bir çok çiftçi sendikasının bizzat örgütleycisi olup, çiftçi sendikaları sözcüsü olan, tarım ve çiftçilik konusunda uzman ve birçok da kitabı, çalışması bulunan, ödp üyesi devrimci insan.
sanal alemde konsolosluk açan ilk devlettir.
haber birgün gazetesinden alınmıştır.
isveç hükümeti yaklaşık 3 milyon vatandaşa sahip secondlife adlı bilgisayar oyununda elçilik açıyor. isveç hükümeti söz konusu elçilikte resmi işlemlerin yapılmasının şu an için sözkonusu olmadığını, bunun isveçin tanıtımına katkıda bulunmak için planlandığını belirtmiş. kullanıcılarının birbirleriyle gerçek dünyadaki gibi etkileşim halinde olduğu 3 boyutlu sanal dünyada daha önce de reuters haber ajansı büro açmıştı. otomotiv devi toyotanın yanı sıra sony, sun microsystems. adidas ve amerikan apparelin de "ikinci yaşam"da mağazaları var. "second life"ın 9.95 dolarlık ücretini ödeyenlere, haftalık 400 linden doları (1.46 dolar) veriliyor. oyunda çeşitli aktiviteler sonucu kazanılan linden dolarları istenirse gerçek dolarlara da çevrilebiliyor. aboneliği ödemeyen kullanıcılar ise sanal dünyada ancak sokakta yaşayabiliyor. secondlifeın nüfusu 1 milyonu aşkın.
haber birgün gazetesinden alınmıştır.
isveç hükümeti yaklaşık 3 milyon vatandaşa sahip secondlife adlı bilgisayar oyununda elçilik açıyor. isveç hükümeti söz konusu elçilikte resmi işlemlerin yapılmasının şu an için sözkonusu olmadığını, bunun isveçin tanıtımına katkıda bulunmak için planlandığını belirtmiş. kullanıcılarının birbirleriyle gerçek dünyadaki gibi etkileşim halinde olduğu 3 boyutlu sanal dünyada daha önce de reuters haber ajansı büro açmıştı. otomotiv devi toyotanın yanı sıra sony, sun microsystems. adidas ve amerikan apparelin de "ikinci yaşam"da mağazaları var. "second life"ın 9.95 dolarlık ücretini ödeyenlere, haftalık 400 linden doları (1.46 dolar) veriliyor. oyunda çeşitli aktiviteler sonucu kazanılan linden dolarları istenirse gerçek dolarlara da çevrilebiliyor. aboneliği ödemeyen kullanıcılar ise sanal dünyada ancak sokakta yaşayabiliyor. secondlifeın nüfusu 1 milyonu aşkın.
human rights teriminin düzgün türkçeleştirilmiş halidir.dilimize insan hakları (rights of man) diye yerleşmiş bu terimde anlatılmak istenen insan olmaktan kaynaklanan haklar dışında, insani olanı yani hümanist olanı da yansıtmaktadır.
(bkz: #469442)
29 0cak 2007 tarihli birgün gazetesinde gazeteci/yazar rıdvan akar tarafından kaleme alınan ve benimde altına her türlü imza atabileceğim yazının adıdır.önemli olan içimizden geçirdiklerimizin dışarıya karşı da haykırılabilmesi ise işte bu yazı onun bir örneğidir.
siz kalleşsiniz... siz kahpesiniz... 29/01/07
türk dil kurumu sözlüğü’nde "kalleş" sözcüğünün karşısında "birisine gizlice kötülük eden" yazıyor.
"kahpe" sözcüğünde ise ikinci anlam "dönek" olarak niteleniyor. şimdi artık sizin kim olduğunuzu daha iyi biliyoruz.
siz kalleşsiniz...
siz kahpesiniz...
diğer sıfatlarınızı da biliyorum.
siz korkaksınız...
siz arkadan vuransınız...
henüz hrant’ın kanı caddede kurulmamıştı.
süzülüp çevresinde göl olmuştu. gazete değil, beyaz bir örtü örtmüşlerdi üzerine. örtü bu ülkenin ayıbını gizlesin diye çevresine de tuğlalar koymuşlardı.
hrant’ın kanı caddede kurumamıştı.
on bin kişi birden geldiler. gecenin karanlığını, kasvetini ve o derin hüznü sloganlarıyla aydınlattılar. "meydanları zaptettiler..."
tek sloganları vardı.
"hepimiz hrant ız, hepimiz ermeni yiz."
hrant’ın kanı henüz caddede kurumamıştı.
o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koro henüz tetiği kimin çektiğini bilmiyordu. belki de korkuyla birbirlerine bakıyorlardı. "ya bizsek?"
suret-i haktan gözükmek uğruna hrant’ın öldürülmesine kılıflar hazırlıyorlardı. timsah göz yaşları ve protokol giydirilmiş suratlarıyla yarını bekliyorlardı. hele bir katil ortaya çıksın, hele bir sis perdesi aralansın, sonrası kolaydı.
hrant’ın kanı caddede kalmış, bedenini götürmüşlerdi.
halk akın akın agos’a geldi. hepsi aynı sloganı bağırdı. "hepimiz hrant’ız, hepimiz ermeni’yiz."
o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koro "menfur cinayetten" duyduğu üzüntüyü dile getiriyordu.
oysa "meydanları zaptedenler" bir ermeni, bir sosyalist, bir muhalif, bir dava adamı, bir gazeteci, bir baba, bir dost, bir insan kaybetmişti. hüzün ve kararlılıkla o cenaze gününe hazırlanıyorlardı.
anadolu’nun dört bir yanında insanlar yürüyordu. aynı slogan vardı dillerinde, "hepimiz hrant’ız, hepimiz ermeni’yiz."
sonra cenaze günü geldi çattı. o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koro yoktu orada. devlet yoktu. otorite yoktu. sadece halk vardı. sadece bu cinayetten kaybedenler vardı." bir ermeni, bir sosyalist, bir muhalif, bir dava adamı, bir gazeteci, bir baba, bir dost, bir insanı kaybedenler gelmişti.
türkiye son 30 yılda ilk kez böylesi bir kalabalıkla tanışmıştı. hiçbir parti, siyasi örgüt, teşkilat organize etmemişti. o üç mermiyle vicdanı kanayanlar gelmişti. bu nedenle farklıydı. sadece halk vardı. sadece halk... o gün, o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakar koro suskun, ekranlardan bir halkın istanbul caddelerinden süzülüp gidişini izledi. tıpkı hrant’ın kanı gibi süzülüyor, bir kentin vicdanını temizliyorlardı.
o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koronun tahminleri, tahayyülleri ve beklentilerinin çok ötesinde ve onları aşan bir refleks tüm ülkede galebe çalmıştı.
anlaşıldı ki iş ciddiye binmişti. öyle hrant için sahte üzüntü rolleri kesecek zaman değildi. bir halk vardı ve resmi ideolojinin bütün kalelerini zapt etmeden durdurulmalıydı. 90 yıldır bu halka zerk edilen "ermeni öcüsü" yerini "hepimiz ermeniyiz" diyen yüzbinlere bırakmıştı.
hrant’ın dostlarının kâbusu bitmiş, o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koronunki başlamıştı. hemen basın açıklamalarına, pankartlara, köşe yazılarına, manşetlere, anketlere, dine, imana, vatan millet sakarya edebiyatına, "çılgın türk" imajına, tarihin puslu sayfalarına, türk bayrağına ve "atatürk diyor ki..." lafızlarına başvurdular.
hasetle, öfkeyle, korkuyla cenazeyi eleştirmeye başladılar. "hepimiz hrant’ız, hepimiz ermeni’yiz" ne demekti? "ermeni" olmak toplumu bölerdi. ermeniliği nasıl da içlerine sindirebil-mişlerdi. hepimiz türk demeliydik. hepimiz mehmet değil miydik? hepimizin aynılaşması ve o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koronun bir parçası olması gerekmez miydi?
onun için diyorum ki siz kalleşsiniz.
onun için diyorum ki siz kahpesiniz.
hrant’ın kanı yerdeyken, kurumamışken de aynı sloganlarla yürümüştük.
hrant’ın cenazesi kalkmadığı o üç gün içinde de ülkenin dört bir yanında "hepimiz hrant’ız, hepimiz ermeni’yiz" demiştik. cenazeden önceki o günlerde aklınız neredeydi?
gözleriniz korkuyla ekranlara kilitlenmiş, korkunuz fıtratınızı teslim almıştı.
yüzbinlerin dağılmasını, cenazenin kalkmasını ve sokakların tenhalaşmasını beklediniz.
sonra büyük bir ahenkle koronuz ölüm marşını terennüm etmeye başladı.
ama unutmayın biz hâlâ buradayız.
ve yine sokağa çıkarız!
siz kalleşsiniz... siz kahpesiniz... 29/01/07
türk dil kurumu sözlüğü’nde "kalleş" sözcüğünün karşısında "birisine gizlice kötülük eden" yazıyor.
"kahpe" sözcüğünde ise ikinci anlam "dönek" olarak niteleniyor. şimdi artık sizin kim olduğunuzu daha iyi biliyoruz.
siz kalleşsiniz...
siz kahpesiniz...
diğer sıfatlarınızı da biliyorum.
siz korkaksınız...
siz arkadan vuransınız...
henüz hrant’ın kanı caddede kurulmamıştı.
süzülüp çevresinde göl olmuştu. gazete değil, beyaz bir örtü örtmüşlerdi üzerine. örtü bu ülkenin ayıbını gizlesin diye çevresine de tuğlalar koymuşlardı.
hrant’ın kanı caddede kurumamıştı.
on bin kişi birden geldiler. gecenin karanlığını, kasvetini ve o derin hüznü sloganlarıyla aydınlattılar. "meydanları zaptettiler..."
tek sloganları vardı.
"hepimiz hrant ız, hepimiz ermeni yiz."
hrant’ın kanı henüz caddede kurumamıştı.
o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koro henüz tetiği kimin çektiğini bilmiyordu. belki de korkuyla birbirlerine bakıyorlardı. "ya bizsek?"
suret-i haktan gözükmek uğruna hrant’ın öldürülmesine kılıflar hazırlıyorlardı. timsah göz yaşları ve protokol giydirilmiş suratlarıyla yarını bekliyorlardı. hele bir katil ortaya çıksın, hele bir sis perdesi aralansın, sonrası kolaydı.
hrant’ın kanı caddede kalmış, bedenini götürmüşlerdi.
halk akın akın agos’a geldi. hepsi aynı sloganı bağırdı. "hepimiz hrant’ız, hepimiz ermeni’yiz."
o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koro "menfur cinayetten" duyduğu üzüntüyü dile getiriyordu.
oysa "meydanları zaptedenler" bir ermeni, bir sosyalist, bir muhalif, bir dava adamı, bir gazeteci, bir baba, bir dost, bir insan kaybetmişti. hüzün ve kararlılıkla o cenaze gününe hazırlanıyorlardı.
anadolu’nun dört bir yanında insanlar yürüyordu. aynı slogan vardı dillerinde, "hepimiz hrant’ız, hepimiz ermeni’yiz."
sonra cenaze günü geldi çattı. o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koro yoktu orada. devlet yoktu. otorite yoktu. sadece halk vardı. sadece bu cinayetten kaybedenler vardı." bir ermeni, bir sosyalist, bir muhalif, bir dava adamı, bir gazeteci, bir baba, bir dost, bir insanı kaybedenler gelmişti.
türkiye son 30 yılda ilk kez böylesi bir kalabalıkla tanışmıştı. hiçbir parti, siyasi örgüt, teşkilat organize etmemişti. o üç mermiyle vicdanı kanayanlar gelmişti. bu nedenle farklıydı. sadece halk vardı. sadece halk... o gün, o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakar koro suskun, ekranlardan bir halkın istanbul caddelerinden süzülüp gidişini izledi. tıpkı hrant’ın kanı gibi süzülüyor, bir kentin vicdanını temizliyorlardı.
o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koronun tahminleri, tahayyülleri ve beklentilerinin çok ötesinde ve onları aşan bir refleks tüm ülkede galebe çalmıştı.
anlaşıldı ki iş ciddiye binmişti. öyle hrant için sahte üzüntü rolleri kesecek zaman değildi. bir halk vardı ve resmi ideolojinin bütün kalelerini zapt etmeden durdurulmalıydı. 90 yıldır bu halka zerk edilen "ermeni öcüsü" yerini "hepimiz ermeniyiz" diyen yüzbinlere bırakmıştı.
hrant’ın dostlarının kâbusu bitmiş, o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koronunki başlamıştı. hemen basın açıklamalarına, pankartlara, köşe yazılarına, manşetlere, anketlere, dine, imana, vatan millet sakarya edebiyatına, "çılgın türk" imajına, tarihin puslu sayfalarına, türk bayrağına ve "atatürk diyor ki..." lafızlarına başvurdular.
hasetle, öfkeyle, korkuyla cenazeyi eleştirmeye başladılar. "hepimiz hrant’ız, hepimiz ermeni’yiz" ne demekti? "ermeni" olmak toplumu bölerdi. ermeniliği nasıl da içlerine sindirebil-mişlerdi. hepimiz türk demeliydik. hepimiz mehmet değil miydik? hepimizin aynılaşması ve o milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, islamcı milliyetçi, demokratik milliyetçi, faşist, muhafazakâr koronun bir parçası olması gerekmez miydi?
onun için diyorum ki siz kalleşsiniz.
onun için diyorum ki siz kahpesiniz.
hrant’ın kanı yerdeyken, kurumamışken de aynı sloganlarla yürümüştük.
hrant’ın cenazesi kalkmadığı o üç gün içinde de ülkenin dört bir yanında "hepimiz hrant’ız, hepimiz ermeni’yiz" demiştik. cenazeden önceki o günlerde aklınız neredeydi?
gözleriniz korkuyla ekranlara kilitlenmiş, korkunuz fıtratınızı teslim almıştı.
yüzbinlerin dağılmasını, cenazenin kalkmasını ve sokakların tenhalaşmasını beklediniz.
sonra büyük bir ahenkle koronuz ölüm marşını terennüm etmeye başladı.
ama unutmayın biz hâlâ buradayız.
ve yine sokağa çıkarız!
her hafta sendikal sorunlara dair inanılmaz doğru tespitler yapıp, yazılar kaleme alan gazeteci, sendikacıdır.
1 şubat 2007 günkü birgün gazetesindeki yazısı sermaye sınıfını iyi anlamak adına aşağıya aktarılmıştır.
ders olsun! 31/01/07
bu haftaki yazımın büyük bölümünü bir rapordan alıntılara ayırdım. bu köşenin okuyucuları için ilk bakışta hiç de çarpıcı olmayan alıntılar bunlar. ancak biraz sabredin.
» "1982 anayasası, sendikal özgürlüklerle ilgili olarak, demokrasi ilkeleriyle bağdaşmayan düzenlemeler yapmıştı. bunlara dayanarak, 12 eylül askeri yönetiminin ürünü olan sendikalar kanunu ile toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt kanunu da, sendikal hakları dar bir kalıba sıkıştırıyordu."
»"anayasa çalışanların ve işverenlerin, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için sendika ve üst kuruluşlar kurma hakkını tanımaktadır. sendikalar en önemli sivil toplum kuruluşlarındandır. bu nitelikleriyle, toplumun sorunlarına duyarsız kalmaları beklenemez. sendikaların toplumun sorunlarına çözüm üretmeleri ve bir baskı grubu olarak bu çözümleri siyasal iktidara kabul ettirmeye çalışmaları demokrasinin en temel gereklerindendir. bu nedenle sendikaları sınırlayıcı 51. madde değiştirilmelidir."
»"anayasanın milletvekilliğiyle bağdaşmayan işleri düzenleyen 82. maddesinde yapılacak bir değişiklikle, sendika ve konfederasyon yöneticiliği ile milletvekilliğinin bağdaşır hale getirilmesini öneriyoruz."
» "anayasanın toplu sözleşme ile grev ve lokavtı düzenleyen maddelerinde de değişiklik ihtiyacı vardır. avrupa insan hakları mahkemesinin sendika hakkının, toplu iş sözleşmesi hakkını ve toplu eylemlere başvurmayı da kapsadığını kararlarında belirttiğini burada hatırlatmak gerekir."
»"sendikaların şube genel kurulları için yapılacak delege seçimlerinin yargı gözetiminde yapılmasıyla ilgili düzenleme kaldırılmıştı. delege seçimlerinde sendika üyelerinin demokratik seçim haklarını kullanabilmeleri açısından, bu hükmün ilgili fıkraya yeniden eklenmesi gerekir."
»"işçi sendikası yönetici olabilmek için getirilmiş olan bilfiil on yıl çalışma şartı anayasanın 51. maddesi metninden çıkarılmıştı oysa, aynı şart, sendikalar kanunununda varlığını sürdürmektedir. sendikalar kanununun anayasada gerçekleştirilen değişikliğe uyumunun sağlanması gerekmektedir."
»"özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin sendika kurmaları, sendikaya üye olmaları yasaklanmıştır. bu hüküm anayasaya aykırıdır ve yürürlükten kaldırılmalıdır."
»"[kamu görevlileri sendikaları yasası] uzun bir üye olamayacaklar, sendika kuramayacaklar listesine yer vermektedir."
»"59. hükümetin hazırladığı [sendikalar yasası ile ilgili] tasarı, demokratikleşme açısından olumsuzlukları gideren bir tasarı değildir. sendika kurucularında aranan niteliklerle ve sendikaların kapatılmasıyla ilgili maddelerde bir iyileşme sağlanmakta, diğer konularda bir gelişme görülmemektedir"
pek çoğu yıllardır sendikalar tarafından dile getirilen bu saptamalar bir sendika raporundan değil prof. dr. zafer üskül tarafından yazılan tüsiadın "türk demokrasisinde 130 yıl" adlı raporundan alındı. rapor, prof. dr. bülent tanör tarafından 1997 yılında kaleme alınan "türkiyede demokratikleşme perspektifleri" raporunun 10. yıl güncellemesi niteliğini taşıyor. tanör raporunda da sendikal özgürlükler konusunda son derece önemli saptama ve eleştiriler yer alıyordu.
bugün tüsiadın yakındığı düzenlemelerin pek çoğu 1982 anayasasına bizzat büyük patronların talebiyle konmuştu. ama artık büyük burjuvazi bu bagajla yol alamayacağının farkında. bu yüzden şaşırtıcı demokratik reform talepleri tüsiaddan geliyor. hrant dinkin alçakça katledilmesinin örtüsünü kaldırdığı siyasal ve toplumsal harita, tüsiad raporundaki saptamaları daha da önemli hale getiriyor. büyük sermaye burjuvalaşmak istiyor; faşizan/otoriter yönelimlerle bağlarını koparıyor. buna karşılık küçük/orta boy ve "yerli" sermayenin temsilcileri en kaba saba poltikaların savunucusu olarak boy gösteriyor. devlet eliyle başlatılan ancak yarım kalan burjuva demokratik devrimi tamamlamaya artık büyük sermaye talip. demokratik devrimi tamamla(ya)mayan parti ise demokratikleşmeyi engellemek için kendini paralıyor!
ülkemiz büyük sermayesinin burjuvalaşması (eğer olabilirse) son derece hayırlıdır. belki böylece hakiki sosyal, sınıfsal meseleler etrafında bir siyasal ve sosyal mücadeleye tanık oluruz; emek de sermaye de gerçek yatağını bulur. elbette bunun için sendikaların ve solun da en az tüsiad kadar sosyal-sınıfsal konumunu hatırlaması şart. ne diyelim tüsiad raporu ders olsun!
1 şubat 2007 günkü birgün gazetesindeki yazısı sermaye sınıfını iyi anlamak adına aşağıya aktarılmıştır.
ders olsun! 31/01/07
bu haftaki yazımın büyük bölümünü bir rapordan alıntılara ayırdım. bu köşenin okuyucuları için ilk bakışta hiç de çarpıcı olmayan alıntılar bunlar. ancak biraz sabredin.
» "1982 anayasası, sendikal özgürlüklerle ilgili olarak, demokrasi ilkeleriyle bağdaşmayan düzenlemeler yapmıştı. bunlara dayanarak, 12 eylül askeri yönetiminin ürünü olan sendikalar kanunu ile toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt kanunu da, sendikal hakları dar bir kalıba sıkıştırıyordu."
»"anayasa çalışanların ve işverenlerin, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için sendika ve üst kuruluşlar kurma hakkını tanımaktadır. sendikalar en önemli sivil toplum kuruluşlarındandır. bu nitelikleriyle, toplumun sorunlarına duyarsız kalmaları beklenemez. sendikaların toplumun sorunlarına çözüm üretmeleri ve bir baskı grubu olarak bu çözümleri siyasal iktidara kabul ettirmeye çalışmaları demokrasinin en temel gereklerindendir. bu nedenle sendikaları sınırlayıcı 51. madde değiştirilmelidir."
»"anayasanın milletvekilliğiyle bağdaşmayan işleri düzenleyen 82. maddesinde yapılacak bir değişiklikle, sendika ve konfederasyon yöneticiliği ile milletvekilliğinin bağdaşır hale getirilmesini öneriyoruz."
» "anayasanın toplu sözleşme ile grev ve lokavtı düzenleyen maddelerinde de değişiklik ihtiyacı vardır. avrupa insan hakları mahkemesinin sendika hakkının, toplu iş sözleşmesi hakkını ve toplu eylemlere başvurmayı da kapsadığını kararlarında belirttiğini burada hatırlatmak gerekir."
»"sendikaların şube genel kurulları için yapılacak delege seçimlerinin yargı gözetiminde yapılmasıyla ilgili düzenleme kaldırılmıştı. delege seçimlerinde sendika üyelerinin demokratik seçim haklarını kullanabilmeleri açısından, bu hükmün ilgili fıkraya yeniden eklenmesi gerekir."
»"işçi sendikası yönetici olabilmek için getirilmiş olan bilfiil on yıl çalışma şartı anayasanın 51. maddesi metninden çıkarılmıştı oysa, aynı şart, sendikalar kanunununda varlığını sürdürmektedir. sendikalar kanununun anayasada gerçekleştirilen değişikliğe uyumunun sağlanması gerekmektedir."
»"özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin sendika kurmaları, sendikaya üye olmaları yasaklanmıştır. bu hüküm anayasaya aykırıdır ve yürürlükten kaldırılmalıdır."
»"[kamu görevlileri sendikaları yasası] uzun bir üye olamayacaklar, sendika kuramayacaklar listesine yer vermektedir."
»"59. hükümetin hazırladığı [sendikalar yasası ile ilgili] tasarı, demokratikleşme açısından olumsuzlukları gideren bir tasarı değildir. sendika kurucularında aranan niteliklerle ve sendikaların kapatılmasıyla ilgili maddelerde bir iyileşme sağlanmakta, diğer konularda bir gelişme görülmemektedir"
pek çoğu yıllardır sendikalar tarafından dile getirilen bu saptamalar bir sendika raporundan değil prof. dr. zafer üskül tarafından yazılan tüsiadın "türk demokrasisinde 130 yıl" adlı raporundan alındı. rapor, prof. dr. bülent tanör tarafından 1997 yılında kaleme alınan "türkiyede demokratikleşme perspektifleri" raporunun 10. yıl güncellemesi niteliğini taşıyor. tanör raporunda da sendikal özgürlükler konusunda son derece önemli saptama ve eleştiriler yer alıyordu.
bugün tüsiadın yakındığı düzenlemelerin pek çoğu 1982 anayasasına bizzat büyük patronların talebiyle konmuştu. ama artık büyük burjuvazi bu bagajla yol alamayacağının farkında. bu yüzden şaşırtıcı demokratik reform talepleri tüsiaddan geliyor. hrant dinkin alçakça katledilmesinin örtüsünü kaldırdığı siyasal ve toplumsal harita, tüsiad raporundaki saptamaları daha da önemli hale getiriyor. büyük sermaye burjuvalaşmak istiyor; faşizan/otoriter yönelimlerle bağlarını koparıyor. buna karşılık küçük/orta boy ve "yerli" sermayenin temsilcileri en kaba saba poltikaların savunucusu olarak boy gösteriyor. devlet eliyle başlatılan ancak yarım kalan burjuva demokratik devrimi tamamlamaya artık büyük sermaye talip. demokratik devrimi tamamla(ya)mayan parti ise demokratikleşmeyi engellemek için kendini paralıyor!
ülkemiz büyük sermayesinin burjuvalaşması (eğer olabilirse) son derece hayırlıdır. belki böylece hakiki sosyal, sınıfsal meseleler etrafında bir siyasal ve sosyal mücadeleye tanık oluruz; emek de sermaye de gerçek yatağını bulur. elbette bunun için sendikaların ve solun da en az tüsiad kadar sosyal-sınıfsal konumunu hatırlaması şart. ne diyelim tüsiad raporu ders olsun!
kristal iş sendikası eğitim uzmanlarından olan sendikacı ve birgün gazetesi köşe yazarıdır.
ali askerin harika bir eseri ve bir albümünün adıdır.
anadolu selçukluları zamanından beri belirli bir bölge için kullanılan ve coğrafi bir yeri simgeleyen mekan için söylenmiş olması muhtemel söz.böyle bir coğrafi bölge yoktur demek 90ların sonuna dek kürt yoktur, dağ türkleri vardır demekle aynı şeydir.
1990lı yıllarda kurulan ve merkezi, katılımcı, özgürlükçü, eşitlikçi bir ülke etrafında bir araya gelen, halkevci diye nitelendirilen öğrenci hareketine verilen isimdir.1996da ödpnin kuruluşuna bir ısmı entegre olmuş ve hareket gittikçe yavaşlamaya başlamıştır.geçtiğimiz yıl adını öğrenci kollektifi olarak değiştiren gruba verilen isimdir de.
(bkz: muammer aksoy)
http://www.youtube.com/watch?v=g316k7ifacc linkinde de sıradan/gündelik hali görülebilecek olan suç tipidir.milliyetçilerin kudurmuş halini de yansıtmaktadır.
edit:sondaki fac kısmını büyük harfle yazınız.
edit:sondaki fac kısmını büyük harfle yazınız.
düşündüğü şeyleri saygı çerçevesinde söylemeyi bilemeyen yazardır.herkesin olumlu-olumsuz eleştirisi yapılabilir, hatta yapılmalıdır da; ve fakat insanlara iftira atar şekilde ve haddi olmayan konularda laf atmak kimsenin harcı değildir.bu yazarın da bunları öğrenmesi gerekmektedir.onun dışında kişilerin yanlışlarını göstermesi o kişi içinde bir artı olacaktır.
siyasete egemen olan cinsiyetçi dilin bir yansıması olan söylem.buna göre devlet kutsal ve hakim olan olarak erkeğe benzetilmiştir; kadın da sert, sözü dinlenen, ayaklarının üzerinde duran ve benzeri ifadelerle anılmak istendiğinde bu ifade biçimiyle anılmaktadır.
29 ocak 2007 günü itibariyle ankara adliyesinde savcılığa suç duyurusunda bulunan ve fakat saygıdeğer cumhuriyet savcısının insafıyla talebi reddedilen türkiye’nin yetiştirdiği en iyi akademisyenlerden biridir.
sesonline net’ten alınan haber aşağıdadır.
ankara- ankara cumhuriyet savcısı, prof. dr. baskın oran’a yönelik ölüm tehdidi içeren mesajları ’hakaret’ kapsamına alarak "uzlaşma" çağrısında bulundu. oran, uzlaşma teklifini reddederek tehditte bulunan kişiler hakkında kamu davası açılmasını istedi.
baskın oran, kendisine yönelik tehdit ve hakaretler hakkında başlatılan soruşturma kapsamında dün savcılığa ifade verdi. türkiye insan hakları vakfı başkanı yavuz önen, insan hakları derneği başkanı yusuf alataş, pir sultan abdal kültür derneği başkanı kazım genç, uluslararası af örgütütürkiye temsilcisi levent korkut, helsinki yurttaşlar derneği yönetim kurulu üyesi bülent atamer ve ankara barosu başkan yardımcısı hasan ürel de ankara adliyesi’ne gelerek oran’a destek verdi.
ifadenin ardından adliye önünde basın açıklaması yapan oran, daha önce de kendisinin tehdit edildiğini ancak bu tehdit hakkında takipsizlik kararı verildiğini söyledi. takipsizlik kararının ardından ikinci defa bir tehdit dalgasıyla karşı karşıya kaldığını açıklayan oran, bununla ilgili yaptığı suç duyurusunun 11 aydır sonuçlandırılmadığını ifade etti. soruşturma kapsamında tehdit maillerinin tarım işletmeleri genel müdürlüğü’nden, bodrum’dan bir otelden ve istanbul maltepe’den bir bilgisayardan geldiğinin tespit edildiğini belirten oran bu kişilerle uzlaşmasının söz konusu olmadığını söyledi. oran, soruşturma devam ederken geçen hafta yeni bir tehdit daha aldığını ve bununla ilgili de suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı.
"devlet bireyi korumali"
devletin bireyi koruması gibi bir sorumluluğu olduğunu vurgulayan oran, “devlet bireyi korumazsa bireyin devlete olan saygısı kalmaz. bireyin saygı duymadığı devlet olmaz” dedi. yargı kurumlarını da eleştiren oran şöyle konuştu:
“azınlık hakları raporu nedeniyle prof. dr. ibrahim kaboğlu ve benim hakkımda açılan ve beraat ettiğimiz davayı ankara cumhuriyet başsavcısı temyiz etti. yargıtay cumhuriyet başsavcılığı 1 ay içinde incelemesini yaparak bozma istemiyle ilgili daireye gönderdi. ancak hrant dink’i öldüren kişiyi azmettirdiği iddiası bulunan yasin hayal’in daha önceki bombalama eyleminden dolayı davası 1 yıldır halen yargıtay’da bekliyor.”
"301 tamamen kaldirilmali"
oran, dink cinayetinin ardından tekrar gündeme gelen 301. maddenin de kaldırılmasını istedi. söz konusu yasanın nasıl değiştirilse değiştirilsin hiçbir şeyin değişmeyeceğini vurgulayarak, ’’301’in tamamen kalkması gerekir. çünkü bir madde değil, o maddenin nasıl uygulandığı önemlidir. bu linç atmosferinde nasıl uygulandığını tahmin etmeye gerek yok, görüyoruz’’ dedi.
saribaş karari bozulmuş
azınlık hakları raporu hakkında tbmm kürsüsünden kendisi ve kaboğlu için “finolar”, “devşirmeler” ve “kimin çocuğu olduklarını annelerine sorsunlar” şeklinde sözler eden ve 5 bin ytl tazminata mahkum edilen süleyman sarıbaş hakkındaki kararın da yargıtay tarafından bozulduğunu söyledi. oran, yargıtay tarafından gerekçeli kararın henüz yazılmadığı bilgisini de verdi.
oran’ın avukatı oya aydın da, hakaret davalarında usul gereği taraflara uzlaşma çağrısının yapılabileceğini belirterek, savcılığın müvekkili hakkındaki ölüm tehditlerini hakaret kapsamında değerlendirdiğine işaret etti.
ihd başkanı yusuf alataş da, insan hakları savunucularının, devletten koruma talep etmelerinin söz konusu olamayacağını belirterek, devletin bu konuda gerekli tedbirleri alması gerektiğini söyledi.
basakin oran’a gelen tehdit iletileri
baskın oran, kendisine gelen tehdit maillerini gazetecilere dağıttı. oran’ın dağıttığı ve savcılık tarafından incelemeye alınan e-postalar şunlar:
» “a…nı geçmişini s….min p..i, seni bir gün gelecek türk milliyetçileri s…..cek. sen şimdilik öt bakalım.”
» “türk düşmanı köpek, sen ermeni misin nesin, senin ananı s….m”
» “ananı ben de tanıyorum ama benim çocuğum olsaydın vatan haini olmazdın. akıllı ol baskın akıllı ol, pamuğa da söyle bin koruması olsa onu bizim elimizden kimse kurtaramaz yeter ki öldürmek isteyelim. vatan cephesi samsun sorumlusu...”
sesonline net’ten alınan haber aşağıdadır.
ankara- ankara cumhuriyet savcısı, prof. dr. baskın oran’a yönelik ölüm tehdidi içeren mesajları ’hakaret’ kapsamına alarak "uzlaşma" çağrısında bulundu. oran, uzlaşma teklifini reddederek tehditte bulunan kişiler hakkında kamu davası açılmasını istedi.
baskın oran, kendisine yönelik tehdit ve hakaretler hakkında başlatılan soruşturma kapsamında dün savcılığa ifade verdi. türkiye insan hakları vakfı başkanı yavuz önen, insan hakları derneği başkanı yusuf alataş, pir sultan abdal kültür derneği başkanı kazım genç, uluslararası af örgütütürkiye temsilcisi levent korkut, helsinki yurttaşlar derneği yönetim kurulu üyesi bülent atamer ve ankara barosu başkan yardımcısı hasan ürel de ankara adliyesi’ne gelerek oran’a destek verdi.
ifadenin ardından adliye önünde basın açıklaması yapan oran, daha önce de kendisinin tehdit edildiğini ancak bu tehdit hakkında takipsizlik kararı verildiğini söyledi. takipsizlik kararının ardından ikinci defa bir tehdit dalgasıyla karşı karşıya kaldığını açıklayan oran, bununla ilgili yaptığı suç duyurusunun 11 aydır sonuçlandırılmadığını ifade etti. soruşturma kapsamında tehdit maillerinin tarım işletmeleri genel müdürlüğü’nden, bodrum’dan bir otelden ve istanbul maltepe’den bir bilgisayardan geldiğinin tespit edildiğini belirten oran bu kişilerle uzlaşmasının söz konusu olmadığını söyledi. oran, soruşturma devam ederken geçen hafta yeni bir tehdit daha aldığını ve bununla ilgili de suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı.
"devlet bireyi korumali"
devletin bireyi koruması gibi bir sorumluluğu olduğunu vurgulayan oran, “devlet bireyi korumazsa bireyin devlete olan saygısı kalmaz. bireyin saygı duymadığı devlet olmaz” dedi. yargı kurumlarını da eleştiren oran şöyle konuştu:
“azınlık hakları raporu nedeniyle prof. dr. ibrahim kaboğlu ve benim hakkımda açılan ve beraat ettiğimiz davayı ankara cumhuriyet başsavcısı temyiz etti. yargıtay cumhuriyet başsavcılığı 1 ay içinde incelemesini yaparak bozma istemiyle ilgili daireye gönderdi. ancak hrant dink’i öldüren kişiyi azmettirdiği iddiası bulunan yasin hayal’in daha önceki bombalama eyleminden dolayı davası 1 yıldır halen yargıtay’da bekliyor.”
"301 tamamen kaldirilmali"
oran, dink cinayetinin ardından tekrar gündeme gelen 301. maddenin de kaldırılmasını istedi. söz konusu yasanın nasıl değiştirilse değiştirilsin hiçbir şeyin değişmeyeceğini vurgulayarak, ’’301’in tamamen kalkması gerekir. çünkü bir madde değil, o maddenin nasıl uygulandığı önemlidir. bu linç atmosferinde nasıl uygulandığını tahmin etmeye gerek yok, görüyoruz’’ dedi.
saribaş karari bozulmuş
azınlık hakları raporu hakkında tbmm kürsüsünden kendisi ve kaboğlu için “finolar”, “devşirmeler” ve “kimin çocuğu olduklarını annelerine sorsunlar” şeklinde sözler eden ve 5 bin ytl tazminata mahkum edilen süleyman sarıbaş hakkındaki kararın da yargıtay tarafından bozulduğunu söyledi. oran, yargıtay tarafından gerekçeli kararın henüz yazılmadığı bilgisini de verdi.
oran’ın avukatı oya aydın da, hakaret davalarında usul gereği taraflara uzlaşma çağrısının yapılabileceğini belirterek, savcılığın müvekkili hakkındaki ölüm tehditlerini hakaret kapsamında değerlendirdiğine işaret etti.
ihd başkanı yusuf alataş da, insan hakları savunucularının, devletten koruma talep etmelerinin söz konusu olamayacağını belirterek, devletin bu konuda gerekli tedbirleri alması gerektiğini söyledi.
basakin oran’a gelen tehdit iletileri
baskın oran, kendisine gelen tehdit maillerini gazetecilere dağıttı. oran’ın dağıttığı ve savcılık tarafından incelemeye alınan e-postalar şunlar:
» “a…nı geçmişini s….min p..i, seni bir gün gelecek türk milliyetçileri s…..cek. sen şimdilik öt bakalım.”
» “türk düşmanı köpek, sen ermeni misin nesin, senin ananı s….m”
» “ananı ben de tanıyorum ama benim çocuğum olsaydın vatan haini olmazdın. akıllı ol baskın akıllı ol, pamuğa da söyle bin koruması olsa onu bizim elimizden kimse kurtaramaz yeter ki öldürmek isteyelim. vatan cephesi samsun sorumlusu...”
bir kısım alevi tarafından hasan ve hüseyin ile eşrafının aç ve susuz bırakılarak ölüme terkedilmesi suretiyle onları anmak için gerçekleştirdiği oruçtur.doğrudan su içilmeyen bu oruçta, bu ihtiyacı ayran, çay ve benzeri içeceklerle gidermektedirler kişiler.
aleviler tarafından 12 gün boyunca su içmeden tutulan orucun yerine getirildiği aydır.12 günün sonunda aşure kaynatılarak insanlara dağıtılır.aşurenin içine en az 12 çeşit ürün konulmalıdır.
muharrem ayının nerden geldiğine yönelik değişik açıklamalar da vardır.
ne yazıkki ülkemizde sunni islamın oruc ayı sürekli, her dakika beynimize kazınsa da devletlümüz muharrem ayını duyurmaz ve olduğunu bile anlatmaz.
muharrem ayının nerden geldiğine yönelik değişik açıklamalar da vardır.
ne yazıkki ülkemizde sunni islamın oruc ayı sürekli, her dakika beynimize kazınsa da devletlümüz muharrem ayını duyurmaz ve olduğunu bile anlatmaz.
muharrem ayı diye de bilinen ve aleviler tarafından su içilmeden tutulan 12 günlük orucun sonundaki aşure kaynatılmasından dolayı bu zamana verilen isim.
dlyalcin kişisinin verdiği boş bakınızdır.boş olan bakınızın altını dolduramayan boş bir düşüncedir.kendisiyle herkesi karşılaştırmak ve biraz da popularite yapmak için başlık açayım demenin daniskasıdır.
sözlükte yazıp yazmaması çok önemliymiş gibi ötüşen kuş misali kafa ütüleyen, üstüne üstlük bir de siyasal içerikli entry girmemeyi bilgi vermeme bazı konularda yorum yapmama olarak algılayan, ayrıca ahlaksız olan yazardır.yazdıklarındaki uslübuna dikkat etmesi elzemdir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?