brezilyalı eğitim uzmanı, yazar. eğitimde bilginin aktarılmasında anti - otoriter bir yöntem benimsemiş öğretmen / öğrenci çelişkisine dikkat çekmiştir.bilme sürecinde öğretmen ve öğrencinin eşit olması gerektiğini savunmuştur. ülkesinde yaptığı çalışmalar sonrasında iki defa tutuklanmış, şili ye kaçmak zorunda kalmıştır. unesco ile yaptığı çalışmalar ve latin amerika ülkelerindeki eğitime damga vuran teorileriyle tarihe geçmiş düşünür / eğitimci.
(bkz: praksis)
(bkz: pedagogy of the oppressed)
eylem + teori = praksis
paulo freire " ezilenlerin pedagojisi " adlı kitabında " eylemi boşlarsanız lafazan, teoriyi boşlarsanız aktivist olarak kalırsınız " der.
paulo freire " ezilenlerin pedagojisi " adlı kitabında " eylemi boşlarsanız lafazan, teoriyi boşlarsanız aktivist olarak kalırsınız " der.
kaynağını güçsüz ve ezilenle özdeşleşmekten alan cesaret biçimi. " bana dokunmayan yılan bin yaşasın " demeyen insanların sahip olduğu değer.
"toplumsal cesaret diğer insani varlıklarla ilişkiye girme cesaretidir -kişinin anlamlı yakınlık kurma umuduyla tehlikeye atılabilme yetisi. kişinin kendini, artan bir açıklığı talep eden bir ilişkiye, belli bir zaman süresi içinde yatırabilme cesaretidir."
"tuhaf nedenlerle en çok önem taşıyan şeyleri paylaşmakta utangacız."
"toplumsal cesaret, iki değişik tür korkunun yüz yüze gelmesini gerektirir. (...) ilki "yaşam korkusu". bu, özerk-olarak-yaşama-korkusudur, kendini terk edilmiş bulmak korkusu, bir başkasına dayanma gereksinimi. (,,,) bu korkunun tersi, "ölüm korkusu". bu, diğeri tarafından tümden emilme korkusudur, kendi benliğini ve kendi özerkliğini yitirme korkusu, bağımsızlığının alınıp götürülmesi korkusu."
rollo may - yaratma cesareti / metis yayınları
"tuhaf nedenlerle en çok önem taşıyan şeyleri paylaşmakta utangacız."
"toplumsal cesaret, iki değişik tür korkunun yüz yüze gelmesini gerektirir. (...) ilki "yaşam korkusu". bu, özerk-olarak-yaşama-korkusudur, kendini terk edilmiş bulmak korkusu, bir başkasına dayanma gereksinimi. (,,,) bu korkunun tersi, "ölüm korkusu". bu, diğeri tarafından tümden emilme korkusudur, kendi benliğini ve kendi özerkliğini yitirme korkusu, bağımsızlığının alınıp götürülmesi korkusu."
rollo may - yaratma cesareti / metis yayınları
dostum, göründüğüm gibi değilim. görünüş sadece giydiğim bir elbisedir. senin sorgularından beni, benim kayıtsızlığımdan seni koruyan, özenle örülmüş bir elbise.
benim içimdeki ‘ben’, dostum, sessizlik içinde oturur, sonsuzluğa dek kalacak orada, doyulmaz, erişilmez.
ne söylediklerime inanmanı, ne de yaptıklarıma güvenmeni isterim- çünkü sözlerim senin aklından geçenlerin dile getirilmesinden, yaptıklarımsa umutlarının eylemleştirilmesinden başka bir şey değildir.
"rüzgar doğuya esiyor" dediğin zaman "evet, doğuya esiyor" derim: çünkü düşüncelerimin rüzgarda değil, deniz üzerinde dolaştığını bilesin istemem.
denizlerde gezen düşüncelerimi anlayamazsın, zaten anlamanı da istemem. bırak denizimle başbaşa kalayım.
senin için gündüz olduğu zaman dostum, benim için gecedir: böyle olsa da ben yeşil tepelere değerek oynayan öyle vaktini, vadiden süzülen mor gölgeleri anlatırım; çünkü sen ne karanlığımın türkülerini duyabilir, ne de yıldızlara çarpan kanatlarımı görebilirsin-görmemenden, duymamandan hoşnudum ben. bırak gecemle başbaşa kalayım.
sen cennetine yükselirken ben cehennemime inerim- o zaman bile bu ulaşılmaz uçurumu ötesinden bana seslenirsin,"arkadaşım, yoldaşım" ben de sana seslenirim, "yoldaşım, arkadaşım"-çünkü cehennemimi görmeni istemem. alevler görüşünü yakacak, duman burnuna dolacaktı. senin gelmeni istemeyecek kadar çok severim cehennemimi.bırak, cehennemimle başbaşa kalayım.
sen gerçeği, güzeli, doğruluğu seversin; ben de sen hoşnut olasın diye bunları sevmenin yerinde ve iyi olduğunu söylerim ama içimden senin sevgine gülerim. gene de gülüşümü göresin istemem. bırak kahkahalarımla başbaşa kalayım.
dostum, sen iyi, ihtiyatlı, akıllısın; hayır sen eksiksizsin- ben de seninle ölçülü ve düşünerek konuşurum. oysa ben deliyim. ama gizliyorum deliliğimi. bırak deliliğimle başbaşa kalayım.
dostum, sen benim dostum değilsin, ama ben bunu sana nasıl anlatacağım? benim yolum senin yolun değil, gene de birlikte yürüyoruz elele.
h. cibran
benim içimdeki ‘ben’, dostum, sessizlik içinde oturur, sonsuzluğa dek kalacak orada, doyulmaz, erişilmez.
ne söylediklerime inanmanı, ne de yaptıklarıma güvenmeni isterim- çünkü sözlerim senin aklından geçenlerin dile getirilmesinden, yaptıklarımsa umutlarının eylemleştirilmesinden başka bir şey değildir.
"rüzgar doğuya esiyor" dediğin zaman "evet, doğuya esiyor" derim: çünkü düşüncelerimin rüzgarda değil, deniz üzerinde dolaştığını bilesin istemem.
denizlerde gezen düşüncelerimi anlayamazsın, zaten anlamanı da istemem. bırak denizimle başbaşa kalayım.
senin için gündüz olduğu zaman dostum, benim için gecedir: böyle olsa da ben yeşil tepelere değerek oynayan öyle vaktini, vadiden süzülen mor gölgeleri anlatırım; çünkü sen ne karanlığımın türkülerini duyabilir, ne de yıldızlara çarpan kanatlarımı görebilirsin-görmemenden, duymamandan hoşnudum ben. bırak gecemle başbaşa kalayım.
sen cennetine yükselirken ben cehennemime inerim- o zaman bile bu ulaşılmaz uçurumu ötesinden bana seslenirsin,"arkadaşım, yoldaşım" ben de sana seslenirim, "yoldaşım, arkadaşım"-çünkü cehennemimi görmeni istemem. alevler görüşünü yakacak, duman burnuna dolacaktı. senin gelmeni istemeyecek kadar çok severim cehennemimi.bırak, cehennemimle başbaşa kalayım.
sen gerçeği, güzeli, doğruluğu seversin; ben de sen hoşnut olasın diye bunları sevmenin yerinde ve iyi olduğunu söylerim ama içimden senin sevgine gülerim. gene de gülüşümü göresin istemem. bırak kahkahalarımla başbaşa kalayım.
dostum, sen iyi, ihtiyatlı, akıllısın; hayır sen eksiksizsin- ben de seninle ölçülü ve düşünerek konuşurum. oysa ben deliyim. ama gizliyorum deliliğimi. bırak deliliğimle başbaşa kalayım.
dostum, sen benim dostum değilsin, ama ben bunu sana nasıl anlatacağım? benim yolum senin yolun değil, gene de birlikte yürüyoruz elele.
h. cibran
oyuncu, yönetmen, selendirme sanatçısı, radyo programcısı, festival organizatörü vs, vs...
metin belgin’ in yıllardır sahnelediği oyunun adı. yalnızlıktan hafif sıyırmış sanatçımızın herşeyi olan enstrümanıyla girdiği monolog sahnelenmektedir.
" porno yoksunu ve kimilerine göre ahlaki bir yaşam mı daha caziptir, yoksa porno çoşkusuyla dolu, anatomiyi sanatsal bir anlatımla kutsayan pornografiyle dopdolu bir yaşam mı?
gerçek hayatın bilgi basamaklarında hızla yükseliyorum.
evet, evet size katılıyorum. kesinlikle bir doktora ihtiyacım var.ama yine de bir soru sormak istiyorum size: elinizde güzel pornolar var mı? takas edebiliriz. üstüne bir de shakespeare in " soneler " kitabını hediye edebilirim size."
zafer ilbars pornovida
gerçek hayatın bilgi basamaklarında hızla yükseliyorum.
evet, evet size katılıyorum. kesinlikle bir doktora ihtiyacım var.ama yine de bir soru sormak istiyorum size: elinizde güzel pornolar var mı? takas edebiliriz. üstüne bir de shakespeare in " soneler " kitabını hediye edebilirim size."
zafer ilbars pornovida
" ey şiir okumayan, şiire kulak tıkayan okur, haklı olan sensin. sana saygıyla karışık bir öfke duymaktan başka bir şey gelmiyor elimden.ama şunu iyi bil ki, şiirle zıtlaşman yarar sağlamayacak sana.çünkü şiirin yalnızlığı senin de yalnızlığındır ve bu yalnızlık şiirin değil senin sonun olacaktır. inanıyorum ki sen günün birinde anka gibi kendi külünden yeniden doğacaksın. işte o gün gelene kadar benim sana diyeceğim; ateşin bol, tükenişin çabuk olsun."
metin altıok un edebiyat eleştirileri ve basında yayımlanmış çeşitli yazılarını bir araya getiren ( yky ) kitap.
" şiir bilgisini şiirin dışında aramak, birtakım estetik araştırmalardan yola çıkmak safdillikten başka bir şey değildir.şiiri bilmek isteyene şiirden başka kaynak yoktur."
" şiir bilgisini şiirin dışında aramak, birtakım estetik araştırmalardan yola çıkmak safdillikten başka bir şey değildir.şiiri bilmek isteyene şiirden başka kaynak yoktur."
cesaret tam bir inanç gerektirir ama yanında " yanılıgı payı " nı da taşır. cesaretle inancının peşinden giden insan yanılabileceğini hesaba katmazsa bu dogmatizm ya da fanatizm e giden yolun başlangıcıdır. paradoks, inançla savunduğunun peşinden giderken aynı zamanda şüphe etmek gerektiğinin farkında olmaktır. paradoks inanç ve şüphe nin iç içe geçmesidir.
anatomik olarak mümkün olmayan durum. ama - " ama dan sonrası şeytandandır " der bir alman atasözü - ruh hali olarak kadınların muayyen günleriyle benzeştiğimiz zamanlar da olur. örneğin terk edilmek, abaza dolanmak, gururun incinmesi vs... sözün özü özgüvenimiz sarsıldığında biz de sürekli kanıyormuşuz gibi huzursuz, saldırgan ve kaprisli olabiliriz.
fransızcadan dilimize geçmiştir. ansiklopedik bilgisi çok olan anlamında kullanılır. ama günümüzde yapılmış en iyi yorum, edward said in bbc için çekilen bir programda yaptığı tanımdır( aklımda kaldığı kadar ) ; " entelektüel; her zaman muhalif olandır. öyleki muhalifken yanında yer aldığı düşünce iktidar olduğunda ona dahi muhalif olmalıdır. çünkü ; entelektüel kendi içinde sürgündür. hiçbir sabit düşünceye bağlı kalmamalıdır. "
bu yorumdan yola çıkar, devlet paradigmasını güçlendirmek için kalem oynatan cumhuriyet aydınlarımız ve hükümetten nemalanan sağcı, islamcı aydınlarımızı düşününce, " bizde aydın çok, entelektüel yok" demek gerekiyor.
edward said in " entelektüel " adlı kitabı ( bbc programının metni ) ayrıntı yayınlarından çıkmıştı, sanırım. tavsiye olunur.
bu yorumdan yola çıkar, devlet paradigmasını güçlendirmek için kalem oynatan cumhuriyet aydınlarımız ve hükümetten nemalanan sağcı, islamcı aydınlarımızı düşününce, " bizde aydın çok, entelektüel yok" demek gerekiyor.
edward said in " entelektüel " adlı kitabı ( bbc programının metni ) ayrıntı yayınlarından çıkmıştı, sanırım. tavsiye olunur.
taşıdığı sıfatlara, ait olduğu bir zümreye ya da kişiye ya da kuruma gösterilen saygıyı şahsına gösteriliyor sanan kılımbımlar için söylenir.
arapça penis anlamına gelir.
" hocaya sormuşlar;
- zekeri büyük olanın cirim vakt- i sefası uzun mu sürer? hoca yanıtlamış;
- nerdeee! hamallığı ona düşer, sefasını başkası sürer.
" hocaya sormuşlar;
- zekeri büyük olanın cirim vakt- i sefası uzun mu sürer? hoca yanıtlamış;
- nerdeee! hamallığı ona düşer, sefasını başkası sürer.
" 13 sayısının uğursuz olduğuna ilişkin inanç dünyada o kadar yaygındır ki, yaşamı birçok yönde ciddi olarak etkilemektedir. bazı ülkelerde evlerin kapılarına 13 numarası verilmez, uçaklarda 13. koltuk sırası yoktur, apartmanlarda, otellerde 13. kat ya 1 2 a dır ya da 1 4 tür. 13 numaralı oda yoktur. olsa bile insanlar o odada kalmak istemezler. hatta ayın 1 3 ünde işe gelmeme, uçak ve tren rezervasyonlarının iptali, alışverişin düşmesi ve benzeri davranışların abd ye günde milyonlarca dolara mal olduğu söylenmektedir. bu inanç bir fobi yani bir çeşit korku hastalığı olarak kabul edilmiş olup adı triskaidekaphobiadır.
genel olarak bu inancın, hz. isanın meşhur son yemeğindeki havarilerin sayısından kaynaklandığı sanılsa da, kökü çok daha eskilere mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara, iskandinavya topraklarına kadar gider.
o zamanlarda ışık ve güzellik tanrısı balder bir ziyafet verir. balder vikkinglerin meşhur tanrısı odin ile frigganın oğulları olup, ay kraliçesi nannamn da eşidir. bu ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. ancak bu arada çıkan tartışmada, loki diğer tanrılar tarafından da çok sevilen balderi öldürür.
bu mitolojik hikaye ve inanış iskandinavyadan avrupanın güneyine kadar yayılır. hıristiyan din adamları bu halk masalını kullanırlar ve hz. isanın son yemeğine uygularlar. hıristiyan versiyonunda balderin yerini hz. isa, lokinin yerini de hain judas alır. bu yemekten sonra 24 saat içinde de hz. isa çarmıha gerilerek öldürülür. bu nedenle hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır.
bu inanışlara göre 13 sayısı uğursuzdur ama ayın cumaya rastlayan 13. günü hepten uğursuzdur. ancak böyle bir günde doğmuşsanız tam tersi, yani 13 sizin uğurlu gününüzdür.
cuma gününün uğursuz sayılmasına havva anamızın adem babamıza elmayı (bence "ayva"yı!) cuma günü yedirtip cennetten kovulmasına sebep olması, hz. nuh zamanındaki büyük selin cuma günü olması, hz. isanın cuma günü çarmıha gerilmesi gibi olaylardan biri veya hepsi neden olmuş olabilir. müslümanlar ise hz. ademin cuma günü yaratıldığına inandıklarından bu güne diğer günlerden daha çok değer verirler.
13 sayısının uğursuzluğuna duyulan inancın kökeninde bir yıl içinde ayın 13 kez dolunay olarak gözükmesinin yattığını söyleyenler de vardır."
http://www.nedeni.com/13_sayisi_neden_ugursuzdur.htm
genel olarak bu inancın, hz. isanın meşhur son yemeğindeki havarilerin sayısından kaynaklandığı sanılsa da, kökü çok daha eskilere mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara, iskandinavya topraklarına kadar gider.
o zamanlarda ışık ve güzellik tanrısı balder bir ziyafet verir. balder vikkinglerin meşhur tanrısı odin ile frigganın oğulları olup, ay kraliçesi nannamn da eşidir. bu ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. ancak bu arada çıkan tartışmada, loki diğer tanrılar tarafından da çok sevilen balderi öldürür.
bu mitolojik hikaye ve inanış iskandinavyadan avrupanın güneyine kadar yayılır. hıristiyan din adamları bu halk masalını kullanırlar ve hz. isanın son yemeğine uygularlar. hıristiyan versiyonunda balderin yerini hz. isa, lokinin yerini de hain judas alır. bu yemekten sonra 24 saat içinde de hz. isa çarmıha gerilerek öldürülür. bu nedenle hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır.
bu inanışlara göre 13 sayısı uğursuzdur ama ayın cumaya rastlayan 13. günü hepten uğursuzdur. ancak böyle bir günde doğmuşsanız tam tersi, yani 13 sizin uğurlu gününüzdür.
cuma gününün uğursuz sayılmasına havva anamızın adem babamıza elmayı (bence "ayva"yı!) cuma günü yedirtip cennetten kovulmasına sebep olması, hz. nuh zamanındaki büyük selin cuma günü olması, hz. isanın cuma günü çarmıha gerilmesi gibi olaylardan biri veya hepsi neden olmuş olabilir. müslümanlar ise hz. ademin cuma günü yaratıldığına inandıklarından bu güne diğer günlerden daha çok değer verirler.
13 sayısının uğursuzluğuna duyulan inancın kökeninde bir yıl içinde ayın 13 kez dolunay olarak gözükmesinin yattığını söyleyenler de vardır."
http://www.nedeni.com/13_sayisi_neden_ugursuzdur.htm
yaz geldi. gelince ne oldu? havalar ısındı. mutfaktan kötü kokular yükselmeye başladı. ekim ve mayıs ayları arasında bulaşıklar ayda bir kez yıkanarak idare eder ama yazın, sıcaklık otuz dereceleri bulduğunda işler boka sarar. mutfaktan gelen kokular çekilmez olduğu gibi küçük sineklerde can sıkmaya başlar. bu durumda yapılacak tek şey mutfağı temizlemek ve bulaşıkları yıkamaktır.
ekimden itibaren mayısa kadar ihtiyacınız olduğu kadar yıkayıp idare etmişken, hepsini - mutfak araç ve gereçlerinin tamamı kirlenmiş ve istiflenmiştir - yıkamak zor gelebilir. öncelikle tüm alet edavat toplanıp banyoya götürülür. tencere - tava, tabak- çanak, çatal - kaşık vs. sudan geçirilir. bu arada en altta kalan, kuruyunca yıkanması zor olmasın diye içine bir miktar su konmuş olanlar tuhaf görünebilir. su barlanmıştır, içinde evrim teorisini destekleyecek garip organizmalar görülebilir. paniğe kapılmadan, öğürtüler içinde hepsi sudan geçirilince, küvet suyla doldurulur ve içine bir şişe domestos boca edilir. mutfağa dönülür.
mutfak tezgahı ve ocak üzerinde de yeni yaşam formlarıyla karşılaşmak olasıdır. temizlik yapılacaksa tam olmalı deyip yağ, kir, pas çıkaran ne kadar deterjan ve türevi malzeme varsa itinayla tezgaha ve ocak zeminine dökülür. kirler yumuşasın diyerek mola verilir, bira açılır, sigara yakılır ve bilgisayarın başına oturulur. o gün dışarda yemek yenir, mutfağa dönmeye cesaret edilemez.
ertesi gün bir iştahla, dinlenmiş , sağlam bünyeyle işe koyulunur. eldiven , önlük feminen gereçler olduğu için uzak durulur. kirler çıkmamakta inat eder, siz " neden bu kadar biriktirdim? " diyerek hayıflanır ama azimle kazımaya devam edersiniz. tezgahın üstü görece - ocağa kıyasla - kolaydır. bulaşık süngerinin tırtıllı tarafı rengi dönmüş zemini ortaya çıkarır. bu arada kullandığınız temizlik malzemelerinin üstleri okunmadığı için, karıştırılmamaları gerektiği bilinmediğinden, gözlerde yanma, ciğerlerde nefes alırken sızlama ve ellerde erken yaşlanma belirtileri olabilir. hele sıcak su ve leke çıkarıcı malzemelerin ellerinizi kısa sürede yirmi yıl yaşlandırmasına tanık olmak başlıbaşına bir tecrübedir. mutfak tezgahının renginin asla eskisi gibi olmayacağına kanaat getirip bira ve sigara molası verilir. o akşam dışarda yenilir.
daha ertesi gün ocağın başına kararlı bir şekilde geçilir. ocak gözlerinin ıcığı cıcığı sizi derin düşüncelere gark eder. önce fırından başlamaya karar verirsiniz ve fırını açtığınızda mağlubiyeti tadarsınız. kapalı olduğu için sorun etmediğiniz fırın yağ sarkıtları ve dikitlerinyle dolu bir mağaraya benzemektedir, kokusu ise tarifi imkansız duyguların hasıl olmasına yol açar. mutfak ikinci kez sizi yenmiştir. kararlı bir şekilde telefona gidilir tanıdık ne kadar kadın varsa akraba, sevgili, arkadaş vs. aranıp yardım istenir, aldığınız nasihatlar ve uğradığınız " pislik " muamelesiyle kalakalırsınız. bu kez tanıdığınız tüm kadınlara lanet okuyarak, onlardan daha zeki olduğunuz gerçeğini hatırlayıp tasfiye işlemine başlarsınız. gereksiz olan ne varsa eleme yapıldıktan sonra bira ve sigara molası verilir, akşam yemeği dışarda yenir.
daha daha ertesi gün mini fırınlı ocak sorunundan kökten kurtulup, çok ucuza sade bir ocak alınarak işe başlanır. ocak ve mutfak tezgahı tamam, dolaplar ve çekmecelerle hiç muhatab olmadan, yerleri paspaslayıp küvete yönelirsiniz. küvetteki çamaşır suyu içinde arınmaya bıraktığınız bulaşıkların üstü yeni bir bakteri tabakasıyla kaplanmış şekilde sizi karşılar. buradan edineceğiniz tecrübe ; çamaşır suyunun bakterilere karşı geçici bir önlem olduğu gerçeğinin farkına varmaktır.bulaşık fırçasıyla iyice yumuşamış olan kirleri tekrar kazırsınız. bir kez daha bulaşıklara bol suyla duş aldırırken giysilerinizdeki çamaşır suyu lekelerini fark edersiniz. edineceğiniz bir tecrübe daha ; önlük giymek feminen de olsa giysilerinizi korur. kaynar suyla çamaşır suyunun buharlaşması sonucu oluşan havayı soluduğunuzda bir tecrübe daha edinirsiniz; bu karışımı koklamak kusmaya neden olur. görece temizlenmiş ama içinize sinmemiş bulaşıkları yine su dolu küvvette bırakıp sigara ve bira molası verilir. o akşam dışarda yenir.
daha daha daha ertesi gün artık muzaffer bir komutan edasıyla küvetin başına gelinir, önlük giyilmiş eldiven takılmıştır. bütün gücünüzle bulaşıklara saldırırsınız. ama temiz olanlar ile tam temiz olmayanlar ve hiç temizlenmeyenler arasında bocalayınca sinirlenip mola verirsiniz. dört gün süren yoğun çalışmalar sizi kan ter içinde bırakmıştır hemde yaz sıcağında. duş almanız gerekmektedir ve fakat küvet doludur. o anda dahiyane bir fikir aklınıza gelir; tüm bulaşıkları çöpe atıp, kullan at ürünlere yönelmek. planınızı uygulamaya koyarsınız. doldurduğunuz iki adet battal boy çöp poşetini kapının önüne bırakıp , mutlu mesut duşunuzu alırsınız. zaferinizi kutlamak için bira ve sigara içip , o akşam dışarda yemek yersiniz.
ekimden itibaren mayısa kadar ihtiyacınız olduğu kadar yıkayıp idare etmişken, hepsini - mutfak araç ve gereçlerinin tamamı kirlenmiş ve istiflenmiştir - yıkamak zor gelebilir. öncelikle tüm alet edavat toplanıp banyoya götürülür. tencere - tava, tabak- çanak, çatal - kaşık vs. sudan geçirilir. bu arada en altta kalan, kuruyunca yıkanması zor olmasın diye içine bir miktar su konmuş olanlar tuhaf görünebilir. su barlanmıştır, içinde evrim teorisini destekleyecek garip organizmalar görülebilir. paniğe kapılmadan, öğürtüler içinde hepsi sudan geçirilince, küvet suyla doldurulur ve içine bir şişe domestos boca edilir. mutfağa dönülür.
mutfak tezgahı ve ocak üzerinde de yeni yaşam formlarıyla karşılaşmak olasıdır. temizlik yapılacaksa tam olmalı deyip yağ, kir, pas çıkaran ne kadar deterjan ve türevi malzeme varsa itinayla tezgaha ve ocak zeminine dökülür. kirler yumuşasın diyerek mola verilir, bira açılır, sigara yakılır ve bilgisayarın başına oturulur. o gün dışarda yemek yenir, mutfağa dönmeye cesaret edilemez.
ertesi gün bir iştahla, dinlenmiş , sağlam bünyeyle işe koyulunur. eldiven , önlük feminen gereçler olduğu için uzak durulur. kirler çıkmamakta inat eder, siz " neden bu kadar biriktirdim? " diyerek hayıflanır ama azimle kazımaya devam edersiniz. tezgahın üstü görece - ocağa kıyasla - kolaydır. bulaşık süngerinin tırtıllı tarafı rengi dönmüş zemini ortaya çıkarır. bu arada kullandığınız temizlik malzemelerinin üstleri okunmadığı için, karıştırılmamaları gerektiği bilinmediğinden, gözlerde yanma, ciğerlerde nefes alırken sızlama ve ellerde erken yaşlanma belirtileri olabilir. hele sıcak su ve leke çıkarıcı malzemelerin ellerinizi kısa sürede yirmi yıl yaşlandırmasına tanık olmak başlıbaşına bir tecrübedir. mutfak tezgahının renginin asla eskisi gibi olmayacağına kanaat getirip bira ve sigara molası verilir. o akşam dışarda yenilir.
daha ertesi gün ocağın başına kararlı bir şekilde geçilir. ocak gözlerinin ıcığı cıcığı sizi derin düşüncelere gark eder. önce fırından başlamaya karar verirsiniz ve fırını açtığınızda mağlubiyeti tadarsınız. kapalı olduğu için sorun etmediğiniz fırın yağ sarkıtları ve dikitlerinyle dolu bir mağaraya benzemektedir, kokusu ise tarifi imkansız duyguların hasıl olmasına yol açar. mutfak ikinci kez sizi yenmiştir. kararlı bir şekilde telefona gidilir tanıdık ne kadar kadın varsa akraba, sevgili, arkadaş vs. aranıp yardım istenir, aldığınız nasihatlar ve uğradığınız " pislik " muamelesiyle kalakalırsınız. bu kez tanıdığınız tüm kadınlara lanet okuyarak, onlardan daha zeki olduğunuz gerçeğini hatırlayıp tasfiye işlemine başlarsınız. gereksiz olan ne varsa eleme yapıldıktan sonra bira ve sigara molası verilir, akşam yemeği dışarda yenir.
daha daha ertesi gün mini fırınlı ocak sorunundan kökten kurtulup, çok ucuza sade bir ocak alınarak işe başlanır. ocak ve mutfak tezgahı tamam, dolaplar ve çekmecelerle hiç muhatab olmadan, yerleri paspaslayıp küvete yönelirsiniz. küvetteki çamaşır suyu içinde arınmaya bıraktığınız bulaşıkların üstü yeni bir bakteri tabakasıyla kaplanmış şekilde sizi karşılar. buradan edineceğiniz tecrübe ; çamaşır suyunun bakterilere karşı geçici bir önlem olduğu gerçeğinin farkına varmaktır.bulaşık fırçasıyla iyice yumuşamış olan kirleri tekrar kazırsınız. bir kez daha bulaşıklara bol suyla duş aldırırken giysilerinizdeki çamaşır suyu lekelerini fark edersiniz. edineceğiniz bir tecrübe daha ; önlük giymek feminen de olsa giysilerinizi korur. kaynar suyla çamaşır suyunun buharlaşması sonucu oluşan havayı soluduğunuzda bir tecrübe daha edinirsiniz; bu karışımı koklamak kusmaya neden olur. görece temizlenmiş ama içinize sinmemiş bulaşıkları yine su dolu küvvette bırakıp sigara ve bira molası verilir. o akşam dışarda yenir.
daha daha daha ertesi gün artık muzaffer bir komutan edasıyla küvetin başına gelinir, önlük giyilmiş eldiven takılmıştır. bütün gücünüzle bulaşıklara saldırırsınız. ama temiz olanlar ile tam temiz olmayanlar ve hiç temizlenmeyenler arasında bocalayınca sinirlenip mola verirsiniz. dört gün süren yoğun çalışmalar sizi kan ter içinde bırakmıştır hemde yaz sıcağında. duş almanız gerekmektedir ve fakat küvet doludur. o anda dahiyane bir fikir aklınıza gelir; tüm bulaşıkları çöpe atıp, kullan at ürünlere yönelmek. planınızı uygulamaya koyarsınız. doldurduğunuz iki adet battal boy çöp poşetini kapının önüne bırakıp , mutlu mesut duşunuzu alırsınız. zaferinizi kutlamak için bira ve sigara içip , o akşam dışarda yemek yersiniz.
james cook bu hayvanı ilk gördüğünde şoka uğruyor ve yanındaki yerliden adını öğrenmek istiyor. yerli " kanguru " deyince anakaraya döner dönmez herkese bu tuhaf hayvanı tanıtıyor. yıllar sonra yerli dili çözüldüğünde kanguru sözcüğünün yerli dilinde " bilmiyorum " anlamına geldiği öğreniliyor ama isim kanguru kalıyor.
atasözleri bir toplumun bilinçaltını, kollektif bilinçaltını yansıtır. atasözlerine bakarak önyargıları tespit etmek mümkündür. hele ki, ataerkil toplumlarda kadının pozisyonunu turnusol kağıdı gibi ortaya çıkarıverir.
kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etme
koy yaniyor kahpe taraniyor
kaşık düşmanı
avradı eri, peyniri deri saklar
kızını dövmeyen dizini döver
pekmezi küpten, kadını kökten al
kenarın dilberi nazik olsa da nazenin olmaz
kızı olan tez kocar
kocasından sonra kalkan karıdan, hazirandan sonra ekilen darıdan hayır gelmez
avrat gibi düşman olmaz, güler bildirmez; köpek gibi düşman olmaz, ulur bildirmez
tarlayı düz, avradı kız al
her buluttan yağmur yağmaz, her karıdan oğlan doğmaz
darıldığım dağın odununu yakmam, boşandığım avradın topuğuna bakmam
demir tavinda dilber caginda
bu bööööyle gider daha.
kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etme
koy yaniyor kahpe taraniyor
kaşık düşmanı
avradı eri, peyniri deri saklar
kızını dövmeyen dizini döver
pekmezi küpten, kadını kökten al
kenarın dilberi nazik olsa da nazenin olmaz
kızı olan tez kocar
kocasından sonra kalkan karıdan, hazirandan sonra ekilen darıdan hayır gelmez
avrat gibi düşman olmaz, güler bildirmez; köpek gibi düşman olmaz, ulur bildirmez
tarlayı düz, avradı kız al
her buluttan yağmur yağmaz, her karıdan oğlan doğmaz
darıldığım dağın odununu yakmam, boşandığım avradın topuğuna bakmam
demir tavinda dilber caginda
bu bööööyle gider daha.
erkek olmak doğduğunuz andan itibaren çevrenizdeki tüm insanlar tarafından size bir ölçü birimi, bir paye, bir davranışlar formu olarak sunulur. sanıldığı gibi iyi bir şey değildir. tersine erkek cinsinin hayatı boyunca başına bela olan bir durumdur. herkese, tüm dünyaya erkek olduğunu ispatlamak zorundadır. hep bu baskıyla yaşar. dayak yememeli, altta kalmamalı, askerlik yapmalı, statü sahibi olmalı, futboldan anlamalı, yatakta süper olmalı, organı küçük olmamalı, iyi para kazanmalı, malı , meli, malı, meli ...
kadınların erkeğin,cinsiyetinden dolayı,psikolojisinin bozulmasında rolü çok büyüktür. freud babasının hayrına libido, bilinçaltı, ensest vs. ile uğraşmamıştır. adamı buna iten iki kişi vardır hayatında; birinci etken üvey erkek kardeşiyle cinselliği yaşayan öz annesi, diğeri dadısı. dadısı freud u yıkamadan önce leğende kendisi yıkanır ve sonra kanlı suyla dolu??!!! leğende onu yıkarmış. cinselliğin saplantı haline gelmemesi ancak geri zekalı olmasıyla mümkün olabilirdi.
erkekleri çükleriyle düşünmekle suçlamak biraz haksızlık olmakla beraber reklam ve pazarlama anlayışını bu kışkırtılmış cinsellik üzerine olduğunuda gözden kaçırmayalım. yazık be erkeklere, onlara acıyın, koruyun, kollayın . göründükleri kadar güçlü değillerdir aslında, kadınlar tarafından - ve din ki; bu konu ayrı bir başlık gerektiriyor - sürekli başarılı olmaları zorlamasıyla yetiştirilmiş , egoları kumdan kaleler gibi olan çocuklardır.
tüyo vermek gerekirse ; bir erkekten intikam almak isterseniz onunla yatın ve onu yetersiz bularak aşşağılayın. devlet başkanı bile olsa işi bitmiştir o kişinin.
freud la ilgili kısımları merak edenler için;
“bilimsel bir peri masalı - sigmund freud” serol teber okuyan us yayınları
kadınların erkeğin,cinsiyetinden dolayı,psikolojisinin bozulmasında rolü çok büyüktür. freud babasının hayrına libido, bilinçaltı, ensest vs. ile uğraşmamıştır. adamı buna iten iki kişi vardır hayatında; birinci etken üvey erkek kardeşiyle cinselliği yaşayan öz annesi, diğeri dadısı. dadısı freud u yıkamadan önce leğende kendisi yıkanır ve sonra kanlı suyla dolu??!!! leğende onu yıkarmış. cinselliğin saplantı haline gelmemesi ancak geri zekalı olmasıyla mümkün olabilirdi.
erkekleri çükleriyle düşünmekle suçlamak biraz haksızlık olmakla beraber reklam ve pazarlama anlayışını bu kışkırtılmış cinsellik üzerine olduğunuda gözden kaçırmayalım. yazık be erkeklere, onlara acıyın, koruyun, kollayın . göründükleri kadar güçlü değillerdir aslında, kadınlar tarafından - ve din ki; bu konu ayrı bir başlık gerektiriyor - sürekli başarılı olmaları zorlamasıyla yetiştirilmiş , egoları kumdan kaleler gibi olan çocuklardır.
tüyo vermek gerekirse ; bir erkekten intikam almak isterseniz onunla yatın ve onu yetersiz bularak aşşağılayın. devlet başkanı bile olsa işi bitmiştir o kişinin.
freud la ilgili kısımları merak edenler için;
“bilimsel bir peri masalı - sigmund freud” serol teber okuyan us yayınları
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?