ağlatır. gözler açıkken birden bi noktaya kitlenir ve akabinde gözde bir takım yaşlar birikir. bir çeşit alarmdır. gözlerini kapat la artık der.
‘pozitif düşün’ tarzı kandırmaca parolalara karşı olsam da bir şey biliyorum. gün; sen daha yataktayken güzel olacağını hissederek başlarsan güzel olur. henüz yataktayken duysan güzel bir şarkının ritmini yahut güzel şeylerden bahseden yumuşak sesli adamın sesini... o gün gerek yokken ve tamamen kendi isteğinle kalkmış olsan, hiç çekinmeden... derli toplu bir güne başlayacağın henüz odandayken anlaşılsa... evin içi güneşin en tatlı rengiyle dolduğundan her şey hatta aynada sen bile en güzel renginde gözüksen... henüz yeni uyandığında yürümek eziyet gibi gelmezse sana, güzel olur o gün. attığın adımı saçma bir gülüşle bile atabilirsin. hatta senin o gülüşün saçma olduğu için bile güzel olabilir gün. en basitinden ağzına attığın şeyi sadece yiyebiliyor olduğun için mutlu olsan, ya da seçeneğin yoksa bile aslında onu yemek tercihin olsa veya öyle hissetsen... bir yerlere yetişme çaban olmasa, bir şey için acele etmesen güzeldir o gün ve aslında o gün en kolay şekilde yetişirsin her yere ve her şeye. düşünmeden giydiğin kıyafetten, sırf ona kafa yormak gereksiz olduğu için memnunsan pek hoş geçer o gün. aynada kendine seni seviyorum diyip gülümse demiyorum ama gözlerinin içine bakarsan samimi hissedersin kendini ve günü. dışarıya adımını attığında evdekiyle eş ruh halini taşırsan devam ettirirsin aynı mutluluk oyununu. ve o aslında bir oyun olsa da, kaptırmaz mıyız zaten biz kendimizi yerli yersiz her oyuna. hem düşünmez miydik küçükken oyunlar olmasa sürekli sıkılırdık diye. büyüdüğümüzde de günü hatta ömrü güzel hissetmek için belki de oyun oynamalıyız mütemadi surette.
yapılanı izlememiş olsam da gayet mantıklı bir yere reklam vermiştir. vurguyu ailecek içilecek içecek tarzında yapan bir markanın içeriğini kalabalık bir klasik türk ailesi içeren geniş aile dizisine reklam vermesi yapılacak en mantıklı hareketlerdendir kanaatimce.
bazen sadece alardan oluşur.
arada arkasındaki adamların aşağılamalarını anlamayı amaçlıyordu. anlarsa aklındaki acabalar artık aymazlığın adını ağzına almayacaktı. ancak ardındakiler akıllanmaktan aforozlanmışlardı adeta. alametini anlayamadıklarını ahmakça ajanlıklarla alıntılıyor, aynılaştırıyorlardı. ayrıntılardaki acayiplikler açıklandığında aynadaki akislerine; asabi azgın arsızlığında aşağılayabiliyorlardı aşık atamadıklarını. aleni ahlaksızlığa alışıldığından artık, apaçık araklamalar ayrıca ardınca aşağısamalar; alışılagelmiş asrilikler ayarında algılanıyordu.
arada arkasındaki adamların aşağılamalarını anlamayı amaçlıyordu. anlarsa aklındaki acabalar artık aymazlığın adını ağzına almayacaktı. ancak ardındakiler akıllanmaktan aforozlanmışlardı adeta. alametini anlayamadıklarını ahmakça ajanlıklarla alıntılıyor, aynılaştırıyorlardı. ayrıntılardaki acayiplikler açıklandığında aynadaki akislerine; asabi azgın arsızlığında aşağılayabiliyorlardı aşık atamadıklarını. aleni ahlaksızlığa alışıldığından artık, apaçık araklamalar ayrıca ardınca aşağısamalar; alışılagelmiş asrilikler ayarında algılanıyordu.
kimsesiz değil insansız. (bkz: bülent ortaçgil)
an itibariyle chatte olmayan kimseler var.
online uyeler
independence (jedi) [msg] [kim]
john maynard keynes (2. nesil bilgic) [msg] [kim]
ozee (2. nesil bilgic) [msg] [kim]
mitili (3. nesil bilgic) [msg] [kim]
matrax (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
nickten yana sansım yok (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
tasarimharikasi (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
laughter (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
crimson (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
online uyeler
independence (jedi) [msg] [kim]
john maynard keynes (2. nesil bilgic) [msg] [kim]
ozee (2. nesil bilgic) [msg] [kim]
mitili (3. nesil bilgic) [msg] [kim]
matrax (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
nickten yana sansım yok (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
tasarimharikasi (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
laughter (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
crimson (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
eski günlerini fazlasıyla özleten adam. bazı şeyler yanlış ve saçma gidiyor, bunun kendisi de farkında ama garip şekilde elimden bir şey gelmez imajına bürünüyor. nasıl ya, okan bayülgen diyoruz oğlum, koskoca bir ülkedeki herkesin kendisi hakkında iyi ya da kötü bir fikri olan, yaptıklarıyla ve duruşuyla her daim zihinlerde uç fikirler oluşturan bir adamın nasıl fikriyle zikri ayrı olur anlamıyorum ben arkadaş.
tamam anladık, zaga band gitti; onların eksikliği hissediliyor ve fakat buna karşı okanın da yapacak bir şeyi yok. tamamdır bunu anlayabiliriz. ee peki programın diğer gidişatı?, gelen konuklar?. onları napıcaz. yahu ben bu adamın programlarını önceden gözlerimin yerlerinden pörtlemesi pahasına izliyordum, şimdi içimden gelmiyor istemeye istemeye. nedendir bu peki. okan bayülgen farkında o ekrana kendi programı süresince bomboş stüdyoyu koysa ve onu seyrettirmeye kalksa yine yeterli reytingi yapıcak, o halde nedir bu saçma salak konukları çıkarma ısrarı.
yapsa ya; ilke edinip, sadece ve sadece kaliteli adamları koysa ve onlarla sohbet etse ya. bakın sadece ciddi adamlar demiyorum, komik de olur, ama kaliteli olsun. bir diğer açıdan münaza kralı olucak dedi, yalan oldu. hakkı devrime orada doyarız dedik, unutuldu gitti. madem yapmayacak o programı; çağırsa ya yine hakkı devrimi.
burdan, bu tarz mecralardan ahkam kesmek kolaydır ya her zaman, çok da rahat akıl verilir ya millete, bu gerzekliğin farkında olsam bile rahatça söyleyebiliyorum bunları zira ben okan bayülgenden hiç yapılmamış, yeni bir fikri uygulamasını yahut tamamen farklı şeyler yapmasını beklemiyorum. sadece eski günleri talep ediyorum ve bunca yıllık sözünü dinleyeni olarak bu ufak hakkı da kendimde buluyorum. ve şimdilik en içten umudum; gün gelecek her şey eskisi gibi olacak. yani; yap bir şeyler artık okan...
tamam anladık, zaga band gitti; onların eksikliği hissediliyor ve fakat buna karşı okanın da yapacak bir şeyi yok. tamamdır bunu anlayabiliriz. ee peki programın diğer gidişatı?, gelen konuklar?. onları napıcaz. yahu ben bu adamın programlarını önceden gözlerimin yerlerinden pörtlemesi pahasına izliyordum, şimdi içimden gelmiyor istemeye istemeye. nedendir bu peki. okan bayülgen farkında o ekrana kendi programı süresince bomboş stüdyoyu koysa ve onu seyrettirmeye kalksa yine yeterli reytingi yapıcak, o halde nedir bu saçma salak konukları çıkarma ısrarı.
yapsa ya; ilke edinip, sadece ve sadece kaliteli adamları koysa ve onlarla sohbet etse ya. bakın sadece ciddi adamlar demiyorum, komik de olur, ama kaliteli olsun. bir diğer açıdan münaza kralı olucak dedi, yalan oldu. hakkı devrime orada doyarız dedik, unutuldu gitti. madem yapmayacak o programı; çağırsa ya yine hakkı devrimi.
burdan, bu tarz mecralardan ahkam kesmek kolaydır ya her zaman, çok da rahat akıl verilir ya millete, bu gerzekliğin farkında olsam bile rahatça söyleyebiliyorum bunları zira ben okan bayülgenden hiç yapılmamış, yeni bir fikri uygulamasını yahut tamamen farklı şeyler yapmasını beklemiyorum. sadece eski günleri talep ediyorum ve bunca yıllık sözünü dinleyeni olarak bu ufak hakkı da kendimde buluyorum. ve şimdilik en içten umudum; gün gelecek her şey eskisi gibi olacak. yani; yap bir şeyler artık okan...
tıksırana kadar içiyorlar söylemiyle bilinçaltına fena halde yerleşmiş isim.
efenim geçen gece kendisini rüyamda gördüm. benim de bulunduğum içkili mekana geliyordu. hatta bizim masaya oturuyordu. masa böyle uzunca bir şeydi ve başbakanla masanın iki ayrı ucunda oturuyorduk. o an; bir bira alıp, yanına oturup, birkaç hamlede birayı içmeye ve ardından tıksırmaya karar verdim. ama maalesef ki verdiğim kararın hemen ardından uyandım.
efenim geçen gece kendisini rüyamda gördüm. benim de bulunduğum içkili mekana geliyordu. hatta bizim masaya oturuyordu. masa böyle uzunca bir şeydi ve başbakanla masanın iki ayrı ucunda oturuyorduk. o an; bir bira alıp, yanına oturup, birkaç hamlede birayı içmeye ve ardından tıksırmaya karar verdim. ama maalesef ki verdiğim kararın hemen ardından uyandım.
normal şartlarda tahammülü mümkün olmayan beyaz showa an itibariyle tahammül sebebi.
herkesin artık hakkında şöyle ya da böyle bir fikre sahip olduğu insan.
-ah be defne, hadi geri gel de; herkese bir ağzının payını ver şu en dobra en bıcır bıcır halinle...
-ah be defne, hadi geri gel de; herkese bir ağzının payını ver şu en dobra en bıcır bıcır halinle...
keşke aradığını bulabilse denen izleyici. zira tüm filmlerin dizilerin kısacası tüm sesli görsellerin türkçe altyazı bulundurması bir zorunluluk olmalı aslında; işitme engelli binlerce insan için.
spor olduğuna inandırılamayan spor. annemle televizyon izlerken bir kanalda karşılaştık bir maçıyla. aa anne bak bu spor dedim, hala daha onların orda temizlik yaptıklarını iddia ediyor.
içinde can bonomo var ve o çocukta iş var.
içinde bilgiç ve başlık kesişimi olarak arama yapabileceğimiz bir buton daha olsa tadından yenmeyecek arama aparatı.
bu baya baya takmak için yetenek gerektiren bir şeydir. insanın elini gözüne günde elli kere değdirip bir şey takıp çıkarması nasıl normal sayılabilir ki. ee onu geçtim nası sokucaz parmağımızı gözümüze, olmuyo arkadaş. bence gerçekten kimi insanlarda bulunan kimi insanlarda bulunmayan bir yetenektir bu lens takmak, öyle öğrenme falan yok işin içinde yani.
günlük yaşamın bize getirdiği hallere yahut olaylara göre herkesin sadece şahsi olarak duyabileceği aynı filmlerdeki gibi bir fon müziği olması durumu. varolmayan bir şey ama keşke olsa dediklerimden.
aslında düşününce; tüm duyguları en doruklarda yaşamamızı sağlayacaktır. örneğin; hayatın çok anlamsız olduğunu düşündüğünüz zamanlarda melankolik bir parça çalsa arkadan, yahut çok romantik bir olayda tak diye girse bir aşk şarkısı, korkmanıza sebebiyet veren bir halde gerilim müziği, belki de çok eğlenceli bir şeyler yaparken arkada kıpır kıpır birkaç tıngırtı ya da acı bir hadiseyle karşılaştığınızda hüzünlü bir parça... çok eğlenceli olmaz mıydı...
aslında düşününce; tüm duyguları en doruklarda yaşamamızı sağlayacaktır. örneğin; hayatın çok anlamsız olduğunu düşündüğünüz zamanlarda melankolik bir parça çalsa arkadan, yahut çok romantik bir olayda tak diye girse bir aşk şarkısı, korkmanıza sebebiyet veren bir halde gerilim müziği, belki de çok eğlenceli bir şeyler yaparken arkada kıpır kıpır birkaç tıngırtı ya da acı bir hadiseyle karşılaştığınızda hüzünlü bir parça... çok eğlenceli olmaz mıydı...
insanı çok fena bir ruh haline sokan şarkıdır bu. işin kötü devamlı dinlemeyi istetiyor ve çaresiz daima o ruh haline giriyorsun. artık bazen yolda yürürken fonda bu müziğin çaldığını düşünüyorum. negzel. yok emin değilim.
(bkz: alışveriş yapma komşu yap)
sözlük formatının değişip fena şekilde foruma dönüşeceği gerçeğiden dolayı olmama hali daha bir iyi duran olay. ayrıca bilgiçlerin aslında söylemek istedikleri olsun, houston olsun herkesin bir entry hakkında yorum yapma istek ve çabasını ziyadesiyle karşılıyor kanaatindeyim.
üstelik yorumdan önce şu oylama sistemine teşvik üzerine çalışsak daha verimli olabilir zira oyla taçlandırılmadıkça insanın yazası gelmiyor mütemadiyen. hayır yani şimdi yanlışsam söyle.
üstelik yorumdan önce şu oylama sistemine teşvik üzerine çalışsak daha verimli olabilir zira oyla taçlandırılmadıkça insanın yazası gelmiyor mütemadiyen. hayır yani şimdi yanlışsam söyle.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?