(bkz: cam)
(bkz: cam)
(bkz: cam)
levent kazakın yazdığı laçin ceylanın yönettiği ocak ayında perdelerini açmış tiyatro oyunu. başarılı oyuncular dolunay soysert, mete horozoğlu, deniz çakır, bülent alkış ve selen uçer’in rol aldığı oyun; kadının sosyal konumuna özellikle dikkat çekerek kadına dair birçok şeyi sorgulatıyor.
muhteşem sese, üstün yeteneğe ve harika bir karizmaya sahip yakışıklı aktör. ama tabi her şeyden önce mükemmel bir oyuncudur, tiyatrocudur.
şu sıralar levent kazakın yazdığı, laçin ceylanın yönettiği cam adlı oyunda oynamaktadır.
şu sıralar levent kazakın yazdığı, laçin ceylanın yönettiği cam adlı oyunda oynamaktadır.
3 ay üst üste ödemeyince kesilebilen şey. aleni kestiler yahu, oysa para ödemeden kullanırken ne kadar da güzeldi, bi bok yediğimizi zannederdik. zank diye kesince, afedersiniz döt gibi kaldık. ve internet bağımlılığından öte internet ihiyacını keşfettim ben kendimde. korktum aynı zamanda bir daha asla açmazlar diye. ama az önce hala açmamışlardır kesin düşüncesiyle gerçekten girebildiğimi yani açıldığını farkettiğimdeki ruh halim bir çocuğun elinden şekerinin zorla alınıp biraz ötedeki masaya bırakılması sonucunda çocukta oluşmuş sorgusuz sualsiz sevinçle eşdeğerdi.
(bkz: tıksırmak)
tıksırmak ne yaa.. tıksırmak içmenin sonu mu, nasıl yani herkes tıksırmak için mi içiyor, ya da tıksırınca içmeyi bırakıyor mu, şöyle mi oluyo yani:
-ohh üçüncüler de geldiii, hadi abi şerefee
+şerefe abiii
+ıhıhıhıh
-noldu?
+tıksırdım. ben bırakıyorum abi, buraya kadarmış, daha fazla içemeyeceğim.
-yolun sonundasın hilmiii!
tıksırmak ne yaa.. tıksırmak içmenin sonu mu, nasıl yani herkes tıksırmak için mi içiyor, ya da tıksırınca içmeyi bırakıyor mu, şöyle mi oluyo yani:
-ohh üçüncüler de geldiii, hadi abi şerefee
+şerefe abiii
+ıhıhıhıh
-noldu?
+tıksırdım. ben bırakıyorum abi, buraya kadarmış, daha fazla içemeyeceğim.
-yolun sonundasın hilmiii!
#985789
konuşmanın devamından öncesi için;
çok teşekkür ederiz başbakan istediğimizi giyebildiğimiz ve içebildiğimiz için, gerçekten bu özgürlüğü elimizden almadığın için sonsuz teşekkürler, hayır yani istesen alabilirdin de.
konuşmanın devamından öncesi için;
çok teşekkür ederiz başbakan istediğimizi giyebildiğimiz ve içebildiğimiz için, gerçekten bu özgürlüğü elimizden almadığın için sonsuz teşekkürler, hayır yani istesen alabilirdin de.
şu sıralar birilerine sadece siz değil biz de bir şeyler biliyoruz mesajı veren başbakan. haberlerde dinliyorum şuan, ama kendisine bir şey söylemek istiyorum;
-entellektüel değil, entelektüel!
-entellektüel değil, entelektüel!
facebookta oluşturulan buna benzer adlı bir grubun adı seçimlerde ak partiye oy atmaya gidecem diyenler şeklinde değiştirilmiş. sosyal ortamda katılacağını belirten kişiler de şuan yukarıda belirttiğim isimdeki etkinliğe katılacağını beyan etmiş gibi gözüküyor.
içinde cemile gibi bi cefakar anayı, ali gibi rospu çocuğu ve onlarca benzeri olan pislik bi babayı, caroline gibi her an her saniye küfür yemeyi hakeden bi aşifteyi, berrin gibi hemstır suratlı pasif ruhlu bi avukat adayını, aylin gibi güzeller güzeli ama bahtı güzel olsun bi kızı, mete gibi kanı deli bi ergeni, soner gibi fena yakışıklı, iyi, güçlü ve karizmatik bi zengini, ahmet gibi bi ercan saatçiyi, hakan gibi piçimtırak gurursuz ama aşık bi zengini, hasefe gibi sırf oğlu yüzünden haketmediği küfürleri yiyen saf bi anayı barındıran dizi.
çok ciddi şekilde; işin içinde başka şeyler olduğunu düşündüğüm olgu.
olamaz arkadaşım basit bi şekilde bilinçaltı işi olamaz bu yahu. ya seni bilmem ama benim gördüğüm rüyaları bir görsen nasıl bir bilinçaltım olduğunu dolayısıyla nasıl bir hayatım olduğunu sorgulardın. ya ben bildiğin senaryolu kısa filmler görüyorum arkadaşım. yani normalde düşünsem yaratamayacağım şeyleri, ruhum bedenimden ayrılmış vaziyetteyken görüp, nasıl sikindirik şekilde bilinçaltı diye açıklayayım. sen kimi kandırdığını sanıyorsun lan. olamaz öyle şey. var bunda bir iş de çözemedim. gerçi bir takım teorilerim var da deli deyip içeri kapatırlar düşüncesiyle eş dost haricinde pek açmmıyorum mevzuyu.
ama dayandırdığım bir şey de var: bundan yaklaşık 7-8 sene önce bir din hocam (bilemiyorum artık başından savmak için mi ama) rüyalarımızda gördüğümüz kişilerin ruhlarıyla buluşup o rüyayı ruhlarımızın yaşadığını söylemişti. eğer iş gerçekten bu şekildeyse, bilmem farkında mısınız ama ciddi bir mevzu var ortada. ve gerçekten sallanacak olursa, ciddi ciddi inandığım teorilerim de var benim. ha neye dayandırıyorum peki; ’gördüm bitti’ diyecek kadar basit bir anlamı olamayacağı gerçeği dışında hiçbir şeye.
olamaz arkadaşım basit bi şekilde bilinçaltı işi olamaz bu yahu. ya seni bilmem ama benim gördüğüm rüyaları bir görsen nasıl bir bilinçaltım olduğunu dolayısıyla nasıl bir hayatım olduğunu sorgulardın. ya ben bildiğin senaryolu kısa filmler görüyorum arkadaşım. yani normalde düşünsem yaratamayacağım şeyleri, ruhum bedenimden ayrılmış vaziyetteyken görüp, nasıl sikindirik şekilde bilinçaltı diye açıklayayım. sen kimi kandırdığını sanıyorsun lan. olamaz öyle şey. var bunda bir iş de çözemedim. gerçi bir takım teorilerim var da deli deyip içeri kapatırlar düşüncesiyle eş dost haricinde pek açmmıyorum mevzuyu.
ama dayandırdığım bir şey de var: bundan yaklaşık 7-8 sene önce bir din hocam (bilemiyorum artık başından savmak için mi ama) rüyalarımızda gördüğümüz kişilerin ruhlarıyla buluşup o rüyayı ruhlarımızın yaşadığını söylemişti. eğer iş gerçekten bu şekildeyse, bilmem farkında mısınız ama ciddi bir mevzu var ortada. ve gerçekten sallanacak olursa, ciddi ciddi inandığım teorilerim de var benim. ha neye dayandırıyorum peki; ’gördüm bitti’ diyecek kadar basit bir anlamı olamayacağı gerçeği dışında hiçbir şeye.
çok sevdim ben bu butonu. ama daha hiç kullanamdım. yani o kadar çok sevdim ki, kullanacağım yer onu çok haketsin istiyorum, dolayısıyla emin olamadan da kullanamıyorum. ahh bi yerden bi başlasam...
(bkz: insanlık anıtı)
kimi zaman hiç beklenmedik yerde ve zamanda gerçekleşen diyaloglardır.
ingiltere’de bir sahil kasabasında dil okulu münasebetiyle bulunuyordum. ee malum her milletten insan olduğu gibi ’türkler her yerde’ mottosuyla pek çok da türk vardı ve kültürümüzü diğer milletlere tanıtma, yayma ve yaşatma gibi de hayati bir ideolojimiz olduğundan yabancı arkadaşlar da bu durumdan fazlasıyla etkileniyorlardı. en çok da araplar, malum ortak kelimeler, işte dini bir takım şeyler falan derken bazı araplarla sıcak ilişkiler kurulabiliyordu. neyse bu araplardan en sıcak olanı ve türk arkadaşlarla en çok vakit geçireniyle bir gün okulun merdivenlerinde karşılaştık. çocuk bizim sınıfa yeni gelmişti ve ayaküstü bir iki muhabbet etmeye başlamıştık sınıfla ilgili ama hiçbir okunmaya değecek yanı yoktu bittabi zaten asıl mesele de o değil. kabaca şöyle bir şeylerdi:
riciric: how are you?
arap: so so, you?
r: not good, not bad, this lesson is so boring, we never enjoy, i feel sleepy everytime. (’ders sıkıcı ifrit oluyom’ minvalinde)
a: yes, i don’t like this lesson because teacher never joke but my last teacher was very witty, he makes us laugh so much, that lessons were very entertaining (güler) (’o değil de benim eski hoca on numara eğlenceliydi ehehe, ben öylelerini gördüm en azından kızııımm’ minvalinde)
r: (üzerine ben de hafif buruk) oh what a pity for me, i’ve never been in a class like that, also maybe i won’t be:( (’bende bu şans oldukça en tövbe estağfirullah hocalar hep bana denk gelir zaten’ mivalinde) (falan filan işte üzgün takıldım yani herifin bunun üzerine takma kafana falan demesi gerekirdi ama ne dediiii)
a: amannn koy götüne rahvan gitsin
adam bunu dedi yaa, bastım kahkahayı, sonradan öğrendim bizim türk arkadaşların öğrettiğini, ve sürekli de söyler oldu ondan sonra, hem daha neler neler vardı. ama bildiğim şu ki, bozuk aksanla normalde olduğundan çok daha ağıza oturuyor bu deyim.. vedalaşırken bir daha söyle dedim, yok bunun anlamı kötü şimdi söylemem dedi bi de.
ingiltere’de bir sahil kasabasında dil okulu münasebetiyle bulunuyordum. ee malum her milletten insan olduğu gibi ’türkler her yerde’ mottosuyla pek çok da türk vardı ve kültürümüzü diğer milletlere tanıtma, yayma ve yaşatma gibi de hayati bir ideolojimiz olduğundan yabancı arkadaşlar da bu durumdan fazlasıyla etkileniyorlardı. en çok da araplar, malum ortak kelimeler, işte dini bir takım şeyler falan derken bazı araplarla sıcak ilişkiler kurulabiliyordu. neyse bu araplardan en sıcak olanı ve türk arkadaşlarla en çok vakit geçireniyle bir gün okulun merdivenlerinde karşılaştık. çocuk bizim sınıfa yeni gelmişti ve ayaküstü bir iki muhabbet etmeye başlamıştık sınıfla ilgili ama hiçbir okunmaya değecek yanı yoktu bittabi zaten asıl mesele de o değil. kabaca şöyle bir şeylerdi:
riciric: how are you?
arap: so so, you?
r: not good, not bad, this lesson is so boring, we never enjoy, i feel sleepy everytime. (’ders sıkıcı ifrit oluyom’ minvalinde)
a: yes, i don’t like this lesson because teacher never joke but my last teacher was very witty, he makes us laugh so much, that lessons were very entertaining (güler) (’o değil de benim eski hoca on numara eğlenceliydi ehehe, ben öylelerini gördüm en azından kızııımm’ minvalinde)
r: (üzerine ben de hafif buruk) oh what a pity for me, i’ve never been in a class like that, also maybe i won’t be:( (’bende bu şans oldukça en tövbe estağfirullah hocalar hep bana denk gelir zaten’ mivalinde) (falan filan işte üzgün takıldım yani herifin bunun üzerine takma kafana falan demesi gerekirdi ama ne dediiii)
a: amannn koy götüne rahvan gitsin
adam bunu dedi yaa, bastım kahkahayı, sonradan öğrendim bizim türk arkadaşların öğrettiğini, ve sürekli de söyler oldu ondan sonra, hem daha neler neler vardı. ama bildiğim şu ki, bozuk aksanla normalde olduğundan çok daha ağıza oturuyor bu deyim.. vedalaşırken bir daha söyle dedim, yok bunun anlamı kötü şimdi söylemem dedi bi de.
mehmet aksoyun eseridir. ve sanatı; eserde anlatılmak isteneni görmek yerine sadece bakmak olarak algılayan bir başbakan tarafından ucubeye benzetilmiştir. söyleyebileceğim tek şey, başbakan nolur eskişehire gelme; her tarafın gereksiz parklarla dolmasından çok korkuyorum zira.
karsta bulunan ve başbakanın ucubeye benzettiği mehmet aksoy tarafından yapılmış eser.
haber şu şekilde;
kars cumhuriyet meydanında yaklaşık 5 bin kişiye hitap eden başbakan, kars’ta önceki belediye başkanı naif alibeyoğlu tarafından yaptırılan ama yarım kalan ’insanlık anıtı’nı ucubeye benzeterek belediyenin burayı yıkacağını ve yerine de güzel bir park yapacağını söyledi.
haber şu şekilde;
kars cumhuriyet meydanında yaklaşık 5 bin kişiye hitap eden başbakan, kars’ta önceki belediye başkanı naif alibeyoğlu tarafından yaptırılan ama yarım kalan ’insanlık anıtı’nı ucubeye benzeterek belediyenin burayı yıkacağını ve yerine de güzel bir park yapacağını söyledi.
gülümserken yoldaki insanlarla gözgöze gelince saçma bir konuma düşmektir. hani onlara gülümsüyormuşsunuz gibi olur ve yoldaki her insana bunu yapmak anlamsız bir salaklığa bürünmenize sebep olur. en çok da arkadaşla yürürken komik bir şeye tek taraflı güldüğünüzde olur bu; kafayı kaldırırsınız, etrafa bakınmak için ve işte o an 50 tane insana aleni iş atıyor konumuna düşersiniz. mazaallah çok fena, nefret ediyorum bu durumdan.
muhteşem yüzyılın ilk bölümünde osmanlı sarayında burhan altıntopun cariyeleri yetiştirmesini izlememezi sağlamış oyuncu. üzülerek söylüyorum ki olmamış o ama olsun olmasa da izleriz.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?