anadolunun bir köyünden gelmiş 18 yaşındaki saf delikanlı; askere gelince ona verilen selamlama eğitimini kendince yorumlayarak sabahın köründe mıntıka temizliği sırasında gelip bu şekilde selam vermesidir. allahtan çevrede rütbeli yoktuda oyulmaktan kurtulmuşuzdur.
acemilikte uykunuzun en güzel yerinde öküzün birinin bu söz öbeğini böğürmesiyle uyanırsınız ve bu sözden nefret etmeye başlarsınız. usta birliğinizde ise bu sözü sadec dalgasına sabah arkadaşlarınızla dalga geçerek uyandırmak için kullanırsınız.
tören birliğinin cenaze törenlerinde ölen kişiye saygı olarak tüfeği namlusu aşağı gelecek şekilde omza asma şekli.
tören birliği kıyafetinin bir parçası olan eldivenler binlerce ele girmelerine rağmen yıllarca yıkanmadıkları için berbat kokarlar.siz eldivenleri elinize taktıktan sonra elinize acayip bir koku bulaşır ve siz ne kadar elinizi yıkarsanız yıkayın o koku bir süre elinizden geçmez.
askeriyede yemin törenlerinde, cenaze merasimlerinde, milli gün ve bayramlarda ve devlet büyüklerinin karşılanmasında görevlendirilen birliktir.
ihtiram birligi
ihtiram birligi
27 mayıs 1960 ta gerçekleştirilen ve 17 eylül 1961 günü saat 02.31 de eski başbakanlarımızdan adnan mnderesin; 16 eylül 1961 günü eski dışişleri bakanı fatin rüştü zorlu ve eski maliye bakanı hasan polatkan’ın ise imralı adasında idamlarıyla sonuçlanan olay.
ayrıca 27 mayıs sabahı milli birlik komitesi adına bildiriyi kendiside kaderin bir cilvesi olarak 12 eylül darbesi yüzünden çok zor günler geçirip idamla yargılanan albay alparslan türkeş okumuştur. bildiri şöyledir:
"sevgili vatandaşlar, bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla türk silahlı kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. bu harekata silahlı kuvvetlerimizin, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır.
girişilmiş olan bu teşebbüs, hiçbir şahsa veya zümreye karşı değildir. idaremiz, hiç kimse hakkında şahsiyata müteallik tecavuzkar bir fiile müsaade etmeyeceği gibi edilmesine de asla müsamaha etmeyecektir. kim olursa olsun ve hangi partiye mensup bulunursa bulunsun, her vatandaş; kanunlar ve hukuk prensipleri esaslarına göre muamele görecektir. bütün vatandaşların, partilerin üstünde aynı milletin, aynı soydan gelmiş evlatları olduklarını hatırlayarak ve kin gütmeden birbirlerine karşı hürmetle ve anlayışla muamele etmeleri, ıstıraplarımızın dinmesi ve milli varlığımızın selameti için zaruri görülmektedir.
kabineye mensup şahsiyetlerin, türk silahlı kuvvetleri’ne sığınmalarını rica ederiz. şahsi emniyetleri kanunun teminatı altındadır.
müttefiklerimize, komşularımıza ve bütün dünyaya hitap ediyoruz. gayemiz, birleşmiş milletler anayasası’na ve insan hakları prensiplerine tamamen riayettir. büyük atatürk’ün ’yurtta sulh, cihanda sulh’ prensibi bayrağımızdır.
bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. nato ve cento’ya inanıyoruz ve bağlıyız. düşüncemiz ’yurtta sulh, cihanda sulh’tur."
ayrıca 27 mayıs sabahı milli birlik komitesi adına bildiriyi kendiside kaderin bir cilvesi olarak 12 eylül darbesi yüzünden çok zor günler geçirip idamla yargılanan albay alparslan türkeş okumuştur. bildiri şöyledir:
"sevgili vatandaşlar, bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla türk silahlı kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. bu harekata silahlı kuvvetlerimizin, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır.
girişilmiş olan bu teşebbüs, hiçbir şahsa veya zümreye karşı değildir. idaremiz, hiç kimse hakkında şahsiyata müteallik tecavuzkar bir fiile müsaade etmeyeceği gibi edilmesine de asla müsamaha etmeyecektir. kim olursa olsun ve hangi partiye mensup bulunursa bulunsun, her vatandaş; kanunlar ve hukuk prensipleri esaslarına göre muamele görecektir. bütün vatandaşların, partilerin üstünde aynı milletin, aynı soydan gelmiş evlatları olduklarını hatırlayarak ve kin gütmeden birbirlerine karşı hürmetle ve anlayışla muamele etmeleri, ıstıraplarımızın dinmesi ve milli varlığımızın selameti için zaruri görülmektedir.
kabineye mensup şahsiyetlerin, türk silahlı kuvvetleri’ne sığınmalarını rica ederiz. şahsi emniyetleri kanunun teminatı altındadır.
müttefiklerimize, komşularımıza ve bütün dünyaya hitap ediyoruz. gayemiz, birleşmiş milletler anayasası’na ve insan hakları prensiplerine tamamen riayettir. büyük atatürk’ün ’yurtta sulh, cihanda sulh’ prensibi bayrağımızdır.
bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. nato ve cento’ya inanıyoruz ve bağlıyız. düşüncemiz ’yurtta sulh, cihanda sulh’tur."
mehmet altanın star gazetesinindeki 1960 darbesiyle ilgili yazısı:
bugün 27 mayıs 1960 darbesi’nin yıl dönümü... ve soru şu:
‘menderes’i kim devirdi?’
isterseniz, gelin cevabı 1986 yılında yayınladığım ‘süperler ve türkiye’ adlı kitabımın 99. sayfasından itibaren okuyalım:
1961 yılında yapılacak olan genel seçimler için dönemin başbakanı, çıktığı gezilerde, halka alım gücünün artırılacağını söylemektedir.
ayrıca yeni yatırımlar vaat etmektedir.
nitekim 1960 yılının mayıs ayında seçimler için verilen bu yatırım sözlerinin bir kısım ödenekleri 1960 bütçesine dáhil edilmiş ve bütçe bu nedenle 387 milyon tl açık vermiştir.
bu açığın batı kaynaklarından karşılanması söz konusu değildir.
batının sağlayamayacağı dış fonları bulmak için adnan menderes ve iktidarı gözlerini sovyetler birliği’ne çevirmiştir. ancak, 27 mayıs devrimi ile batının çok tehlikeliè bulduğu bu girişim önlenmiş olacaktır.
olay daha sonraları, dönemin aktif ve öndeki diplomatlarının anılarına da yansıyacaktır, bunların anlamlı ve kısa bir özeti şöyledir:
‘... zorlu’nun, amerikalılarla, yardım meselesinden arası açılmıştı. yeni krediler için çare arıyordu.
bir sabah, odasında onu, çok dalgın ve düşünceli buldum.
o tarihte bloklararası ‘yumuşama’ başlamış ya, başta abd, bütün nato ülkeleri sscb ile yakın alışveriş ilişkilerine giriyorlar, ‘ayağını sürüyen’ sadece türkiye.
semih günver ortaya bir fikir atıyor:
‘...biz niçin bazı yatırım projelerini moskova’ya finanse ettirmiyoruz?
böylece belki amerikalıları da harekete geçirir, yardıma teşvik edebiliriz.
(zorlu’nun) galiba bu fikre aklı yattı.
başbakanla görüşmüş, meseleyi derinleştirmişler: 1960 temmuzunda moskova’ya gitmek, hem siyasi, hem iktisadi görüşmeler yapmak kararını almışlar...’
o dönemin tahran büyükelçisi mahmut dikerdem, hatıralarında, moskova ziyaretinin anlamını, f.r. zorlu’nun, kendisine şöyle açıkladığını naklediyor:
... evet bu ziyaret, dış politikamızda bir dönüm noktası olabilir, çünkü ‘soğuk savaş’ döneminde abd’nin müttefiki olmanın gereği, sscb ile ilişkilerimizi, alçak düzeyde tutmaktı.
mademki abd, moskova ile diyalog kurmanın kendileri için zamanı geldiğine inandılar; bizim de vakit yitirmeden, sscb ile normal ve giderek dostça ilişkiye yönelmemiz zorunludur.
moskova ziyaretini amerikalılara danışmadan düzenledik, çünkü danışırsak, engellemek isteyeceklerini biliyorduk. sovyetler önerimizi hemen kabul ettiği gibi...’
işin arkasını, yine semih günver’den dinleyelim:
‘... ankara’daki abd elçiliğine niyetlerimiz hakkında, gerekli bilgiler verildi. görünüşte normal karşıladılar.
(oysa) cia’nın derhal harekete geçtiği, ziyareti önlemeye çalıştığı intibaı alındı.
washington, moskova ziyaretinden hiç mi hiç hoşlanmamıştı. 1947’den beri abd’nin dümen suyuna girmiş bir ülkenin hükümeti,, ilk kez kendi başına harekete tevessül ediyordu.
amerikalılar, rıza şah pehlevi’yi uyardılar. türkiye nereye gidiyordu?...’
lafı uzatmaya ne hacet, bildiğiniz gibi menderes ve zorlu’nun 15 temmuz 1960 moskova ziyareti gerçekleşmemiştir: ankara, sadece öteki nato müttefiklerinin yaptığını yapmak istemişti; oysa abd’nin gözünde onun yeri, onun statüsü demek başkaydı: başka ve aşağı!’
türkiye’deki ‘kökü’ içerde sanılan büyük siyasal çalkantıları ‘yeryüzü konjonktürüne’ bakmadan anlamak mümkün değil...
işte onların çok dramatik olan bir tanesinin yıl dönümü bugün...
menderes’i kim devirdi?
cevap yukarda...
bugün 27 mayıs 1960 darbesi’nin yıl dönümü... ve soru şu:
‘menderes’i kim devirdi?’
isterseniz, gelin cevabı 1986 yılında yayınladığım ‘süperler ve türkiye’ adlı kitabımın 99. sayfasından itibaren okuyalım:
1961 yılında yapılacak olan genel seçimler için dönemin başbakanı, çıktığı gezilerde, halka alım gücünün artırılacağını söylemektedir.
ayrıca yeni yatırımlar vaat etmektedir.
nitekim 1960 yılının mayıs ayında seçimler için verilen bu yatırım sözlerinin bir kısım ödenekleri 1960 bütçesine dáhil edilmiş ve bütçe bu nedenle 387 milyon tl açık vermiştir.
bu açığın batı kaynaklarından karşılanması söz konusu değildir.
batının sağlayamayacağı dış fonları bulmak için adnan menderes ve iktidarı gözlerini sovyetler birliği’ne çevirmiştir. ancak, 27 mayıs devrimi ile batının çok tehlikeliè bulduğu bu girişim önlenmiş olacaktır.
olay daha sonraları, dönemin aktif ve öndeki diplomatlarının anılarına da yansıyacaktır, bunların anlamlı ve kısa bir özeti şöyledir:
‘... zorlu’nun, amerikalılarla, yardım meselesinden arası açılmıştı. yeni krediler için çare arıyordu.
bir sabah, odasında onu, çok dalgın ve düşünceli buldum.
o tarihte bloklararası ‘yumuşama’ başlamış ya, başta abd, bütün nato ülkeleri sscb ile yakın alışveriş ilişkilerine giriyorlar, ‘ayağını sürüyen’ sadece türkiye.
semih günver ortaya bir fikir atıyor:
‘...biz niçin bazı yatırım projelerini moskova’ya finanse ettirmiyoruz?
böylece belki amerikalıları da harekete geçirir, yardıma teşvik edebiliriz.
(zorlu’nun) galiba bu fikre aklı yattı.
başbakanla görüşmüş, meseleyi derinleştirmişler: 1960 temmuzunda moskova’ya gitmek, hem siyasi, hem iktisadi görüşmeler yapmak kararını almışlar...’
o dönemin tahran büyükelçisi mahmut dikerdem, hatıralarında, moskova ziyaretinin anlamını, f.r. zorlu’nun, kendisine şöyle açıkladığını naklediyor:
... evet bu ziyaret, dış politikamızda bir dönüm noktası olabilir, çünkü ‘soğuk savaş’ döneminde abd’nin müttefiki olmanın gereği, sscb ile ilişkilerimizi, alçak düzeyde tutmaktı.
mademki abd, moskova ile diyalog kurmanın kendileri için zamanı geldiğine inandılar; bizim de vakit yitirmeden, sscb ile normal ve giderek dostça ilişkiye yönelmemiz zorunludur.
moskova ziyaretini amerikalılara danışmadan düzenledik, çünkü danışırsak, engellemek isteyeceklerini biliyorduk. sovyetler önerimizi hemen kabul ettiği gibi...’
işin arkasını, yine semih günver’den dinleyelim:
‘... ankara’daki abd elçiliğine niyetlerimiz hakkında, gerekli bilgiler verildi. görünüşte normal karşıladılar.
(oysa) cia’nın derhal harekete geçtiği, ziyareti önlemeye çalıştığı intibaı alındı.
washington, moskova ziyaretinden hiç mi hiç hoşlanmamıştı. 1947’den beri abd’nin dümen suyuna girmiş bir ülkenin hükümeti,, ilk kez kendi başına harekete tevessül ediyordu.
amerikalılar, rıza şah pehlevi’yi uyardılar. türkiye nereye gidiyordu?...’
lafı uzatmaya ne hacet, bildiğiniz gibi menderes ve zorlu’nun 15 temmuz 1960 moskova ziyareti gerçekleşmemiştir: ankara, sadece öteki nato müttefiklerinin yaptığını yapmak istemişti; oysa abd’nin gözünde onun yeri, onun statüsü demek başkaydı: başka ve aşağı!’
türkiye’deki ‘kökü’ içerde sanılan büyük siyasal çalkantıları ‘yeryüzü konjonktürüne’ bakmadan anlamak mümkün değil...
işte onların çok dramatik olan bir tanesinin yıl dönümü bugün...
menderes’i kim devirdi?
cevap yukarda...
güzel yurdumun karanlık dönemlerinden biridir. yine idamlar, gözyaşları ve yapanların yargılanamadığı kimsenin hesap bile vermediği biz yaptık ve oldu zihniyetinin gerçekleştirdiği eylem.
menderesi kim devirdi
menderesi kim devirdi
bayrağımızı yere serip, üstünde tepinenleri için ermenistan halkına nasıl teşekkür edeceğimizi bilmediğimiz için ilk bulduğumuz fırsatta onlara tam puan vererek bayrağımızı ayaklarınızın altında çiğnemeniz az gelin birde toptan ağzımıza sıçında rahatlayın demenin uluslararası arenadaki yolu.
sivas
çocukluğumuzda mahalle maçlarından sonra kan ter içinde maçın yorgunluğunun ardından birde su içme sırası için koşarak gittiğimiz mahalle çeşmesindeki en büyük zevkti.
hanım yetiş ülkenin yeni bir çocuğu daha olmuş. en son doğan çocuk 30 milyon avro etti bakalım bu kaç para edecek.
25 sene evvel 25 mayıs 1983’ te istanbulda vefat eden bu ülkenin en önemli bir kaç şairinden biri olan düşünce adamı.
kayıtlı bir şecereyle, alaüddevle devrinin şeyhülislamı mevlána bektut’a dayanan ve dulkadiroğulları’na bağlı ‘kısakürekler’ soyuna mensuptur.
ilk ve ortaöğrenimini amerikan koleji ve fransız kolejleri ile bahriye mektebi’nde (askeri deniz lisesi) tamamladı.
lisedeki hocaları arasında dönemin ünlülerinden yahya kemal beyatlı, ahmet hamdi, ibrahim aşkı gibi isimler vardı.
avrupa’ya gönderilen ilk cumhuriyet öğrencileri arasında yer alarak paris’e gitti. sorbonne üniversitesi felsefe bölümü’ne bir süre devam ettikten sonra türkiye’ye döndü. çeşitli bankalarda çalıştı. müfettişliğe kadar yükseldi.
bir fransız okulu, robert koleji, istanbul güzel sanatlar akademisi, ankara devlet konservatuarı, ankara üniversitesi dil ve tarih-coğrafya fakültesi’nde hocalık yaptı. sonra fikir ve sanat çalışmaları dışında bir işle meşgul olmadı.
1934 yılında, abdülhakim arvasi ile tanıştı ve kendisine mürit oldu.
‘30’lu yaşlarında bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde beyoğlu ağa camii’nde vaaz vermekte olan abdülhakim arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz’
kendi deyişi ile sosyal mücadeleye atıldığı 1943’ten ölümüne kadar, ‘anlaşılmadan benimsenmek’ ile ‘tanınmadan dışlanmak’ arasında sıkışıp kalmaktan şikáyet etti.
kayıtlı bir şecereyle, alaüddevle devrinin şeyhülislamı mevlána bektut’a dayanan ve dulkadiroğulları’na bağlı ‘kısakürekler’ soyuna mensuptur.
ilk ve ortaöğrenimini amerikan koleji ve fransız kolejleri ile bahriye mektebi’nde (askeri deniz lisesi) tamamladı.
lisedeki hocaları arasında dönemin ünlülerinden yahya kemal beyatlı, ahmet hamdi, ibrahim aşkı gibi isimler vardı.
avrupa’ya gönderilen ilk cumhuriyet öğrencileri arasında yer alarak paris’e gitti. sorbonne üniversitesi felsefe bölümü’ne bir süre devam ettikten sonra türkiye’ye döndü. çeşitli bankalarda çalıştı. müfettişliğe kadar yükseldi.
bir fransız okulu, robert koleji, istanbul güzel sanatlar akademisi, ankara devlet konservatuarı, ankara üniversitesi dil ve tarih-coğrafya fakültesi’nde hocalık yaptı. sonra fikir ve sanat çalışmaları dışında bir işle meşgul olmadı.
1934 yılında, abdülhakim arvasi ile tanıştı ve kendisine mürit oldu.
‘30’lu yaşlarında bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde beyoğlu ağa camii’nde vaaz vermekte olan abdülhakim arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz’
kendi deyişi ile sosyal mücadeleye atıldığı 1943’ten ölümüne kadar, ‘anlaşılmadan benimsenmek’ ile ‘tanınmadan dışlanmak’ arasında sıkışıp kalmaktan şikáyet etti.
tamamen haklı olduğumuz bir konuda bile kendimizi adam gibi savunup gerçekleri ortaya çıkarmak yerine birilerine yalakalık yaparak "aaa türkler ermenilerle dostlar,bizleri çok seviyorlar bakın bize on puan verdiler" diye ermenileri kandıracağımızı zannedecek kadar zavallı bir ülkede yaşadığımızın ispatı olan hareket. zaten ermenilerde hrant dink bu ülkede öldürüldüğünü unutacaklar, yıllarca savunduklaru soykırım iddialarını geri alıp bizden özür dileyecekler pkk ya destek vermekten terörle bu ülkeyi yıpratmaktan vazgeçecekler umuduyla yapılan şarkı yarışmasına bile siyaset karıştırmaktan çekinmeyen hastalıklı beyinlerin yaptığı bir hareket.
biz onlara 10 puan verdik onlarda bize verecek bir kazık elbet bulurlar.
biz onlara 10 puan verdik onlarda bize verecek bir kazık elbet bulurlar.
millet olarak o kadar kaşarlaştık ki, o kadar tepkisizleşip dejenere oldukki ne olursa olsun umrumuzda değil isterse batsın parçalansın insanlar ölsün ama bana dokunmayan yılan bin yaşasın.
cem boynerin sahibi olduğu t box markasının düzenlediği eski donunu getir yenisini götür ampanyasında getirilen donlardan birinin markası. cem boyner bu donun benzerini yapıp mehmet altana göndermesiyle ve mehmet altanında bunu star gzetesindeki bir yazısıyla halka duyurmasıyla ortaya çıkan yani don markası.
boku çıktı bu ülkenin
boku çıktı bu ülkenin
hayatınız bir kum tanesi gibi akıp giderken avuçlarınızdan, geriye dönüp baktığınızda pişmanlıklar boyunuzu aşmışsa çoktan, umutlarınız delik deşik olmuşsa, cesaretiniz bir mum gibi eriyip gitmişse artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demektir ve yeni bir başlangıcın ürkekliği kaplamıştır her yanınızı. işte o an bir daha korkmamak ve hata yapmamak için kendinize verilen bir sözdür.
herkes istediği şeyi düşünebilir. düşünceye kimse müdahale edemez. sadece kişileri koşullandırarak belirli bir yönde düşünmeleri sağlanabilir.
ilk insandan bu yana hiö bir zaman gerçeklememiş, her zaman belirli kurallarla sınırlandırılmış ve belki dünyanın sonuna kadar gerçekleşmesi mümkün olmayacak olan bir özgürlük türü.
insanın düşündüğünü kelimelere dökebilme özgürlüğüdür.
edit:malesef sözlükte bile yoktur.
insanın düşündüğünü kelimelere dökebilme özgürlüğüdür.
edit:malesef sözlükte bile yoktur.
an itibariyle okumaya çalıştığım ilk altı entry yerine karşıma çıkan cümle.
kuresel isinma · (1)
iller arasi mesafeler · (1)
genc siviller · (1)
ilker yasin · (1)
manisa davasi · (1)
manisa · (1)
kuresel isinma · (1)
iller arasi mesafeler · (1)
genc siviller · (1)
ilker yasin · (1)
manisa davasi · (1)
manisa · (1)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?