(bkz: seviyeli ilişki)
(bkz: seviyesiz ilişki)
(bkz: yalan)
o peteklerin her diliminin arkasında bantla yapıştırılmış bir dal sigara vardı. genelde de okul fakir olduğu için yanmazdı.
(bkz: hey gidi günler hey)
(bkz: hey gidi günler hey)
sözü müziği mustafa sandala ait izelin 97 de çıkarttığı albümü ve adını taşıdığı şarkısı.
ey sevgili
yuruyorum hasretin gecenin ustune
sigmiyorum dunyaya dar geliyor
geceler mi uzadi
bu karanlik ne
omrumun bayramlari senligi sondu
seni kimler aldi
kimler opuyor seni
dudaginda dilinde ellerin izi var
deli gözlerin gelir aklıma
gülüşün, öpüşün, iç çekişin gelir
yuruyorum hasretin gecenin ustune
sigmiyorum dunyaya dar geliyor
geceler mi uzadi
bu karanlik ne
omrumun bayramlari senligi sondu
seni kimler aldi
kimler opuyor seni
dudaginda dilinde ellerin izi var
deli gözlerin gelir aklıma
gülüşün, öpüşün, iç çekişin gelir
(bkz: ferdi tayfur) 1992 yılında çıkarttığı albümü. albüm ismini taşıyan şarkısını sözleri ;
prangalar vurun
ayaklarima
kelepceler takin
kollarima
ucurumlar kazin yollarima
birakmayin beni
birakmayin beni
duymak istemem sesini
tutmak istemem ellerini
yeniden baslamaktansa oldururum kendimi
surguleri surun
kapilarima
umut birakmayin
yarinlarima
sakin aldanmayin agladigima
birakmayin beni
birakmayin beni
duymak istemem sesini
tutmak istemem ellerini
yeniden baslamaktansa oldururum kendimi
benim eskiden kalan bir aliskanligim var
benim eskiden kalan bir gonul yaram var,
hayatimi zindan etti soyledigi yalanlar
birakmayin beni
birakmayin beni,
duymak istemem sesini
tutmak istemem ellerini
yeniden baslamaktansa oldururum kendimi
albümün içeriği ;
1. bir bilsen
2. dedikodu
3. emmioğlu
4. geçen yıl
5. gittin o gidiş
6. kanayan gül
7. prangalar
8. sabahçı kahvesi
9. sen nerdesin ben nerdeyim
10. yüreğimde çarpıyorsun
prangalar vurun
ayaklarima
kelepceler takin
kollarima
ucurumlar kazin yollarima
birakmayin beni
birakmayin beni
duymak istemem sesini
tutmak istemem ellerini
yeniden baslamaktansa oldururum kendimi
surguleri surun
kapilarima
umut birakmayin
yarinlarima
sakin aldanmayin agladigima
birakmayin beni
birakmayin beni
duymak istemem sesini
tutmak istemem ellerini
yeniden baslamaktansa oldururum kendimi
benim eskiden kalan bir aliskanligim var
benim eskiden kalan bir gonul yaram var,
hayatimi zindan etti soyledigi yalanlar
birakmayin beni
birakmayin beni,
duymak istemem sesini
tutmak istemem ellerini
yeniden baslamaktansa oldururum kendimi
albümün içeriği ;
1. bir bilsen
2. dedikodu
3. emmioğlu
4. geçen yıl
5. gittin o gidiş
6. kanayan gül
7. prangalar
8. sabahçı kahvesi
9. sen nerdesin ben nerdeyim
10. yüreğimde çarpıyorsun
gece hüzünlü, gece güzel,
neler saklı gecelerimde,
bir yanım geleceği hayal etmekte,
diğer yanım unuttuklarımın peşinde..
neler saklı gecelerimde,
bir yanım geleceği hayal etmekte,
diğer yanım unuttuklarımın peşinde..
(bkz: seni sevmeyen ölsün)
gelip size zamandan söz ederler
yaraları nasıl sardığından ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
dahası onlar da bilirler. ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle
yeniden kucaklaşmak kolay değildir elbet. kolay değildir bunlarla
başetmek, uğruna içinizi öldürmek. zaman alır.
zaman
alır sizden bunların yükünü
o boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. bir
yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
o boşluk doldu sanırsınız.
oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
dilerim geri teper. yoksa gerçekten
bitmişsinizdir.
zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır
anlamları, önemi kavranır. bir zamanlar anlamadan yaşadığın
şey, çok sonra değerini kazanır. yokluğu derin ve sürekli bir sızı
halini alır.
oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır.
(bkz: murathan mungan)
yaraları nasıl sardığından ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
dahası onlar da bilirler. ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle
yeniden kucaklaşmak kolay değildir elbet. kolay değildir bunlarla
başetmek, uğruna içinizi öldürmek. zaman alır.
zaman
alır sizden bunların yükünü
o boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. bir
yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
o boşluk doldu sanırsınız.
oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
dilerim geri teper. yoksa gerçekten
bitmişsinizdir.
zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır
anlamları, önemi kavranır. bir zamanlar anlamadan yaşadığın
şey, çok sonra değerini kazanır. yokluğu derin ve sürekli bir sızı
halini alır.
oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır.
(bkz: murathan mungan)
kimse öç alamaz benim masumiyetimden
dizelerdeki zehirle
kaç hafıza gezer
dilimin altında bilenen yılan
dağları iğne deliğinden geçirir
kimsenin zamanına uğramadan
tenha kin uzak gölge hileli
köklerde demlenen
içimizde dinmeyen kuytu mevsim
vaktini bekleyen düğümlü sarmaşıklar gibi
kalbim öldürür herkesi
ah kimseden sorulmaz ki
hiçbir şey yapmamanın zehri
gövdeye indirilmiş sözlük
kullanırken azalan
vahşiliğin likit beklentisi
içimizde çalkalanan şimdi,
burada ve hiçbir zaman
taze hikâyelerle yamanır yaralı bellek
tuzak yeni tehlikelerle gövdelenir
hiç kullanılmadıkları boşluklarda
sanrısını tetikleyen kelimeler
tanıdık bir yabancılık kazanır
başkalarına anlatıldıkça
çınlayan eşyanın
teslim aldığı
hayatların bilgisi
sızamaz esrarımıza
her iklim kendi mutlağını ararken
kilitli hayaletlerin yer değiştirdiği aynalardan
aynalara yepyeni bir boşluk kalır
damarlarımda sahipsiz akan
kuraklık
gürültüsü vahşi kan
çöl kanunları geçiyor
göçümün unutulmuş ormanlarından
kin bekliyor kınında
borçlandığı zamanları
geri göndermek için
kullanıldığı günahlara
yemin ve rehin
ne kadar ikizse kalbimize
ölüm aşkta seğirir
kimseye aldırmadan
geçen mevsimler gibi
biz kendimizi tanıdık sanırken
yıllar bizi kendiyle değiştirir
ancak şiirle söyleyebiliriz:
kendimize bunca yabancılık
bizi tanıdık kılan
kırmızı netice, kızıl kin
kandan alınmış rengin verimi
ömrün birçok çaprazı gibi
uzaklık kazanır görüldükçe
aşkla öldürür, ölümle âşık eder
ruhun duvarlarına köpürmüş
kara is karanlık iklim uçsuz gerçeklik
kendini yaşar sahibinin görünmezinde
ne kadar yolculuk etsen de dibe
içinden çıkamadığın
içindeki ölü çocuk
her şey ne çok belli derken
ne çok belirsizlik
anaya babaya yâra aşk kadar derin
aşk kadar büyük kin
yıllara eşlik eden sinsi nabız
saydam zırhlarla korunmuş büyük şemsiyesi gündeliğin
balık gözlerinin bile göremediği derinliklerde
bizden sonrakilere devrettiğimiz
bize teğet kuşanmış gizlerin
bazen yanılıp aşk deriz buna
zaten yanılmadan diyemediği hiç kimsenin
dipte derin damar
aşk, en köklü kin
ana baba yâr
bir gün hepsi kaybolur
birbirinin yarasının içinde
derin, çok derin
toprağın bilinen sırlarıyla
kendimden yapılmış mezarımı örter gibi
bağışlıyorum suçlarımı bilmediğim bir karanlığa
ne kadar ödeşsen de ömrün yetmez
bizi biz yapan içimizin saklı sularında
bizden habersiz yaşayanlara
aştım sandığın bir eşiğin ayakları altında
bir gün bir damar uğultusu vurur dünyaya
ölerek bile kaçamazsın aramızdan
ehlileştirilmiş tekrarlarla yaşanan sayıklama
yeniden döneceksin buraya
imkânsızdır aşk insan imkânsızlaştıkça
dünya başka bir yer olana kadar, anakin
(bkz: murathan mungan)
dizelerdeki zehirle
kaç hafıza gezer
dilimin altında bilenen yılan
dağları iğne deliğinden geçirir
kimsenin zamanına uğramadan
tenha kin uzak gölge hileli
köklerde demlenen
içimizde dinmeyen kuytu mevsim
vaktini bekleyen düğümlü sarmaşıklar gibi
kalbim öldürür herkesi
ah kimseden sorulmaz ki
hiçbir şey yapmamanın zehri
gövdeye indirilmiş sözlük
kullanırken azalan
vahşiliğin likit beklentisi
içimizde çalkalanan şimdi,
burada ve hiçbir zaman
taze hikâyelerle yamanır yaralı bellek
tuzak yeni tehlikelerle gövdelenir
hiç kullanılmadıkları boşluklarda
sanrısını tetikleyen kelimeler
tanıdık bir yabancılık kazanır
başkalarına anlatıldıkça
çınlayan eşyanın
teslim aldığı
hayatların bilgisi
sızamaz esrarımıza
her iklim kendi mutlağını ararken
kilitli hayaletlerin yer değiştirdiği aynalardan
aynalara yepyeni bir boşluk kalır
damarlarımda sahipsiz akan
kuraklık
gürültüsü vahşi kan
çöl kanunları geçiyor
göçümün unutulmuş ormanlarından
kin bekliyor kınında
borçlandığı zamanları
geri göndermek için
kullanıldığı günahlara
yemin ve rehin
ne kadar ikizse kalbimize
ölüm aşkta seğirir
kimseye aldırmadan
geçen mevsimler gibi
biz kendimizi tanıdık sanırken
yıllar bizi kendiyle değiştirir
ancak şiirle söyleyebiliriz:
kendimize bunca yabancılık
bizi tanıdık kılan
kırmızı netice, kızıl kin
kandan alınmış rengin verimi
ömrün birçok çaprazı gibi
uzaklık kazanır görüldükçe
aşkla öldürür, ölümle âşık eder
ruhun duvarlarına köpürmüş
kara is karanlık iklim uçsuz gerçeklik
kendini yaşar sahibinin görünmezinde
ne kadar yolculuk etsen de dibe
içinden çıkamadığın
içindeki ölü çocuk
her şey ne çok belli derken
ne çok belirsizlik
anaya babaya yâra aşk kadar derin
aşk kadar büyük kin
yıllara eşlik eden sinsi nabız
saydam zırhlarla korunmuş büyük şemsiyesi gündeliğin
balık gözlerinin bile göremediği derinliklerde
bizden sonrakilere devrettiğimiz
bize teğet kuşanmış gizlerin
bazen yanılıp aşk deriz buna
zaten yanılmadan diyemediği hiç kimsenin
dipte derin damar
aşk, en köklü kin
ana baba yâr
bir gün hepsi kaybolur
birbirinin yarasının içinde
derin, çok derin
toprağın bilinen sırlarıyla
kendimden yapılmış mezarımı örter gibi
bağışlıyorum suçlarımı bilmediğim bir karanlığa
ne kadar ödeşsen de ömrün yetmez
bizi biz yapan içimizin saklı sularında
bizden habersiz yaşayanlara
aştım sandığın bir eşiğin ayakları altında
bir gün bir damar uğultusu vurur dünyaya
ölerek bile kaçamazsın aramızdan
ehlileştirilmiş tekrarlarla yaşanan sayıklama
yeniden döneceksin buraya
imkânsızdır aşk insan imkânsızlaştıkça
dünya başka bir yer olana kadar, anakin
(bkz: murathan mungan)
yaralı bayramlar geçti
mevsimler, bütün anlamlarıyla
yüreğin koyu yerinde birikenler
kendi takvimleriyle gelip geçtiler
gelip geçti şehirler ve ölüler
unutmadık
topraktan çobanyıldızına değin
hey yer
her şey
mümkündü
nazım kadar coşkulu
aragon kadar aşık
lorca kadar yaralıydık
unutmadık
orada bir coğrafya yağmalanıyor
orada gazetelerin ofset baskısı
orada yeniden yazıyorlar 835 satır
ve umudunu kaybetmeyen şehirler
gökyüzünün karanlık kefeniyle örtük
yıldızların delik deşik ettiği ölüleriz
adsız ölüleriz
adları bir coğrafya ile yan yana yazılan
gövdelerinizi unutmadık, unutmadık hiçbirinizi
savaşlar ve pazarlar çağıydı
aynı silahlardı kullandığımız
aynı çarşılar aynı kandı
sevgiye ve kurşuna açılmayan yüreklerden geçtik
pusu yataklarından, dağılmış bahçelerden
viran tarihten
uykuları çevik, namlularını oğulları gibi seven
çocuklar gibi kusup
kırda gelincikler gibi gülümseyen
müsademe çocuklarını gördük
geçip gidiyorlardı
tarihin en uzun gecesinden
pazarlarda aynı kan
aynı paranın değiş tokuşunda
karanlık çarşılar
aynı kanlı tarih her defasında
bir biz kaldık bu kadar içindeyken hayatın
ölüme yakın duran
bir de on binlerin korosunda haykıran
intifada intifada intifada
iki güzelliğimiz vardı bizim
ufkumuzdan inen
ve bir daha geri dönmeyen iki güzelliğimiz
birini kurşunlar, ötekini ofset baskılı resimler aldı
otuz üç kurşun sıkıldı her birimize
kutuplar kadar uzak, baba ocağı kadar yakın
doğunun gündüz ve gecelerinde
otuz üç yıldız
hala ışığını gönderiyor bize
birkaç çakmaktaşı cebimde gezdirdiğim
birkaç karanfil
yol için ipek, uyku için maya
kalbiniz için
kara bir yemin gibi çırılçıplak
kelimeler getirdim
kaybolmuş yüzyılların vatanında
ölümün erken takibe aldığı çocuklar
dağlarda değilim sizinle birlik
yalnızca mataranıza su vermeye geldim
nazım kadar coşkulu
aragon kadar aşık
lorca kadar yaralı
serap ile hakikat arası
çağın aşamadığı uçurumlarda
gider gelirim gider gelirim
efsanelerin çeşitlendigi yol ağızlarindaki büyük kamaşma
anda gizlenen zaman
ateşin avesta dili
bitkiler, otlar, kökler
dağlanmış dil, narın rengi
on binlerin dönüştüğü uğuldarken
doğunun yeni defteri
topraktan çobanyıldızına değin
her yer her şey karanlık bir pusuda
yazının, tekerleğin, tarihin
ilk çocuklarından
ey büyük mezopotamya
iki bin yıllık gece
dön geri bak
kardeşlerim ölüyor kalbimin doğuşunda
(bkz: murathan mungan)
mevsimler, bütün anlamlarıyla
yüreğin koyu yerinde birikenler
kendi takvimleriyle gelip geçtiler
gelip geçti şehirler ve ölüler
unutmadık
topraktan çobanyıldızına değin
hey yer
her şey
mümkündü
nazım kadar coşkulu
aragon kadar aşık
lorca kadar yaralıydık
unutmadık
orada bir coğrafya yağmalanıyor
orada gazetelerin ofset baskısı
orada yeniden yazıyorlar 835 satır
ve umudunu kaybetmeyen şehirler
gökyüzünün karanlık kefeniyle örtük
yıldızların delik deşik ettiği ölüleriz
adsız ölüleriz
adları bir coğrafya ile yan yana yazılan
gövdelerinizi unutmadık, unutmadık hiçbirinizi
savaşlar ve pazarlar çağıydı
aynı silahlardı kullandığımız
aynı çarşılar aynı kandı
sevgiye ve kurşuna açılmayan yüreklerden geçtik
pusu yataklarından, dağılmış bahçelerden
viran tarihten
uykuları çevik, namlularını oğulları gibi seven
çocuklar gibi kusup
kırda gelincikler gibi gülümseyen
müsademe çocuklarını gördük
geçip gidiyorlardı
tarihin en uzun gecesinden
pazarlarda aynı kan
aynı paranın değiş tokuşunda
karanlık çarşılar
aynı kanlı tarih her defasında
bir biz kaldık bu kadar içindeyken hayatın
ölüme yakın duran
bir de on binlerin korosunda haykıran
intifada intifada intifada
iki güzelliğimiz vardı bizim
ufkumuzdan inen
ve bir daha geri dönmeyen iki güzelliğimiz
birini kurşunlar, ötekini ofset baskılı resimler aldı
otuz üç kurşun sıkıldı her birimize
kutuplar kadar uzak, baba ocağı kadar yakın
doğunun gündüz ve gecelerinde
otuz üç yıldız
hala ışığını gönderiyor bize
birkaç çakmaktaşı cebimde gezdirdiğim
birkaç karanfil
yol için ipek, uyku için maya
kalbiniz için
kara bir yemin gibi çırılçıplak
kelimeler getirdim
kaybolmuş yüzyılların vatanında
ölümün erken takibe aldığı çocuklar
dağlarda değilim sizinle birlik
yalnızca mataranıza su vermeye geldim
nazım kadar coşkulu
aragon kadar aşık
lorca kadar yaralı
serap ile hakikat arası
çağın aşamadığı uçurumlarda
gider gelirim gider gelirim
efsanelerin çeşitlendigi yol ağızlarindaki büyük kamaşma
anda gizlenen zaman
ateşin avesta dili
bitkiler, otlar, kökler
dağlanmış dil, narın rengi
on binlerin dönüştüğü uğuldarken
doğunun yeni defteri
topraktan çobanyıldızına değin
her yer her şey karanlık bir pusuda
yazının, tekerleğin, tarihin
ilk çocuklarından
ey büyük mezopotamya
iki bin yıllık gece
dön geri bak
kardeşlerim ölüyor kalbimin doğuşunda
(bkz: murathan mungan)
kişilere itap ederken zorlandırabilir.
hababam sınıfı funkusu gibi diyaloglar yaşanabilir mesela.
-kızım kaç kere sölicez sana memet değil mehmet.
-ee tamam bende öyle diyorum ama memet bey.
hababam sınıfı funkusu gibi diyaloglar yaşanabilir mesela.
-kızım kaç kere sölicez sana memet değil mehmet.
-ee tamam bende öyle diyorum ama memet bey.
(bkz: eurythimics)
how many sorrows
do you try to hide
in a world of illusions
thats covering your mind ?
ill show you something good
oh ill show you something good.
when you open your mind
youll discover the sign
that theres something
youre longing to find...
the miracle of love
will take away your pain
when the miracle of love
comes your way again.
cruel is the night
that covers up your fears.
tender is the one
who wipes away your tears.
there must be a bitter breeze
to make you sting so viciously-
they say the greatest coward
can hurt the most ferociously.
but ill show you something good
oh ill show you something good.
if you open your heart
you can make a new start
when your crumbling world falls apart.
the miracle of love
will take away your pain
when the miracle of love
comes your way again
how many sorrows
do you try to hide
in a world of illusions
thats covering your mind ?
ill show you something good
oh ill show you something good.
when you open your mind
youll discover the sign
that theres something
youre longing to find...
the miracle of love
will take away your pain
when the miracle of love
comes your way again.
cruel is the night
that covers up your fears.
tender is the one
who wipes away your tears.
there must be a bitter breeze
to make you sting so viciously-
they say the greatest coward
can hurt the most ferociously.
but ill show you something good
oh ill show you something good.
if you open your heart
you can make a new start
when your crumbling world falls apart.
the miracle of love
will take away your pain
when the miracle of love
comes your way again
(bkz: avarca)
(bkz: andi)
(bkz: dido)
(bkz: lakca)
(bkz: dargvaca)
(bkz: lezgice)
(bkz: çeçence)
(bkz: inguşca)
(bkz: andi)
(bkz: dido)
(bkz: lakca)
(bkz: dargvaca)
(bkz: lezgice)
(bkz: çeçence)
(bkz: inguşca)
www.fizy.org
müzik dinlemenin en hızlı ve en kolay yolu sloganına sahip bi site. denenmiş test edilmiştir. fena değildir.
müzik dinlemenin en hızlı ve en kolay yolu sloganına sahip bi site. denenmiş test edilmiştir. fena değildir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?