90’larda çocuk olan be$eri yurdumun her hatun ki$isinde bir saplantı haline gelmi$ nefes alan canlı hicbir er ki$ide bile görmediğim en karizmatik sigara içi$e sahip çizgi karakterdir.
terry ki, burnu boktan çıkmayan piç’in allahı güzel çocuk, her hatun ki$inin efendi yerine piç tercihi’nin ba$lıca sebebi, gene aynı zamanda hatun ki$ilerin vakti zamanında gunlerini televizyon ba$ında candy’e lanetler sıralayarak geçirmesinin de sebebidir.
eğer hala yurdum hatun ki$isi nerede arıza tip varsa tutuluyor ise, kahverengi saçlarından sen suçlusun terry.
candy, senin de allah belanı versin.
terry ki, burnu boktan çıkmayan piç’in allahı güzel çocuk, her hatun ki$inin efendi yerine piç tercihi’nin ba$lıca sebebi, gene aynı zamanda hatun ki$ilerin vakti zamanında gunlerini televizyon ba$ında candy’e lanetler sıralayarak geçirmesinin de sebebidir.
eğer hala yurdum hatun ki$isi nerede arıza tip varsa tutuluyor ise, kahverengi saçlarından sen suçlusun terry.
candy, senin de allah belanı versin.
can yücel cümleleri.
yabancı bir televizyon görüncesinde
bitkilerin nasıl çiftle$tiğini seyrederken ağlıyorum
derken aklıma geliyor güler’le ilk sevi$tiğimiz
orda da ağladığımı gülerek hatırlıyorum
yabancı bir televizyon görüncesinde
bitkilerin nasıl çiftle$tiğini seyrederken ağlıyorum
derken aklıma geliyor güler’le ilk sevi$tiğimiz
orda da ağladığımı gülerek hatırlıyorum
nazım hikmet ran $iiri..
deniz durgun göl gibi, gitgide geni$liyor
sular kayalıklarda nurdan izler i$liyor,
engine sarkan gökler ba$tan ba$a yıldızlı..
$imdi göğsümde kalbim çarpıyor hızlı hızlı.
göklerden bir yıldızın gölgesi dü$mü$ suya
dalmı$ suyun koynunda bir gecelik uykuya
bazan uzunla$ıyor, bazan da kıvranıyor
durgun suyun altında bir mum gibi yanıyor
yakın olayım diye bu gökten gelen ize
öyle eğilmi$im ki kayalardan denize
alnımdan dü$en saçlar yorulmu$ suya değdi
baktım geni$ ufuklar ba$ımın üstündeydi
bilemem nasıl oldu geldi ki öyle bir an
yenilmez bir haz duyup denize atılmaktan
kurtulmak ne kolaymı$ faniliğimden dedim
doğruldum atılırken bir dakika titredim
bir dakika sonsuzluk doldu ta$tı gönlümden
bir dakika bir ömrü kurtarmı$tı ölümden.
deniz durgun göl gibi, gitgide geni$liyor
sular kayalıklarda nurdan izler i$liyor,
engine sarkan gökler ba$tan ba$a yıldızlı..
$imdi göğsümde kalbim çarpıyor hızlı hızlı.
göklerden bir yıldızın gölgesi dü$mü$ suya
dalmı$ suyun koynunda bir gecelik uykuya
bazan uzunla$ıyor, bazan da kıvranıyor
durgun suyun altında bir mum gibi yanıyor
yakın olayım diye bu gökten gelen ize
öyle eğilmi$im ki kayalardan denize
alnımdan dü$en saçlar yorulmu$ suya değdi
baktım geni$ ufuklar ba$ımın üstündeydi
bilemem nasıl oldu geldi ki öyle bir an
yenilmez bir haz duyup denize atılmaktan
kurtulmak ne kolaymı$ faniliğimden dedim
doğruldum atılırken bir dakika titredim
bir dakika sonsuzluk doldu ta$tı gönlümden
bir dakika bir ömrü kurtarmı$tı ölümden.
atilla ilhan $iiri..
i$te sımsıcak lejyoner bakalları içinde
margotnun sigarillosuna ate$ tutuyor
tersine dönük gözkapakları uykusuzluktan
kirli sarı bir gök birikmi$ kadehinde
hiçbir kibriti bir seferde yakamıyor
asıl bu ödlek flüt onu böyle yıkan
uykusuzluktan çok bu ödlek flüt margotnun
çıplak gözlerindeki rom lekesi di$lerindeki
tebe$ir beyazı açlık paletindeki karanlık
rimelindeki is ve dudak rujundaki kan
je hais les dimanches şarkısı juliette greconun
i$te dudaklarını konyağa vermi$ dinlendiriyor
tersine dönük gözkapakları uykusuzluktan
bir yatak biliyor musunuz ah biliyor musunuz
göğsüne ye$il mürekkeple margotnun gözleri oyulmu$
her gittiği yere bir tutam sigarillo dumanı götürecek
margotnun paketinden bir siyah götürecek kusuk siyah
kendine geceler boyamak için izmirde istanbulda
nasıl yapıyor bilmiyorum bir türlü aklım almıyor
beyoğlundan st-placidee çıkıyor basmaneden passye
izmirde 15945ten soruyorsunuz gitti diyorlar
istanbulda siyasi polis bile adresini bulmamı$
i$te sımsıcak lejyoner bakalları içinde
margotnun sigarillosuna ate$ tutuyor
tersine dönük gözkapakları uykusuzluktan
kirli sarı bir gök birikmi$ kadehinde
hiçbir kibriti bir seferde yakamıyor
asıl bu ödlek flüt onu böyle yıkan
uykusuzluktan çok bu ödlek flüt margotnun
çıplak gözlerindeki rom lekesi di$lerindeki
tebe$ir beyazı açlık paletindeki karanlık
rimelindeki is ve dudak rujundaki kan
je hais les dimanches şarkısı juliette greconun
i$te dudaklarını konyağa vermi$ dinlendiriyor
tersine dönük gözkapakları uykusuzluktan
bir yatak biliyor musunuz ah biliyor musunuz
göğsüne ye$il mürekkeple margotnun gözleri oyulmu$
her gittiği yere bir tutam sigarillo dumanı götürecek
margotnun paketinden bir siyah götürecek kusuk siyah
kendine geceler boyamak için izmirde istanbulda
nasıl yapıyor bilmiyorum bir türlü aklım almıyor
beyoğlundan st-placidee çıkıyor basmaneden passye
izmirde 15945ten soruyorsunuz gitti diyorlar
istanbulda siyasi polis bile adresini bulmamı$
gözya$ları içinde
birkaç dakika aradı
kürtaj masasından kalkarken
takılıp kopan
düğmesini
sunay akın
birkaç dakika aradı
kürtaj masasından kalkarken
takılıp kopan
düğmesini
sunay akın
(bkz: yirmi ya$ dü$leri)
(bkz: vasiyet)
(bkz: ekmek arası patates)
(bkz: kim lik)
(bkz: ikinci ruhla pisuar bulu$malari)
(bkz: ikinci ruhla pisuar bulu$malari 3)
(bkz: ikinci ruhla pisuar bulu$malari 31)
(bkz: ikigen)
(bkz: bor un pazarı)
(bkz: içimdeki müzik)
(bkz: masalınız var)
(bkz: pis duvar)
(bkz: seher eskidi)
(bkz: heykel)
(bkz: kırılı$)
(bkz: beyin timur ları)
(bkz: masal)
(bkz: cirkin ordek derisinden eldiven imal eden bahane)
(bkz: ruh söküğü)
(bkz: ruj ruhu)
(bkz: makas)
(bkz: na kı$)
(bkz: sahne)
(bkz: üç soru)
(bkz: çorak)
(bkz: fakir uyak)
(bkz: vasiyet)
(bkz: ekmek arası patates)
(bkz: kim lik)
(bkz: ikinci ruhla pisuar bulu$malari)
(bkz: ikinci ruhla pisuar bulu$malari 3)
(bkz: ikinci ruhla pisuar bulu$malari 31)
(bkz: ikigen)
(bkz: bor un pazarı)
(bkz: içimdeki müzik)
(bkz: masalınız var)
(bkz: pis duvar)
(bkz: seher eskidi)
(bkz: heykel)
(bkz: kırılı$)
(bkz: beyin timur ları)
(bkz: masal)
(bkz: cirkin ordek derisinden eldiven imal eden bahane)
(bkz: ruh söküğü)
(bkz: ruj ruhu)
(bkz: makas)
(bkz: na kı$)
(bkz: sahne)
(bkz: üç soru)
(bkz: çorak)
(bkz: fakir uyak)
özge dirik $iiridir..
zorla dersinin ba$ına oturtulmu$çasına,
gereklilik ve adımların kö$e kapmaca oynar.
elma $ekerine dahi doymu$ bir çocukluğun var senin,
görmediklerin var.
ege’nin öfkesine sığmı$ bir gençlik,
sıfıra vuru$un en fazla.
aklındadır hep eskitilmiş ülke,
ne $araplar ihraç edilir, içinde acısı.
dört gün, dört mevsimdir.
siyah-beyaz ya$antına renkli kalemleriyle,
oynaya oynaya bir çizik atar doğa,
bu oyuncağın afacanlıkta kırılacak ilk parçasısın.
legal gürültüleridir öksürükler gecelerinin,
sabah kuşları gibi, sırf sabahı özleyen kuşlar gibi.
yirmi ya$ di$leri gibi çürür;
heyecan, mutluluk, rüya ve tabir.
hem onlar da öyle değil miydi,
dört tane, çabuk ve acılı…
zorla dersinin ba$ına oturtulmu$çasına,
gereklilik ve adımların kö$e kapmaca oynar.
elma $ekerine dahi doymu$ bir çocukluğun var senin,
görmediklerin var.
ege’nin öfkesine sığmı$ bir gençlik,
sıfıra vuru$un en fazla.
aklındadır hep eskitilmiş ülke,
ne $araplar ihraç edilir, içinde acısı.
dört gün, dört mevsimdir.
siyah-beyaz ya$antına renkli kalemleriyle,
oynaya oynaya bir çizik atar doğa,
bu oyuncağın afacanlıkta kırılacak ilk parçasısın.
legal gürültüleridir öksürükler gecelerinin,
sabah kuşları gibi, sırf sabahı özleyen kuşlar gibi.
yirmi ya$ di$leri gibi çürür;
heyecan, mutluluk, rüya ve tabir.
hem onlar da öyle değil miydi,
dört tane, çabuk ve acılı…
“ki en kötüsüdür,
ölümden sonra da istemek.”
benden firar eden dünyadan,
son isteklerimi ta$ırken bana,
dikkat et; aynı olmasın torbanın rengi,
ayağına giydiğin galo$larla.
$u bizim yan odada,
kürt ka$lı kız çok inledi dün gece,
bo$tu yatağı,
bugün iyile$mi$, tahliyesi olmu$,
inandıramadılar bana.
bir uçlu sakla da göğsüne,
teninin kokusu olsun izmaritinde.
bu yalnızlığı biz yaratmadık,
bilakis tütünü bile dost eyledik kendimize.
ya sen,
ellerini yıkıyorsun bana her geli$inde,
benimle aynı gün ölecek olan alyansında,
bir sabun parçası,
ne demekse.
yarın belki de son kez,
ziyaret saatini özleyeceğim yine,
yemek yiyeceğim,
tadını tuzunu alıp, öyle veriyorlar yemeği,
mercimeğin içindeki böceğin bile hesaplı kalorisi.
giydiğin eteğin yırtmacı ilk defa dokunuyor bana,
beni yolcu eden akciğer
kediye atsan yemez
geç kalmayacak randevusuna.
gidince çürümeyeceğini bilsem,
ellerimizi deği$tirelim derdim.
ellerimin ellerinde verdiği güzel ve uzun mola,
ayrılık allah’ın emri,
ölüm olmasa…
özge dirik
ölümden sonra da istemek.”
benden firar eden dünyadan,
son isteklerimi ta$ırken bana,
dikkat et; aynı olmasın torbanın rengi,
ayağına giydiğin galo$larla.
$u bizim yan odada,
kürt ka$lı kız çok inledi dün gece,
bo$tu yatağı,
bugün iyile$mi$, tahliyesi olmu$,
inandıramadılar bana.
bir uçlu sakla da göğsüne,
teninin kokusu olsun izmaritinde.
bu yalnızlığı biz yaratmadık,
bilakis tütünü bile dost eyledik kendimize.
ya sen,
ellerini yıkıyorsun bana her geli$inde,
benimle aynı gün ölecek olan alyansında,
bir sabun parçası,
ne demekse.
yarın belki de son kez,
ziyaret saatini özleyeceğim yine,
yemek yiyeceğim,
tadını tuzunu alıp, öyle veriyorlar yemeği,
mercimeğin içindeki böceğin bile hesaplı kalorisi.
giydiğin eteğin yırtmacı ilk defa dokunuyor bana,
beni yolcu eden akciğer
kediye atsan yemez
geç kalmayacak randevusuna.
gidince çürümeyeceğini bilsem,
ellerimizi deği$tirelim derdim.
ellerimin ellerinde verdiği güzel ve uzun mola,
ayrılık allah’ın emri,
ölüm olmasa…
özge dirik
bak baba, saklamadığın psikoloji kitapların, nasıl da besledi deliliğimin gizini. yok ettim $izofrenimin i$aretlerini; te$histen terfi. tırnaklarımı yedikçe güvendim kendime. arkada$larının yanında avcuma gömdüğüm sekiz tırnak ve saklayamayacağımdan dolayı kemirmediğim ama arzuladığım ba$ tırnaklarım, hep büyümesi içindi senin özbenliğinin.
bak baba, okula iki yıl erken ba$latılmış her çocuk, i$sizlikle iki yıl erken tanı$ır. geceyarısı tartı$malarından peydahladığınız ve bordro kuyruklarında bırakıp kaçtığınız o yarım yamalak devrim, bir ba$ka ifadesidir şimdi, alnımdaki dört çeker çizgilerin.
bak baba, bir anne çocuğunu pembe masallarla uyutuyorsa, çocuğunu uyandırırken her baba, acısı baki hikâyeler bulmak zorundadır. senin bahçende istenmeyen ama biten serseri ye$il, kör bir güzelin avcunda kendini çiçek sanır.
bak baba, o huzurhanede zaman denilen illetten saklansan da, bir saat yakalar mutlaka; tik-tak oyar, çalar, yoğurur içini. bana armağan ettiğin tek $ey, kafatasımın içinde intihar adlı obur mü$teriye sunulur, nasıl olsa a$ısı bulunmayan, mertliği bozulmayan beyin timurlarım çoktan fethe çıkmı$lardır
bak baba, okula iki yıl erken ba$latılmış her çocuk, i$sizlikle iki yıl erken tanı$ır. geceyarısı tartı$malarından peydahladığınız ve bordro kuyruklarında bırakıp kaçtığınız o yarım yamalak devrim, bir ba$ka ifadesidir şimdi, alnımdaki dört çeker çizgilerin.
bak baba, bir anne çocuğunu pembe masallarla uyutuyorsa, çocuğunu uyandırırken her baba, acısı baki hikâyeler bulmak zorundadır. senin bahçende istenmeyen ama biten serseri ye$il, kör bir güzelin avcunda kendini çiçek sanır.
bak baba, o huzurhanede zaman denilen illetten saklansan da, bir saat yakalar mutlaka; tik-tak oyar, çalar, yoğurur içini. bana armağan ettiğin tek $ey, kafatasımın içinde intihar adlı obur mü$teriye sunulur, nasıl olsa a$ısı bulunmayan, mertliği bozulmayan beyin timurlarım çoktan fethe çıkmı$lardır
defolu gençliğinin ucuz pavyonlarında,
–git ba$ımdan mı– sandın hayatı.
günde sekiz litre alkol vermesi için doktorun
$izofren olmalı ilkin.
senin dünya sandığın yuvarlak
–annenin güvelerini beslediği çeyiz sandığı–
senin dünya sandığın yuvarlak,
hâlâ öküzün ba$ındaki bela.
bir denge tutturmu$ o da,
dönüyor canı sıkıla sıkıla.
azrail’i kan tutsa da,
sen yine de ortalıkta kesme bileklerini.
olur da kurtarırsa seni emniyet $eritleri,
ahiret için vazgeçtiğin $eyler kalmaz
kapı$ılırsa bileziklerin.
ayrılık bu,
nanik yapılmaz sevgilinin ardından,
gör sol meleğinin kırmızı kartını.
ortalığı sulamaktan başka i$e de yarasın,
gerilla korkuluğu gözlerin.
en sıkıcı çeli$kiler bedeninde,
kibrit cebinde muhtar çakmağı
istanbul’u ilk kez görmü$ bir çevre mühendisi
garip garip bakınma ortalıkta.
disney’de kahkaha gazıyla ağlayan çocukluğuna,
amasya’da çürük elmalarla büyüyen gençliğine,
çiçek bozuğu kadın felçlerini de ekleme.
özge dirik
–git ba$ımdan mı– sandın hayatı.
günde sekiz litre alkol vermesi için doktorun
$izofren olmalı ilkin.
senin dünya sandığın yuvarlak
–annenin güvelerini beslediği çeyiz sandığı–
senin dünya sandığın yuvarlak,
hâlâ öküzün ba$ındaki bela.
bir denge tutturmu$ o da,
dönüyor canı sıkıla sıkıla.
azrail’i kan tutsa da,
sen yine de ortalıkta kesme bileklerini.
olur da kurtarırsa seni emniyet $eritleri,
ahiret için vazgeçtiğin $eyler kalmaz
kapı$ılırsa bileziklerin.
ayrılık bu,
nanik yapılmaz sevgilinin ardından,
gör sol meleğinin kırmızı kartını.
ortalığı sulamaktan başka i$e de yarasın,
gerilla korkuluğu gözlerin.
en sıkıcı çeli$kiler bedeninde,
kibrit cebinde muhtar çakmağı
istanbul’u ilk kez görmü$ bir çevre mühendisi
garip garip bakınma ortalıkta.
disney’de kahkaha gazıyla ağlayan çocukluğuna,
amasya’da çürük elmalarla büyüyen gençliğine,
çiçek bozuğu kadın felçlerini de ekleme.
özge dirik
özge dirik $iiridir..
1. kimseler
ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama pe$inde $imdi…
2. kimse
ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
sidik kokusu, ısırgan $i$iği
el arabasında ta$ıdık birbirimizi.
umut sendeler, her çakılta$ına inci deyince
akrep sinsi sinsi gülerdi halimize.
tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama pe$inde.
3. kim
ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
rutubet kokardı biraz
yer yatağı hayalleri.
sidik kokusu, ısırgan $i$iği
el arabasında ta$ıdık birbirimizi.
yalnızca kollarımla mutlu edebildiğim tek kadındı
gözlerimdi o sarı saçlı kızın devriyesi.
umut sendeler, her çakılta$ına inci deyince
akrep sinsi sinsi gülerdi halimize
hiç aldırmadan çevresine ve
kibrit ba$larından dev$irme ate$ten çembere.
tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama pe$inde $imdi.
sokakta dizi en çok kanayan
uçurtması uçurtmaların korkulu rüyası…
4. kimse !?
ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
yedi cami yaptırsak nafile
dü$ününce acıttığımız böcekleri.
rutubet kokardı biraz
yer yatağı hayalleri.
sevemedik salıncak çengellerine
kavun asan büyükleri.
sidik kokusu, ısırgan $i$iği
el arabasında ta$ıdık birbirimizi.
yahudi mezarlığına gömmek ile tehdit ederdi annem bizi
ta$ırsak eve sokak küfürlerini.
yalnızca kollarımla mutlu edebildiğim tek kadındı
gözlerimdi o sarı saçlı kızın devriyesi.
ne de çok bekledim askere gidince sevdiği
pencereden çalabilmek için gözlerini.
umut sendeler, her çakılta$ına inci deyince
akrep sinsi sinsi gülerdi halimize
öfkesi zehirli çocuklar büyüttü
kanımıza rengini veren kızıl dü$ perisi.
hiç aldırmadan çevresine ve
kibrit ba$larından oyma ate$ten çembere
sıkıyönetimin gözü önünde
ekmek böldük biz birbirimize.
tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama pe$inde şimdi.
en zor anında harcamak için
cebinde saklıyor gıcır gıcır bir çığlığı.
sokakta dizi en çok kanayan
uçurtması uçurtmaların korkulu rüyası.
evden jilet a$ırıp, kesti yana$an uçurtmanın kuyruğunu
hayalinde aldatılmı$ bir kadın vardı…
5. kimsesiz
ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
iki kare çıkı$ hakkı
ilk hakkıdır insanın çocukluğu.
yedi cami yaptırsak nafile
dü$ününce acıttığımız böcekleri.
tuhaf ve anlamlıydı büyüsü
tek karınca dahi yemedi zil çalan ağustosböceği.
rutubet kokardı biraz
yer yatağı hayalleri.
çok çocuklu bir odanın uykuluğunda
bula$ıcıdır kâbus halleri.
sevemedik salıncak çengellerine
kavun asan büyükleri.
secde eden selvi ağacına kurduk biz de
topu topu bir halat ile bir minder tutan saadeti.
sidik kokusu, ısırgan $i$iği
el arabasında ta$ıdık birbirimizi.
dilimizde aslına en yakın siren sesi
bilirsiniz; asyalı çocuğun imgesi.
yahudi mezarlığına gömmek ile tehdit ederdi annem bizi
ta$ırsak eve sokak küfürlerini.
öğrenmenin ayıp olduğu topraklarda
itinayla uyu$tururmuş meğer harflerimizi.
yalnızca kollarımla mutlu edebildiğim tek kadındı
gözlerimdi o sarı saçlı kızın devriyesi.
a$kın sarma-sarı$ık olduğunu dü$ünürken geceyarıları
kesesiz kangurular sürdü sefalarımı.
ne de çok bekledim askere gidince sevdiği
pencereden çalabilmek için gözlerini.
benim bir ada kızım oldu hayata dair
bir de motoru bozuk kayığım
küreklere kalırdı sevdam biterken ak$amsefaları.
umut sendeler, her çakılta$ına inci deyince
akrep sinsi sinsi gülerdi halimize
hatırlayınca hayatın kürekte mahkûmluğunu
siyaha sabretmekten sıkılır
“ölsek” derdik “hiç olmazsa deniz dinlenir”.
öfkesi zehirli çocuklar büyüttü
kanımıza rengini veren kızıl dü$ perisi.
hissedilse de dolunay artığı fırtınanın patlayacağı
acıkan zihin kurtulu$ sanıyor ağına takılan her sloganı.
hiç aldırmadan çevresine ve
kibrit ba$larından oyma ate$ten çembere
bir yalan uydurdu; inanıp, boğuldu sevi
ilerlerken ba$ucumuzdaki portakal lekesi.
sıkıyönetimin gözü önünde
ekmek böldük biz birbirimize.
ne kadar sallasalar da dü$ün’ün ağacını
dalımızda çürüyecektik elbette.
tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama pe$inde $imdi.
bir kozaya sığmayacak kadar büyüyünce
tek güne sığdıramayacağını anladı ideallerini.
en zor anında harcamak için
cebinde saklıyor gıcır gıcır bir çığlığı.
tekmelemeyi kesince içindeki afacan sızı
canı çekiyor olmalı sahipsiz acıları.
sokakta dizi en çok kanayan
uçurtması uçurtmaların korkulu rüyası.
acıları kesip, sağlam bir kuyruk yaptı kendine
salınabilmek için devrimin gözlerine.
evden jilet a$ırıp, kesti yana$an uçurtmanın kuyruğunu
hayalinde aldatılmı$ bir kadın vardı.
o’na anlatmaya çalı$ıyor hâlâ;
birbirine sarılan iki uçurtmanın
bir daha asla uçamayacağını…
1. kimseler
ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama pe$inde $imdi…
2. kimse
ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
sidik kokusu, ısırgan $i$iği
el arabasında ta$ıdık birbirimizi.
umut sendeler, her çakılta$ına inci deyince
akrep sinsi sinsi gülerdi halimize.
tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama pe$inde.
3. kim
ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
rutubet kokardı biraz
yer yatağı hayalleri.
sidik kokusu, ısırgan $i$iği
el arabasında ta$ıdık birbirimizi.
yalnızca kollarımla mutlu edebildiğim tek kadındı
gözlerimdi o sarı saçlı kızın devriyesi.
umut sendeler, her çakılta$ına inci deyince
akrep sinsi sinsi gülerdi halimize
hiç aldırmadan çevresine ve
kibrit ba$larından dev$irme ate$ten çembere.
tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama pe$inde $imdi.
sokakta dizi en çok kanayan
uçurtması uçurtmaların korkulu rüyası…
4. kimse !?
ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
yedi cami yaptırsak nafile
dü$ününce acıttığımız böcekleri.
rutubet kokardı biraz
yer yatağı hayalleri.
sevemedik salıncak çengellerine
kavun asan büyükleri.
sidik kokusu, ısırgan $i$iği
el arabasında ta$ıdık birbirimizi.
yahudi mezarlığına gömmek ile tehdit ederdi annem bizi
ta$ırsak eve sokak küfürlerini.
yalnızca kollarımla mutlu edebildiğim tek kadındı
gözlerimdi o sarı saçlı kızın devriyesi.
ne de çok bekledim askere gidince sevdiği
pencereden çalabilmek için gözlerini.
umut sendeler, her çakılta$ına inci deyince
akrep sinsi sinsi gülerdi halimize
öfkesi zehirli çocuklar büyüttü
kanımıza rengini veren kızıl dü$ perisi.
hiç aldırmadan çevresine ve
kibrit ba$larından oyma ate$ten çembere
sıkıyönetimin gözü önünde
ekmek böldük biz birbirimize.
tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama pe$inde şimdi.
en zor anında harcamak için
cebinde saklıyor gıcır gıcır bir çığlığı.
sokakta dizi en çok kanayan
uçurtması uçurtmaların korkulu rüyası.
evden jilet a$ırıp, kesti yana$an uçurtmanın kuyruğunu
hayalinde aldatılmı$ bir kadın vardı…
5. kimsesiz
ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
iki kare çıkı$ hakkı
ilk hakkıdır insanın çocukluğu.
yedi cami yaptırsak nafile
dü$ününce acıttığımız böcekleri.
tuhaf ve anlamlıydı büyüsü
tek karınca dahi yemedi zil çalan ağustosböceği.
rutubet kokardı biraz
yer yatağı hayalleri.
çok çocuklu bir odanın uykuluğunda
bula$ıcıdır kâbus halleri.
sevemedik salıncak çengellerine
kavun asan büyükleri.
secde eden selvi ağacına kurduk biz de
topu topu bir halat ile bir minder tutan saadeti.
sidik kokusu, ısırgan $i$iği
el arabasında ta$ıdık birbirimizi.
dilimizde aslına en yakın siren sesi
bilirsiniz; asyalı çocuğun imgesi.
yahudi mezarlığına gömmek ile tehdit ederdi annem bizi
ta$ırsak eve sokak küfürlerini.
öğrenmenin ayıp olduğu topraklarda
itinayla uyu$tururmuş meğer harflerimizi.
yalnızca kollarımla mutlu edebildiğim tek kadındı
gözlerimdi o sarı saçlı kızın devriyesi.
a$kın sarma-sarı$ık olduğunu dü$ünürken geceyarıları
kesesiz kangurular sürdü sefalarımı.
ne de çok bekledim askere gidince sevdiği
pencereden çalabilmek için gözlerini.
benim bir ada kızım oldu hayata dair
bir de motoru bozuk kayığım
küreklere kalırdı sevdam biterken ak$amsefaları.
umut sendeler, her çakılta$ına inci deyince
akrep sinsi sinsi gülerdi halimize
hatırlayınca hayatın kürekte mahkûmluğunu
siyaha sabretmekten sıkılır
“ölsek” derdik “hiç olmazsa deniz dinlenir”.
öfkesi zehirli çocuklar büyüttü
kanımıza rengini veren kızıl dü$ perisi.
hissedilse de dolunay artığı fırtınanın patlayacağı
acıkan zihin kurtulu$ sanıyor ağına takılan her sloganı.
hiç aldırmadan çevresine ve
kibrit ba$larından oyma ate$ten çembere
bir yalan uydurdu; inanıp, boğuldu sevi
ilerlerken ba$ucumuzdaki portakal lekesi.
sıkıyönetimin gözü önünde
ekmek böldük biz birbirimize.
ne kadar sallasalar da dü$ün’ün ağacını
dalımızda çürüyecektik elbette.
tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama pe$inde $imdi.
bir kozaya sığmayacak kadar büyüyünce
tek güne sığdıramayacağını anladı ideallerini.
en zor anında harcamak için
cebinde saklıyor gıcır gıcır bir çığlığı.
tekmelemeyi kesince içindeki afacan sızı
canı çekiyor olmalı sahipsiz acıları.
sokakta dizi en çok kanayan
uçurtması uçurtmaların korkulu rüyası.
acıları kesip, sağlam bir kuyruk yaptı kendine
salınabilmek için devrimin gözlerine.
evden jilet a$ırıp, kesti yana$an uçurtmanın kuyruğunu
hayalinde aldatılmı$ bir kadın vardı.
o’na anlatmaya çalı$ıyor hâlâ;
birbirine sarılan iki uçurtmanın
bir daha asla uçamayacağını…
bazen dur.
jüriye mastürbasyon yaparcasına savunduğun $eyleri savur.
beynini $ehvet kemirirken, bacak aranı örümcek ağlarının istila etmesi neyi doyurur?
öfkeyle ya$amayı öğren.
er ya da geç akrep yavrularının meskeni olacak göz çukurların;
“gözüm gözüm, güzel gözüm” diye mırıldanarak $akala$acaklar içinde, o saydam yargıçlar eriyince.
bazen dur.
acının huyunu bezen.
bir dü$ ezberle kendine.
her değerlendirdiğin fırsat bir içimlik satı$ıdır içinin.
hem dü$ün;
gördüğü ilk vapura a$kını yamayan yunus, ne yaman bir yunus olur ki, zaten herkesçe bilinir; sözlükte anadan sonra yar gelir, çokça sayfa geçilmi$tir ki, geriye dönü$ ne mümkündür…
söylemeli miyim bilmem, ama
bazen durma.
tren hangi hızla yakla$ırsa yaklaşsın, raylarda güle oynaya ağlayan çocuğu –ki o çocuk hayalin bile olsa– kurtarmaya çalı$. bunu göze alamamı$tı annem benim.
o an birden büyüdüm, kilometrelerce ıradım.
ardımdan dünyanın tüm raylarına adım boyu gözya$ı döktü.
hayali olan çocuğu değil, tren idi çünkü.
özge dirik
jüriye mastürbasyon yaparcasına savunduğun $eyleri savur.
beynini $ehvet kemirirken, bacak aranı örümcek ağlarının istila etmesi neyi doyurur?
öfkeyle ya$amayı öğren.
er ya da geç akrep yavrularının meskeni olacak göz çukurların;
“gözüm gözüm, güzel gözüm” diye mırıldanarak $akala$acaklar içinde, o saydam yargıçlar eriyince.
bazen dur.
acının huyunu bezen.
bir dü$ ezberle kendine.
her değerlendirdiğin fırsat bir içimlik satı$ıdır içinin.
hem dü$ün;
gördüğü ilk vapura a$kını yamayan yunus, ne yaman bir yunus olur ki, zaten herkesçe bilinir; sözlükte anadan sonra yar gelir, çokça sayfa geçilmi$tir ki, geriye dönü$ ne mümkündür…
söylemeli miyim bilmem, ama
bazen durma.
tren hangi hızla yakla$ırsa yaklaşsın, raylarda güle oynaya ağlayan çocuğu –ki o çocuk hayalin bile olsa– kurtarmaya çalı$. bunu göze alamamı$tı annem benim.
o an birden büyüdüm, kilometrelerce ıradım.
ardımdan dünyanın tüm raylarına adım boyu gözya$ı döktü.
hayali olan çocuğu değil, tren idi çünkü.
özge dirik
özge dirik $iiridir..
aynı kadınla ikinci defa evlenmek,
ikinci defa yakılan sigaranın ağır tadı,
ha bitti, ha bitecek…
aynı kadınla üçüncü defa evlenmek,
denizin demlediği vapur çayı,
ama pahalı.
aynı kadınla dördüncü defa evlenmek,
bohçacılar topluyorlar kalanları,
ısrarkâr geçimsizlikten ho$nut $ehrin baro’su.
aynı kadınla be$inci defa evlenme.
aynı kadınla ikinci defa evlenmek,
ikinci defa yakılan sigaranın ağır tadı,
ha bitti, ha bitecek…
aynı kadınla üçüncü defa evlenmek,
denizin demlediği vapur çayı,
ama pahalı.
aynı kadınla dördüncü defa evlenmek,
bohçacılar topluyorlar kalanları,
ısrarkâr geçimsizlikten ho$nut $ehrin baro’su.
aynı kadınla be$inci defa evlenme.
özge dirik $iiridir..
bam telimde parmak izin duruyor
yeni boyanmı$ bir a$ka oturduk
kalkarsak üzerimizde kalacak izi
korsan limanlarda bekliyoruz birbirimizi
omzumuzda mırıldanan güvercinler dahil
aldatıyor bu kahperengi hayat bizi
sarho$ olup zehirliyoruz sırlarını
bu a$kı herkese susmak
$arapsız çalmam kadar ayıp kapını
içimdeki müziğin susması
altındaki tabureyi tekmeleyip kemancının
çalması gibi son notalarını…
bam telimde parmak izin duruyor
yeni boyanmı$ bir a$ka oturduk
kalkarsak üzerimizde kalacak izi
korsan limanlarda bekliyoruz birbirimizi
omzumuzda mırıldanan güvercinler dahil
aldatıyor bu kahperengi hayat bizi
sarho$ olup zehirliyoruz sırlarını
bu a$kı herkese susmak
$arapsız çalmam kadar ayıp kapını
içimdeki müziğin susması
altındaki tabureyi tekmeleyip kemancının
çalması gibi son notalarını…
özge dirik $iiridir..
i$aret parmağınızdaki
intihar eğilimli çirkin yüzük
zehir almaya geldi dün, bana.
hiç dokunmadan anlattım
a$k;
takip mesafesini koruyamayanlara
tanrının verdiği ceza.
kadehimden dudaklarınızı çekseydiniz
mantarımı içine dü$ürmezdim
dünyanızın.
hiçbir göz yörüngesine yetmez.
ne sidik, ne polis
yağmur söktü afi$lerimizi
tabağımıza yemek
midemize esaret koydular.
vücudunuzda,
siyahı marifet sanan benleriniz
çikolata damlalarına dönü$ebilir bu gece
yastığınızdaki rimel lekesini
zor yazılmı$ bir mektuba sayarım,
gidince.
i$aret parmağınızdaki
intihar eğilimli çirkin yüzük
zehir almaya geldi dün, bana.
hiç dokunmadan anlattım
a$k;
takip mesafesini koruyamayanlara
tanrının verdiği ceza.
kadehimden dudaklarınızı çekseydiniz
mantarımı içine dü$ürmezdim
dünyanızın.
hiçbir göz yörüngesine yetmez.
ne sidik, ne polis
yağmur söktü afi$lerimizi
tabağımıza yemek
midemize esaret koydular.
vücudunuzda,
siyahı marifet sanan benleriniz
çikolata damlalarına dönü$ebilir bu gece
yastığınızdaki rimel lekesini
zor yazılmı$ bir mektuba sayarım,
gidince.
özge dirik $iiridir..
ardından baktığımda
kötü karanlık gülüyordu.
sana kimse söyleyemedi
sevdayı, gidenlere harcamak
bir “ben” klasiği.
imana, kitaba dokunulmadan
soyulup, ba$ucuna konulan
esrarla geri kazanılmı$
bir fahi$e gibi
ağlıyordu an.
ben trenlerin makaslandığı yerlerde
yanlı$ raylara yatmı$ bir intihar budalası
çocukların kahkahalarıyla açtım
ya$lanmı$ gözlerimi
çok açtım
bir $arap kılığında gelmi$tim masanıza
ilk yudumunda reddettiğiniz bedenim
garsonların eğlencesi oldu
ilerleyen saatlerinde gecenin.
tekrar acıkan tekrar ağladı dünyaya.
oysa bana okunan masallarda
ağlamak mutlu sona yakla$madan verilen
bir çocukluk molasıydı.
el ele verip, adamakıllı tutu$ursak
hemen alarmlar saracak dünyamızı
$imdi bırakın da
bağlayayım ayakkabılarınızı…
ardından baktığımda
kötü karanlık gülüyordu.
sana kimse söyleyemedi
sevdayı, gidenlere harcamak
bir “ben” klasiği.
imana, kitaba dokunulmadan
soyulup, ba$ucuna konulan
esrarla geri kazanılmı$
bir fahi$e gibi
ağlıyordu an.
ben trenlerin makaslandığı yerlerde
yanlı$ raylara yatmı$ bir intihar budalası
çocukların kahkahalarıyla açtım
ya$lanmı$ gözlerimi
çok açtım
bir $arap kılığında gelmi$tim masanıza
ilk yudumunda reddettiğiniz bedenim
garsonların eğlencesi oldu
ilerleyen saatlerinde gecenin.
tekrar acıkan tekrar ağladı dünyaya.
oysa bana okunan masallarda
ağlamak mutlu sona yakla$madan verilen
bir çocukluk molasıydı.
el ele verip, adamakıllı tutu$ursak
hemen alarmlar saracak dünyamızı
$imdi bırakın da
bağlayayım ayakkabılarınızı…
özge dirik $iiridir..
eli $iir tutan bir adamdı hayaliniz
oysa tanrının $air dediğine
deli diyor gören
sözlüğe maya çalarken.
önüne çırılçıplak çıkan topu görünce
mesleğine küfreden
ve en sağdan gitmeye zorlanmı$
bir kamyon $oförüydü kocanız.
“yok farkı” derdi
“yol mısradır
mürekkebi pahalıca belki ama
kamyon kalemdir biraz
tehlikede iz bırakır vurgusu.”
üzerinize dü$eni dü$ünmekten
doğrulamadınız belki
ama onu tutan yol,
uçurumlar vaat etti çokça.
bunu yasak a$klara benzetsem
sizi kırmı$ olur muyum?
diken toplayan bir güldünüz
tahta kepçenizde kurumu$ çorba tadına $ükreden
acı savuran gözlerinizde masalın inadı olmu$ bir adamı
öldürdünüz.
yuvaya yapan di$i kuşun
üstelik kendi yaptığı yuvaya yapanın
bir öğüdü var $imdi bende;
cennete girince
zaten her yer muz kabuğu
o yüzden ayakta bitirmeli bu ya$amı.
siz ki;
iki ihtilal, bir sava$ görmüş buru$uk bir bedende konaklıyor
kirayı bir gün geciktireyim; çıldırıyordunuz.
oysa bir sürü ta$ınmazı kalmı$tı o güzel annenizin
gördünüz mü?
ta$ıyamadınız…
eli $iir tutan bir adamdı hayaliniz
oysa tanrının $air dediğine
deli diyor gören
sözlüğe maya çalarken.
önüne çırılçıplak çıkan topu görünce
mesleğine küfreden
ve en sağdan gitmeye zorlanmı$
bir kamyon $oförüydü kocanız.
“yok farkı” derdi
“yol mısradır
mürekkebi pahalıca belki ama
kamyon kalemdir biraz
tehlikede iz bırakır vurgusu.”
üzerinize dü$eni dü$ünmekten
doğrulamadınız belki
ama onu tutan yol,
uçurumlar vaat etti çokça.
bunu yasak a$klara benzetsem
sizi kırmı$ olur muyum?
diken toplayan bir güldünüz
tahta kepçenizde kurumu$ çorba tadına $ükreden
acı savuran gözlerinizde masalın inadı olmu$ bir adamı
öldürdünüz.
yuvaya yapan di$i kuşun
üstelik kendi yaptığı yuvaya yapanın
bir öğüdü var $imdi bende;
cennete girince
zaten her yer muz kabuğu
o yüzden ayakta bitirmeli bu ya$amı.
siz ki;
iki ihtilal, bir sava$ görmüş buru$uk bir bedende konaklıyor
kirayı bir gün geciktireyim; çıldırıyordunuz.
oysa bir sürü ta$ınmazı kalmı$tı o güzel annenizin
gördünüz mü?
ta$ıyamadınız…
özge dirik $iiri..
yağmurun saklandığı yerde bırakmı$tım en son
kahve telvelerinden kader kısmet kılıklı umutları.
—her an ölebilirsin— dedi doktor
karalama defterine ölümü yazdı
birkaç acı dü$ürücü.
gözkapaklarını sardığın yaralarımdan önce
usul kırmızı süzüldü beyazdan
ölümsüz biten yolculuklar ya$adım
sahte böcekleri ağustosun
ağır gelmedi ben’liğim kadar.
gidi$ tarihimin rötarından sorumlu bahar
bir buğday atası gibi yorulduk
değirilenler adına değirmene kar$ı
anlamadılar.
a$ı tatilinde bir orman
rüyaya dü$üyordu ağaçlarına konan ku$lar.
" a$k bu;
okurken başta
ya$arken sonda vurgusu.. "
bir hayatı raylarına oturtacaksın daha
yolumuzun
sonu.
yağmurun saklandığı yerde bırakmı$tım en son
kahve telvelerinden kader kısmet kılıklı umutları.
—her an ölebilirsin— dedi doktor
karalama defterine ölümü yazdı
birkaç acı dü$ürücü.
gözkapaklarını sardığın yaralarımdan önce
usul kırmızı süzüldü beyazdan
ölümsüz biten yolculuklar ya$adım
sahte böcekleri ağustosun
ağır gelmedi ben’liğim kadar.
gidi$ tarihimin rötarından sorumlu bahar
bir buğday atası gibi yorulduk
değirilenler adına değirmene kar$ı
anlamadılar.
a$ı tatilinde bir orman
rüyaya dü$üyordu ağaçlarına konan ku$lar.
" a$k bu;
okurken başta
ya$arken sonda vurgusu.. "
bir hayatı raylarına oturtacaksın daha
yolumuzun
sonu.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?