimdi reklamcı ama her zaman o bir yazar. kalemine kuvvet.
tom waits, bukowski, f1 ve sinema ukalası. sinema eleştirilerihttp://www.beyazperde.com da yayınlanmaktadır. eksi sozluk kıdemlilerinden, tabularasa nickli camus yabancı benzeri zat - ı muhterem.
türkcell de süründükten sonra metin yazarlığı yapmaya başladı. o şimdi reklamcı ama her zaman o bir yazar. kalemine kuvvet.
geleceğin en önemli piyanistlerinden biri olmaya aday genç müzisyen. bilkent, 9 eylül, çukurova üniversitesi derken burslu olarak kolombiya üniversitesinde okudu. moscova ve bir çok yerde verdiği konserler eşliğinde mezun oldu. şubat 2006 da carnegie hall da başarılı bir konser gerçekleştirdi. bu öğretim yılında ithake üniversitesinde piyano dersi verecek ve masterini tamamlayacak. ayrıca klasik kemençe de çalan atakan sarı ya başarılar diliyorum.
tek rakibi orcun kunek olan muhteşem psikiyatrist - şair.
taze cevizin o ince iç kabuğunu
üst beynimiz olarak farz eden okuyucu
üst beynimizin 1 mm lik kalınlığı olduğunu
ne güzel de bir orantıyla keşfeder
psikoestetik - sistem yayıncılık
g.a.t.a. da uzun yıllar psikiyatri servisinin başında bulunmuştur.
taze cevizin o ince iç kabuğunu
üst beynimiz olarak farz eden okuyucu
üst beynimizin 1 mm lik kalınlığı olduğunu
ne güzel de bir orantıyla keşfeder
psikoestetik - sistem yayıncılık
g.a.t.a. da uzun yıllar psikiyatri servisinin başında bulunmuştur.
umit aktan
dünya kupası maçlarını kanal 1 için yorumlayan adam. hollanda - fildişi sahili maçından sonra ahmet çakarla yaptıkları konuşma ;
a.ç : neden fildişi sahili? çok mu fildişi varmış?
ü.a : yok hocam, onların filleri dişiymiş.
dünya kupası maçlarını kanal 1 için yorumlayan adam. hollanda - fildişi sahili maçından sonra ahmet çakarla yaptıkları konuşma ;
a.ç : neden fildişi sahili? çok mu fildişi varmış?
ü.a : yok hocam, onların filleri dişiymiş.
mayalarda tanrısal özellik kabul edilen göz bozukluğu. çocuklar şaşı olsun diye doğduklarında alınlarının ortasından bir boncuk sarkıtılır, çocuklarda baka baka şaşı olurmuş. herkesin şaşı olduğu bir toplumda yanlış anlaşılmalar da çok olurdu hani.
" - oğlum önüne bak.
- bakıyorum hocam.
- sana demedi ki, bana dedi. "
" - oğlum önüne bak.
- bakıyorum hocam.
- sana demedi ki, bana dedi. "
kanal 1 in muhteşem futbol yorumcusu ferdi leflef in yumurtladığı inci. şöyle bir laf geldi aklıma "ya hesap bilmiyor ya hiç dayak yememiş" . ilgiyle izliyoruz bu ukala yavrusunu.
sadece türkiye de yetişen bir bitki. küçükbaş hayvanlara çiftleşme döneminde yeirilen bu bitki, prof. dr. ahmet duran tarafından viagara ya rakip gösterilmiş. sadece elli yaş üstü olan erkekler için. onlar da küçükbaş sınıfına giriyorlar anlaşılan..
kaybolmuş bir kentin eskicisiydi
makineleşmeye karşı duyguları topluyordu
kaybolmuş bir kentin sokaklarında
torbasında umut, torbasında insana dair ne varsa.
yalnız değilsin eskici, bir sabah güneş doğar
sevgiden tuğlalarla yeniden kurarız bu kenti.
bu kent yorgun düşmüş onca acıyla
yeni bir güne başlıyor umarsızca
bir tek eskici düşmüş yollara
torbasında umut, torbasında insana dair ne varsa.
yalnız değilsin eskici, bir sabah güneş doğar
sevgiden tuğlalarla yeniden kurarız bu kenti.
metin - kemal kahraman
makineleşmeye karşı duyguları topluyordu
kaybolmuş bir kentin sokaklarında
torbasında umut, torbasında insana dair ne varsa.
yalnız değilsin eskici, bir sabah güneş doğar
sevgiden tuğlalarla yeniden kurarız bu kenti.
bu kent yorgun düşmüş onca acıyla
yeni bir güne başlıyor umarsızca
bir tek eskici düşmüş yollara
torbasında umut, torbasında insana dair ne varsa.
yalnız değilsin eskici, bir sabah güneş doğar
sevgiden tuğlalarla yeniden kurarız bu kenti.
metin - kemal kahraman
amerikalı psikiyatris ve varoluşçu psikoterapinin önde gelen ismi rollo may ın türkçeye " yaratma cesareti " olarak çevrilen kitabı.
metis yayınları / çeviri : alper soysal
metis yayınları / çeviri : alper soysal
psikoloji, psikoterapi, felsefe ve sanatla yakından ilgilenen, tüm varoluşcular gibi kaygı olgusunu ele alarak " yaratma " üzerine kafayı takmış psikiyatris. özne - nesne ikiliğini yapay bulan may, duygulanımı ön plana çıkarır ve sorgular.
alfred adler le çalışmış olan may, kaygı kuramını beğenmeyip varoluşçu fenomenoloji ye yönelmiş, bu alanda önde gelen isimlerden olmuştur.
alfred adler le çalışmış olan may, kaygı kuramını beğenmeyip varoluşçu fenomenoloji ye yönelmiş, bu alanda önde gelen isimlerden olmuştur.
çin devrimini temsil eden, kominist parti üyesi binlerce insanın kıtayı bir baştan bir başa dövüşerek geçişlerine verilen ad.
evren zamanında, adını hatırlayamadığım çinli bir devlet adamı ülkemize gelmişti. oldukça yaşlı ama dinç olan bu adama evren kompliman yapmak için;
"- gençliğinizi neye borçlusunuz? " diye sorunca,
"- uzun yürüyüşe." yanıtını alır ve o muhteşem gafı yapar;
"- günde kaç kilometre yürüyorsunuz?"
evren zamanında, adını hatırlayamadığım çinli bir devlet adamı ülkemize gelmişti. oldukça yaşlı ama dinç olan bu adama evren kompliman yapmak için;
"- gençliğinizi neye borçlusunuz? " diye sorunca,
"- uzun yürüyüşe." yanıtını alır ve o muhteşem gafı yapar;
"- günde kaç kilometre yürüyorsunuz?"
latin atasözü. niyet değil, uygulama ve sonuç önemlidir anlamında. amacınızın ne olduğu değil eylemlerinizin sonuçlarıyla yargılanırsınız.
hitler de dünyayı düzeltmek istiyordu. kutsal bir dava için savaştı, o ve yanındakiler.
gerçi avrupa yı dümdüz ettiler de dünyaya güçleri yetmedi.
hitler de dünyayı düzeltmek istiyordu. kutsal bir dava için savaştı, o ve yanındakiler.
gerçi avrupa yı dümdüz ettiler de dünyaya güçleri yetmedi.
"bir trajedi ikinci kez yaşanıyorsa o trajikomiktir ".
charlie chaplin
charlie chaplin
ne mermer heykeller, ne beylerin süslü anıtları
kalmış olacak, bu yaman şiir yaşıyorken gelecekte.
kahpe zaman toza bular, kirle sıvarken yazıtları,
günden güne daha parlayacaksın sen bu dizelerde.
hoyrat savaş durmadan alaşağı ederken heykelleri
taş yapıları kökleyip indirirken insanların kavgaları,
ne mars ın kılıcı ne savaşın azgın alevleri,
yok etmeyi başarabilecek seni yaşatan anıları.
ölen ölecek, çoğunun adı anılardan silinecek;
ama sen yoluna devam ederken, yer olacak övgülerine,
kaç kuşak varsa bundan böyle gelip geçecek
dünyanın son gününe dek, hepsinin gözünde.
kıyamet günü sen kendin dirilene dek var olacaksın,
hep bu şiirde yaşayacak, sevenlerin gözünde kalacaksın.
shakespeare - soneler
çeviri : bülent - saadet bozkurt
kalmış olacak, bu yaman şiir yaşıyorken gelecekte.
kahpe zaman toza bular, kirle sıvarken yazıtları,
günden güne daha parlayacaksın sen bu dizelerde.
hoyrat savaş durmadan alaşağı ederken heykelleri
taş yapıları kökleyip indirirken insanların kavgaları,
ne mars ın kılıcı ne savaşın azgın alevleri,
yok etmeyi başarabilecek seni yaşatan anıları.
ölen ölecek, çoğunun adı anılardan silinecek;
ama sen yoluna devam ederken, yer olacak övgülerine,
kaç kuşak varsa bundan böyle gelip geçecek
dünyanın son gününe dek, hepsinin gözünde.
kıyamet günü sen kendin dirilene dek var olacaksın,
hep bu şiirde yaşayacak, sevenlerin gözünde kalacaksın.
shakespeare - soneler
çeviri : bülent - saadet bozkurt
herhalde bir dulun gözlerini ıslatırım diye korkudan
böyle bekar yaşamayı seçip tüketiyorsun kendini.
ah, ama bil ki, eğer çocuksuz ölecek olursan,
dünya yanacak sana, eşten yoksun kadına yanar gibi.
yeryüzündeki her dul, çocuklarının gözüne baktıkça,
kocasının anısını canlı tutabilecekken hayalinde,
senin dul eşin dünya olacak ve ağlayacak ömrü boyunca,
kendi gitti ama bir benzerini bırakmadı diye geride.
düşün ki , insan ne kadar savurursa varını yoğunu,
dünyada kalır harcadığı, yalnızca el değiştirir;
ama boşa harcanan güzelliğin dünyada gelir sonu,
kullanmadan saklamakla onu, kullanan yok etmiştir.
kişi eğer kendine bu denli hainlik etmişse,
başkalarına sevgiden eser olamaz onun içinde.
shakespeare soneler
çeviri : bülent - saadet bozkurt
böyle bekar yaşamayı seçip tüketiyorsun kendini.
ah, ama bil ki, eğer çocuksuz ölecek olursan,
dünya yanacak sana, eşten yoksun kadına yanar gibi.
yeryüzündeki her dul, çocuklarının gözüne baktıkça,
kocasının anısını canlı tutabilecekken hayalinde,
senin dul eşin dünya olacak ve ağlayacak ömrü boyunca,
kendi gitti ama bir benzerini bırakmadı diye geride.
düşün ki , insan ne kadar savurursa varını yoğunu,
dünyada kalır harcadığı, yalnızca el değiştirir;
ama boşa harcanan güzelliğin dünyada gelir sonu,
kullanmadan saklamakla onu, kullanan yok etmiştir.
kişi eğer kendine bu denli hainlik etmişse,
başkalarına sevgiden eser olamaz onun içinde.
shakespeare soneler
çeviri : bülent - saadet bozkurt
ister ömrüm yetsin, bir gün senin yazıtını yazmaya,
ister sen yaşıyor ol, ben toprak altında çürümüşken;
benimle ilgili her şey silinip gidecek sonunda,
ama ölüm silemeyecek senin anılarını yeryüzünden.
benim bu dünyadan ayrılışım ölüm demek olacak ama,
sen bundan böyle adınla sonsuzluğa ulaşacaksın;
sıradan bir mezar bulunacak yeryüzünde bana,
sense insanlığın gözündeki kabrinde yaşayacaksın.
benim şiirim adına dikilmiş hoş bir anıt olacak,
henüz yaratılmamış gözler okuyacak seni orda;
şimdi soluk alan kim varsa çoktan ölmüş olduğunda.
kalemim sayesinde sen her zaman yaşayacaksın,
insanlar soluk aldıkça dillerde dolaşacaksın.
shakespeare soneler
çeviri : bülent - saadet bozkurt
ister sen yaşıyor ol, ben toprak altında çürümüşken;
benimle ilgili her şey silinip gidecek sonunda,
ama ölüm silemeyecek senin anılarını yeryüzünden.
benim bu dünyadan ayrılışım ölüm demek olacak ama,
sen bundan böyle adınla sonsuzluğa ulaşacaksın;
sıradan bir mezar bulunacak yeryüzünde bana,
sense insanlığın gözündeki kabrinde yaşayacaksın.
benim şiirim adına dikilmiş hoş bir anıt olacak,
henüz yaratılmamış gözler okuyacak seni orda;
şimdi soluk alan kim varsa çoktan ölmüş olduğunda.
kalemim sayesinde sen her zaman yaşayacaksın,
insanlar soluk aldıkça dillerde dolaşacaksın.
shakespeare soneler
çeviri : bülent - saadet bozkurt
gözlerimi en sıkı kapadığımda en iyi görüyorlar,
gün boyu doğru dürüst bakmıyorlar çünkü hiçbir şeye;
ama uykuya daldığımda, rüyalarda sana bakıyorlar,
kapkara ışıldıyor, parlıyorlar karanlığa dikilince.
işte gölgenle bile gölgeleri aydınlatırken sen,
gölgen parlarken görmeyen gözler karşısında,
gölgenin görüntüsü ne muhteşem görünür bilsen,
parlak güne, senin daha da parlak ışığında.
ölü gecede senin o güzelim bedensiz gövden bile,
ağır uyku arasında görmeyen gözlere düştükten sonra,
kimbilir nasıl kutsanmış olur gözlerim herhalde,
yaşayan günün ışığında sana baktığında.
seni görmedikten sonra, her gün benim için gece;
gecelerse parlak gün, rüyalar seni bana gösterince.
shakespeare soneler
çeviri : bülent - saadet bozkurt
gün boyu doğru dürüst bakmıyorlar çünkü hiçbir şeye;
ama uykuya daldığımda, rüyalarda sana bakıyorlar,
kapkara ışıldıyor, parlıyorlar karanlığa dikilince.
işte gölgenle bile gölgeleri aydınlatırken sen,
gölgen parlarken görmeyen gözler karşısında,
gölgenin görüntüsü ne muhteşem görünür bilsen,
parlak güne, senin daha da parlak ışığında.
ölü gecede senin o güzelim bedensiz gövden bile,
ağır uyku arasında görmeyen gözlere düştükten sonra,
kimbilir nasıl kutsanmış olur gözlerim herhalde,
yaşayan günün ışığında sana baktığında.
seni görmedikten sonra, her gün benim için gece;
gecelerse parlak gün, rüyalar seni bana gösterince.
shakespeare soneler
çeviri : bülent - saadet bozkurt
nazım hikmet in akşam gazetesinde kullandığı takma adı.
nazim hikmet, orhan selim takma adıyla akşam gazetesinde yazdığı dönemlerde bab - ı ali nin en şiddetli polemiklerinden biri peyami safa ile arasında geçmiştir. başlıktaki şiir nazım ın peyami safa ya verdiği ayardır. karşılığında ise cingoz recai den nazim hikmet e isimli bir şiir yayınlamıştır.
işte " bir provokatör üstüne hiciv denemeleri "
"sen ölmedin, seni öldürdüler zavallı kadın."
t.f.
sen çıkmadın
çıkardılar karşıma seni!
kıllı, kara elleriyle tutup enseni
gövdeni yerden bir karış kaldırdılar,
sonra birdenbire
bırakıp yere
seni pantolonumun paçasına saldırdılar.
bir düşün oğlum,
bir düşün ey yetimi safa
bir düşün ki, son defa
anlıyabilesin :
sen bu kavgada
bir nokta bile değil,
bir küçük, eğri virgül,
bir zavallı vesilesin!..
ben, kızabilir miyim sana?
sen de bilirsin ki, benim âdetim değildir
bir posta tatarına
bir emir kuluna sövmek,
efendisine kızıp
uşağını dövmek!.
sen de bilirsin ki, jurnal esnafı, senin gibiler
tutulup kulaklarından birer birer
teşhir edilirler..
ben, sadece söküp
bir fitnenin otuz iki dişini,
ve babıâli kaldırımlarına döküp
geleceğini, geçmişini
aldım omuzuma işte bu teşhir işini....
bir düşün oğlum,
bir düşün ve inkâr etme ki;
keteon matbaasında ut çalıp
ayak şarkıcılarına beste talim eylemek,
ve o biçare larusun ırzına geçip
zatını âlim eylemek,
sana pek
zor geldi ki, demek;
aranızda dolaşır görünce
benim "orhan selim" adlı dilsiz
ve kolu bağlı gölgemi,
hemen azıya alıp gemi
faşisto-demokrato-liberal
bir jurnal
yazıp
delikanlıyı yere çalmak
ve bir miktarı minasip elden almak
istedin!..
elden alıp almamana
karışmam ama,
biz,
gölgemizi bile çiğnetmeyiz adama!
bir düşün oğlum,
bir düşün, ey, göbekli patron veletlerinin
"doğru yol" göstericisi,
bir düşün ey yetimi safa,
bir düşün ve hatırla ki, son defa :
o, takma aslan yeleli namık kemal üstadın senin;
abanoz ellerinden
zenci kölesinin
som altın taslarla şarap içerek
ve "didarı hürriyet"in dizinde
kendi kendinden geçerek :
"yüksel ki yerin
bu yer değildir,
dünyaya geliş
hüner değildir!" demiş...
sen de yükseldin uyup
onun sesine
"la dam o kamelya"nın fesli figüranlığından
ahmet haşimin "degüstasyon"daki iskemlesine..
bir düşün oğlum!
bir düşün ve mezarların hududunu aşma!
kendine güven üstat
babana değil,
bir ölüyü koluna takıp dolaşma!
öyle zart zurt eşilmez toprağı gidenlerin!
rahat bırak oğlum
rahat bırak uyusun
o muhterem "şehidi hürriyet" bey pederin!
hem böyle daha iyi.
çünkü bak ortada
ne yeni bir ingiliz-boer
harbi var,
ne de tebrik isteyen bir ingiliz elçiliği...
ölüleri rahat bırak oğlum.
rahat bırak uyusun benim de gidenlerim!
sen de bilirsin ki ben
ne dedemden
miras bekledim,
ne babamdan şeref, şan!
hasep, nesep, kan, soy sop işinde yoğum.
çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum
ne de tecrübelik bir tavşan.
ben sadece ölen babamdan ileri,
doğacak çocuğumdan geriyim,
ve bir kavganın adsız neferiyim..
ey ihtisas mahkemeleri kaçağı
ve despinis kokonun aftosu,
ey marka malı kör
provokatör,
ve ey zavallı yetim...
yoktur şimşiri kahrını inkâra niyyetim...
kokla, çek ve iç,
üzülme hiç...
billahi cihan bilir ki, sen
kahraman, ulusal muhaliflerimizdensin!
kokla, çek ve iç
üzülme hiç.
yalnız, ara sıra
bakıp aynalara
bir deve derisinden beli değnekli hacivat düşün.
bir düşün oğlum :
müdahin, çelebi hazreti hacivatın
giyerek harp ilahı göbekli marsın üniformasını
kahramanane bir dalkavuklukla hesap sormasını.
bir düşün oğlum,
bir düşün ey sayın provokatör...
her dövüşen sersemdir senin için
her anlayıp inanan kör.
ve sen ki, bir fikre bağlanışın
azılı düşmanısın;
anlat bana nasıl oldu da şu,
anlat bana nasıl oldu da sen,
yanarak boynu müsellesli bir mason imanıyla
boyamak istedin süleymanın çift sütununu
o biçare "hürriyeti efkâr"ın kanıyla?
hem ne derin bir inanışmış ki, bu,
ne müthiş bir ateşle yanışmış ki, bu,
göze aldırmış sana
fenafil-maşrıkı âzam olmayı,
mason localarına üç defa bavurup
mason localarından üç defa kovulmayı.
bir düşün oğlum,
bir düşün ve inkâr etme ki;
gizli gece yolculuklarından kalmadır senin alın terin.
sen her gece
el ayak çekilince
"nuvel literer"in
bir arşınlık duvarından aşarak
ve parmaklarının ucuna basıp dolaşarak
yapraklarında onun,
apartırsın satırlarını birer birer
cingözle beraber.
fakat her duvar
bir karış değildir.
her duvardan atlamayı kesmez senin gözün
ve her fikrin açılmaz kapıları
maymuncuğuyla cingözün..
okuman lazım evlat.
evirip çevirmeyi, göze girmeyi, falan filan
bırakıp
okuman....
bir düşün oğlum,
bir düşün ey yetimi safa,
bir düşün ve benden öğren ki son defa :
fikir dediğin
şeyin
karabet ustanın uduna benzemez suratı.
o, ne şapırtılarla çiğnenen bir sakız,
ne "vatan-silistre"de abdullah çavuşun tiradı,
ne de "bir akşamdı"da müteverrim bir bayan ilacıdır.
o, şahlanmış bir savaş kılıcıdır.
bu ata atlıyacak yürek
ve bu kabzaya bilek
gerek....
işte " bir provokatör üstüne hiciv denemeleri "
"sen ölmedin, seni öldürdüler zavallı kadın."
t.f.
sen çıkmadın
çıkardılar karşıma seni!
kıllı, kara elleriyle tutup enseni
gövdeni yerden bir karış kaldırdılar,
sonra birdenbire
bırakıp yere
seni pantolonumun paçasına saldırdılar.
bir düşün oğlum,
bir düşün ey yetimi safa
bir düşün ki, son defa
anlıyabilesin :
sen bu kavgada
bir nokta bile değil,
bir küçük, eğri virgül,
bir zavallı vesilesin!..
ben, kızabilir miyim sana?
sen de bilirsin ki, benim âdetim değildir
bir posta tatarına
bir emir kuluna sövmek,
efendisine kızıp
uşağını dövmek!.
sen de bilirsin ki, jurnal esnafı, senin gibiler
tutulup kulaklarından birer birer
teşhir edilirler..
ben, sadece söküp
bir fitnenin otuz iki dişini,
ve babıâli kaldırımlarına döküp
geleceğini, geçmişini
aldım omuzuma işte bu teşhir işini....
bir düşün oğlum,
bir düşün ve inkâr etme ki;
keteon matbaasında ut çalıp
ayak şarkıcılarına beste talim eylemek,
ve o biçare larusun ırzına geçip
zatını âlim eylemek,
sana pek
zor geldi ki, demek;
aranızda dolaşır görünce
benim "orhan selim" adlı dilsiz
ve kolu bağlı gölgemi,
hemen azıya alıp gemi
faşisto-demokrato-liberal
bir jurnal
yazıp
delikanlıyı yere çalmak
ve bir miktarı minasip elden almak
istedin!..
elden alıp almamana
karışmam ama,
biz,
gölgemizi bile çiğnetmeyiz adama!
bir düşün oğlum,
bir düşün, ey, göbekli patron veletlerinin
"doğru yol" göstericisi,
bir düşün ey yetimi safa,
bir düşün ve hatırla ki, son defa :
o, takma aslan yeleli namık kemal üstadın senin;
abanoz ellerinden
zenci kölesinin
som altın taslarla şarap içerek
ve "didarı hürriyet"in dizinde
kendi kendinden geçerek :
"yüksel ki yerin
bu yer değildir,
dünyaya geliş
hüner değildir!" demiş...
sen de yükseldin uyup
onun sesine
"la dam o kamelya"nın fesli figüranlığından
ahmet haşimin "degüstasyon"daki iskemlesine..
bir düşün oğlum!
bir düşün ve mezarların hududunu aşma!
kendine güven üstat
babana değil,
bir ölüyü koluna takıp dolaşma!
öyle zart zurt eşilmez toprağı gidenlerin!
rahat bırak oğlum
rahat bırak uyusun
o muhterem "şehidi hürriyet" bey pederin!
hem böyle daha iyi.
çünkü bak ortada
ne yeni bir ingiliz-boer
harbi var,
ne de tebrik isteyen bir ingiliz elçiliği...
ölüleri rahat bırak oğlum.
rahat bırak uyusun benim de gidenlerim!
sen de bilirsin ki ben
ne dedemden
miras bekledim,
ne babamdan şeref, şan!
hasep, nesep, kan, soy sop işinde yoğum.
çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum
ne de tecrübelik bir tavşan.
ben sadece ölen babamdan ileri,
doğacak çocuğumdan geriyim,
ve bir kavganın adsız neferiyim..
ey ihtisas mahkemeleri kaçağı
ve despinis kokonun aftosu,
ey marka malı kör
provokatör,
ve ey zavallı yetim...
yoktur şimşiri kahrını inkâra niyyetim...
kokla, çek ve iç,
üzülme hiç...
billahi cihan bilir ki, sen
kahraman, ulusal muhaliflerimizdensin!
kokla, çek ve iç
üzülme hiç.
yalnız, ara sıra
bakıp aynalara
bir deve derisinden beli değnekli hacivat düşün.
bir düşün oğlum :
müdahin, çelebi hazreti hacivatın
giyerek harp ilahı göbekli marsın üniformasını
kahramanane bir dalkavuklukla hesap sormasını.
bir düşün oğlum,
bir düşün ey sayın provokatör...
her dövüşen sersemdir senin için
her anlayıp inanan kör.
ve sen ki, bir fikre bağlanışın
azılı düşmanısın;
anlat bana nasıl oldu da şu,
anlat bana nasıl oldu da sen,
yanarak boynu müsellesli bir mason imanıyla
boyamak istedin süleymanın çift sütununu
o biçare "hürriyeti efkâr"ın kanıyla?
hem ne derin bir inanışmış ki, bu,
ne müthiş bir ateşle yanışmış ki, bu,
göze aldırmış sana
fenafil-maşrıkı âzam olmayı,
mason localarına üç defa bavurup
mason localarından üç defa kovulmayı.
bir düşün oğlum,
bir düşün ve inkâr etme ki;
gizli gece yolculuklarından kalmadır senin alın terin.
sen her gece
el ayak çekilince
"nuvel literer"in
bir arşınlık duvarından aşarak
ve parmaklarının ucuna basıp dolaşarak
yapraklarında onun,
apartırsın satırlarını birer birer
cingözle beraber.
fakat her duvar
bir karış değildir.
her duvardan atlamayı kesmez senin gözün
ve her fikrin açılmaz kapıları
maymuncuğuyla cingözün..
okuman lazım evlat.
evirip çevirmeyi, göze girmeyi, falan filan
bırakıp
okuman....
bir düşün oğlum,
bir düşün ey yetimi safa,
bir düşün ve benden öğren ki son defa :
fikir dediğin
şeyin
karabet ustanın uduna benzemez suratı.
o, ne şapırtılarla çiğnenen bir sakız,
ne "vatan-silistre"de abdullah çavuşun tiradı,
ne de "bir akşamdı"da müteverrim bir bayan ilacıdır.
o, şahlanmış bir savaş kılıcıdır.
bu ata atlıyacak yürek
ve bu kabzaya bilek
gerek....
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?