biz zoru severiz.
sadece düzen sahiplerinin elinde olan, kişisel çıkarlara göre değişebilen güçlü kimse ondan yana olan, hak hukuk dinlemeyen; kendinden başka hiçbir yaşama şekline, siyasal fikre saygı duymayan terör örgütü.
fifa standartlarına gore deri veya benzer bir maddeden yapılmış, çevresi 68-70 cm. arasinda, 410 gr-450 gr. agirliginda olan futbol oynama gereci.
nedense bayanların kendilerini sakallı heriflerle kıyaslayamadıkları için kendilerini futbol topuyla kıyasladığı durumdur. size sarılır ve asla anlayamaz 22 tane adamın bir topu dövüp durmalarının bize nasıl bir zevk verdiğini.
okulda, yolda,işte, markette, manavda,dolmuşta, bakkalda tacize uğramak ayrıca baba dayağına,koca dayağına katlanmak demektir.
turbanlı kızın yaşadıklarını anlatan, artık bu ülkede cunta istemiyoruz yeteeeeeeeeeeer diye bağıran dergi kapağı.
marmara denizinde, istanbul un anadolu yakasina en yakin adalar toplulugunun adı.
buyukada
heybeliada
burgazada
kinaliada
sedefadasi
yassiada
buyukada
heybeliada
burgazada
kinaliada
sedefadasi
yassiada
turbanlı kız
hollanda resminin büyük ustalarından vermeherin tablolarını andırıyor genç kız.
başını üzüntüyle öne eğmiş.
resim çekilirken, saçlarını örten beyaz başörtünün yanağına değen kısmının gölgesi yansımış yüzüne.
henüz on altı, on yedi yaşında.
büyükçe bir salonun önündeki sahnede duruyor.
ve ağlıyor.
öğretmenler günü için yapılan kompozisyon yarışmasını kazandığı için davet etmişler onu oraya.
ödülünü alması için sahneye çağırmışlar. tam ödülünü alacağı sırada, aşağıda oturan kaymakamla binbaşı “indirin onu oradan” demişler.
herkesin önünde, “bu ödülü almaya layık birisi olmadığı” yüzüne vurularak aşağıya indirilmiş.
“neden” diyebilmiş sadece genç kız, “neden?”
böylesine aşağılanmasının, herkesin önünde utandırılmasının nedenini öğrenmek istemiş. bunun insanlığa, adalete, vicdana uyan bir cevabı yok elbette.
kendini bir an o kızın yerine koyabilecek kadar duygu ve zeka sahibi biri, o kızın orada nasıl bir acı hissettiğini anlayabilir. ve, aynen o kız gibi sormak ister: “neden?”
“neden bu kadar insafsız, bu kadar vahşi, bu kadar barbarsınız?”
“neden çocuklarınızı böyle aldırmazca üzüyorsunuz?”
bu kötü kalplilik mi bilmiyorum ama o çocuğa öyle davrananların da aynı muameleye uğramasını istiyorum. vali, kaymakamı aynı tavırla herkesin önünde sahneden indirtsin, o binbaşıyı “indirin onu oradan” diyerek komutanı utandırsın.
ama tabi böyle şeyler olmayacak.
“devletimizin görevlilerinin” başına gelmez bunlar.
başörtülülerin, kürtlerin, alevilerin, solcuların, demokratların, milliyetçilerin, kısacası bu ülkete yaşayan halkın başına gelir. bu devlet, öylesine tuhaf davranıyor ki insanlara, normal hiçbir devlet için akla gelmeyecek şeyler düşündürüyor.
biliyorsunuz, bizim köy kahvelerinde bile tekrar edilen bir laf vardır, “ingilizler bölerek yönetir:” bu lafı çok tekrarlarız. bu sözü böylesine benimsememizin başka bir sebebi olabileceğin düşünüyorum artık.
osmanlıdan bu yana bizim devletimiz kendi halkına bu “böl, yönet” yöntemini uyguladığına aklım yatıyor. huzursuzluğu sürekli olarak “devlet” çıkartıyor çünkü. birilerine “solcu diyor mesele çıkartıyor, birilerine “kürt” diyor mesele çıkartıyor, birilerine “alevi” diyor mesele çıkartıyor, birilerine “türbanlı” diyor mesele çıkartıyor.
birisi solcu olunca birisi de sağcı oluyor elbette, birisi kürt olunca diğeri türk oluyor, biri alevi olunca öbürü sünni oluyor, birisi dinci olunca beriki laik oluyor.
ve çatışma başlıyor.
devlet bu işlere karışmamış, herkesi birbirine düşman edecek kadar hoyrat davranmamış, bütün propaganda araçlarını insanları bölmek için kullanmamış olsa, bu ülkede bu kadar düşmanlık olmazdı gibi geliyor bana.
değişik ırklardan, değişik mezheplerden, değişik inançlardan, değişik fikirlerden insanlar, birbirimizle tartışarak yaşar giderdik.
normal bir ülkemiz olurdu.
ama sanırım sorun da burada.
bugünkü devlet kadroları, “normal” bir devlette bugün bulundukları mevkilerde olabilirler miydi?
o küçük kızı sahneden indiren kaymakam kanadada kaymakamlık, o binbaşı isveçte komutanlık yapabilir miydi?
tekmeyle adam öldüren polisler isviçrede polis, onların müdürleri ingilterede polis amiri, bakanları hollandada bakan olarak kalabilir miydi?
harekete uğrayan profesör, “sen şüphelisin, sana her şey söylenebilir” diyen savcı hangi ülkede savcılık görevini sürdürebilirdi?
devletin halka karşı benimsediği bu hoyratlığın, insafsızlığın, saldırganlığın geçerli bir sebebi olduğuna kaniyim artık.
bu ülkenin normalleşmesini istemiyorlar.
hiçbir zaman istemediler.
osmanlının son döneminde de, cumhuriyette de…
hep bir mesele olsun, hep insanlar bölünsün, hep huzursuzluklar yaşasın, hep çatışmalar olsun istiyorlar.
halk bölünüp kendi içinde çatıştığı sürece kimse devlet görevlilerinin birikimini, yeteneğini, zekasını, entelektüel kapasitesini sorgulamayı akıl edemiyor. birbirimizle uğraşmaktan başımızı çevirip devlete bakamıyoruz.
ama bir düşünün, sağcısıyla solcusuyla, alevisiyle sünnisiyle, kürdüyle türkiyle, bu ülkede hapisten, işkenceden, baskıdan geçmemiş hiçbir kesim yok.
devlet, en çok “milliyetçileri” severdi, onlara bile neler yaptı…
çünkü aslında hiç kimseden yana değiller, sadece gerginliğin sürmesini istiyorlar.
“bölüyorlar, yönetiyorlar.”
ingilizler bunu “sömürgelerine” yapardı..
onlar kendi halklarına yapıyorlar.
ahmet altan/taraf
türbanlı kız
hollanda resminin büyük ustalarından vermeherin tablolarını andırıyor genç kız.
başını üzüntüyle öne eğmiş.
resim çekilirken, saçlarını örten beyaz başörtünün yanağına değen kısmının gölgesi yansımış yüzüne.
henüz on altı, on yedi yaşında.
büyükçe bir salonun önündeki sahnede duruyor.
ve ağlıyor.
öğretmenler günü için yapılan kompozisyon yarışmasını kazandığı için davet etmişler onu oraya.
ödülünü alması için sahneye çağırmışlar. tam ödülünü alacağı sırada, aşağıda oturan kaymakamla binbaşı “indirin onu oradan” demişler.
herkesin önünde, “bu ödülü almaya layık birisi olmadığı” yüzüne vurularak aşağıya indirilmiş.
“neden” diyebilmiş sadece genç kız, “neden?”
böylesine aşağılanmasının, herkesin önünde utandırılmasının nedenini öğrenmek istemiş. bunun insanlığa, adalete, vicdana uyan bir cevabı yok elbette.
kendini bir an o kızın yerine koyabilecek kadar duygu ve zeka sahibi biri, o kızın orada nasıl bir acı hissettiğini anlayabilir. ve, aynen o kız gibi sormak ister: “neden?”
“neden bu kadar insafsız, bu kadar vahşi, bu kadar barbarsınız?”
“neden çocuklarınızı böyle aldırmazca üzüyorsunuz?”
bu kötü kalplilik mi bilmiyorum ama o çocuğa öyle davrananların da aynı muameleye uğramasını istiyorum. vali, kaymakamı aynı tavırla herkesin önünde sahneden indirtsin, o binbaşıyı “indirin onu oradan” diyerek komutanı utandırsın.
ama tabi böyle şeyler olmayacak.
“devletimizin görevlilerinin” başına gelmez bunlar.
başörtülülerin, kürtlerin, alevilerin, solcuların, demokratların, milliyetçilerin, kısacası bu ülkete yaşayan halkın başına gelir. bu devlet, öylesine tuhaf davranıyor ki insanlara, normal hiçbir devlet için akla gelmeyecek şeyler düşündürüyor.
biliyorsunuz, bizim köy kahvelerinde bile tekrar edilen bir laf vardır, “ingilizler bölerek yönetir:” bu lafı çok tekrarlarız. bu sözü böylesine benimsememizin başka bir sebebi olabileceğin düşünüyorum artık.
osmanlıdan bu yana bizim devletimiz kendi halkına bu “böl, yönet” yöntemini uyguladığına aklım yatıyor. huzursuzluğu sürekli olarak “devlet” çıkartıyor çünkü. birilerine “solcu diyor mesele çıkartıyor, birilerine “kürt” diyor mesele çıkartıyor, birilerine “alevi” diyor mesele çıkartıyor, birilerine “türbanlı” diyor mesele çıkartıyor.
birisi solcu olunca birisi de sağcı oluyor elbette, birisi kürt olunca diğeri türk oluyor, biri alevi olunca öbürü sünni oluyor, birisi dinci olunca beriki laik oluyor.
ve çatışma başlıyor.
devlet bu işlere karışmamış, herkesi birbirine düşman edecek kadar hoyrat davranmamış, bütün propaganda araçlarını insanları bölmek için kullanmamış olsa, bu ülkede bu kadar düşmanlık olmazdı gibi geliyor bana.
değişik ırklardan, değişik mezheplerden, değişik inançlardan, değişik fikirlerden insanlar, birbirimizle tartışarak yaşar giderdik.
normal bir ülkemiz olurdu.
ama sanırım sorun da burada.
bugünkü devlet kadroları, “normal” bir devlette bugün bulundukları mevkilerde olabilirler miydi?
o küçük kızı sahneden indiren kaymakam kanadada kaymakamlık, o binbaşı isveçte komutanlık yapabilir miydi?
tekmeyle adam öldüren polisler isviçrede polis, onların müdürleri ingilterede polis amiri, bakanları hollandada bakan olarak kalabilir miydi?
harekete uğrayan profesör, “sen şüphelisin, sana her şey söylenebilir” diyen savcı hangi ülkede savcılık görevini sürdürebilirdi?
devletin halka karşı benimsediği bu hoyratlığın, insafsızlığın, saldırganlığın geçerli bir sebebi olduğuna kaniyim artık.
bu ülkenin normalleşmesini istemiyorlar.
hiçbir zaman istemediler.
osmanlının son döneminde de, cumhuriyette de…
hep bir mesele olsun, hep insanlar bölünsün, hep huzursuzluklar yaşasın, hep çatışmalar olsun istiyorlar.
halk bölünüp kendi içinde çatıştığı sürece kimse devlet görevlilerinin birikimini, yeteneğini, zekasını, entelektüel kapasitesini sorgulamayı akıl edemiyor. birbirimizle uğraşmaktan başımızı çevirip devlete bakamıyoruz.
ama bir düşünün, sağcısıyla solcusuyla, alevisiyle sünnisiyle, kürdüyle türkiyle, bu ülkede hapisten, işkenceden, baskıdan geçmemiş hiçbir kesim yok.
devlet, en çok “milliyetçileri” severdi, onlara bile neler yaptı…
çünkü aslında hiç kimseden yana değiller, sadece gerginliğin sürmesini istiyorlar.
“bölüyorlar, yönetiyorlar.”
ingilizler bunu “sömürgelerine” yapardı..
onlar kendi halklarına yapıyorlar.
ahmet altan/taraf
türbanlı kız
öğretmenler günü kompozisyonuyla ödül almaya hak kazanan ancak başörtülü olduğu için kürsüden indirilen kozan imam hatip lisesi 11. sınıf öğrencisi tevhide kütük’ün basın yayın organlarındaki adı.
universitede turban serbestisi
universitede turban serbestisi
allah her şeyi bildiği için akıllıyıda, deliyide, zekiyide aptalıda bilir. bu fani dünyada önemli olan insanın kendini ne kadar bildiğidir.
fenerbahçenin intere 3-0 sonuçla yenilerek havalarda gezmeyi mecburen bırakıp,fenerbahçeyi kendi özüne döndüren maçtır.lafla peynir gemisi yürümez
(bkz: irade i cuziyye)
sonsuz işleri aynı anda dileyebilen anlama ve yapma gücüne sahip ilahi iradedir.
allah herşeydir. her şeyi allah yaratmıştır. yaratan yarattığından eksik olamaz, az olamaz. onun içindirki allah noksansızdır. külli iradesiyele her şeye hakimdir. yani bilinen bilinmeyen bütün dilleri bilir ve anlar. insan ise ancak cüzi iradesiyele anlar ve hayatını yaşar.
önemli olan bir olgunun bütünlüğüdür. din sadece inananlar içindir. inanmayan bir kimsenin dinin gereklerini yerine getirme zorunluluğu yoktur ama fikirlerini de sonuna kadar savunabilmelidir. bu hakkı ona allah vermiştir. ezan sadece müslüman olanlar için bir ibadet çağrısıdır. namaz kılmak isteyen o çağrıyı duyunca ibadet zamanı geldiğini anlar ve gereğini yapar. bu çağrının allahın tekilliği gibi bir evrensellik taşıması lazımdır. ezan dünyanın her yerinde aynı şekilde aynı ezgiyle okunarak bu evrenselliği yerine getirir. bir kimse hangi inanca sahip olursa olsun dünyanın her hangi bir yerinde ezan sesi duyduğunda müslümanlara bir çağrı olduğunu anlar. ama siz ezanı farklı dillerde ve farklı şekillerde okursanız bu evrensellik yok olur ,bütünlük bozulur. onun içindir ki ezan her yerde arapça okunmaktadır. önemli olan onun taşıdığı anlamdır. zaten bir müslümanın görevleri arasında dinini en iyi şekilde öğrenmekte vardır. arapcasını anlayamıyorum diyen açar kitapları ve okur; öğrenir.
yıllarca bu ülkede yaşayan insanlara zorla yaptırılan bu uygulamayı savunmak faşizmdir. bu güne kadarda namaz kılıp ya bu ezanda niye türkçe değil diyen kimse görülmemiştir. bakıldığında da başörtüsü sorunu bu ülkenin 20 yılı aşkındır başını ağrıtıp durmaktadır ve inatla çözümlenmemektedir. ayrıca allah bütün dilleri bilir yani hangi dille ibadet edseniz edin samimiyseniz kurtulursunuz.
yıllarca bu ülkede yaşayan insanlara zorla yaptırılan bu uygulamayı savunmak faşizmdir. bu güne kadarda namaz kılıp ya bu ezanda niye türkçe değil diyen kimse görülmemiştir. bakıldığında da başörtüsü sorunu bu ülkenin 20 yılı aşkındır başını ağrıtıp durmaktadır ve inatla çözümlenmemektedir. ayrıca allah bütün dilleri bilir yani hangi dille ibadet edseniz edin samimiyseniz kurtulursunuz.
hakan şükürün taraflı medya tarafından düşürüldüğü durumdur.
2 temmuz 1993 yılında sivas madımak otelinin yakılması sonucunda oluşmuştur.
bu çok kötü olayın sebepleri arasında:
her yıl sivasın yıldızeli ilçesi banaz köyünde gerçekleştirilen pir sultan abdalı anma ve kültür şenliklerinin sivas merkezine alınması, yerel basının tüm uyarılarına ve haftalar öncesinden sivasta çok büyük olaylar çıkacak haberlerine rağmen başta sivas valiliği olmak üzere emniyet ve diğer kurumların yeterli tedbirleri almaması, şenliklerin başlangıcında istiklal marşının okunmaması ve o zamanki sivas valisininde aralarında bulunduğu yetkililerin devrim! şehitleri anısına saygı duruşunda bulunmamaları, aziz nesinin kuran ve muhammed hükmünü yitirmiştir, çağdışı kalmıştır gibi sert açıklamaları, sivas merkezindeki çay bahçelerinde sol örgütlerin propaganda yapmaları sonucunda halktan tepki çekmeleri, cuma namazı sırasında davul zurna eşliğinde halay çekilmesi süretiyle namaz kılanların rahatsız edilmesi ve ilk orda olayların başlaması,
cuma namazı sonrası onlarca sarıklı cüppeli kişilerin el ilanları dağıtıp din elden gidiyor diye bağırarak halkı kışkırtmaları(bu kişiler vilayet binası taşlandıktan sonra dağılmaya başlayan halkın dağılmaması için tekrar tekrar benzer söylemlerde bulundukları halde hiçbir şekilde güvenlik güçleri tarafından engellenmemeleri), olayların yaklaşık 8-9 saat sürdüğü halde hiçbir müdahalede bulunulmaması(arabayla gelindiği takdirde sivasa ; tokattan 1saatte, kayseriden 3 saatte, malatyadan 3 saatte, amasyadan 3 saatte ulaşılabilinmektedir.)
halka haber verilmeden şehrin çeşitli yerlerine heykellerin yerleştirilmesi, halkın oteli taşlamaları ve saatlerce süren bu hareket esnasında bir anda bir bidon benzinin kaldırımda bulunması, olay günü sivasa erzincan istikametinden çok sayıda arabanın gelmesi ve bu araçların aranmamaları gibi bir çok sebep sayılabilinecektir.
yukarıdada saydığım sebeplerden de anlaşılabilineceği üzere, bu vahim olay çok önceden ve en ince ayrıntısına kadar hesaplanmış bir nevi süleyman demirel ve ekibi tarafından sivastan intikam almıştır.derin devletin derin etkilerinin görüldüğü bu iğrenç olayın sonralarında da görülmüştür. askerlerin bütün hastanalere müdahalesi sonucunda otopsilerin ve gelen yaralılara müdahalelerin askeri hekimler tarafından yapıldığını bütün sivaslılar bilmektedir.
ayrıca büyük birlik partisi yöneticileri otele parti camından uzattıkları kalaslar sayesinde ulaşarak otelde mahsur kalan bir çok kişiyi kurtardıkları ve onları mühsin yazıcıoğlunun direktifleriyle 2 saat kadar korudukları ve sakinleştirdikleri bile uzun süre kamuoyundan saklanmıştır.
otelin yakılmasından sonra müdahale etmek için geç kalan yetkililer halkın kendiliğinden dağılması sonucunda sokağa çıkma yasağı getirilmiştir. sokağa çıkma yasağından sonra kimliği belirsiz kişilerce hareket eden herkese ateş edilmiş ve olaylardan habersiz kişiler bu şekilde öldürülmüştür.
sivas halkının en ufak bir sucu olmadığı bu canice işlenen katliamdan sonra sivas plakalı araçlar çeşitli tatil yörelerinde yakılmıştır, taşlanmıştır.
televizyonda görülen o kalabalıkta her türlü siyasi görüşe sahip insanlar vardı ve bu insanlar nasıl bir oyuna alet olduklarının farkında değillerdi.
her ne sebeple olursa olsun hiç kimsenin bir başkasının yaşama hakkını elinden alması heleki böyle insanlık dışı bir hareketle bunu yapması asla savunulamaz bir davranıştır. bu olayın doğruluğunu savunmak, haklılığını savunmak insan olmanın onurunu çiğnemektir ve her türlü hakareti haketmektir. siz insanların hayallerini yakamazsınız buna kimsenin hakkı yoktur.
eger olayların nasıl bir oyun olduğunu anlamak isterseniz bu olaylardan yargılanan kişilerden 37sinin idam cezası aldğını gözönünde bulundurmanız gerekmektedir. sadece ihbar telefonları kanıt gösterilerek onlarca insan aylarca yıllarca hapiste kalmış yuvaları yıkılmıştır.
en acı olanlardan biride hiçbir zaman o oteli yakanlar cezalandırılmamış olmasıdır.
cezalandırılanlar başta gencecik 37 çicek, 37 umut, 37 güneş ve onların aileleri daha sonra da sivas halkı olmuştur. sivas merkezinde sanıldığı gibi alevi sünni ayrımı yoktur ve bundan sonrada asla olmayacaktır. bu olaylardan sonra alevi sünni bir olup birbirlerinin omuzlarında ağlamışlardır.
bu çok kötü olayın sebepleri arasında:
her yıl sivasın yıldızeli ilçesi banaz köyünde gerçekleştirilen pir sultan abdalı anma ve kültür şenliklerinin sivas merkezine alınması, yerel basının tüm uyarılarına ve haftalar öncesinden sivasta çok büyük olaylar çıkacak haberlerine rağmen başta sivas valiliği olmak üzere emniyet ve diğer kurumların yeterli tedbirleri almaması, şenliklerin başlangıcında istiklal marşının okunmaması ve o zamanki sivas valisininde aralarında bulunduğu yetkililerin devrim! şehitleri anısına saygı duruşunda bulunmamaları, aziz nesinin kuran ve muhammed hükmünü yitirmiştir, çağdışı kalmıştır gibi sert açıklamaları, sivas merkezindeki çay bahçelerinde sol örgütlerin propaganda yapmaları sonucunda halktan tepki çekmeleri, cuma namazı sırasında davul zurna eşliğinde halay çekilmesi süretiyle namaz kılanların rahatsız edilmesi ve ilk orda olayların başlaması,
cuma namazı sonrası onlarca sarıklı cüppeli kişilerin el ilanları dağıtıp din elden gidiyor diye bağırarak halkı kışkırtmaları(bu kişiler vilayet binası taşlandıktan sonra dağılmaya başlayan halkın dağılmaması için tekrar tekrar benzer söylemlerde bulundukları halde hiçbir şekilde güvenlik güçleri tarafından engellenmemeleri), olayların yaklaşık 8-9 saat sürdüğü halde hiçbir müdahalede bulunulmaması(arabayla gelindiği takdirde sivasa ; tokattan 1saatte, kayseriden 3 saatte, malatyadan 3 saatte, amasyadan 3 saatte ulaşılabilinmektedir.)
halka haber verilmeden şehrin çeşitli yerlerine heykellerin yerleştirilmesi, halkın oteli taşlamaları ve saatlerce süren bu hareket esnasında bir anda bir bidon benzinin kaldırımda bulunması, olay günü sivasa erzincan istikametinden çok sayıda arabanın gelmesi ve bu araçların aranmamaları gibi bir çok sebep sayılabilinecektir.
yukarıdada saydığım sebeplerden de anlaşılabilineceği üzere, bu vahim olay çok önceden ve en ince ayrıntısına kadar hesaplanmış bir nevi süleyman demirel ve ekibi tarafından sivastan intikam almıştır.derin devletin derin etkilerinin görüldüğü bu iğrenç olayın sonralarında da görülmüştür. askerlerin bütün hastanalere müdahalesi sonucunda otopsilerin ve gelen yaralılara müdahalelerin askeri hekimler tarafından yapıldığını bütün sivaslılar bilmektedir.
ayrıca büyük birlik partisi yöneticileri otele parti camından uzattıkları kalaslar sayesinde ulaşarak otelde mahsur kalan bir çok kişiyi kurtardıkları ve onları mühsin yazıcıoğlunun direktifleriyle 2 saat kadar korudukları ve sakinleştirdikleri bile uzun süre kamuoyundan saklanmıştır.
otelin yakılmasından sonra müdahale etmek için geç kalan yetkililer halkın kendiliğinden dağılması sonucunda sokağa çıkma yasağı getirilmiştir. sokağa çıkma yasağından sonra kimliği belirsiz kişilerce hareket eden herkese ateş edilmiş ve olaylardan habersiz kişiler bu şekilde öldürülmüştür.
sivas halkının en ufak bir sucu olmadığı bu canice işlenen katliamdan sonra sivas plakalı araçlar çeşitli tatil yörelerinde yakılmıştır, taşlanmıştır.
televizyonda görülen o kalabalıkta her türlü siyasi görüşe sahip insanlar vardı ve bu insanlar nasıl bir oyuna alet olduklarının farkında değillerdi.
her ne sebeple olursa olsun hiç kimsenin bir başkasının yaşama hakkını elinden alması heleki böyle insanlık dışı bir hareketle bunu yapması asla savunulamaz bir davranıştır. bu olayın doğruluğunu savunmak, haklılığını savunmak insan olmanın onurunu çiğnemektir ve her türlü hakareti haketmektir. siz insanların hayallerini yakamazsınız buna kimsenin hakkı yoktur.
eger olayların nasıl bir oyun olduğunu anlamak isterseniz bu olaylardan yargılanan kişilerden 37sinin idam cezası aldğını gözönünde bulundurmanız gerekmektedir. sadece ihbar telefonları kanıt gösterilerek onlarca insan aylarca yıllarca hapiste kalmış yuvaları yıkılmıştır.
en acı olanlardan biride hiçbir zaman o oteli yakanlar cezalandırılmamış olmasıdır.
cezalandırılanlar başta gencecik 37 çicek, 37 umut, 37 güneş ve onların aileleri daha sonra da sivas halkı olmuştur. sivas merkezinde sanıldığı gibi alevi sünni ayrımı yoktur ve bundan sonrada asla olmayacaktır. bu olaylardan sonra alevi sünni bir olup birbirlerinin omuzlarında ağlamışlardır.
insana ulan keşke kız olsaydım dedirten, türkiye de sağlık şartları yerinde olan her erkeğin başına gelecek olan hayatı öğrenme klavuzu.
kötü giden bir ilişki sırasında yada ayrılıklardan sonra ayrılan taraf için sıkca öne sürülen bahane.
googleda arama yapılınca 227.000.000 sonuçla karşımıza çıkan büyüklük.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?