yılbaşı, sevgililer günü, anneler günü, babalar günü, doğum günü ve bunlara benzer evrensel, hediye almaya yönelik günler değildir.
topluma henüz tam anlamıyla uyum sağlamadığı için yaratıcıdır.
nbain baş koçu.
amerikada kullanan sayısının aşırı derecede az olduğu sözcük. babaneler falan kullanır bir tek, öteki türlü böm böm bakarlar yüzünüze ne diyo bu diye.
ingilizce kuşku, emin olamamak.
"ya çak kafasına ölsün it" der insan içinden, ama duvarına kıyamaz. iğrenç bir iz bırakır orada bu rezil hayvan. en güzeli peçeteyle sinsice ve aniden yakalamaktır. sonra o peçete buruşturulur, klozete alıtılır, sifon çekilir, sinek de böylede az önce sıçtıklarınızla buluşmak üzere bir tünel yolculuğuna çıkar. kaşınmasaydı napalım...
çok havalı kişilerde sık görülen eylem.
gün geçtikçe facebooka benzemektedir.
iguanaları besler.
filmlerde olur genelde.
küçüktür üçtür.
akşamdı adı bahar mı gül mü güz mü ilk görüşte gülmeye başlamıştı biraz dalgın sesi titrek selam vermemiştim oysa belki de kırdım istemeyerek hızlı hızlı yürüyordu kaşını almış dudağını boyamıştı yüzü sonbahar hüznü güneşe benziyordu gülüşü birden bire geldi beklemiyordum keskin bir bıçak gibi saplandı aklıma hep böyle cana yakın mı bakar acaba? akşamdı uzak bir deniz kenarında oturmuş efkar yakıyordum karanlık tutmuştu yolları kim bilir kimin boynundaydı kolları gecelerdir kötümserdim sakallarımı uzatmış durup durup uzakları dinlemiştim
belki de bir zehirli göz tarafından zehirlenmiştim telefonu geldi aniden dilinde kelimeler bir şeyler söylüyordu dilinde kelimeler silerek bilmeyerek bir şeyler söylüyordu gülerek
yaz geçti kış geçti benden bir bahar geçti ben bahardan geçmedim
akşamdı uyanıktım yatağımda oturuyordum istanbul mışıl mışıl uyuyordu.
şimdi ne yapıyordu ne yemiş ne içmişti nerede dans etmişti gözleri dolu muydu yoksa düşleri dolu muydu neyse neyse bunları düşünmek istemiyordum kanıma girmişti bir kere sanki başı göğsümde eli elimdeydi
yaşamak sevmekten geçer diyerek belkide sevdim isteyerek
sabahtı o yoktu ben yıkılıp gitmiştim bir daha ne zaman nerede ne olacağımızı ikimizde bilmiyorduk.
belki yeni başlayacaktık belki hiç başlamayacaktık belki de başlayıp bitirmiştik
belki de
belki de...
nazım hikmet ran
belki de bir zehirli göz tarafından zehirlenmiştim telefonu geldi aniden dilinde kelimeler bir şeyler söylüyordu dilinde kelimeler silerek bilmeyerek bir şeyler söylüyordu gülerek
yaz geçti kış geçti benden bir bahar geçti ben bahardan geçmedim
akşamdı uyanıktım yatağımda oturuyordum istanbul mışıl mışıl uyuyordu.
şimdi ne yapıyordu ne yemiş ne içmişti nerede dans etmişti gözleri dolu muydu yoksa düşleri dolu muydu neyse neyse bunları düşünmek istemiyordum kanıma girmişti bir kere sanki başı göğsümde eli elimdeydi
yaşamak sevmekten geçer diyerek belkide sevdim isteyerek
sabahtı o yoktu ben yıkılıp gitmiştim bir daha ne zaman nerede ne olacağımızı ikimizde bilmiyorduk.
belki yeni başlayacaktık belki hiç başlamayacaktık belki de başlayıp bitirmiştik
belki de
belki de...
nazım hikmet ran
tiyatro devrimcisinin romantizmi, şiiri.
ama kızım, diyorum ki
biraz istekli olsun sesin:
ete bürünürse severim ruhu
ve eti ruh doluysa severim
azaltamaz masumluk coşkuyu asla
hem daha güzel doyar insan açken.
severim erdemin arkası varsa
ve erdemliyse bir arka.
tanrı kuğuya bindiğinden beri
fena olur bazı kızların içi
zevkle katlansalar da acıya:
duymak ister tanrı kuğunun türküsünü
bertol brecht
ama kızım, diyorum ki
biraz istekli olsun sesin:
ete bürünürse severim ruhu
ve eti ruh doluysa severim
azaltamaz masumluk coşkuyu asla
hem daha güzel doyar insan açken.
severim erdemin arkası varsa
ve erdemliyse bir arka.
tanrı kuğuya bindiğinden beri
fena olur bazı kızların içi
zevkle katlansalar da acıya:
duymak ister tanrı kuğunun türküsünü
bertol brecht
(bkz: aşk dersi)
etkileyici bir brecht şiiridir.
savaşa gitmek mi istersin, git asker,
gidenin bir daha gelmediği
kanlı, kuduran savaşa.
burda olacağım geri dönersen,
yeşeren karaağaçlar altında bekleyeceğim seni,
bekleyeceğim çıplak ağaclar altında,
dönünceye dek en son asker,
bekleyeceğim seni daha da çok.
sen geri gelince savaştan
göremeyeceksin kapıda başka bir çizme.
yanımdaki yastık hep boş kalacak.
dokunmamış olacak dudağıma başka dudak.
bıraktığım gibi diyeceksin her şey,
sen geri gelince savaştan,
sen geri gelince.
savaşa gitmek mi istersin, git asker,
gidenin bir daha gelmediği
kanlı, kuduran savaşa.
burda olacağım geri dönersen,
yeşeren karaağaçlar altında bekleyeceğim seni,
bekleyeceğim çıplak ağaclar altında,
dönünceye dek en son asker,
bekleyeceğim seni daha da çok.
sen geri gelince savaştan
göremeyeceksin kapıda başka bir çizme.
yanımdaki yastık hep boş kalacak.
dokunmamış olacak dudağıma başka dudak.
bıraktığım gibi diyeceksin her şey,
sen geri gelince savaştan,
sen geri gelince.
(bkz: bekleyeceğim seni)
tiyatro devrimcisi brechtin elinden çıkan bir başka şahane şiir.
i
gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım!
ahmaktır hilesiz söz. düz bir alın
vurdumduymazlığa işaret. gülen
kötü haberi almamış henüz.
nasıl bir çağdır bu,
ağaçlardan bahsetmenin neredeyse suç sayıldığı
birçok alçaklığa suskun kalışı içerdiğinden.
yolu kaygısızca karşı karşıya geçen
ulaşılmazdır artık herhalde
zorda kalan arkadaşları için.
doğrudur: geçimimi sağlamaktayım hala
fakat inanın: bu sadece bir tesadüftür.
yaptıklarım
arasında hiçbir şey hak vermiyor karnımı doyurmaya.
tesadüfen ayaktayım. ( şansım ters giderse mahvoldum.)
diyorlar ki: ye ve iç sen! sevin, neyin varsa!
fakat nasıl yiyip içeyim ki, yediğim
bir açın ellerinden kaptığım lokmaysa, bir
susuzun sorduğu bardak suysa içtiğim?
ve yine de yiyip içiyorum ben!
ben de bir bilge olmak isterdim.
yazıyor eski kitaplar bilgelik nedir:
dünya kavgalarına uzak durmak ve o kısa zamanı
korkusuz geçirmek
şiddete başvurmadan hem
kötülüğe iyilikle karşılık vermek
düşlerini gerçekleştirmek değil, unutmak
bilgelik olarak kabul ediliyor.
tüm bunları yapamıyorum:
gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım!
ii
kargaşalık döneminde geldim şehirlere
açlığın hüküm sürdüğünde.
girdim insanlar arasına isyan döneminde
ve öfkelendim onlarla birlikte.
böyle geçti zamanım
yeryüzünde verilmiş bana.
savaşlar ortasında yedim ekmeğimi
katiller arasında yattım uykuya
özensiz yaklaştım aşka
ve doğayı sabırsızlıkla izledim.
böyle geçti zamanım
yeryüzünde verilmiş bana.
yollar bataklığa gidiyordu zamanımda.
cellada bildiriyordu beni konuştuğum dil.
çok değildi yapabileceklerim. fakat iktidardakiler daha
güvende hissediyorlardı kendilerini bensiz, ümit ediyordum.
böyle geçti zamanım
yeryüzünde verilmiş bana.
iii
battığımız dalgalardan
yükselecek olan sizler
zaaflarımızdan söz ederken
unutmayın
karanlık çağı da
sizlerin kurtulmuş olduğu.
yürüdük ya, pabuçlardan çok ülke değiştirerek
sınıf savaşlarının ortasında, çaresiz
haksızlığın olup öfkenin olmadığı yerde.
biliyoruz halbuki:
aşağılıklara duyulan nefret de
bozar şeklini yüzün.
kısar sesi haksızlık karşısındaki
öfke de. ah, güleryüzlülüğe
ortam hazırlamak istemiş bizler
güleryüzlü olamadık kendimiz.
sizler fakat, geldiğinde vakit
insan insanın yardımcısı olduğu
zaman.
hatırlayın
hoşgörüyle bizi.
i
gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım!
ahmaktır hilesiz söz. düz bir alın
vurdumduymazlığa işaret. gülen
kötü haberi almamış henüz.
nasıl bir çağdır bu,
ağaçlardan bahsetmenin neredeyse suç sayıldığı
birçok alçaklığa suskun kalışı içerdiğinden.
yolu kaygısızca karşı karşıya geçen
ulaşılmazdır artık herhalde
zorda kalan arkadaşları için.
doğrudur: geçimimi sağlamaktayım hala
fakat inanın: bu sadece bir tesadüftür.
yaptıklarım
arasında hiçbir şey hak vermiyor karnımı doyurmaya.
tesadüfen ayaktayım. ( şansım ters giderse mahvoldum.)
diyorlar ki: ye ve iç sen! sevin, neyin varsa!
fakat nasıl yiyip içeyim ki, yediğim
bir açın ellerinden kaptığım lokmaysa, bir
susuzun sorduğu bardak suysa içtiğim?
ve yine de yiyip içiyorum ben!
ben de bir bilge olmak isterdim.
yazıyor eski kitaplar bilgelik nedir:
dünya kavgalarına uzak durmak ve o kısa zamanı
korkusuz geçirmek
şiddete başvurmadan hem
kötülüğe iyilikle karşılık vermek
düşlerini gerçekleştirmek değil, unutmak
bilgelik olarak kabul ediliyor.
tüm bunları yapamıyorum:
gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım!
ii
kargaşalık döneminde geldim şehirlere
açlığın hüküm sürdüğünde.
girdim insanlar arasına isyan döneminde
ve öfkelendim onlarla birlikte.
böyle geçti zamanım
yeryüzünde verilmiş bana.
savaşlar ortasında yedim ekmeğimi
katiller arasında yattım uykuya
özensiz yaklaştım aşka
ve doğayı sabırsızlıkla izledim.
böyle geçti zamanım
yeryüzünde verilmiş bana.
yollar bataklığa gidiyordu zamanımda.
cellada bildiriyordu beni konuştuğum dil.
çok değildi yapabileceklerim. fakat iktidardakiler daha
güvende hissediyorlardı kendilerini bensiz, ümit ediyordum.
böyle geçti zamanım
yeryüzünde verilmiş bana.
iii
battığımız dalgalardan
yükselecek olan sizler
zaaflarımızdan söz ederken
unutmayın
karanlık çağı da
sizlerin kurtulmuş olduğu.
yürüdük ya, pabuçlardan çok ülke değiştirerek
sınıf savaşlarının ortasında, çaresiz
haksızlığın olup öfkenin olmadığı yerde.
biliyoruz halbuki:
aşağılıklara duyulan nefret de
bozar şeklini yüzün.
kısar sesi haksızlık karşısındaki
öfke de. ah, güleryüzlülüğe
ortam hazırlamak istemiş bizler
güleryüzlü olamadık kendimiz.
sizler fakat, geldiğinde vakit
insan insanın yardımcısı olduğu
zaman.
hatırlayın
hoşgörüyle bizi.
(bkz: bizden sonra doğanlara)
bertolt brechtin harika şiiri. şöyledir kendisi;
bir gün gelecek, oh diyecek insanoğlu:
silahları bırakın, artık ihtiyaç kalmadı!
güzel yıllar gelecek birbiri ardınca.
çıkaracaklar depodan silahları bir gün,
bakacaklar ki paslanmış hepsi.
ben de atılmak isterdim,açıkçası,
son okurumun elinden.
son insan olsun o, yeter ki,
köpeklerin ısırdığı son insan!
bir gün gelecek, oh diyecek insanoğlu:
silahları bırakın, artık ihtiyaç kalmadı!
güzel yıllar gelecek birbiri ardınca.
çıkaracaklar depodan silahları bir gün,
bakacaklar ki paslanmış hepsi.
ben de atılmak isterdim,açıkçası,
son okurumun elinden.
son insan olsun o, yeter ki,
köpeklerin ısırdığı son insan!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?