alman sosyal demokrat partisinin solun ilkelerinden saptığını görünce rosa lüksemburg ve karl liebknecht önderliğinde kurulan partidir.karl kautsky ile beraber bernsteinin revizyonist dusuncelerine karsi cikmis ve ortodoks marksizmi savunmuşlardır.
abdnin iqsu ile ünlü başkanından son bomba.habere göre abd türkiyeyi komünizmden kuratrmıştır.ee yıllardır türkiyeli sosyalistler 12 eylülü abdnin emriyle uşakları yaptı demiyor muydu?http://www.milliyet.com.tr/2006/05/28/son/sondun02.asp
yarı final maçında maçı 80-61 alan son dört yılın şampiyonu efes pilsen finale yükselmiştir.bjk maçın son periyodunda adeta dağılmıştır ve keremin yokluğu bjkyi bitirmiştir.bir fenerbahçeli olarak efesin saltanatına karşı desteklediğim bjk artık bu sezonu kapamıştır.efesin finalde karşısına çıkana kaybetmesi dileğiyle .
sadece bu sözlükte değil, son zamanlarda her sözlükte bolca yaşanan tecavüz ile aklımızı bozma olayıdır.sürekli birileri tecavüzcü ya da tecavüze uğrayan durumuna sokulmaktadır.tecavüzün neye yönelik olduğu belirtilmekten uzak bırakılmakla birlikte sürekli bununla ilgilenmek ve basit bir işmiş gibi görmek son derece tehlikeli bir duruma işaret etmektedir.kimsenin bedenine ve haklarına tecavüz edilmemesi ve kimseyi tecavüzcü yapmamak dileğiyle demekte fayda var.
bir zamanlar abd ve ingilterede komünizm propagandası yapıyor diye yasaklanan şirinlere ithaf edilen sorudur.şirin baba buna göre sakallı marx olmaktadır, öyle ki şapkası da kırmızıdır.sözde özgürlüklerin beşiği olan sbd ve ingiltere kendisine göre gayet haklı bir tepki göstermiştir demek ki; çünkü şirinler yaşayış şekilleri itibariyle komünisttirler.
devrim sinemalarına da uyarlanmış olan eserdir.filmde yönetmenliği mark donskoy yapmışitır.ancak kitapların daraltılması sonucu oluşan film çok da iyi olmamıştır.ancak aynı adı taşıyan kitap ile devamı olan kitapları okuyarak anlaşılabilecek bir filmdir.
maksim gorkinin muhteşem eserinin adıdır.
devrim sinemalarından yönetmenliğini dziganın yaptığı muhteşem filmdir.kızıl ordunun öleceğini bile bile beyaz ordu üzerine enternasyonali söyleyerek gittiği sahne ise müthiş gaz verici ve sarsıcıdır.
ayrıca bir de pearl s buckın 1938 nobel edebiyat ödülünü alan ana diye bir kitabı mevcuttur.
devrim sinemalarına da uyarlanmış olan kitabın adıdır.yönetmenliğini pudovkin yapmıştır.
17 filmden oluşan devrim sinemaları setidir.bu filmler:
-ana
-ekim
-asya üzerinde fırtına
-ekmeğimi kazanırken
-grev
-kronştadlıyız
-lenin için üç şarkı
-çocukluğum
-korkunç ivan
-boyarların düzeni korkunç ivan 2
-kameralı adam
-yaşasın meksika
-benim üniversitelerim
-aleksander nevski
-dünyayı sarsan on gün
-potemkin zırhlisı
-st petersburg un sonu
-ana
-ekim
-asya üzerinde fırtına
-ekmeğimi kazanırken
-grev
-kronştadlıyız
-lenin için üç şarkı
-çocukluğum
-korkunç ivan
-boyarların düzeni korkunç ivan 2
-kameralı adam
-yaşasın meksika
-benim üniversitelerim
-aleksander nevski
-dünyayı sarsan on gün
-potemkin zırhlisı
-st petersburg un sonu
ekimin de yönetmeni olan devrimci ünlü yönetmendir.
devrim sinemaları’nın filmlerinden birisidir.film lenin tarafından ekim devrimi’ni anlatmak üzere eisenstein’a yaptırılmıştır.film yapıldığı tarihin elverdiği ölçüde etkileyici ve iyi bir filmdir; film siyah beyazdır ve konuşma yoktur, çeşitli şeyler yazılarla ifade edilmiştir.
danıştay saldırısı sonrası yapılan eyleme katılıp pankart açan tek sosyalist partidir aynı zamanda.
komünist yetiştiriyor diye demokrat parti tarafından kapatılan, türkiyenin 60larda hızla ilerlemesinin nedeni olan eğitim kurumlarıdır.bugün hala ihtiyaç duyulmaktadır.
şirin baba,marx olduğundan dolayıdır ki imkansız olan, kapitalist şirinlerin ve gargamelin şirin dayanışmasını kırmak için uydurdukları önermedir.
selçuklular zamanından beri belirli bir bölgeye verilen isimdir.bazı kötü niyetlilerin düşündüğü üzere bir devlet değildir, tüm kaynaklarda türkiyenin doğusu ve iran ırak ve suriyenin de bir bölümünü içine alan bir bölgedir.
http://www.kurtulus-online.com/eskisayilar/h-icin63/rosa_ve_karl.html adresinden rosa luksemburg ile kendisinin yaşamını ve mücadelelerini okuyabileceğimiz alman komünist partisi’nin kurucularından,devrimci önder.
alman, yahudi, devrimci. alman solunun sözcüsü ve kuramcısı. alman komünist partisinin kurucularından. dünya siyasetinin ve sosyalist literatürün önemli ismi: rosa luxemburg.
yaşamı savaşa ve milliyetçiliğin her türüne karşı mücadeleyle geçmesine; kısa hayatına sığdırdığı büyük aşklara rağmen, yaşamından çok "ölüm"üyle hatırlanan bir kadın.
belki, paramiliter grupların alman reichtagında savaşa karşı çıkan tek sosyal-demokrat olan karl liebknechtle birlikte öldürüldüğü ve kanala atılan cesedi ölümünden üç ay sonra bulunduğu için...
20li yaşlarında tanıştığı ve ölümüne dek ilişkisini sürdürdüğü sevgilisi leo jogiches de, luxemburgu öldürenleri bulmaya çalışırken benzer bir şekilde yaşamını yitirdiğinden belki de...
"devrim muhteşem bir şeydir, başka her şey zırvalıktır!"
devrimci bir kadının vahşi bir biçimde öldürülmesi, luxemburga yönelik duygusal bir ilgi yaratıyorsa da, ölümünden önceki son yazısında, "berlinde düzen hüküm sürüyor! sizi budala çakallar! sizin düzeniniz kumdan inşa edilmiştir. yarın devrim bir kere daha ayağa kalkacak ve trompet sesleriyle haykıracaktır: buradayım, buradayım, hep burada olacağım!" diyen luxemburgun yaşamı, bundan çok daha fazlasıydı...
hayatının hemen her alanında siyasi mücadelenin ve eylemin içerisinde yer alan luxemburg, leninle belirli temel sorunlar üzerine girdiği ve geçmişi 1903 yılına kadar uzanan tartışmalarıyla da sol literatürün "biçimlendirici"leri arasında yer aldı.
o, örgütlenmeye olan inancı, mücadelenin başlıca vasıtası olarak kitle grevini görmesi ve parti yönetimlerinin dar kadrolarından ziyade eylem içindeki kitlelerin kendi deneyimlerinden ders çıkarmalarını öne çıkaran yaklaşımıyla hala önemini koruyan bir devrimcidir.
ölümüne dek "eleştirel bir destekçi" olmaktan hiç vazgeçmeyen luxemburg, hayatı boyunca kadınlığından da taviz vermez. bu tutumuyla, bağımsız devrimci kadın figürünün de öncüleri arasında yer alır.
"hayat bu, onu cesaretle yaşamalıyız"
hem 17 yaşındayken, arkadaşına hatıra olarak verdiği fotoğrafının arkasına "benim idealim herkesi sevebileceğim bir toplum düzeni. belki de bu ideal adına ve onun gayretiyle günün birinde nefret etmeyi öğrenebilirim" diye yazacak kadar sevgi dolu hem de, sadece 27 yaşındayken kendisini bir "ceset" gibi hissedecek kadar yaşama uzak bir insan...
lise yıllarında siyasi faaliyetlerine başlayan, yirmi yaşında hayatının aşkı ile karşılaşan, o yıllarda ayrıldığı evine bir daha hiç dönmeyen, evinden ayrıldıktan sonra annesini hiç göremeyen, babasını ancak ölüm döşeğindeyken görebilen luxemburgun yaşamı da en az ölümü kadar "acı dolu"dur.
ancak o, 1917 yılında savaşa karşı çıktığı için tutuklu bulunduğu breslau hapishanesinde askerlerin kırbaçları altında kanayan bir hayvanla göz göze gelebilecek, onun yerine gözyaşı dökebilecek kadar duyarlıydı. yoldaşı sonja liebknechte yazdığı ve gördüklerini anlattığı mektubuna, "ah, sonitschka! burada çok keskin bir acı yaşadım" diye başlasa da, "umutsuzluğu" kendisine yakıştıramıyordu: "sonitschka, canımın içi, her şeye rağmen huzurlu ve neşeli olmaya bak. hayat bu; onu cesaretle, yiğitçe ve gülümseyerek yaşamalıyız... her şeye rağmen."
müsrif, huysuz, inatçı, kadın...
ufak tefek, bir bacağı aksayan, dostlarının "müsrif", "huysuz", "inatçı" olarak nitelendirdikleri bu cesur kadın, 5 mart 1871de polonyanın rusya yönetimindeki bölgesinde, yahudi bir ailenin beşinci çocuğu olarak doğdu.
1889da, o dönemde marksizmin en önemli merkezlerinden biri olan isviçreye gitti ve zürih üniversitesine kaydoldu. politik faaliyetlerini burada da sürdürdü. bu arada, yerleştiği evin tam karşısına taşınan jeo jogichlesle tanıştı. yaşamlarının çeşitli dönemlerinde kesintiye uğrayan ilişkileri, ölümlerine dek sürdü.
1893te jogiches ile birlikte işçi davası dergisini çıkardı, derginin editörlüğünü yaptı. sdp içinde devrimci kanadın önderleri arasında yer aldı. partinin birinci dünya savaşı karşısındaki tutumunu eleştirdi, savaşa muhalefeti dolayısıyla hapse girdi. savaşı, bir işçi devrimiyle sona erdirmeyi amaçlayan spartaküs birliğinin kurucularındandı.
alman komünist partisinin de kurucularından olan rosa luxemburg, 1919da öldürüldü.
rosa luxemburgun peter nettl imzalı biyografisi, everest yayınlarından, osman akınhay çevirisiyle yayımlandı. nettl, kitabında luxemburgun yaşamını anlatırken, bir kişinin, bir hareketin ve bir çağın tarihini de yeniden kuruyor. luxemburgun düşünceleri, deneyimleri ve eylemlerle dolu yaşamı hakkında bilgi veren kitap, daha önce ataol yayınlarından çıkmıştı.
lenini eleştirebilen kişiliğe sahip oluşu ve kadın olması onu daha bir ön plana çıkarmıştı.ayrıca lenin onun için0 bir kartaldı ifadesini kullanmaktaydı.hatta lenin ile aralarındaki bir mektuplaşma sırasında şu diyalog geçmiştir:
rosa:tarih seni,bu yaptıklarından sonra,eli kanlı bir katil olarak hatırlayacak "..
lenin:bu tairihi kimin yazacağına bağlı
rosanın spartakistler ne istiyor, sermaye birikimi, sermaye birikiminin tarihsel koşulları adlı kitapları da bulunmaktadır.
ayrıca resmi içinhttp://www.stamokap.org/images/rosa.jpg
yaşamı savaşa ve milliyetçiliğin her türüne karşı mücadeleyle geçmesine; kısa hayatına sığdırdığı büyük aşklara rağmen, yaşamından çok "ölüm"üyle hatırlanan bir kadın.
belki, paramiliter grupların alman reichtagında savaşa karşı çıkan tek sosyal-demokrat olan karl liebknechtle birlikte öldürüldüğü ve kanala atılan cesedi ölümünden üç ay sonra bulunduğu için...
20li yaşlarında tanıştığı ve ölümüne dek ilişkisini sürdürdüğü sevgilisi leo jogiches de, luxemburgu öldürenleri bulmaya çalışırken benzer bir şekilde yaşamını yitirdiğinden belki de...
"devrim muhteşem bir şeydir, başka her şey zırvalıktır!"
devrimci bir kadının vahşi bir biçimde öldürülmesi, luxemburga yönelik duygusal bir ilgi yaratıyorsa da, ölümünden önceki son yazısında, "berlinde düzen hüküm sürüyor! sizi budala çakallar! sizin düzeniniz kumdan inşa edilmiştir. yarın devrim bir kere daha ayağa kalkacak ve trompet sesleriyle haykıracaktır: buradayım, buradayım, hep burada olacağım!" diyen luxemburgun yaşamı, bundan çok daha fazlasıydı...
hayatının hemen her alanında siyasi mücadelenin ve eylemin içerisinde yer alan luxemburg, leninle belirli temel sorunlar üzerine girdiği ve geçmişi 1903 yılına kadar uzanan tartışmalarıyla da sol literatürün "biçimlendirici"leri arasında yer aldı.
o, örgütlenmeye olan inancı, mücadelenin başlıca vasıtası olarak kitle grevini görmesi ve parti yönetimlerinin dar kadrolarından ziyade eylem içindeki kitlelerin kendi deneyimlerinden ders çıkarmalarını öne çıkaran yaklaşımıyla hala önemini koruyan bir devrimcidir.
ölümüne dek "eleştirel bir destekçi" olmaktan hiç vazgeçmeyen luxemburg, hayatı boyunca kadınlığından da taviz vermez. bu tutumuyla, bağımsız devrimci kadın figürünün de öncüleri arasında yer alır.
"hayat bu, onu cesaretle yaşamalıyız"
hem 17 yaşındayken, arkadaşına hatıra olarak verdiği fotoğrafının arkasına "benim idealim herkesi sevebileceğim bir toplum düzeni. belki de bu ideal adına ve onun gayretiyle günün birinde nefret etmeyi öğrenebilirim" diye yazacak kadar sevgi dolu hem de, sadece 27 yaşındayken kendisini bir "ceset" gibi hissedecek kadar yaşama uzak bir insan...
lise yıllarında siyasi faaliyetlerine başlayan, yirmi yaşında hayatının aşkı ile karşılaşan, o yıllarda ayrıldığı evine bir daha hiç dönmeyen, evinden ayrıldıktan sonra annesini hiç göremeyen, babasını ancak ölüm döşeğindeyken görebilen luxemburgun yaşamı da en az ölümü kadar "acı dolu"dur.
ancak o, 1917 yılında savaşa karşı çıktığı için tutuklu bulunduğu breslau hapishanesinde askerlerin kırbaçları altında kanayan bir hayvanla göz göze gelebilecek, onun yerine gözyaşı dökebilecek kadar duyarlıydı. yoldaşı sonja liebknechte yazdığı ve gördüklerini anlattığı mektubuna, "ah, sonitschka! burada çok keskin bir acı yaşadım" diye başlasa da, "umutsuzluğu" kendisine yakıştıramıyordu: "sonitschka, canımın içi, her şeye rağmen huzurlu ve neşeli olmaya bak. hayat bu; onu cesaretle, yiğitçe ve gülümseyerek yaşamalıyız... her şeye rağmen."
müsrif, huysuz, inatçı, kadın...
ufak tefek, bir bacağı aksayan, dostlarının "müsrif", "huysuz", "inatçı" olarak nitelendirdikleri bu cesur kadın, 5 mart 1871de polonyanın rusya yönetimindeki bölgesinde, yahudi bir ailenin beşinci çocuğu olarak doğdu.
1889da, o dönemde marksizmin en önemli merkezlerinden biri olan isviçreye gitti ve zürih üniversitesine kaydoldu. politik faaliyetlerini burada da sürdürdü. bu arada, yerleştiği evin tam karşısına taşınan jeo jogichlesle tanıştı. yaşamlarının çeşitli dönemlerinde kesintiye uğrayan ilişkileri, ölümlerine dek sürdü.
1893te jogiches ile birlikte işçi davası dergisini çıkardı, derginin editörlüğünü yaptı. sdp içinde devrimci kanadın önderleri arasında yer aldı. partinin birinci dünya savaşı karşısındaki tutumunu eleştirdi, savaşa muhalefeti dolayısıyla hapse girdi. savaşı, bir işçi devrimiyle sona erdirmeyi amaçlayan spartaküs birliğinin kurucularındandı.
alman komünist partisinin de kurucularından olan rosa luxemburg, 1919da öldürüldü.
rosa luxemburgun peter nettl imzalı biyografisi, everest yayınlarından, osman akınhay çevirisiyle yayımlandı. nettl, kitabında luxemburgun yaşamını anlatırken, bir kişinin, bir hareketin ve bir çağın tarihini de yeniden kuruyor. luxemburgun düşünceleri, deneyimleri ve eylemlerle dolu yaşamı hakkında bilgi veren kitap, daha önce ataol yayınlarından çıkmıştı.
lenini eleştirebilen kişiliğe sahip oluşu ve kadın olması onu daha bir ön plana çıkarmıştı.ayrıca lenin onun için0 bir kartaldı ifadesini kullanmaktaydı.hatta lenin ile aralarındaki bir mektuplaşma sırasında şu diyalog geçmiştir:
rosa:tarih seni,bu yaptıklarından sonra,eli kanlı bir katil olarak hatırlayacak "..
lenin:bu tairihi kimin yazacağına bağlı
rosanın spartakistler ne istiyor, sermaye birikimi, sermaye birikiminin tarihsel koşulları adlı kitapları da bulunmaktadır.
ayrıca resmi içinhttp://www.stamokap.org/images/rosa.jpg
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?