insanlık olarak magazine ne kadar düşkün olduğumuzun son kanıtı. kitabın anlattıkları doğrudur, uydurmadır orasını bilemem zira hiçbir önemi de yok. yine bütün dünya olarak gelip isa maria magdalena yı öpmüş mü öpmemiş mi beraberlermiymiş yoksa sadece arkadaşlarmıymış gibi kısır, bize hiçbir şey katmayacak bir noktaya takıldık. oysaki sadece bu kitapta anlatılmayan ama insanların dikkatini en çok bu kitabın çekmeyi başardığı bir konuyu atlıyoruz: kilisenin maria magdalena ya gösterdiği muamele ile kadının toplum içinde geri plana itilmesi arasındaki ilişki. hristiyanlık tarihinde pek çok meryem olmasına rağmen kadının toplum içindeki yerine prototip olarak gösterilebilecek iki tane meryem vardır. bunlardan ilki meşhur olanı çocuk doğururken bile bekaretini yitirmeyen, namus abidesi, dünyadaki tek kaygısı çocuğu olan ve başka hiçbir konuya karışmayan anne meryem diğeri ise isa nın en sevdiği havarisi olduğundan şüphelenilen, yeniden dirilişten sonra ilk olarak göründüğü, yoldaş, dava arkadaşı ve fikirleriyle etkin olduğu anlaşılan (hele o devir için) güçlü bir kadın figürü olan mecdeli meryem. kilise ikincisini hiçbir kanıta dayanmadan fahişe ilan ederek onunla beraber sunulan rol modelini de lanetlemiştir. kadınların toplum içindeki yerleri açısından çok önemli olan bu alternatif yolu tamamen kapattıktan sonra onlara bakire pasif anne meryemi sunarak kadının yüzyıllarca toplum hayatından silinmesine yol açmıştır. isa nın soyundan gelenlerin olup olmadığı bence çok önemli değildir zira sırf birinin soyundan geliyor diye tarihimizin bambaşka olacağını savunanların muhammed in varolduğu bilinen oğullarının ya da kızlarının tarihe olan etkilerinin ne olduğu düşünmelerini tavsiye ederim. halbuki kadına tarihte biçilen rol anneliğe değilde yoldaşlığa ya da dava arkadaşlığına dayansaydı tarihimizin en azından toplumlarımızdaki pek çok anlayışın daha farklı olacağı su götürmezdir.
dan brown ın kitabı bu sorunu ortaya koyan ilk yapıt değildir ama bu soruna en çarpıcı şekilde dikkat çekmeyi, bana da bütün bunları düşündürtmeyi başarmıştır.
galatasaray ’ın milyonlarcasını birden ağlatarak kırılması zor rekorunu egale ettiği eylem.
kişinin kendini gösterme arzusu ile göbekten bağlı polemik konusu. ne demek istedim?? şöyle izah edeyim: sözlüğümüz gibi halkın erişimine açık sanal kuruluşlarda yazılanlar ve çizilenleri temel olarak iki ana gruba ayırmak mümkün.
1-saf bir bilgi muhteva eden entryler.
2-bilgiden çok yorum ve görüş barındıranlar. (bütün geyiklerin yapıldığı, ateşli siyasi tartışmaların ceryan ettiği, film eleştirileri, anketör çılgınlıkları vb.vb.vb)
şimdi efendim sözlük hükümranlarının istatistikler diye yukarı koyduğu butonlarda şöyle bir dolaşacak olursak anlarız ki en beğenilenlerde de en beğenilmeyenlerde de entrylerin temel anlattığı bunları yazan bilgiçlerimizin görüşleri, duygularıdır. bir başka deyiş ile bu alemde para eden öznelliktir, egolarımızdır. (böyle dedim diye bunları eleştiriyorum sanmayın sadece durumu ortaya koyuyorum zira şu anda benim yaptığımda aynı şeydir.) fakat kuruluşumuzu forumlardan ve bilimum zevzek sanal organizmalardan ayıran temel olgu onun bir bilgi yuvası (sözlük diyoruz zira) olarak tasarlanmasıdır. şimdi ortaya şöyle bir paradoks çıkmaktadır. sanal ortamlarda ünlü (hepimizin bildiği pöpüler frenkçesiyle celebrity) olmak yoluna başını koymuş arkadaşlar sözlüğün kuruluş amaçlarından en önemlisiyle tezat oluşturmadan bir sonuç elde edemeyecektir. bu sözlüklere ilgiyi arttıran bir etki oluştursa da bu etkinin niteliği soru işaretleri uyandıracaktır.
ama tabiki buraya tapu kadastro müdürlüğü memurları gibi kayıt atmak amacıyla girmedik. elbette eğlenip, sinirlenip, küfürleşip gül gibi geçineceğiz. bir yazıyı değerli kılan en önemli unsurlardan biri içindeki düşüncedir. ama o yazının bize ne kattığı da bize ne verdiği ne öğrettiği de o düşünce kadar önemlidir. bu yüzden geyiğimizi sözlüğün kelime anlamına da odaklanarak yapmayı nacizane hatırlatmayı görev bilirim.
1-saf bir bilgi muhteva eden entryler.
2-bilgiden çok yorum ve görüş barındıranlar. (bütün geyiklerin yapıldığı, ateşli siyasi tartışmaların ceryan ettiği, film eleştirileri, anketör çılgınlıkları vb.vb.vb)
şimdi efendim sözlük hükümranlarının istatistikler diye yukarı koyduğu butonlarda şöyle bir dolaşacak olursak anlarız ki en beğenilenlerde de en beğenilmeyenlerde de entrylerin temel anlattığı bunları yazan bilgiçlerimizin görüşleri, duygularıdır. bir başka deyiş ile bu alemde para eden öznelliktir, egolarımızdır. (böyle dedim diye bunları eleştiriyorum sanmayın sadece durumu ortaya koyuyorum zira şu anda benim yaptığımda aynı şeydir.) fakat kuruluşumuzu forumlardan ve bilimum zevzek sanal organizmalardan ayıran temel olgu onun bir bilgi yuvası (sözlük diyoruz zira) olarak tasarlanmasıdır. şimdi ortaya şöyle bir paradoks çıkmaktadır. sanal ortamlarda ünlü (hepimizin bildiği pöpüler frenkçesiyle celebrity) olmak yoluna başını koymuş arkadaşlar sözlüğün kuruluş amaçlarından en önemlisiyle tezat oluşturmadan bir sonuç elde edemeyecektir. bu sözlüklere ilgiyi arttıran bir etki oluştursa da bu etkinin niteliği soru işaretleri uyandıracaktır.
ama tabiki buraya tapu kadastro müdürlüğü memurları gibi kayıt atmak amacıyla girmedik. elbette eğlenip, sinirlenip, küfürleşip gül gibi geçineceğiz. bir yazıyı değerli kılan en önemli unsurlardan biri içindeki düşüncedir. ama o yazının bize ne kattığı da bize ne verdiği ne öğrettiği de o düşünce kadar önemlidir. bu yüzden geyiğimizi sözlüğün kelime anlamına da odaklanarak yapmayı nacizane hatırlatmayı görev bilirim.
doğan grubuna ekonomik açıdan kambur politik açıdan deve olan kişideki ulusal duyguları bir garip dalgalandıran time warner, dogan media group bacaklı müşterek yönetime tabi ortaklık.
sanat için sanat vs toplum için sanat tartışmasının tematik çalışmalar sayesinde sanal ortama taşınmış hali. bir tür bilim kurgu.
sanat için sanat vs toplum için sanat tarzı bir tartışmayı edebiyat kitaplarından çıkartıp bilgi için sözlük vs geyik için sözlük konulu bir tartışmaya taşıması muhtemel yazar.
eşşek kadar olduktan sonra çocukluğa dönüp onun içine sıçırtan romantik, nostaljik ve futurist refleks
bir de kenshin adlı kahramanımızı görmeden bilmeden anlaşılamayacak eylem.
bir de kenshin adlı kahramanımızı görmeden bilmeden anlaşılamayacak eylem.
anime dünyasındaki en başarılı ve en kanlı yapımlardan biri. belirtildiği üzere 95 bölümden oluşsa da 1999 yılında çıkan ilk 4 bölümden oluşan ova serinin doruk noktasıdır. oldukça hüzünlü bir hikayeye sahip olan bu seri çizgi film izlerken ağlamak gibi bir kavramı hayatıma sokmuştur.
enteresan ayrıntı: kenshin suzukaze mayo isimli bir capon hatun tarafından seslendirilmiştir.
enteresan ayrıntı: kenshin suzukaze mayo isimli bir capon hatun tarafından seslendirilmiştir.
gri elf dili manasına gelen orta dünya elflerinin kullandığı lisan. quenya osmanlı türkçesine benzetilir ise sindarin de yörük türkmenlerin kullandığı dile benzetilebilir.
(bkz: sindarin)
dil anlamına gelen arda elflerinin aman kıtasında serpilmiş kolu olan noldor tarafından konuşulup orta dünyaya getirilen elf dili. orta dünya elflerinin kralı olan thingol tarafından kendi tebası arasında kullanılması yasaklandığından dolayı gündelik kullanımdan çıkmış saray ve bilim dili haline gelmiştir. batı dünyasında latinceye bizim kendi güzel dünyamızda da osmanlıcaya benzetilebilir.
orta dünyada konuşulan ve ortak lisan denilen dil. günümüz ingilizcesi.
westron daki karşılığı ’of the rings of power and the third age’ olan silmarillion ’un son kitabı. numenor ’un çöküşünden bilbo baggins ’in güç yüzüğünü buluşuna kadar geçen sürede güç yüzüklerinin nasıl dövüldüğü gondor ve arnor gibi krallıkların nasıl kuruldukları gibi yüzüklerin efendisi’ndeki olayların başlangıcını konu edinmiştir.
atalante diye de anılan bu kitap arda nın ikinci çağını (bkz: elros) soyunun, bir başka deyişle numenor krallarının ekseninde anlatır. (bkz: valar) tarafından kutsanmış insanlar olan numenorların ölümsüzlük arzusuyla sauron tarafından nasıl baştan çıkarıldığı, bu arzuyla kötüleşen numenor soyunun valar tarafından nasıl cezalandırıldığı, valar a sadık kalan elendil ve soyunun yıkımdan kaçıp orta dünyaya nasıl yerleştiği konu edilmiştir. yüzüklerin efendisi üçlemesindeki başlıca karakterlerin soyları açısından önemli bir kitaptır.
(bkz: blind guardian) ın (bkz: nightfall in the middle earth) albümündeki şarkılar bu kitaptaki öykülerden esinlenerek yazılmıştır.
(bkz: silmarillion) un üçüncü ve en uzun kitabı. bu hikayede (bkz: arda) tarihinin birinci çağı ve silmaril adlı (bkz: feanor) un yaptığı mücevherler çerçevesinde elfler ile melkor arasındaki trajik savaş anlatılır. arda daki ırkların nasıl yaratıldığı birbirleriyle kurdukları ilk ilişkiler ve 1. çağ tarihini anlatması bakımından yüzüklerin efendisi üçlemesi kadar önemli bir kitaptır.
(bkz: silmarillion) un ikinci kitabı. bu kitapta (bkz: valar) ın hikayesi ve özellikleri anlatılır.
(bkz: eru iluvatar) ’ın yarattığı ölümsüz güçler. bunların arda ’ya inenlerine (bkz: valar) denilmiştir.
(bkz: arda) nın yaratılışını ve (bkz: ainur) müziğini anlatan (bkz: silmarillion) un ilk kitabı. anlatılana göre ortada sadece büyük boşluk ve eru varken, eru ainuru yaratır ve onlardan müzik yapmalarını ister. başta uyumsuz olan sesler zamanla ahenge kavuşur ve bir görüntüye dönüşür. bu görüntü ardanın kusursuz halinin görüntüsüdür. fakat ainurların önde gelenlerinden melkor kendi melodisinin diğerlerinkinden daha baskın olması arzusuna karşı koyamaz ve ahengi bozar bu şekilde görüntü bozulur ve sonrada kaybolur. kusursuzluğun ve iyiliğin özünde dengenin ve uyumun yattığını kişisel hırs ve güç isteğinin dengeyi bozup kötülüğe yol açacağını zarif bir şekilde anlatan eserdir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?