ozellikle youtube, twitter ve instagram gibi ortamlar pek cok insana iş kapısı oldu, hem de ciddi anlamda büyük kazançlar getiren iş kapıları. youtuber'lar videolarina koydukları reklamlarla parayi kırarken videolarini cektikleri dükkanlar restaurantlar falan da bu videolar sayesinde delicesine artan müşteri sayılarına sahip oldular.
instagram gibi sosyal medya platformlarinda ise influencer olarak nitelendirdigimiz kisiler kozmetik, kıyafet vb. reklamlari sayesinde paraya para demez oldular.
karşı mıyım bu tür şeylere?
asla!
ve fakat bu kişilerin gereginden fazla büyülmesine ciddi anlamda karşıyım. nihayetinde bu insanlar çektikleri videolar karşılığında para kazanan insanlar. milli bir değer gibi, bir halk kahramani gibi sahip cikmanin da bir anlami yok.
sosyal medya
pentagon bir fikir geliştiriyor.. sosyal medya.. adı lifelog.. darpa üzerinden yürütülen bir proje
bir insanın hayatındaki her şeyi paylaşabileceği, (dolayısıyla da pentagon'un erişebileceği ehehehe) bir platform.. işte böyle fotolarını filan atıyorsun, tayyip'i çok seviyorum, ekrem'i çok seviyorum filan yazıyorsun.. ben intihara meylettim türü paylaşımlar şeediyon.. aynı facebook gibi yani..
neyse... sonra darpa diyor ki; "yok abi bu procede hayat yok" diyor ve 2 şubat 2004 günü projeyi rafa kaldırdık diyor..
"the Pentagon canceled its so-called LifeLog project, an ambitious effort to build a database tracking a person's entire existence. "
https://www.wired.com/2004/02/pentagon-kills-lifelog-project/
4 şubat 2004'te de feyzbuk kuruluyor.
"Launched February 4, 2004"
https://en.wikipedia.org/wiki/Facebook
zakırbört çok girişimci yeaaa, elon uzaya gidiyo yiiia,.. hı hı.. eved. bilmez miyim bebeğim.
bir insanın hayatındaki her şeyi paylaşabileceği, (dolayısıyla da pentagon'un erişebileceği ehehehe) bir platform.. işte böyle fotolarını filan atıyorsun, tayyip'i çok seviyorum, ekrem'i çok seviyorum filan yazıyorsun.. ben intihara meylettim türü paylaşımlar şeediyon.. aynı facebook gibi yani..
neyse... sonra darpa diyor ki; "yok abi bu procede hayat yok" diyor ve 2 şubat 2004 günü projeyi rafa kaldırdık diyor..
"the Pentagon canceled its so-called LifeLog project, an ambitious effort to build a database tracking a person's entire existence. "
https://www.wired.com/2004/02/pentagon-kills-lifelog-project/
4 şubat 2004'te de feyzbuk kuruluyor.
"Launched February 4, 2004"
https://en.wikipedia.org/wiki/Facebook
zakırbört çok girişimci yeaaa, elon uzaya gidiyo yiiia,.. hı hı.. eved. bilmez miyim bebeğim.
insanların ses, video, görüntü gibi paylaşımlar yaptığı mecralara verilen isimdir.
neler deneyimlenebilir soruları bitmedi..
neler deneyimlenebilir.. örneğin çocuklar anneleri babaları hakkında bilgi alabilir. basit bir bilgiden bahsetmiyorum yani facebooktaki fotoğraflara bakmakla bir albüme bakmak arasında çok muazzam farklar olmayabilir.. bakış açına göre tabi..
benim kastettiğim şey sözlük reddit filan tipi şeyler.. bir çoğumuz annemizin babamızın yaşadıkları döneme ait olaylardaki tepkileri ne olmuş doğrudan gözlemleyemiyoruz. yani mesela kennedy vurulunca benim annem çok üzülmüş ama bu bana anlattığı şey, doğrudan o anın bilgisi değil.
mesela şimdi ben burada yazıyorum. bugün yaşananlar, dünya, hayat vs vs.. şu anda okuyacak olanlar için. ama benim çocuğum büyüyüp okumayı öğrendiğinde ya da o yaş biraz erken, gençlikten yetişkinliğe adım attığında filan daha mümkündür, "benim babam filanca konu hakkında ne düşünmüş acaba" dediğinde gelecek buralara bırakılan yazıları görecek.
internetin yaşı göz önüne alındığında bunu yapan genç birey sayısının pek fazla olduğunu sanmıyorum. ama zamanla artacak.
çocuklar anne babalarının suriye iç savaşı için, balinalar için, türkiye için neler düşündüklerini, o an akıllarından geçen haliyle okuyabilecek.
çok enteresan bir deneyim olacak bence.
neler deneyimlenebilir.. örneğin çocuklar anneleri babaları hakkında bilgi alabilir. basit bir bilgiden bahsetmiyorum yani facebooktaki fotoğraflara bakmakla bir albüme bakmak arasında çok muazzam farklar olmayabilir.. bakış açına göre tabi..
benim kastettiğim şey sözlük reddit filan tipi şeyler.. bir çoğumuz annemizin babamızın yaşadıkları döneme ait olaylardaki tepkileri ne olmuş doğrudan gözlemleyemiyoruz. yani mesela kennedy vurulunca benim annem çok üzülmüş ama bu bana anlattığı şey, doğrudan o anın bilgisi değil.
mesela şimdi ben burada yazıyorum. bugün yaşananlar, dünya, hayat vs vs.. şu anda okuyacak olanlar için. ama benim çocuğum büyüyüp okumayı öğrendiğinde ya da o yaş biraz erken, gençlikten yetişkinliğe adım attığında filan daha mümkündür, "benim babam filanca konu hakkında ne düşünmüş acaba" dediğinde gelecek buralara bırakılan yazıları görecek.
internetin yaşı göz önüne alındığında bunu yapan genç birey sayısının pek fazla olduğunu sanmıyorum. ama zamanla artacak.
çocuklar anne babalarının suriye iç savaşı için, balinalar için, türkiye için neler düşündüklerini, o an akıllarından geçen haliyle okuyabilecek.
çok enteresan bir deneyim olacak bence.
bugün de marmara denizinde aşırı hareketlilik gözlendiği ve bu gece büyük depremin gerçekleşebileceği yayılmış bünyesinde.
bilgisayar başında kıçınıza acur sokup da mı ölçüyonuz bu hareketliliği bilemedim. iddialar asılsız tabiki.
bilgisayar başında kıçınıza acur sokup da mı ölçüyonuz bu hareketliliği bilemedim. iddialar asılsız tabiki.
du$unulenden daha etkileyici, daha belirleyici bir sistemdir sosyal medya. insanlari bir anda oldugundan daha populer hale getirebilir, en tepedekileri goz acip kapayana kadar yerin dibine sokabilir.
yazili yahut gorsel basin da artik sosyal medyanin ruzgarinin savurdugu yere dogru ilerliyor. twitterda tsknin bir operasyon yaptigi duyuruluyor $irnakta, oysa olayin asli esasi yok, buna ragmen koskoca devletin $irnak valisi cikip "boyle bir operasyon yoktur" diye aciklama yapmak zorunda kaliyor. ba$bakan erdoganin kanser oldugu haberleri yayiliyor, ba$bakanlik ozel sozcusu aciklama yapmak zorunda kaliyor ba$bakanin sagligi ile alakali.
son ornek halil sezai paracıkoğlu. ben bu adami ilk defa incir reçeli isimli filmde gordum, orada dinledim, sesini begendim ama daha sonra unuttum gitti. ulan arkada$, zannedersin michael jackson dirildi de yeniden $arki soylemeye ba$ladi. son donemde herkesin dilinde bir halil sezai paracıkoğlu almi$ ba$ini gidiyor. ultra guzel bir sesi yok, yaki$ikli degil, karizmatik degil yani ahim $ahim bir ozelligi yok ama birileri balon gibi $i$iriyor bu adami ve bilen bilmeyen herkes a$igiymi$ gibi hakkinda methiyeler duzuyor.
noluyor lan?
bir silkelenip kendimize gelme zamanidir.
yazili yahut gorsel basin da artik sosyal medyanin ruzgarinin savurdugu yere dogru ilerliyor. twitterda tsknin bir operasyon yaptigi duyuruluyor $irnakta, oysa olayin asli esasi yok, buna ragmen koskoca devletin $irnak valisi cikip "boyle bir operasyon yoktur" diye aciklama yapmak zorunda kaliyor. ba$bakan erdoganin kanser oldugu haberleri yayiliyor, ba$bakanlik ozel sozcusu aciklama yapmak zorunda kaliyor ba$bakanin sagligi ile alakali.
son ornek halil sezai paracıkoğlu. ben bu adami ilk defa incir reçeli isimli filmde gordum, orada dinledim, sesini begendim ama daha sonra unuttum gitti. ulan arkada$, zannedersin michael jackson dirildi de yeniden $arki soylemeye ba$ladi. son donemde herkesin dilinde bir halil sezai paracıkoğlu almi$ ba$ini gidiyor. ultra guzel bir sesi yok, yaki$ikli degil, karizmatik degil yani ahim $ahim bir ozelligi yok ama birileri balon gibi $i$iriyor bu adami ve bilen bilmeyen herkes a$igiymi$ gibi hakkinda methiyeler duzuyor.
noluyor lan?
bir silkelenip kendimize gelme zamanidir.
bir çok tv programının yayın akışlarının içeriğine bir şekilde ekledikleri hede.
ya yayın akışında twitter üzerinden gelen yorumları okuyorlar; ya sorulan sorulara cevap veriyorlar ya da facebookta yayınlanan bir etkinliği paylaşıyorlar.
türkiyenin geldiği hal insanı şaşırtıyor...
ya yayın akışında twitter üzerinden gelen yorumları okuyorlar; ya sorulan sorulara cevap veriyorlar ya da facebookta yayınlanan bir etkinliği paylaşıyorlar.
türkiyenin geldiği hal insanı şaşırtıyor...
gittikçe daha kanalize bir yayına sahne olmaktadır.
çok değil, bundan 10 sene önce internetteki esas mantık ’ her şey tek tıkla elinizin altında ’ mantığıydı. yapılan işler buna hizmet ediyordu. beş altı arkadaş birlikte bir site açar, biri spor hakkında, biri politika hakkında öteki hava durumu hakkında... yazılar yazarlardı. zamanın doğrusu buydu. türkiye’ deki en popüler sitelere çevir kafanı bak; mynet.com güzel bir örnek olacaktır. içerisinde ne yok ki! hemen her konuda ciddi haberler, eğlenceli magazin haberleri, oyunlar , e-kart gönderme bölümü, mail fasilitesi... yok yok! fakat gün geçtikçe böyle siteler popülerliğini yitirmeye, yerini daha bireysel işlere bırakmaya başladı.
devir blogger devri.
bloglar, internetteki kültür değişimine önayak olan işlerdir dersek hata yapmış olmayız. kişisel site sahibi olmak önceden çok meşakkatli bir işken, artık sadece birkaç dakikada halledilebilmekte. bu da doğal olarak bireysel yayıncılığın popülaritesinin artmasına yol açıyor. blogların sayısının hızla arttığı dönemlerde onlar da, biraz yukarıda bahsettiğim mantıkla hazırlanıyorlardı. daha genel konular üzerine çok yönlü bir havaları vardı. bu eğilim gittikçe spesifikleşti ve artık hemen her site koca bir ağacın küçük bir yaprağını inceler hale geldi. olayın bütününe hakim olmak için birkaç siteye bakma zorunluluğu ortaya çıktı. bana sorarsanız bu kötü bir şey değil; çünkü hal böyle olunca yapılan işlerin içeriği kuvvetleniyor.
işin bir de özgürlük boyutu var tabii. merkez medyanın sahip olduğu reyting/tiraj kaygısı ya da politik korkular blogları etkilemiyor. insanlar çok daha özgür. çoğu amatörler tarafından önümüze sunulan işler daha objektif, daha az makyajlı ve daha samimi. habercilik zihniyetiyle yazılmış olsa da o profesyonellğe sahip olmayan yazarların elinden çıkan makaleleri daha anlaşılır buluyorum.
büyük yayın organlarından ölmüş gibi bahsetmek de doğru olmaz. gerek yazılı gerekse görsel medyada söz sahibi bütün kurumlar aynı ciddiyetle internette de varlıklarını sürdüyorlar. hala bir haberin doğruluğundan emin olmak için o büyük siteleri kontrol ediyoruz. ama ilk baktığımız yer onlar değil artık. buna biraz da - türkiye’ deki haber sitelerinden bahsediyorum - yayıncılık anlayışları neden oldu. haber sitesini tıkladığımda benim karşıma haberden çok göğüs, bacak ve dudak çıkartırsanız ben de oraya bir daha tıklamam. onları görmek istediğimde nereye gideceğimi zaten biliyorum. ama nasıl ki xhamster’ da siyaset görmek istemiyorsam, milliyet com’ da da pornografi görmek istemiyorum.
işte bloglar bizi bu bilgi ve görüntü kirliliğinden kurtardı. demogojiden kurtardı, ne şiş yansın ne kebapçılıktan kurtardı. önceden kafamızın içindeki havuzu doldurmak için musluğu açmak yeterli olurken artık kova kova su taşımak zorundayız belki ama olsun. inan böylesi daha iyi.
peki diğer popüler siteler?
ilk akla gelenler facebook ve twitter tabii ki. esasında buralarda da insanların kendi bloglarında yayınladığı içeriği, facebook ve twitter üzerinden paylaştıklarını görüyoruz. özellikle de blog sahibi insanlar facebook ve twitter için bir şey üretmiyor artık. kendi bloglarını canlı tutup, diğer ortamları oraya takipçi çekebilmek için kullanıyorlar. öte yandan, farkında mısınız bilmiyorum ama facebook çılgınlığı gittikçe dinginleşti. orayı sadece arkadaşlarıyla sohbet edebilecekleri bir platform olarak kullanmaya başladı insanların çoğu. bir de dahil oldukları gruplara bakmak için. eskisi kadar üzerine konuşulmuyor facebook’ un. bu ikiliden daha gözde olan twitter.
twitter üzerinde biraz duralım. bir kere şunu söylerek başlayayım; çok sıkı takipçisiyim. genel olarak burada olup bitenleri faydalı buluyorum. aslında olaya twitter kullanıcılarını üçe ayırıp bakarsak ikisinin tamamiyle sorunsuz işlediğini görebiliriz.
bunlardan birincisi - benim en beğendiğim -; kurumsal hesaplar. xx gazetesinin ya da xx spor kulübünün twitter hesabı gibi. hatta bunlara tarihte bugün, özlü sözler, kitap cümleleri gibi resmi olarak kurumsal olmasa da yayın mantığı açısından aynı kafada olan hesapları da ekleyebiliriz. bu hesapların amacı/insanların onları takip etme nedenleri çok belli ve bu doğrultuda yayın yapıyorlar. benim sana sunacağım şeyler belli, ister takip et ister etme diyorlar. bu iki tarafın da işini kolaylaştırıyor.
ikincisi; sıradan insanların hesapları. burası meselenin en sorunsuz tarafı; çünkü bu insanların sahip olması gereken herhangi bir sorumluluk yok. bu grubun takipçileri, - doğal olarak- çok da uzaklarında olmayan insanlardan oluşur. bunun farkı şu; mesela beni takip eden insanların çoğu arkadaşlarım. beni tanıyan, yaptığım işlerden veya sohbetimden keyif alan, fikirlerimi beğenen insanlar. dolayısıyla benim paylaştıklarımın çoğu - sanki bir muhabbet sırasında onlara söylüyormuşum gibi - hoşlarına gidecektir. az önce de dediğim gibi, zaten aynı şeylere güldüğümüz, aynı şeylere kızdığımız insanlar bunlar. birbirimizi yadırgamadığımız için, birbirimizden rahatsız olmadığımız için arkadaşız.
ünsüzler üzerinden twittera en sık yapılan eleştiri ’ herkes yazar oldu, herkes edebiyat parçalıyor ’ eleştirisi. kesinlikle katılmıyorum. herkesin edebiyat parçaladığı değil katılmadığım, bu zaten apaçık ortada olan bir durum; ama ben bunun kötü bir şey olduğuna katılmıyorum. amacı her ne olursa olsun edebiyatla - ya da herhangi bir sanatla - içli dışlı olmak iyidir. bunun kimseye zararı olmaz, faydası olur. hayatında cin ali serisinden başka kitap okumamış insan bile can yücel’ i tanıyor artık. bir de bu yönden bakalım olaya.
üçüncü grup ise; ünlü insanların twitter hesapları. işte sorun burada başlıyor. çünkü tam olarak burada, ünlülerin sahip olması gereken twitter bilinci kavramı ortaya çıkıyor.
nedir bu twitter bilinci?
aslında çok basit; biraz kendinin farkında olmakla alakalı bir durum bu. ünlü insanlar yaptıkları işlerle tanınır ve sevilirler, kişilikleriyle ya da özel zevkleriyle değil. kendilerine ait siteleri ve sosyal mecralardaki hesaplarını bu doğrultuda yönetmeleri gerekir. mesela ben elif şafak’ ı takip ediyorsam, onun kitaplarıyla, katılacağı programlarla, imza günleriyle ilgili ilk ağızdan bilgi almak ya da belki henüz çıkmayan kitaplarından bir iki cümle duymak için takip ediyorumdur. akşam yemeğini nerede yiyeceği, ya da arkadaşının doğumgünü partisinde nasıl dağıttığı beni hiç ilgilendirmez. o da bunun farkında olarak kullanırsa hesabını, kimseyi rahatsız etmez ve takdir kazanır.
bu can sıkıcı mevzu dışında twitter harika bir yer. her şeyden önemlisi çok hızlı. kusursuz olmasa da seviyoruz kendisini.
bahsetmediğimiz bir foursquare kaldı sanırım; ama onunla ilgili görüşümü daha önce belirttiğim için ( #1037371 ) yeni bir şey söylemeye gerek duymuyorum.
durum bu. daha doğrusu benim tespitlerim böyle. kapanışı da entrynin anlam ve önemine uygun videoyla yapıyorum;
^^http://tinyurl.com/29koh6
çok değil, bundan 10 sene önce internetteki esas mantık ’ her şey tek tıkla elinizin altında ’ mantığıydı. yapılan işler buna hizmet ediyordu. beş altı arkadaş birlikte bir site açar, biri spor hakkında, biri politika hakkında öteki hava durumu hakkında... yazılar yazarlardı. zamanın doğrusu buydu. türkiye’ deki en popüler sitelere çevir kafanı bak; mynet.com güzel bir örnek olacaktır. içerisinde ne yok ki! hemen her konuda ciddi haberler, eğlenceli magazin haberleri, oyunlar , e-kart gönderme bölümü, mail fasilitesi... yok yok! fakat gün geçtikçe böyle siteler popülerliğini yitirmeye, yerini daha bireysel işlere bırakmaya başladı.
devir blogger devri.
bloglar, internetteki kültür değişimine önayak olan işlerdir dersek hata yapmış olmayız. kişisel site sahibi olmak önceden çok meşakkatli bir işken, artık sadece birkaç dakikada halledilebilmekte. bu da doğal olarak bireysel yayıncılığın popülaritesinin artmasına yol açıyor. blogların sayısının hızla arttığı dönemlerde onlar da, biraz yukarıda bahsettiğim mantıkla hazırlanıyorlardı. daha genel konular üzerine çok yönlü bir havaları vardı. bu eğilim gittikçe spesifikleşti ve artık hemen her site koca bir ağacın küçük bir yaprağını inceler hale geldi. olayın bütününe hakim olmak için birkaç siteye bakma zorunluluğu ortaya çıktı. bana sorarsanız bu kötü bir şey değil; çünkü hal böyle olunca yapılan işlerin içeriği kuvvetleniyor.
işin bir de özgürlük boyutu var tabii. merkez medyanın sahip olduğu reyting/tiraj kaygısı ya da politik korkular blogları etkilemiyor. insanlar çok daha özgür. çoğu amatörler tarafından önümüze sunulan işler daha objektif, daha az makyajlı ve daha samimi. habercilik zihniyetiyle yazılmış olsa da o profesyonellğe sahip olmayan yazarların elinden çıkan makaleleri daha anlaşılır buluyorum.
büyük yayın organlarından ölmüş gibi bahsetmek de doğru olmaz. gerek yazılı gerekse görsel medyada söz sahibi bütün kurumlar aynı ciddiyetle internette de varlıklarını sürdüyorlar. hala bir haberin doğruluğundan emin olmak için o büyük siteleri kontrol ediyoruz. ama ilk baktığımız yer onlar değil artık. buna biraz da - türkiye’ deki haber sitelerinden bahsediyorum - yayıncılık anlayışları neden oldu. haber sitesini tıkladığımda benim karşıma haberden çok göğüs, bacak ve dudak çıkartırsanız ben de oraya bir daha tıklamam. onları görmek istediğimde nereye gideceğimi zaten biliyorum. ama nasıl ki xhamster’ da siyaset görmek istemiyorsam, milliyet com’ da da pornografi görmek istemiyorum.
işte bloglar bizi bu bilgi ve görüntü kirliliğinden kurtardı. demogojiden kurtardı, ne şiş yansın ne kebapçılıktan kurtardı. önceden kafamızın içindeki havuzu doldurmak için musluğu açmak yeterli olurken artık kova kova su taşımak zorundayız belki ama olsun. inan böylesi daha iyi.
peki diğer popüler siteler?
ilk akla gelenler facebook ve twitter tabii ki. esasında buralarda da insanların kendi bloglarında yayınladığı içeriği, facebook ve twitter üzerinden paylaştıklarını görüyoruz. özellikle de blog sahibi insanlar facebook ve twitter için bir şey üretmiyor artık. kendi bloglarını canlı tutup, diğer ortamları oraya takipçi çekebilmek için kullanıyorlar. öte yandan, farkında mısınız bilmiyorum ama facebook çılgınlığı gittikçe dinginleşti. orayı sadece arkadaşlarıyla sohbet edebilecekleri bir platform olarak kullanmaya başladı insanların çoğu. bir de dahil oldukları gruplara bakmak için. eskisi kadar üzerine konuşulmuyor facebook’ un. bu ikiliden daha gözde olan twitter.
twitter üzerinde biraz duralım. bir kere şunu söylerek başlayayım; çok sıkı takipçisiyim. genel olarak burada olup bitenleri faydalı buluyorum. aslında olaya twitter kullanıcılarını üçe ayırıp bakarsak ikisinin tamamiyle sorunsuz işlediğini görebiliriz.
bunlardan birincisi - benim en beğendiğim -; kurumsal hesaplar. xx gazetesinin ya da xx spor kulübünün twitter hesabı gibi. hatta bunlara tarihte bugün, özlü sözler, kitap cümleleri gibi resmi olarak kurumsal olmasa da yayın mantığı açısından aynı kafada olan hesapları da ekleyebiliriz. bu hesapların amacı/insanların onları takip etme nedenleri çok belli ve bu doğrultuda yayın yapıyorlar. benim sana sunacağım şeyler belli, ister takip et ister etme diyorlar. bu iki tarafın da işini kolaylaştırıyor.
ikincisi; sıradan insanların hesapları. burası meselenin en sorunsuz tarafı; çünkü bu insanların sahip olması gereken herhangi bir sorumluluk yok. bu grubun takipçileri, - doğal olarak- çok da uzaklarında olmayan insanlardan oluşur. bunun farkı şu; mesela beni takip eden insanların çoğu arkadaşlarım. beni tanıyan, yaptığım işlerden veya sohbetimden keyif alan, fikirlerimi beğenen insanlar. dolayısıyla benim paylaştıklarımın çoğu - sanki bir muhabbet sırasında onlara söylüyormuşum gibi - hoşlarına gidecektir. az önce de dediğim gibi, zaten aynı şeylere güldüğümüz, aynı şeylere kızdığımız insanlar bunlar. birbirimizi yadırgamadığımız için, birbirimizden rahatsız olmadığımız için arkadaşız.
ünsüzler üzerinden twittera en sık yapılan eleştiri ’ herkes yazar oldu, herkes edebiyat parçalıyor ’ eleştirisi. kesinlikle katılmıyorum. herkesin edebiyat parçaladığı değil katılmadığım, bu zaten apaçık ortada olan bir durum; ama ben bunun kötü bir şey olduğuna katılmıyorum. amacı her ne olursa olsun edebiyatla - ya da herhangi bir sanatla - içli dışlı olmak iyidir. bunun kimseye zararı olmaz, faydası olur. hayatında cin ali serisinden başka kitap okumamış insan bile can yücel’ i tanıyor artık. bir de bu yönden bakalım olaya.
üçüncü grup ise; ünlü insanların twitter hesapları. işte sorun burada başlıyor. çünkü tam olarak burada, ünlülerin sahip olması gereken twitter bilinci kavramı ortaya çıkıyor.
nedir bu twitter bilinci?
aslında çok basit; biraz kendinin farkında olmakla alakalı bir durum bu. ünlü insanlar yaptıkları işlerle tanınır ve sevilirler, kişilikleriyle ya da özel zevkleriyle değil. kendilerine ait siteleri ve sosyal mecralardaki hesaplarını bu doğrultuda yönetmeleri gerekir. mesela ben elif şafak’ ı takip ediyorsam, onun kitaplarıyla, katılacağı programlarla, imza günleriyle ilgili ilk ağızdan bilgi almak ya da belki henüz çıkmayan kitaplarından bir iki cümle duymak için takip ediyorumdur. akşam yemeğini nerede yiyeceği, ya da arkadaşının doğumgünü partisinde nasıl dağıttığı beni hiç ilgilendirmez. o da bunun farkında olarak kullanırsa hesabını, kimseyi rahatsız etmez ve takdir kazanır.
bu can sıkıcı mevzu dışında twitter harika bir yer. her şeyden önemlisi çok hızlı. kusursuz olmasa da seviyoruz kendisini.
bahsetmediğimiz bir foursquare kaldı sanırım; ama onunla ilgili görüşümü daha önce belirttiğim için ( #1037371 ) yeni bir şey söylemeye gerek duymuyorum.
durum bu. daha doğrusu benim tespitlerim böyle. kapanışı da entrynin anlam ve önemine uygun videoyla yapıyorum;
^^http://tinyurl.com/29koh6
unlulerin yahut unlu olmaya cali$anlarin bu platformlara durmaksizin laf gecirme cabalarindan, ne kadar guclu bir yapi oldugunu anlayabiliyoruz.
taninmi$ birisin ama yildizin sonmek uzere mi?
cik facebookta cik twitterda cik sozluklerde bir kac abuk sabuk kelam et, bir kac yari ciplak resim payla$, yarina isminin cok yerde duyulacagi garanti.
ünlü falan degilsin ama amacin o mu?
yine ayni yerlere git, taninmi$ birilerine laf at hakaret et, kadinsan ve biraz guzelsen yari ciplak resimlerini yayinla, yat uyu. kalktiginda cok yerde senden bahsediliyor olacak.
ornekler icin;
ünlü;
(bkz: hilal cebeci)
(bkz: erol köse)
ünsüz ve ne i$le ugra$tigi belirsiz;
(bkz: nigar salman)
taninmi$ birisin ama yildizin sonmek uzere mi?
cik facebookta cik twitterda cik sozluklerde bir kac abuk sabuk kelam et, bir kac yari ciplak resim payla$, yarina isminin cok yerde duyulacagi garanti.
ünlü falan degilsin ama amacin o mu?
yine ayni yerlere git, taninmi$ birilerine laf at hakaret et, kadinsan ve biraz guzelsen yari ciplak resimlerini yayinla, yat uyu. kalktiginda cok yerde senden bahsediliyor olacak.
ornekler icin;
ünlü;
(bkz: hilal cebeci)
(bkz: erol köse)
ünsüz ve ne i$le ugra$tigi belirsiz;
(bkz: nigar salman)
gundemi ele alan tum interaktif sitelerin olu$turdugu medyavari olu$uma verilen isim. okan bayülgenin programlarinda bahsettigine gore bilgi sözlük de bu olu$umun bir parcasi.
bu gece ekşi sözlüğün avukatı konuk olacak bu programa. sözlüklere açılan davaları, davaların nasıl savuşturulduğunu ve sözlüklerin popüleritesindeki değişiklikleri konuşacaklar.
nagehan alçı tarafından sunulmaktadır.
gecen hafta inci sözlük yonetimini konuk etmi$lerdi programa yuzlerinde maskeyle. altyaziyi okumasam, sesini de kissam tecavuz magduru erkekler oturuyor orada zannederdim. cok gerizekalica olmu$.
trt haber kanalında yayınlanan programdır.
bugüne kadar hayatımda bu kadar daldan dala atlanan başka bir program görmemiştim.
bugüne kadar hayatımda bu kadar daldan dala atlanan başka bir program görmemiştim.
kurumsal olarak üniteleşmesi ticarete fayda getirir. fakat milleti eve tıkayarak asosyalleşme de yaratabilir.
(bkz: sosyal medya sorun haline mi geliyor)
(bkz: sosyal medya sorun haline mi geliyor)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?