nev’in insani eskilere kaybetmisligine goturen, yokolmus yanlarini hatirlatan, dirense bile ruhunun artik yerinde durmadigini hissettiren, bazen diyip etrafimizda dolastigini farkettiren, her dinlendiginde ben neden yasiyorum dedirten sarkisidir.
icimizi okudu dedigimiz kucuk kısa sırın sebnemin kopartan sarkisidir.
kalan gunlerimizde her gun bir kez okumaktan cekinmeyecegimiz hayinligimizin mimari buyuk ustanın vâlâ nureddine hitap ettigi her insana uyarlanabilir her duse ilistirilebilir siiridir.
ne ben sezarım,
ne de sen brütüssün
ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün
artık seninle biz
düşman bile değiliz..
ne ben sezarım,
ne de sen brütüssün
ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün
artık seninle biz
düşman bile değiliz..
gümüş balığı adli kitabı nihayet cikmis olan sair ibrahim tolga özsoy hakkında bilgi almak isteyenler bana ulaşabilirler.
semah ve deyislerden olusan bir zulfu livaneli calismasidir el emegi goz nuru her turkunun arasinda ’nenni de nenni nenni has nenni nenni dost nenni nenni’ seklinde gecis vardir ve cokta hostur.
zehirli dost nefeslerine ulasmak, kederlerinde bogulmak, ihanet edilmek, yalnızlıkta cizilmek ve en guzelide bu dunyanin vaad edilmis en buyuk en guzel en gercek odulune ulasmak icin seklinde aciklayip kisitli entrylerle idare edecegimiz gercek bir sorudur aciklanmasi guctur.
paul eluardin paris in ikinci dunya savasinda isgal edilmesini anlatan siiridir.
kapılar tutulmus neylersin
neylersin icerde kalmisiz
yollar kesilmis
sehir yenilmis neylersin
acliktir baslamis
elde silah kalmamis neylersin
neylersin karanlik da bastirmis
sevismezsin de neylersin
kapılar tutulmus neylersin
neylersin icerde kalmisiz
yollar kesilmis
sehir yenilmis neylersin
acliktir baslamis
elde silah kalmamis neylersin
neylersin karanlik da bastirmis
sevismezsin de neylersin
kimi zaman diyerek kendimizi kandirdigimiz aslinda her zaman icin icimizde barindirdigimiz lakin ne kalmak icin nede gelmek icin bir sebep bulamadigimiz yasam denilen olgudan bize kalmis miras dilektir.
orumcek gibi bir şaheser canliyi kendilerine korkusaldigi iddiasiyle ortaya atilan ve bu korkuyu toplanarak azaltmaya calistiklarini cagristiran basliga konu enterasan fobi turudur.
malesef mevcudiyeti yalanlanamaz fobinin varoldugunu kabullendigimiz basliktir.
benim aşktan anladığım,
bir karıncanın lastiğin altında kalması.
sen, hani harbiyenin hızlı adım yollarında
yüzüne binbir surat yapıştırıp yürüyen kız değil miydin?
hani renkli bir balon niyetine kement atıp bulutlara
karanlığı ve yağmuru yanında taşıyan
lolipop niyetine ruhunun karanlık yanını yalayan
sen değil miydin?
yarasını kazıp içine saklanan
benim aşktan anladığım inanmak
güneşin battığı varsayılan anlarda
umudu mumlarla kandırmak
yaşam durur istanbula yağmur yağıyorsa
zaman durur barbarostan trafik akmıyorsa
solar mısın böyle bir vakitte
kazıp çıkarsam yaranın içinden gizlice seni
zaman geçirmez bir kutuya koysam yüreğini
bulutlarını şişirip renk renk, yağdırsam
başkasına yanan yüreğini üfleyerek soğutsam
benim aşktan anladığım beklemek
her yeni başlangıca ve bitişe
yeni bir sen eklemek
bu şehrin kalbi harbiyeden boğaza uzanan bir kilittir
anahtarı bazen oturup sessizce izlemektir
yabancısın bu şehire en başından
sen harbiyede hızlı adımlarla zamanı savuran
gülüşüne ilk cemrenin
benim kollarımda düştüğünü düşlediğim
barbarosta bir trafikte elimi tutan kız olmalıydın.
benim aşktan anladığım düşlemek
yarınları şekerleme kavanozunda saklayıp
şans eseri bulunmayı dilemek
ama şimdi bir koruyucu şeytanın elini tutup
istenmediğin bir hikayeye gözyaşlarını sarkıtıyorsun
sana arkasını veren bir hayale dönüp
yeni bir hikaye karalıyorsun
varsın bu da benim payım olsun
şimdi sen benim koruyucu şeytanım
bense kafkanın gregor samsa’sıyım
bir karıncanın lastiğin altında kalması.
sen, hani harbiyenin hızlı adım yollarında
yüzüne binbir surat yapıştırıp yürüyen kız değil miydin?
hani renkli bir balon niyetine kement atıp bulutlara
karanlığı ve yağmuru yanında taşıyan
lolipop niyetine ruhunun karanlık yanını yalayan
sen değil miydin?
yarasını kazıp içine saklanan
benim aşktan anladığım inanmak
güneşin battığı varsayılan anlarda
umudu mumlarla kandırmak
yaşam durur istanbula yağmur yağıyorsa
zaman durur barbarostan trafik akmıyorsa
solar mısın böyle bir vakitte
kazıp çıkarsam yaranın içinden gizlice seni
zaman geçirmez bir kutuya koysam yüreğini
bulutlarını şişirip renk renk, yağdırsam
başkasına yanan yüreğini üfleyerek soğutsam
benim aşktan anladığım beklemek
her yeni başlangıca ve bitişe
yeni bir sen eklemek
bu şehrin kalbi harbiyeden boğaza uzanan bir kilittir
anahtarı bazen oturup sessizce izlemektir
yabancısın bu şehire en başından
sen harbiyede hızlı adımlarla zamanı savuran
gülüşüne ilk cemrenin
benim kollarımda düştüğünü düşlediğim
barbarosta bir trafikte elimi tutan kız olmalıydın.
benim aşktan anladığım düşlemek
yarınları şekerleme kavanozunda saklayıp
şans eseri bulunmayı dilemek
ama şimdi bir koruyucu şeytanın elini tutup
istenmediğin bir hikayeye gözyaşlarını sarkıtıyorsun
sana arkasını veren bir hayale dönüp
yeni bir hikaye karalıyorsun
varsın bu da benim payım olsun
şimdi sen benim koruyucu şeytanım
bense kafkanın gregor samsa’sıyım
ben yüreği çocuk bir koca adamdım
yüreği koca ufak bir kadının sofrasında
sessizliğinin gölgesinde ben hep gülüşünden korkardım
bu korkuyla üşürdü damarlarımda un ufak bir cesaret
gölgesinde titrerdim, ansızın dalıp gittiğin anların
işte o gölgeye bantla tutturulmuş bir kuklaydı esaret
bu yüzden ben seni değil daha çok beni anlardım
bir mezhep mücadelesinin eteğinde kapris yapan iki neşter
ve kestikleri yerde siyasi bir gerilimdik senle ben
söyleyemediğim sözlerden bir çekingenlik inşa eder
söyleyebildiklerimi söyler döner giderdim hemen
görüyorum ki tüm söylenmişlerim şimdi büyük bir hiç eder
ben kendi zamanımın kahiniydim her erkek gibi
kahinler katiliydin sen bir zaman sorunsalında
sana teğet geçen bu hayata nice katiller ilişti
katilliğin kadın erdemi sayıldığı bu toplumda
ölümüm senin meziyetin değil, benden hediyeydi
sevdiğimi kimse bilmezse sevmiş sayılır mıydım?
oysa hiç bir bilinmez seninkinden kesin değildi
sana en yakın olduğum yer başkasına verdiğin bakışların,
o bakışa ölürdüm de yaşamak daha mı kolaydı hayalleri
öldüğümü kimse bilmezse ölmüş sayılır mıydım?
ben kalemi kolundan güçlü bir adamdım
susuşu sesinden güçlü bir kadının kapısında
yüreği koca ufak bir kadının sofrasında
sessizliğinin gölgesinde ben hep gülüşünden korkardım
bu korkuyla üşürdü damarlarımda un ufak bir cesaret
gölgesinde titrerdim, ansızın dalıp gittiğin anların
işte o gölgeye bantla tutturulmuş bir kuklaydı esaret
bu yüzden ben seni değil daha çok beni anlardım
bir mezhep mücadelesinin eteğinde kapris yapan iki neşter
ve kestikleri yerde siyasi bir gerilimdik senle ben
söyleyemediğim sözlerden bir çekingenlik inşa eder
söyleyebildiklerimi söyler döner giderdim hemen
görüyorum ki tüm söylenmişlerim şimdi büyük bir hiç eder
ben kendi zamanımın kahiniydim her erkek gibi
kahinler katiliydin sen bir zaman sorunsalında
sana teğet geçen bu hayata nice katiller ilişti
katilliğin kadın erdemi sayıldığı bu toplumda
ölümüm senin meziyetin değil, benden hediyeydi
sevdiğimi kimse bilmezse sevmiş sayılır mıydım?
oysa hiç bir bilinmez seninkinden kesin değildi
sana en yakın olduğum yer başkasına verdiğin bakışların,
o bakışa ölürdüm de yaşamak daha mı kolaydı hayalleri
öldüğümü kimse bilmezse ölmüş sayılır mıydım?
ben kalemi kolundan güçlü bir adamdım
susuşu sesinden güçlü bir kadının kapısında
kawasaki en500 iki tekerlekli olup "bilgiclerin motorsikletleri" basliginda çerez olmamak için tercih edilen basliktir.
ölsem de olur bugün.
mayıs gelmişken yeniden
dumanını çekip içime,
çöp şiş yedim en sevdiğim yerden.
en sevdiğim içkiyi içip,
bugün onu gördüm yeniden.
boğaza karanlıktan baktım son kez
yarım bir yaşamın elinden
en sevdiği oyuncağını alırmış gibi
düşüp bir çukura aniden
şairmiş gibi, masummuş gibi
tam olurum bugün ölsem.
*bugün benim doğumgünüm. ne mutlu (!)
mayıs gelmişken yeniden
dumanını çekip içime,
çöp şiş yedim en sevdiğim yerden.
en sevdiğim içkiyi içip,
bugün onu gördüm yeniden.
boğaza karanlıktan baktım son kez
yarım bir yaşamın elinden
en sevdiği oyuncağını alırmış gibi
düşüp bir çukura aniden
şairmiş gibi, masummuş gibi
tam olurum bugün ölsem.
*bugün benim doğumgünüm. ne mutlu (!)
vatan bilip terketmeye mahkum oldugumuz guzel ulke ne kendi istegimle geldim sana nede soylu bir atın sırtında beni bu yigit delikanlı gencligin atesi surukledi sana diyebilecegimiz kalbi ve ruhu olan tek ülkedir.
örselenirken koynunda kördüğümlere bağlandığım,
yaslanırken aydınlığına düşlerime yol aradığım,
düş yorgunu bu şehirde var mı yolumun kesilen damarına gözlerinin mendilini saranın!
elveda!
gözlerinde kırılmış gök kuşağı!
yedi salkım hülya yedikule!
kuşlarıyla cıvıldaşan nakkaştepe!
dizlerinde yedi perçemli uğur meleği yedi gül veren.
yedi rüya gören yeditepe!
ve gebeşleriyle mutlu,
kibar entelleriyle ufku kesilmiş boğaz sefası!
dalga dalga pürneşe,
renk renk demlenen bebek sahili!
elveda gitmeyen anılarımla yalnız kaldığım rıhtımlar!
yıkıldığım deniz dağıldığım gökyüzü!
elveda içindeki çöplükte sıcak somun kokusuyla ömrünün düşlerini terleten yarınları!
hünkar sofralarına meze içimin boğazlanmış sancısı!
mengenede yürek acısı,
tiner bali müptelası,
kentli sefaletin dibe vurmuş tortusu,
ela gözlü esmer çocuk gidiyorum işte!
varmı yüreğimin bahar sokağında yüreğinizi gezdirdiğim günleri hatırlayanım.
elveda efkarıma hicazkar çalan sanatçı!
çal haydi çal!
keşmekeş bulutlara sise dumana aldırmadan.
çal korkmadan fasılasız sabaha kadar durmadan.
çığlıklar iki yakamda kalsın kalacak.
gidiyorum işte!
ellerimi iki yakasında bırakarak yüreğinin kabuğunda yaşayanların.
selam sana dağların kamburundan kalbime vuran güneş!
selam sana gülek boğazı!
aspava yaylası!
yüreğim neden bügün nuh demez peygamber demez!
nemrut kadar asi!
öyle fırtınalar varki içimde,
sisi, kirli dumanı deli poyraz gibi savuracak.
aydınlanacak fabrikalarda alın teri.
selam sana!
omuzundaki ağır yükü ve gülmeyi unutmuş çehresiyle dolara bağımlı bileşik endeksli hayatın yarattığı sefaletten dokuz doğuranlar.
elveda tecritin abidesi kızkulesi!
selam sana yüreğimdeki mevsimin baharı!
diyarbekir kalesi,
bingöl şerafettin yaylası,
zemherimin sisi,
muş ovası, selam sana!
selam sana mağrur ve mahsun modgam damarım!
son direğim, dargün dayanağım, sümbül balığı, meteris çektiği, yavan ekmeğimin katığı!
sıra sıra tütün tarlası.
içimin çığ koparan fırtınası!
yorgun toprağım,
bir yani sürgün vurgun talan,
bir yanı katliam kefen kefen,
amerikan bezine sarılmış,
virginia prosuna satılmış
oy benim dilidar olmuş göz yaşları sahipsiz memleketim! katarından kopmuş yaralı bir kuş gibi özgürüm şimdi.
elveda!
gidiyorum işte!
onur akin sarkisinin icindeki siirdir.
yaslanırken aydınlığına düşlerime yol aradığım,
düş yorgunu bu şehirde var mı yolumun kesilen damarına gözlerinin mendilini saranın!
elveda!
gözlerinde kırılmış gök kuşağı!
yedi salkım hülya yedikule!
kuşlarıyla cıvıldaşan nakkaştepe!
dizlerinde yedi perçemli uğur meleği yedi gül veren.
yedi rüya gören yeditepe!
ve gebeşleriyle mutlu,
kibar entelleriyle ufku kesilmiş boğaz sefası!
dalga dalga pürneşe,
renk renk demlenen bebek sahili!
elveda gitmeyen anılarımla yalnız kaldığım rıhtımlar!
yıkıldığım deniz dağıldığım gökyüzü!
elveda içindeki çöplükte sıcak somun kokusuyla ömrünün düşlerini terleten yarınları!
hünkar sofralarına meze içimin boğazlanmış sancısı!
mengenede yürek acısı,
tiner bali müptelası,
kentli sefaletin dibe vurmuş tortusu,
ela gözlü esmer çocuk gidiyorum işte!
varmı yüreğimin bahar sokağında yüreğinizi gezdirdiğim günleri hatırlayanım.
elveda efkarıma hicazkar çalan sanatçı!
çal haydi çal!
keşmekeş bulutlara sise dumana aldırmadan.
çal korkmadan fasılasız sabaha kadar durmadan.
çığlıklar iki yakamda kalsın kalacak.
gidiyorum işte!
ellerimi iki yakasında bırakarak yüreğinin kabuğunda yaşayanların.
selam sana dağların kamburundan kalbime vuran güneş!
selam sana gülek boğazı!
aspava yaylası!
yüreğim neden bügün nuh demez peygamber demez!
nemrut kadar asi!
öyle fırtınalar varki içimde,
sisi, kirli dumanı deli poyraz gibi savuracak.
aydınlanacak fabrikalarda alın teri.
selam sana!
omuzundaki ağır yükü ve gülmeyi unutmuş çehresiyle dolara bağımlı bileşik endeksli hayatın yarattığı sefaletten dokuz doğuranlar.
elveda tecritin abidesi kızkulesi!
selam sana yüreğimdeki mevsimin baharı!
diyarbekir kalesi,
bingöl şerafettin yaylası,
zemherimin sisi,
muş ovası, selam sana!
selam sana mağrur ve mahsun modgam damarım!
son direğim, dargün dayanağım, sümbül balığı, meteris çektiği, yavan ekmeğimin katığı!
sıra sıra tütün tarlası.
içimin çığ koparan fırtınası!
yorgun toprağım,
bir yani sürgün vurgun talan,
bir yanı katliam kefen kefen,
amerikan bezine sarılmış,
virginia prosuna satılmış
oy benim dilidar olmuş göz yaşları sahipsiz memleketim! katarından kopmuş yaralı bir kuş gibi özgürüm şimdi.
elveda!
gidiyorum işte!
onur akin sarkisinin icindeki siirdir.
eski zamanlarin kayip melodisi teomanin ilk albumu papatyanin guludur ve hala en keskin parcasidir.
kimin kimin bu kor gozler
bu varissiz yalan sozler
adini unutan sen misin
kimin kimin bu kor gozler
bu varissiz yalan sozler
adini unutan sen misin
her zaman kacilan yasami kan icinde bırakacak en buyuk guctur.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?