geçen her uzun dakikayla birlikte yokluğu daha da kendini hissettiren, acıtan, hergün "gittiği" o saatte yüreğin tam ortasına saplanan şişenin kırık tarafı ile anılan, evde kimse yokken yatağının uyuduğu kısmına girilip hala çıkmamış olan kokusu ile birlikte uyumaya çalışılan, acıdan uyutmayan, "gittikten" sonra dağıtılan elbiselerinden gizlice, kimseye belli etmeden çalmış olduğunu üstüne olmasa da giyilen,aynaya baktığında görülen, "hani daha şampiyonluk maçına gidecektik" diye arkasından hayıflanan, "daha bana tavla oynamasını öğretecektin be" diye kızılan, "kimsenin" bir daha açmayacağını bildiği halde telefon numarası çevrilen, "aradığınız numaraya şu an ulaşılamıyor..." anonsu ile kahreden, ilk içtiğiniz rakıya eşlik eden, ve bir daha sarhoş olana kadar içip eve gelince annemizden fırça yiyemiyecek olduğum, acaba o da bizim onu özlediğimiz kadar bizi özlüyo mudur diye düşündüren, "gidişine" herhangi bir şekil, boyut, anlam yükleyemediğim, kalbe giren ve boydan boya yaran bıcağın bıraktığı keskin ve hiç durmadan daha da büyüyen bir acı olarak adlandırdığım, telefonunuza tesadüfen bıraktığı ses kaydı dinlendiğinde ilk saniyesinde hüngür hüngür ağlatacak kadar acımasız olan, o günü göreceğime bugünü görmeseydim keşke dedirten, her sabah ilk önce baktığın resmi her gördüğünde kocaman bir düğümün boğazınızda bırakılmasıdır.
babanın ölmesi
babalar ölmez evet ama yaşamaz da...
nasıl ki bir baba varlığını anne kadar hissettiremez her zaman.
anne kadar çok seni seviyorum demez oğluna, kızına.
o yüzden yaşayamadan ölmez belki de.
belki hiç seni seviyorum diyemeden ölmemiştir ama bir daha seni seviyorum diyemeyecektir.
babalar ölmez evet soğuk bir mezarın başında babalar gününü geçirtmek istemez çocuğuna. içinde yaşar onun.
babalar ölmez evet gözyaşları babaya bırakılmaz hiç bir zaman.
babalar ölmez, ölmediği için ağlar insan.
babaya bıraktığı gözyaşları dudağına geldikçe yine ağlayasın gelir çünkü.
baban kokar gözyaşların.
babanın kokusunu yerlere dökmek istemezsin ama dökülür nafile.
yere aşık olur insan babası kokar diye...
nasıl ki bir baba varlığını anne kadar hissettiremez her zaman.
anne kadar çok seni seviyorum demez oğluna, kızına.
o yüzden yaşayamadan ölmez belki de.
belki hiç seni seviyorum diyemeden ölmemiştir ama bir daha seni seviyorum diyemeyecektir.
babalar ölmez evet soğuk bir mezarın başında babalar gününü geçirtmek istemez çocuğuna. içinde yaşar onun.
babalar ölmez evet gözyaşları babaya bırakılmaz hiç bir zaman.
babalar ölmez, ölmediği için ağlar insan.
babaya bıraktığı gözyaşları dudağına geldikçe yine ağlayasın gelir çünkü.
baban kokar gözyaşların.
babanın kokusunu yerlere dökmek istemezsin ama dökülür nafile.
yere aşık olur insan babası kokar diye...
dünya üzerinde sizi katıksız seven tek kişinin dünya üzerindeki varlığının sonlanmasıdır. geride kalan için kıyametin kopması, kabullenememezliğin başlangıcı, acının, saf acının fiziki olarak sizde hayat bulmasıdır.
babalar ölmez,anneler de..nefes gibi ensenizdelerdir her daim..belki kokularını duymazsınız ama hissedersiniz yanıba$ınızda,yastığındaki iz gibidirler..görmeseniz de her daim yanınızdalardır..
her "baba" diye seslenildiğinde;
sesten yana bakıp, yüreğin acısını katmerlemektir...
sesten yana bakıp, yüreğin acısını katmerlemektir...
soframızdan eksik olmayan o muhabbetini, o şakıyan sesini özlemek....
fenerbahçe maçlarında evi inletişimizi özlemek,
pazar sabahı kahvaltılarını, akşam yaptığın adı bile olmayan baba yemeğini özlemek....
rakı bardağını doldurmayı, meze hazırlamayı, karşılıklı kadeh tokuşturmayı özlemek....
sabah işe yolcu etmeyi, akşam dönüşlerini pencereden beklemeyi özlemek...
demek...
artık umutlarımızı birbirimizin gözlerimizden okumayacağımızı,
yarım kalınmışlıkları tamamlamak için beraber koşamayacağımızı,
öykümüzün sonunu mutlu sonla bitirmek için birlikte savaşamayacağımızı bilmek demek....
fenerbahçe maçlarında evi inletişimizi özlemek,
pazar sabahı kahvaltılarını, akşam yaptığın adı bile olmayan baba yemeğini özlemek....
rakı bardağını doldurmayı, meze hazırlamayı, karşılıklı kadeh tokuşturmayı özlemek....
sabah işe yolcu etmeyi, akşam dönüşlerini pencereden beklemeyi özlemek...
demek...
artık umutlarımızı birbirimizin gözlerimizden okumayacağımızı,
yarım kalınmışlıkları tamamlamak için beraber koşamayacağımızı,
öykümüzün sonunu mutlu sonla bitirmek için birlikte savaşamayacağımızı bilmek demek....
onca gelmis, onca gecmis erkege hic cekinmeden soylenen "seni seviyorum" a gizlenmistir baba, ona gelince "tip" oynarsin cocuklugunla; olumu ise, "ugursuzluk" getirir.
yanında olmasını çok istediğin halde yanında olmaması..
hayatımın sadece bes senesini geçirebildiğim o gül yüzlü insanı bi kerecik görebilmek ona baba demek için her seyimi verirdim.... baba demeyi unuttum.. "baba" benim için sadece gözyası, su kahrolası hayata isyan demek..
o aklıma gelince ki -hiç aklımdan çıkmıyor- lanet olası bi hatıram bile olmaması... onun olmaması.. 16 senedir yasıyorum ama en son 11 sene önce baba kelimesini söylediğimde yüzümde bi gülücük belirdi...
hayatımın sadece bes senesini geçirebildiğim o gül yüzlü insanı bi kerecik görebilmek ona baba demek için her seyimi verirdim.... baba demeyi unuttum.. "baba" benim için sadece gözyası, su kahrolası hayata isyan demek..
o aklıma gelince ki -hiç aklımdan çıkmıyor- lanet olası bi hatıram bile olmaması... onun olmaması.. 16 senedir yasıyorum ama en son 11 sene önce baba kelimesini söylediğimde yüzümde bi gülücük belirdi...
baba demeyi ozlemektir delice. gec geldigi gecelerde duydugun kapi tikirtisini zaman zaman tekrar duyup acaba geldi mi? diye firlamaktir yataktan heyecanla. bazen isyan etmektir, bazen de kabullenmek caresizce. belki doner umudunu yureginin ta icinde hissetmektir. babasiyla el ele yuruyen bir cocugu gordugunde essek kadar olsan bile zaman mekan fark etmeden ziril ziril aglamaktir. hele de zaman gectiyse uzerinden uzunca, ona duydugun ozlemin artik boyutunu hesaplayamamaktir. hep yureginin bir tarafinin bos kalacagini bilip, daha kotusu yureginin bir tarafinin her zaman aciyacagini bilip kahrolmaktir. geceleri uyuyamamaktir ya da onu ruyanda gorup kan ter icinde uyanmaktir. o siziyi hissedip gecenin bir yarisi neyi var neyi yoksa ortaya dokup, masaya iki bardak koyup, ikisini de doldurup, o varmis gibi kadeh tokusturmaktir. en sevdigi sarkiyi soylerken bogazinin dugum dugum olmasidir. aradan yillar gecmis bile olsa hala en son cay ictigi bardaga dokunamamaktir. onun ellerinin degdigi herseyi en kiymetli hazinen olarak saklamaktir. bir daha baba diyemeyecegini bilmektir. aci olan elbette gidisidir ama bilirsin ki olumun olenle zoru yoktur. aci bibere donen senin hayatindir. babasiz kalmak en zorudur...
eger çocuk küçükken ölmüşşse ki çocuk bunu hatırlamıyorsa çokta umursamayacagı taki bir gün zorda kalınca hiç tanımadan baba diye bagırdıgı akabinde salya sümük oldugu hiç tanımadan ne garip diyecek insanın isyan edecegi nadir anlardan işte o benim
...gecen gun babamla altstadt taydik
cin yemegi yedik bambulu, cigbalikli
arduvaz masanin ustunde duruyordu eli sicacik
can yucel
cin yemegi yedik bambulu, cigbalikli
arduvaz masanin ustunde duruyordu eli sicacik
can yucel
araba kullanışını izlemişssinizdir,düşlemişssinizdir onun gibi küfretmeyi,onun gibi direksiyon tutmayı.maç izleyişini izlemişsinizdir, düşlemişssinizdir onun gibi heycanlanmayı ve sevinmeyi.size bakışını görmüşsünüzdür, bende onun gibi sevgi dolu olucam dersiniz.uyurken yanına yatarsınız,unutulur herşey, o an babanız yanınızdadır. aslında onla beraber giden biraz da sizsinizdir.
parçanı kaybetmek.
(bkz: sizin hic babaniz öldu mu)
güçsüzlük hissi. tek başınalık hissi. izliyor ama ulaşamıyorum ona duygusu. daha bir çocuklaşmak ama daha da büyümek.
bazen, filmin sonunu görebilmektir.
bugün vizelerin son günüydü. nasıl keyifliydim anlatamam. bir saat çalışmayla simülasyon sınavına girmişim. tüm soruları yapmışım 100 bekliyorum. hava güzel. tamam belki polenler aksırtıyor ama o kadar kusur kadı kızında da olur. otobüse bindim. mp3 ümde en sevdiğim şarkılar... yaşıyor olmaktan mutluyum. dedim ki, birkaç durak önce ineyim de bim e uğrayayım. bim de ne öğrenci dostudur, ne güzel markettir.
caminin önünden geçerken, bir cenaze gördüm. babamın ölmesinin bende yarattığı travmalardan biri de, cenazelere dayanamamaktır. bir hastanelere, bir de cenazelere gidemiyorum. göğsüm sıkışıyor. özellikle akrabalardan biri öldüğünde kendimi odama kapatıyorum. çünkü biliyorum ki, bir insana şu dünyada en çok acı veren şey sevilen birinin selasını dinlemektir. bir tane daha duymayı kaldırabilir miyim bilmiyorum.
cenaze hiç tanımadığım birinin ne de olsa. etkilememesi gerekirdi. dünyada her gün milyarlarca insan ölüyor. bana ne işte ben ekmeğime bakarım arkadaşım diye devam edecekken, o kızı gördüm.
6-7 yaşlarında, kumral saçlı, beyaz tenli. iri iri gözleri var ama, kıpkırmızı olmuş. yüzünden aşağı inci gibi yaşlar süzülüyor. "babamı gömmeyin" diye ağlıyor.
ben de başladım ağlamaya. biliyorum bu filmin sonunu. benim babam da ben o yaşlardayken öldü. ben babamın cenazesine giderken, yol boyu bulutlara bakmıştım. babam acaba hangisinin üstünde diye. çünkü, ölenlerin bulutların üzerine gittiğine inanıyordum. ben o yol boyunca her buluta el sallamıştım. ben ağlamamıştım. ağlasam susturacak kimse yoktu çünkü. beni babamdan başka kimse susturamazdı. babam daha ben ilk karnemi alamadan ölmüştü. ben o gün "babam okula gitmezsem kızar, ben okula gidicem" diye tutturmuştum. film şeridi gibi geçti hepsi gözümün önünden. o ufaklıkta kendimi gördüm.
o kıza ne olacağını biliyorum. yıllarca boğazında bir düğümle yaşayacak. ölümden deli gibi korkacak. geceleri her seferinde babasının tekrar ölmek üzere dirileceği rüyalar görecek. allahım rüya görmiyim bu gece diye dua ede ede uyumaya çalışacak. annesi önce depresyona girecek, sonra hayat kaygısıyla sertleşecek. asla eskisi gibi olmayacak. kimse ona eskisi gibi ilgi göstermeyecek ama herkes ilgileniyormuş gibi yapacak. nazı herkese geçecek. aman yetimdir üzmeyin diye herkes ona iyi davranacak ama arkasından demediğini bırakmayacak. konu komşu akraba annesini evlendirmeye çalışacak. annem babamdan başkasına nasıl hayatım diyebilir diye kız günlerce ağlayacak.
o kız sırf babası başarılı olmasını isterdi diye okula devam edecek. elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışacak. yaptığı her şeyde "acaba babam yaşasa benimle gurur duyar mıydı?" diye düşünecek. her sevinci yarım olacak. tatminsiz memnuniyetsiz biri olup çıkacak. günün birinde sırf babası gibi kokuyor, onun gibi gülüyor diye şerefsizin biriyle olacak. terkedilmekten deli gibi korkacak. çünkü bilecek ki bu ikinci şanstır. o kokunun başka benzerini bulmak çok zordur. türlü manyaklıklar yapacak. şerefsiz herif onu terkedip gidecek. perişan olacak. sonra, dönüp yaptıklarına baktığında yine o içini kıyan soruyu soracak "babam benimle gurur duyar mıydı?" heyır duymazdı, içten içe bu cevabı bilecek. daha perişan olacak. kendine kızacak. kendini cezalandıracak. içten içe tüm erkeklerden nefret edecek. birine bağlanmaktan korkacak. çünkü bilecek ki bağlandığı kişi onu hiç bırakmayacak olsa bile, bir gün ölecek. yalnız olduğu gerçeğini görecek. hayatta dimdik duracak. durmaya çalışacak. sertleşecek. acımayı bilecek, ama acımamayı öğrenecek. ben ölürsem benim yaşadıklarımı yaşamasın diye asla çocuk sahibi olmayı istemeyecek. ama bir süre sonra bebek gördü mü içi erimeye başlayacak.
o kız, hayatta çok başarılı olacak. ama, içi hep yarım kalacak. ve bir gün benim gibi bir cenazede ağlayan küçük bir kız gördüğünde, o da filmin sonunu tahmin edebilecek.
bugün vizelerin son günüydü. nasıl keyifliydim anlatamam. bir saat çalışmayla simülasyon sınavına girmişim. tüm soruları yapmışım 100 bekliyorum. hava güzel. tamam belki polenler aksırtıyor ama o kadar kusur kadı kızında da olur. otobüse bindim. mp3 ümde en sevdiğim şarkılar... yaşıyor olmaktan mutluyum. dedim ki, birkaç durak önce ineyim de bim e uğrayayım. bim de ne öğrenci dostudur, ne güzel markettir.
caminin önünden geçerken, bir cenaze gördüm. babamın ölmesinin bende yarattığı travmalardan biri de, cenazelere dayanamamaktır. bir hastanelere, bir de cenazelere gidemiyorum. göğsüm sıkışıyor. özellikle akrabalardan biri öldüğünde kendimi odama kapatıyorum. çünkü biliyorum ki, bir insana şu dünyada en çok acı veren şey sevilen birinin selasını dinlemektir. bir tane daha duymayı kaldırabilir miyim bilmiyorum.
cenaze hiç tanımadığım birinin ne de olsa. etkilememesi gerekirdi. dünyada her gün milyarlarca insan ölüyor. bana ne işte ben ekmeğime bakarım arkadaşım diye devam edecekken, o kızı gördüm.
6-7 yaşlarında, kumral saçlı, beyaz tenli. iri iri gözleri var ama, kıpkırmızı olmuş. yüzünden aşağı inci gibi yaşlar süzülüyor. "babamı gömmeyin" diye ağlıyor.
ben de başladım ağlamaya. biliyorum bu filmin sonunu. benim babam da ben o yaşlardayken öldü. ben babamın cenazesine giderken, yol boyu bulutlara bakmıştım. babam acaba hangisinin üstünde diye. çünkü, ölenlerin bulutların üzerine gittiğine inanıyordum. ben o yol boyunca her buluta el sallamıştım. ben ağlamamıştım. ağlasam susturacak kimse yoktu çünkü. beni babamdan başka kimse susturamazdı. babam daha ben ilk karnemi alamadan ölmüştü. ben o gün "babam okula gitmezsem kızar, ben okula gidicem" diye tutturmuştum. film şeridi gibi geçti hepsi gözümün önünden. o ufaklıkta kendimi gördüm.
o kıza ne olacağını biliyorum. yıllarca boğazında bir düğümle yaşayacak. ölümden deli gibi korkacak. geceleri her seferinde babasının tekrar ölmek üzere dirileceği rüyalar görecek. allahım rüya görmiyim bu gece diye dua ede ede uyumaya çalışacak. annesi önce depresyona girecek, sonra hayat kaygısıyla sertleşecek. asla eskisi gibi olmayacak. kimse ona eskisi gibi ilgi göstermeyecek ama herkes ilgileniyormuş gibi yapacak. nazı herkese geçecek. aman yetimdir üzmeyin diye herkes ona iyi davranacak ama arkasından demediğini bırakmayacak. konu komşu akraba annesini evlendirmeye çalışacak. annem babamdan başkasına nasıl hayatım diyebilir diye kız günlerce ağlayacak.
o kız sırf babası başarılı olmasını isterdi diye okula devam edecek. elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışacak. yaptığı her şeyde "acaba babam yaşasa benimle gurur duyar mıydı?" diye düşünecek. her sevinci yarım olacak. tatminsiz memnuniyetsiz biri olup çıkacak. günün birinde sırf babası gibi kokuyor, onun gibi gülüyor diye şerefsizin biriyle olacak. terkedilmekten deli gibi korkacak. çünkü bilecek ki bu ikinci şanstır. o kokunun başka benzerini bulmak çok zordur. türlü manyaklıklar yapacak. şerefsiz herif onu terkedip gidecek. perişan olacak. sonra, dönüp yaptıklarına baktığında yine o içini kıyan soruyu soracak "babam benimle gurur duyar mıydı?" heyır duymazdı, içten içe bu cevabı bilecek. daha perişan olacak. kendine kızacak. kendini cezalandıracak. içten içe tüm erkeklerden nefret edecek. birine bağlanmaktan korkacak. çünkü bilecek ki bağlandığı kişi onu hiç bırakmayacak olsa bile, bir gün ölecek. yalnız olduğu gerçeğini görecek. hayatta dimdik duracak. durmaya çalışacak. sertleşecek. acımayı bilecek, ama acımamayı öğrenecek. ben ölürsem benim yaşadıklarımı yaşamasın diye asla çocuk sahibi olmayı istemeyecek. ama bir süre sonra bebek gördü mü içi erimeye başlayacak.
o kız, hayatta çok başarılı olacak. ama, içi hep yarım kalacak. ve bir gün benim gibi bir cenazede ağlayan küçük bir kız gördüğünde, o da filmin sonunu tahmin edebilecek.
baba da bir insandır ve nihayetinde bir gün o da ölecektir. fakat ne kadar yakınsa ölen kişi acısıda bi okadar acı olur.
insanin hayatindaki kahramaninin bir daha asla ama asla espriler yapamayacak, öğütler veremeyecek, sizi cekip ceviremeyecek olmasi demektir. var olan yalnizligin onbinlerce kat fazlalasarak cevrenizi sarmasi demektir.
evin icine toprak kokusu siner, ailenize guclu gozukmeye calisip kiyilarda koselerde hickiriklara bogulursunuz. bos duvarlara bakip onu hayal ederek yuksek sesle ozur dilersiniz iyi bir evlat olamadiginiz icin. ömrünü on dakika uzatabilme ihtimaliniz olsa her seyinizi saniye tereddüt etmeksizin vereceginizi dusunursunuz ama cok gectir artik. ölüm meleği gelip almistir coktan ruhunu bedeninden.
cemal süreyya'dan şu şiiri de birakayim suraya yeri gelmisken;
sizin hiç babanız öldü mü
sizin hiç babanız öldümü
benim bir kere öldü kör oldum
yıkadılar aldılar götürdüler
babamdan ummazdım bunu kör oldum
siz hiç hamama gittiniz mi
ben gittim lambanın biri söndü
gözümün biri söndü kör oldum
tepede bir gök yüzü vardı yuvarlak
şöylemesine maviydi kör oldum
taşlara gelince hamam taşlarına
taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
taşlarda yüzümün yarısını gördüm
bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
yüzümden ummazdım bunu kör oldum
siz hiç sabunluyken ağladınız mı
------------------------------------------------------------
huzur icinde uyu babam.
evin icine toprak kokusu siner, ailenize guclu gozukmeye calisip kiyilarda koselerde hickiriklara bogulursunuz. bos duvarlara bakip onu hayal ederek yuksek sesle ozur dilersiniz iyi bir evlat olamadiginiz icin. ömrünü on dakika uzatabilme ihtimaliniz olsa her seyinizi saniye tereddüt etmeksizin vereceginizi dusunursunuz ama cok gectir artik. ölüm meleği gelip almistir coktan ruhunu bedeninden.
cemal süreyya'dan şu şiiri de birakayim suraya yeri gelmisken;
sizin hiç babanız öldü mü
sizin hiç babanız öldümü
benim bir kere öldü kör oldum
yıkadılar aldılar götürdüler
babamdan ummazdım bunu kör oldum
siz hiç hamama gittiniz mi
ben gittim lambanın biri söndü
gözümün biri söndü kör oldum
tepede bir gök yüzü vardı yuvarlak
şöylemesine maviydi kör oldum
taşlara gelince hamam taşlarına
taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
taşlarda yüzümün yarısını gördüm
bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
yüzümden ummazdım bunu kör oldum
siz hiç sabunluyken ağladınız mı
------------------------------------------------------------
huzur icinde uyu babam.
(bkz: ağzını hayra aç)
eğer uzun zaman geçmişse babası olmanın nasıl birşey olduğunu hatırlayamamak...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?