confessions
  1. toplam entry 6645
  2. takipçi 1
  3. puan 117998

malafa

imgoindeeperunderground
“dünya bir tezgahtır. tezgahın hangi tarafında hayat olduğuysa ancak ölünce anlaşılır”

hakan gunday’ın doğan kitap’tan ekim 2005’te çıkan son romanı.

2000 yılında yayınlanan kinyas ve kayra ile kendine hızla bir okur kitlesi oluşturan ve tadını damaklarda bırakan yazınını zargana ve piç romanlarında arayıp da bulamadığımız, ama buarada diline ve romanlarının akışına aşinalık kazandığımız hakan günday’ın bence kinyas ve kayra’dan sonra çıkan en iyi romanı. bu görüşün sebebi, bir turizmci olarak sahteliğin bu kadar açık ve seçik gözler önüne serilmesinden duyulan haz olabilir elbette. nitekim her şey okadar açık yazılmış ki, doğruyu anlattığınızda kimsenin size inanmaması gibi bir duruma sebebiyet verebiliyor.. şüphesiz ki abartılar ve kurgular ile çok güzel süslemiş ancak sizi kuyumcular ve halıcılar dünyasına detaylı bir anlatım ile bir anda sokan ve hatta güçlü tanımları ile neredeyse gözünüzün önünde yaşanıp bitmiş hissi uyandıran, çabucak biten bir roman olmuş. topaz jewellery center isimli çok büyük bir kuyumcunun içerisinde kozan isimli kuyum satıcısının “nereye harcayacağını bilemeyecek kadar çok” kazandığı parayı, nasıl kazandığının hikayesi denebilir.
hikayesinden öte en dikkat çekici tarafı hakan günday’ın daha önceki romanlarında rastlamadığımız, hatta benim ilk kez bir romanda rastladığım bir şey yapması ve kendine ait kelimeler ile yazması. buna kendi jargonunu oluşturmak denebilir mi bilmiyorum ama kitabın ilk sayfalarından itibaren karşımıza çıkan “ahcik meterlemek”, “tram”, “koks”, “dacik” ve benzeri daha çok pek çok kelime bir süre sonra kitabın doğal akışı içerisinde bilinen kelimeler haline geliyor. ilk etapta “bu ne ki” diye düşünseniz bile çok kısa bir zaman sonra o dünyanın içerisinde yazarla aynı dilden konuşmaya başlamak bana çok enteresan geldi. bu “algıda bütünlük” gibi, o kelime orada hiç olmasaydı dahi yerine konacak “....”ları tamamlamaya benziyor ama; “....” yerine konmuş olan kelimeler ile yazar ve okurun bir dilden konuşmaya başlaması çok keyifli..

“turizmde sürekli mülkiyet hakkı yoktur. saygı dahil her şey el değiştirir. saygı dahil her şey kiralanır”

zargana ve piç’te en azından benim rastlayamadığım “hayata dair keyifli tespitler”ine özellikle malafa’da turizm üzerinden devam etmiş olması da bu romanı diğerlerinden ayırıyor denebilir.

tezgahtarların dünyasında, tezgahın ne olduğunu bir hatırlayıp sonra yeniden unutmak için, hayata dönüp tekrar tezgaha geldiğinizde belki en fazla bir saniye hatırlayıp gülümsemek için, kimin tezgahtar olduğunu merak edenler ve tezgahın sonuna kadar sabredip öğrenmek isteyenler için ve elbette hakan günday sevenler için keyifle okunacak bir roman..

not:aynı yazım bir başka sözlükte daha var ama bana ait olması itibariyle buraya geçirmekte sakınca görmedim. bilginize..

ahmet kanneci

imgoindeeperunderground
1957 yılında doğmuş, 20 yaşında bir gitar konçertosu seyretmesi üzerine "gitar çalası gelen" ve bunun üzerine klasik gitar çalmaya başlayıp tam olarak bir başarı hikayesinin sahibi olan insan. şimdilerde "gitar virtüözü" kabul etmekte, ders vermekte, ispanya’da jüri üyeliği yapmakta, referans kabul edilmekte. fulbright "lifetime achivement award"(sanatta ömür boyu başarı ödülü) ve odtü "takdir ödülleri"ni kazanmış bir adam..
yeni albümü ahmet kanneci plays italian baroque ise türkiye’de bir ilk olma özelliğini taşıyor..

tuzluk

imgoindeeperunderground
darklord’un yazısını okumaya çalışırken okunmasının ne kadar zor olduğunu fark ettiğim dergi. buradan yöneticilere sesleniyorum, takdir edersiniz ki seslenecek başka kimseyi bulamıyorum, acaba diyorum o yazılar bir çerçeve içerisinde yahut mesela bir sayfa görünümünde olsa gerçekten, biz de notepadden yazı okuyormuş havasından kurtulsak hem biraz daha profesyonel hem de user friendly bir dergi olmaz mı? böyle sinema ekranından yazı okur gibi oluyor mu?
gelişmelerini merakla beklemek durumunda kalacağımız aşikar olan dergi..

donumu mu çekeyim tvyi mi kapatayım

imgoindeeperunderground
seinfield’de şişko, gözlüklü ve kısa boylu olan abimizin geçen haftaki bölümde başına geldiğini anlattığı ve beni bi dolu güldürdüğü hadise. annesinin o saatlerde orada olmaması gerekiyormuş meğer, aynen başlıkta yazıldığı gibi ne yapacağını şaşırmış çünkü annesi oğlunu o halde gördükten sonra bayılıyormuş, bu abi donunu çekmeden annesini tutmasının uygun olmayacağına karar verdiğinden donunu çekmiş ve annesi düşüp bayılıp kafayı vurmuş. hemen akabinde annesini hastaneye taşımak zorunda kalmış.
ibret verici, ders alınması gereken bir hadisedir efendim kendisi..

eski kaşardan tost eski sevgiliden dost olmaz

imgoindeeperunderground
eski kaşar ile eski sevgili arasındaki 7 farkı bulamamış erkeğin, her ikisinin kullanışsızlığı konusundaki ortak noktayı bulması sonucu ortaya attığı cümledir.
eski kaşardan tost olmaz evet çünkü eski kaşar düzgün erimez, taze kaşar ile daha güzel tost olur. ama diye devam etmek isterim ki; taze sevgiliden dost yapana da eşşek derler cümle cihanda, bu da böyle biline..

world peace

imgoindeeperunderground
"dunya barisi" anlamina gelen ve guzellik yarismalarinin "gelecek icin nasil bir dileginiz var?" sorusunun banko cevabi olmasi sebebiyle artik alay konusu haline gelmis cümlesidir. butun mankenler "kendim icin bir sey istiyorsam namerdim" diye bagirmak yerine hep bir agizdan soz birligi etmis gibi "world peace" derler.
yalanciya kibrisin sivri ucu girsin mi diye sormak isterim ben de kendilerine ama bana laf dusmez.

anket actim dokunulmazligim var

imgoindeeperunderground
bildiğim kadarıyla (hatırladığım demeliyim belki de ama babanneler gibi olucak diye korkuyorum) bu sözlük sınırları içerisinde -ki oldukça geniştir sınırları- mevcut olmayan bir kişiden duyulabilecek (bu durumda uçan pembe filler kümesinin elemanı oluyor kendisi) bir cümle. nitekim "dokunulmazlık" yok, anket çok, herkes anket açıyor, birileri de gidip altına "anket bu ben tanıdım bunu 150 metreden şimdi de yeri geldi ayarımı veriyorum" diyor. açan memnun, altına kapak kapatan memnun, hemen her sözlükte bu işler böyle yürüyor.
neden mi? aganta burina burinata başlığında yer aldığı üzere, insanlar bilgi aramak, bulmak ya da ellerinde mevcut olan bilgileri sözlük kavramına uygun bir mantık ile girmek yerine, soyut şeyler, tartışılabilir konular, bilgi değil de daha çok fikir gerektiren mevzular üzerinde kendilerini fazla da yormadan bol bol yazabiliyor. bir yazarımızın dediği gibi "yazılarda nicelik değil nitelik önemli" ama bu gibi sözlükler için hem nitelik hem niceliği birarada yakalayabilen yazarlar daha gerekli.
bu durumda ne yapmak lazım? ben bir dönem elime gerçekten ekonomi sözlüğünü almıştım mesela, orhan hançerlioğlu sağolsun, bu sözlükte bulunabilsin istediklerimi yazmıştım. aynı zamanda internetten merak edilip araştırılmış (ki eminim bunu yapanlar var aramızda) şeylerden de gerekli görülenleri (bu durumda gereksiz bilgi yoktur fikri de devreye girer) yazmak da mümkün.
ha aynı zamanda, sözlük kuralları çerçevesinde elbette kimse eğlenilmesin, neden açıyosun arkadaşım sen bu "sevgilinin pedini rüyasında görmek hayra yorulsa ne olur" türü başlıkları demiyorsa, bu da elden geldiğince insanlar kendilerini ifade edebilecekleri bir ortam da bulsun diyedir.
ama anketlerle ve dokunulmazlık hayalleri ile ne kişisel ne de sözlüksel gelişim mümkün değildir.
biz isteriz ki milletvekilleri de dahil kimse dokunulmaz olmasın, anket de yapmasın.
40 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol