confessions
  1. toplam entry 3003
  2. takipçi 1
  3. puan 77952

server tanilli

ya basta viva zapatista
1931’de dünyaya gelen yazardır.
türk gazeteci , anayasa hukuku profesörü.

1980’den önce türkiye’de istanbul üniversitesi hukuk fakültesi’nde ders veriyordu. 7 nisan 1978 günü terör ortamında silahlı saldırıya uğrayıp, belden aşağısı tutmaz oldu. fransa’ya gidip uzun yıllar strasbourg üniversitesi’nde çalıştı. şu anda fransa’da yaşıyor ve cumhuriyet gazetesi’nde köşe yazıları yayımlanıyor.

1980 sonrasında düşün ortamını ve özellikle de gençliği etkilemiş olan "uygarlık tarihi", "devlet ve demokrasi: anayasa hukukuna giriş" kitaplarını yazdı. "uygarlık tarihi" üniversitelerde ders kitabı olarak okutuldu. diğer kitapları arasında şunlar sayılabilir: "nasıl bir eğitim istiyoruz?", "yüzyılların gerçeği ve mirası" (4 cilt), "candide ya da iyimserlik", "yaratıcı aklın sentezi: felsefeye giriş", "değişimin diyalektiği ve devrim", "dünyayı değiştiren on yıl", "fransız devriminden portreler", "anayasalar ve siyasal belgeler", "nasıl bir demokrasi istiyoruz?".

ekim 2006’da yayımlanan ve kadın konusunu işlediği ’’ne olursa olsun savaşıyorlar-kadın sorununun neresindeyiz?’’ adlı kitabı da diğer kitapları gibi okunmaya değer ve ufuk açıcıdır.

aihm

ya basta viva zapatista
rusya ve polonya’nın avrupa insan hakları sözleşmesi’ni (aihs) imzalamasıyla başvuru birinciliğinden kurtularak üçüncülüğe gerilediğimiz mahkemedir.birileri hala üçüncü dereceye gerilememizi sanki ihlaller azalmış gibi gösterse de bunun rusya ve polonya’daki ihlal sayıları nedeniyle olduğu aşikardır.ayrıca mahkeme yoğun iş yükü nedeniyle işlevini yitirmeye başlamış ve uzmanlar farklı düzenlemeler üzerinde çalışmaya başlamışlardır.

serbest piyasa faşizmi

ya basta viva zapatista
ahmet çakmak’ın 13.12.2006 günkü birgün gazetesinde yazmış olduğu yazının başlığıdır.yazının tamamı aşağıya aktarılmıştır.

pinochet yönetimi şili’de neoliberal reformları gerçekleştirdi. özelliği bunu ilk yapan gelişmekte olan ülke oluşu ve çok sert uygulamasaydı. öyle ki şili rejimine ’serbest piyasa faşizmi’ diyenler oldu. şili rejimi solculara ve kendisine direnenlere karşı sert oldu, ama halkına karşı serbest piyasa uygulamasında belki de daha sert oldu. geçenlerde ölen amerikalı iktisatçı friedman ne dediyse pinochet onu uyguladı. 90’lı yaşlarında arka arkaya ölen bu iki adam görünürde şili’nin kaderini çizdiler.

şili cuntası basit bir sosyal güvenlik sistemi kurdu. çalışanların maaşlarından yüzde 10 kesinti yapıldı ve bu paralar özel bir fonda toplandı. özelleştirmeler hızlı yapıldı. türkiye 1980’lerde serbest piyasa uygulamalarına geçmeye başladı ve hâlâ tamamlayamadı. oysa şili bunları 1972 darbesinin ardından süratle tamamladı.

peki bunun ekonomik sonucu ne oldu? şu anda latin amerika’da kişi başına gelirin en yüksek olduğu ülke meksika. ikinci ise şili (7 bin 124 dolar) ve bu yıl meksika’yı geçerek birinci sıraya oturacağı söyleniyor. 1987’de yoksulluk sınırının altındakilerin oranı yüzde 46 iken 2003’de yüzde 19 olmuş. bu performans büyük ölçüde 1990’lı yıllardaki büyüme performansının sonucu ve 1990’dan itibaren ülkeyi serbest seçimle işbaşına gelen başkanlar yönetmiş.

bunu, ’demek ki 1990 yılına kadar pinochet yönetiminde ekonomi kötüymüş, 1990’dan sonra seçimle gelen başkanlar ekonomide başarı sağlamış’ diye yorumlamak işimize gelir belki ama kazın ayağı öyle değil. pinochet’den itibaren tüm yönetimler temelde aynı politikaları uyguladılar: serbest piyasa ekonomisi yoluyla neoliberal küreselleşme ile bütünleşme. o nedenle siz "ekonomi 1990’dan yani pinochet’den sonra düzeldi" derseniz pinochet yanlıları da "hayır, 1990’larda olanlar pinochet’in 1970’lerden itibaren uyguladıklarının sonucudur" derler. kimse de birbirini ikna edemez. dahası, ben ikinciler gibi düşünmeye daha yatkınım.

çünkü , altı çizilmesi gereken husus temelde hepsinin aynı politikaları uygulamış olmasıdır.

bu noktada 1990 sonrasında "başarılı" gözüken ekonomik performansa biraz daha yakından bakmakta yarar var. şili’de işsizlik oranı yüzde 8.1. bu oldukça kötü bir rakam. "yine de türkiye’den iyidir" demek yanlış olur, çünkü neoliberal küreselleşme döneminde bir ülkenin nüfusu özel bir önem kazandı. bunun nedeni iç piyasanın öneminin azalmış olması.

diyelim ki iki büyük yabancı firma dünya piyasalarına yönelik üretim üssü olarak sizin ülkenizi seçti ve bunun zincirleme etkileri dahil toplam olarak yarattığı istihdam 10 bin kişi oldu. küçük nüfuslu bir ülkede bunun işsizliği azaltıcı etkisi ile büyük nüfuslu bir ülkedeki etkisi oransal olarak farklıdır. o nedenle 35 yıldır piyasa ekonomisi uygulayan 16 milyon nüfuslu şili’de yüzde 8 işsizlik bayağı kötü performanstır.

şili’de gelir dağılımı da çok bozuk. nüfusun en düşük gelirli yüzde ıo’u gelirin yüzde 1.2’sini alırken en yüksek gelirli yüzde ıo’u yüzde 47’sini alıyor. bu çok adaletsiz bir dağılım.

şimdi şili’nin üretimine bakalım. bakır, diğer madenler, gıda maddeleri, balık işleme, demir ve çelik, ağaç ürünleri, ulaşım donanımı, çimento ve tekstil üretiyor. bu kadar berbat bir performans olamaz. teknolojik bakımdan geri türkiye bile, daha çeşitlenmiş ve rafine üretim yapıyor. nitekim şili’nin başlıca ihracat ürünleri bakır, meyve, balık, kağıt, kimyasallar ve şarap. elle tutulur bir tek kimyasallar var.

böylece takke düşüp kel görünmüş oluyor. şili’nin 35 yıllık serbest piyasa ekonomisi uygulamasının sonucunda teknolojik gelişme namına bir şey yoktur. ülke kazancını dünyanın en zengin bakır madenlerine sahip olması sayesinde elde ediyor. eskiden de böyleydi, şimdi de böyle.

sol açısından önemli olan bunun pinochet’in eseri olmadığının görülmesi. neoliberal küreselleşme altında kim gelirse temelde aynı politikayı uyguluyor. şili’nin 1990’larda hızlı büyümesi biraz bunu en erken uygulamaya sokan ülke olması. sözgelimi eğer anap, politikalarını istediği hızla yürürlüğe sokabilseydi türkiye’nin büyüme hızı da daha fazla olacaktı. bunu beğenmeyebilirsiniz ama gerçek budur ve bununla yüzleşmeden alternatif sol programlar yaratılamaz.

yanlışlığa meydan vermemek için:

’serbest piyasa ile kalkınma oluyor’ filan demiyorum, olmadığı görülüyor. demek istediğim, neoliberal küreselleşme altında kim serbest piyasa uygulamasına daha erken geçerse yararlanabileceği avantajlar o ölçüde fazla oluyor. şili bu ülkelerden biri.

abays

ya basta viva zapatista
açılımı ankara barosu avukatlari yardimlaşma sandığı olan mesleki birlik sandığıdır.sandığın amacı abays yönetmeliğinde şu şekilde ifade edilmektedir.
a)hastalık,geçici işgöremezlik,
b)sürekli malüllük nedeniyle çalışamaz hale gelme,
c)deprem,sel,yangın gibi afetler sonucu mesleki araç ve gereçleri yitirme,
d)emeklilik yardımı alma hakkını kazanma,
e)ölüm,hallerinde ,yönetmeliğin ilgili maddelerinde tanımı yapılan hak sahiplerine yönetmelikte öngörülen yardımları yapmaktır.
f)ayrıca sandık,üyelerinin zorunlu tüketim maddelerini en ucuz ve sağlıklı bir biçimde
edinmeleri için gerekli girişimleri yapar,üyelerin ve ailelerinin yıllık dinlenme ve olası diğer sosyal gereksinimlerini giderici önlemleri alır,vakıf ve benzeri örgütler,
işletmeler,şirketler kurar,kurulmuş şirketlere ortak olur.


halkın kurtuluş partisi

ya basta viva zapatista
sabahın köründe yolda gördüğüm afişleri ile beni iyice dumura uğratan partidir.sevr paranoyası içine düşmeleri ve ulusalcı bir yaklaşım göstermeleri ulusal sol olunamayacağını anlayamadıkları anlamına gelmektedir.avrupa birliği’ne karşı olabilirsiniz, ancak bunun gerekçeleri politik ve sağlam temellere oturtmanız gerekmektedir; yoksa sevr paranoyası içinde debelenmek tc’nin içinde bulunduğu alternatifsizlikler ve herkesi tehdit olarak görme anlayışının bir yansımasından öteye geçemeyecektir.
58 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol