romannın en büyük amfi tiyatrosudur. şu anda romadaki yeri eski forum denilen turistik, tarihi bölgenin içindedir. colosseumun 55.000 izleyici alacak biçimde tasarlanmış nefis bir mimarisi vardır.
19.yüzyılda bakımsızlıktan ve diğer faktörlerinde etkisiyle colloseumun birkilerle kaplandiğı söylenir. yapılan incelemelerde burada çalışan botanikçiler bir bitki, ot ve yabani çiçek zenginliği keşfettiler. bu yeni bitki türlerini sınıflayarak, colosseum üzeirine iki kitap yazdılar. birinde bitki türü ismi olarak tam 420 çeşit sayılmaktadır.
her gittiğimde bana kendimi temel reisin temel gıda olarak hamburgerden başka bir şey tüketmeyen akrabası gibi hissettiren büfe.
istanbulun çirkin yüzlerinden biri.
erkek kısmına hiç yakışmayan bir eylemdir.(bkz: zekeriya beyaz)ve benzerleri...
eski yunan mitolojisinde cehennemde yani hades’te akan bir nehirdir. her kim ki suyundan içer; geçmişini unutur.
dante’de "ilahi komedya"sında lethe ırmağına yer verir. araf’ta gördüğü bir ırmağa lethe adını verir. bu ırmağın suyundan içen ölülerin ruhları fani yaşamlarıyla ilgili geçmişlerini unutmaktadır.
lethe aynı zamanda erasmus’un "deliliğe övgü" isimli kitabında da yer alır. kitapta delilik kendini överken ihtiyarları bu ırmağın kaynağına götürdüğünü hayatın bütün sefaletlerini unutmaları için onlara suyundan içirdiğini söyler.
ayrıca baudelaire’in aynı isimli bir şiiri vardır.
kavga tanrıçası eris’ in su perisi olan kızının ismi de lethe’dir.
dante’de "ilahi komedya"sında lethe ırmağına yer verir. araf’ta gördüğü bir ırmağa lethe adını verir. bu ırmağın suyundan içen ölülerin ruhları fani yaşamlarıyla ilgili geçmişlerini unutmaktadır.
lethe aynı zamanda erasmus’un "deliliğe övgü" isimli kitabında da yer alır. kitapta delilik kendini överken ihtiyarları bu ırmağın kaynağına götürdüğünü hayatın bütün sefaletlerini unutmaları için onlara suyundan içirdiğini söyler.
ayrıca baudelaire’in aynı isimli bir şiiri vardır.
kavga tanrıçası eris’ in su perisi olan kızının ismi de lethe’dir.
yıllarca her rengini severek kullandığımız, kokladığımız bağımlılık yaptığını görmediğimiz süper silen silgi cinsi.
6 mayıs 1861’de kalküta’da doğdu. soylu brahman bir aileden gelmektedir. babası dönemin varlıklı ve söz sahibi din adamlarındandır. londra’da hukuk okudu. aynı zamanda edebiyatla da ilgilendi. en çok, wordsworth’ un eserlerinden etkilendiği belirtilir.
tagore’ un hayat üzerine görüşleri, hindistan da yerleşik olan kast sisteminin ve oldukça gelenekçi dinsel yapının çerçeveleri dışında gelişmiştir. hinduizm çemberini kıran bir olgunluğu vardır görüşlerinin.
hindistan’ ın ingiliz emperyalizmi’ nin boyunduruğundan kurtulması için ılımlı bir tarzla ama çok çalışmıştır. bunun zaman içinde gerçekleşmesi için sadece edebiyat alanında değil, “gençliğin milliyetçi duygularla yetişmesi için gerekli” olduğuna inandığından eğitim alanında da çalışmalar yapmıştır. hatta “millet” kavramını insanın keşfettiği en iyi tasarruflardan biri olarak görür.
yapıtlarının hemen hepsi bengali dilindedir. ve yine tümünü kendisi ingilizceye çevirmiştir. dolayısıyla dünya onu kolayca tanır. 1913’ te yazdığı gora isimli romanıyla nobel edebiyat ödülü’ nü almıştır. 1915’ te ingiltere tarafından kendisine “sir” ünvanı verilir. 1919’da hindistan tarihi bir dönüm noktası yaşarken o yıllarda ulusal önder kimliğiyle ön plana çıkan ghandi’ ye destek olur ve “sir” ünvanını iade eder.
şiirlerinin büyük bir kısmını bülent ecevit dilimize kazandırmıştır. tagore şair, hümanist bir düşünür, ressam, yazar, müzisyen ve eğitmendir. 50’lili yıllardan beri kabul gören hindistan milli marşının söz ve bestecisidir.
“yıldızlar ateşböceği sanılmaktan korkmazlar.” der. ve insanı anlattığı müthiş bir şiiri vardır.
“...
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
naif yönlerimizin keşfedilmesi,
cesaretsizliğimizin anlaşılması,
korkularımızın paylaşılması
sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. deniz minareleri, midyeler.
kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk?
kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
yoksa zarar mi veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
ne çıkar ateşböceği sansalar beni.?
belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz?
güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
korkaklığımı, sevgi isteğimi
en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem
bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
bir kuş gibi uçacağım özgürce.
anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
o da çözülecek belki.
samimi ve güvenliksiz, silahız biriyle göz göze gelince.
oysa bir görebilsek bunu.
kalmadı böyle insanlar demesek.
güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
kırılmaktan korkmasak. yaralansak.
ne olur bir darbe daha alsak.
yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu.
denesek.
risk alsak.
yanılsak.
fark etmez.
tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
ve kucaklaşsak yeniden.
tıpkı eskisi gibi.
ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi.
o zaman fark edeceğiz.
ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
yüreği daha fazla küstürmemek lazım.
sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
sevgiye çok ihtiyacımız var.
ufukta kara bir kış görünüyor.
ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.
kurtulun bu yükten. korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
hem hepimiz bir yıldızız.
ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.”
rabindranath tagore
tagore’ un hayat üzerine görüşleri, hindistan da yerleşik olan kast sisteminin ve oldukça gelenekçi dinsel yapının çerçeveleri dışında gelişmiştir. hinduizm çemberini kıran bir olgunluğu vardır görüşlerinin.
hindistan’ ın ingiliz emperyalizmi’ nin boyunduruğundan kurtulması için ılımlı bir tarzla ama çok çalışmıştır. bunun zaman içinde gerçekleşmesi için sadece edebiyat alanında değil, “gençliğin milliyetçi duygularla yetişmesi için gerekli” olduğuna inandığından eğitim alanında da çalışmalar yapmıştır. hatta “millet” kavramını insanın keşfettiği en iyi tasarruflardan biri olarak görür.
yapıtlarının hemen hepsi bengali dilindedir. ve yine tümünü kendisi ingilizceye çevirmiştir. dolayısıyla dünya onu kolayca tanır. 1913’ te yazdığı gora isimli romanıyla nobel edebiyat ödülü’ nü almıştır. 1915’ te ingiltere tarafından kendisine “sir” ünvanı verilir. 1919’da hindistan tarihi bir dönüm noktası yaşarken o yıllarda ulusal önder kimliğiyle ön plana çıkan ghandi’ ye destek olur ve “sir” ünvanını iade eder.
şiirlerinin büyük bir kısmını bülent ecevit dilimize kazandırmıştır. tagore şair, hümanist bir düşünür, ressam, yazar, müzisyen ve eğitmendir. 50’lili yıllardan beri kabul gören hindistan milli marşının söz ve bestecisidir.
“yıldızlar ateşböceği sanılmaktan korkmazlar.” der. ve insanı anlattığı müthiş bir şiiri vardır.
“...
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
naif yönlerimizin keşfedilmesi,
cesaretsizliğimizin anlaşılması,
korkularımızın paylaşılması
sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. deniz minareleri, midyeler.
kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk?
kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
yoksa zarar mi veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
ne çıkar ateşböceği sansalar beni.?
belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz?
güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
korkaklığımı, sevgi isteğimi
en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem
bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
bir kuş gibi uçacağım özgürce.
anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
o da çözülecek belki.
samimi ve güvenliksiz, silahız biriyle göz göze gelince.
oysa bir görebilsek bunu.
kalmadı böyle insanlar demesek.
güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
kırılmaktan korkmasak. yaralansak.
ne olur bir darbe daha alsak.
yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu.
denesek.
risk alsak.
yanılsak.
fark etmez.
tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
ve kucaklaşsak yeniden.
tıpkı eskisi gibi.
ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi.
o zaman fark edeceğiz.
ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
yüreği daha fazla küstürmemek lazım.
sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
sevgiye çok ihtiyacımız var.
ufukta kara bir kış görünüyor.
ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.
kurtulun bu yükten. korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
hem hepimiz bir yıldızız.
ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.”
rabindranath tagore
(bkz: ampirik)
rüzgarın şiddetinin fazla olduğu zamanlarla boğaz köprüsünde çaresiz salınımlar yapan motorlu araç.
(bkz: hacker ana)
müzikleri de mükemmel olan tekrar tekrar seyredilesi film. film için "mad world" isimli parçayı gary jules söylemiştir. ancak ilk elden aynı şarkıyı tears for fears’dan da dinlemek gereklidir.
aynı kağıttan kesilmiş elele tutuşan ya da birbirine bitişik kağıt bebekler. bitimsiz çoklu tekrarlar.
’ben daha önce burada bulunmuştum.’
dediğimiz de belki de asıl dediğmiz,
’ben şimdi buradayım.’ dır. ama başka bir yaşamda, başka bir zamanda, başka bir şey yaparak.
bir garsonun elindeki tabaklar gibi üst üste duruyor olabilir. görünen yalnızca en üstteki tabaktır. ama ötekilerde oradadır. ve bir yanlışlık sonucu onları fark ederiz. aynı anda farklı ve çoklu yaşamlar.
’ben daha önce burada bulunmuştum.’
dediğimiz de belki de asıl dediğmiz,
’ben şimdi buradayım.’ dır. ama başka bir yaşamda, başka bir zamanda, başka bir şey yaparak.
bir garsonun elindeki tabaklar gibi üst üste duruyor olabilir. görünen yalnızca en üstteki tabaktır. ama ötekilerde oradadır. ve bir yanlışlık sonucu onları fark ederiz. aynı anda farklı ve çoklu yaşamlar.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?