(bkz: charles in charge)
80’li yıllara damgasını vurmuş gençlik dizisi.scott baio’nun canlandırdığı charles karakteri hemen hemen hepimizin hatırındadır.
toplam 126 bölüm çekilen dizinin adı türkçeye charles iş başında olarak çevrilmiştir.
cast şöyle imiş ;
charles: scott baio
buddy lembeck: willie aames
jill pembroke: julie cobb
stan pembroke: james widdoes
douglas pembroke: jonathan ward
lila pembroke: april lerman
jason pembroke: michael perlman
gwendolyn pierce: jennifer runyon
ellen powell: sandra kerns
jamie powell: nicole eggert
sara powell: josie davis
adam powell: alexander polinsky
walter powell: james callahan
lillian: ellen travolta
toplam 126 bölüm çekilen dizinin adı türkçeye charles iş başında olarak çevrilmiştir.
cast şöyle imiş ;
charles: scott baio
buddy lembeck: willie aames
jill pembroke: julie cobb
stan pembroke: james widdoes
douglas pembroke: jonathan ward
lila pembroke: april lerman
jason pembroke: michael perlman
gwendolyn pierce: jennifer runyon
ellen powell: sandra kerns
jamie powell: nicole eggert
sara powell: josie davis
adam powell: alexander polinsky
walter powell: james callahan
lillian: ellen travolta
çocukluğumuzun dizilerinde charles iş başında dizisinin jamie’si.her ne kadar şu anda yaşlanmış olsa da gençliğinde belki de dünyanın en güzel kadını idi.
yok artık ;http://www.gotofree.net/galeri.php?pic=4&url=nicole-eggert
yok artık ;http://www.gotofree.net/galeri.php?pic=4&url=nicole-eggert
1986 doğumlu grace kellynin torunu ve prenses caroline’ın kızı.
duru güzelliği büyüler,taşı dile getirir.
http://img66.imageshack.us/img66/6743/007lv.jpg
http://pub.tv2.no/multimedia/slideshow/92601/55.jpg
http://pub.tv2.no/multimedia/slideshow/25441/1.jpg
http://img27.yfrog.com/img27/9233/18897a.jpg
duru güzelliği büyüler,taşı dile getirir.
http://img66.imageshack.us/img66/6743/007lv.jpg
http://pub.tv2.no/multimedia/slideshow/92601/55.jpg
http://pub.tv2.no/multimedia/slideshow/25441/1.jpg
http://img27.yfrog.com/img27/9233/18897a.jpg
yaratılmış en güzel kadınlarda birisidir.
http://img392.imageshack.us/img392/9129/graceanglfairylb7.jpg
http://img392.imageshack.us/img392/9129/graceanglfairylb7.jpg
demi mooreun tanrıça gibi çıktığı film.
22 şubat 1969 yılında doğup 29 ekim 1996da over dosedan ölen alice in chainsin ölümsüz vokalisti layne staleynin sevgilisi.
söylenilenlere göre layne onun ölümünden sonra bir daha eskisi gibi olamadı.
öbür tarafta aşklarını doya doya yaşıyorlardır umarım.
http://rememberlayne.com/wp-content/uploads/2009/01/dcp_0165or.jpg
söylenilenlere göre layne onun ölümünden sonra bir daha eskisi gibi olamadı.
öbür tarafta aşklarını doya doya yaşıyorlardır umarım.
http://rememberlayne.com/wp-content/uploads/2009/01/dcp_0165or.jpg
10 kasım 1977 doğumlu amerikalı aktris.
uptown girls , sin city , girl interrupted , 8 mile , spun , dont say a word gibi filmlerle tanındı ve oynadığı tüm rollerin altından rahatlıkla kalkabildi.önemli oyuncularla beraber oynadığı filmlerle kariyer basamaklarını hızlıca tırmandı.
ve 20 aralık 2009 tarihinde los angeles’ta bir rus milyarderin verdiği uyuşturucu partisine katıldıktan sonra sabah saatlerinde duş yaparken kalp krizi sonucu 32 yaşında hayata veda etti.
ancak daha kuvvetli iddia anoreksiya nervoza’dan öldüğü şeklinde.
2009 yılında rol aldığı deadline filmindeki ölüm sahnesi hayatın bir tesadüfü mü yoksa farklı bir gizem mi,bilinmez ama bildiğim tek şey onun artık hayatta olmadığı.
http://www.imdb.com/media/rm2560593408/tt1242618
güle güle güzel kız.
huzur içinde uyu.
uptown girls , sin city , girl interrupted , 8 mile , spun , dont say a word gibi filmlerle tanındı ve oynadığı tüm rollerin altından rahatlıkla kalkabildi.önemli oyuncularla beraber oynadığı filmlerle kariyer basamaklarını hızlıca tırmandı.
ve 20 aralık 2009 tarihinde los angeles’ta bir rus milyarderin verdiği uyuşturucu partisine katıldıktan sonra sabah saatlerinde duş yaparken kalp krizi sonucu 32 yaşında hayata veda etti.
ancak daha kuvvetli iddia anoreksiya nervoza’dan öldüğü şeklinde.
2009 yılında rol aldığı deadline filmindeki ölüm sahnesi hayatın bir tesadüfü mü yoksa farklı bir gizem mi,bilinmez ama bildiğim tek şey onun artık hayatta olmadığı.
http://www.imdb.com/media/rm2560593408/tt1242618
güle güle güzel kız.
huzur içinde uyu.
laynenin çağırdığı,lanetlenmiş ruhları yakarışı.
yeryüzünün gelmiş geçmiş gelecek en büyük müzisyenidir.yanına birilerini koymak,onu birileriyle karşılaştırmak hakarettir,müzik adına ayıptır,saçmalıktır.
göbeğine bayılırım.
şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş !
tanrı konuşuyor.
tanrı konuşuyor.
efsanevi bir isim olduğu su götürmeyecek bir gerçek olan mark knopfler’de sıra. “kill to get crimson” albümünün tadı hala damağımda. bu sebeple de albümün çıkacağını öğrendiğimden beri heyecanım giderek arttı. daha sonra albümü aldım. tam olarak beklediğimi bulduğumu söylemem zor. sebeplerine gelince…
“kill to get crimson” albümü bir nebze dire straits’ten kalıntılar içeriyordu. bu noktada gerçekten etkileyici çalışmalar içeriyordu. belki de biraz bu yüzden o albüme bu kadar ısınmıştım. daha sonra beklentilerim de bu yönde şekillendi. “get lucky” albümünü dinlediğimde ise beynimden vurulmuşa döndüm. mark knopfler tamamen farklı bir mantaliteyle ilerlemiş ve geçmişten gittikçe uzaklaşmıştı. elbette ilk dinlediğimde yadırgamamın temel sebebi de buydu. müzikaliteden tamamen bağımsız bir hayal kırıklığıydı bu. şimdi de gelelim gerçeklere.
mark knopfler biraz daha özüne dönmüş demek doğru olabilir. blues ve folk konusunda daha cesur çalışmalar yayınlamış eskiye oranla. cesurdan kastım rock esintilerin arındırılmış, öz çalışmalar olmaları. kendisi için (özel hayatını bilmemekle birlikte) gayet farklı bir yaklaşım. aslında bir nebze daha özgün bir albüm demek doğru olabilir. karşımızda dire straits gerçek mark knopfler’i izliyor olabiliriz haliyle.
albüm iskoçya’dan gelen folk nameleriyle açılıyor “border reiver”‘la. gayet naif bir yapısı var. vokalin yapısı ise biraz vahşi batı’yı andırıyor diyebilirim ama bu iki yapı güzel bir şekilde birbirini tamamlamış. “hard shoulder” ise pazar gecesi “parliament cinema club” müziği misali bir havada. hani ortaokul’da bir balo olur da o zamanki platonik aşkınızla dans edersiniz. işte bu oraya uyar. “you can’t beat the house” ile blues köklerine doğru ilerliyoruz biraz new orleans rüzgarını da arkamıza alarak. albümün açık ara en güzel parçası. “before gas and tv” biraz melankolik bir balad. eski dönemleri yad ediyor ve doğrudan adından da anlaşılabileceği gibi benzin ve televizyonun olmadığı o eski dönemlere atıfta bulunuyor parça boyunca. “monteleone” ise eski amerikan müzikal filmlerin birinden kopup gelmiş havasında. hani grace kelly bir anda vokale eşlik edecek diye bekledim ama gelmedi. “cleaning my gun” biraz daha modern bir blues ama southern rock’tan çok uzak da değil açıkçası. “the car was the one” belirli noktalarda eski dire straits’e benzerlikler içeriyor, özellikle de ritm açısından. buradaki tek fark parçadaki folk hissiyatı diyebilirim, biraz da baterinin eksikliği. “remembrance day” blues’un ve mark knopfler’in gitarının biraz etkisini hissettirdiği, ama onun dışında herhangi bir özelliğiyle ön plana çıkmayan sıradan bir çalışma. yakıştıramadım. albüme adını veren “get lucky” ise doğrudan folk edasıyla takılıyor kulaklarımıza. vokalde mark knopfler’in nidalarıyla biraz ilgi çekici hale geliyor diyebilirim ama onun haricinde müzikal açıdan gayet sade bir yapıya sahip. sıradan bir vatandaşın yaşadıklarını ve karşısına çıkabilecek şansı tanımlıyor parça dahilinde. “so far from the clyde” güzel bir gitar rifiyle başlıyor. sonradan da mark knopfler klasikleşen vokal tarzıyla parçayı süslüyor. burada da sadelik ön planda ama kulakları dolduran bir güzelliğe sahip. özellikle gitarın katkısı yadsınamaz. “piper to the end” albümü kapatan parça (dnr’daki parça sıralaması yanlış uyarayım!). başladığımız gibi iskoçya esintileriyle bitiriyoruz ama herhangi bir varlık göremeden. albüm geneline baktığımızda kolay dinleniyor ama öbür yandan baktığımızda birkaç çalışma hariç bekleneni veremiyor. her şeye rağmen gitarını biraz daha yoğun kullanması durumunda çok daha zevkli hale gelebilirdi albüm bana göre. vokali zaten yeterince tüylerimizi diken diken etmeye yetiyor.
“kill to get crimson” albümü bir nebze dire straits’ten kalıntılar içeriyordu. bu noktada gerçekten etkileyici çalışmalar içeriyordu. belki de biraz bu yüzden o albüme bu kadar ısınmıştım. daha sonra beklentilerim de bu yönde şekillendi. “get lucky” albümünü dinlediğimde ise beynimden vurulmuşa döndüm. mark knopfler tamamen farklı bir mantaliteyle ilerlemiş ve geçmişten gittikçe uzaklaşmıştı. elbette ilk dinlediğimde yadırgamamın temel sebebi de buydu. müzikaliteden tamamen bağımsız bir hayal kırıklığıydı bu. şimdi de gelelim gerçeklere.
mark knopfler biraz daha özüne dönmüş demek doğru olabilir. blues ve folk konusunda daha cesur çalışmalar yayınlamış eskiye oranla. cesurdan kastım rock esintilerin arındırılmış, öz çalışmalar olmaları. kendisi için (özel hayatını bilmemekle birlikte) gayet farklı bir yaklaşım. aslında bir nebze daha özgün bir albüm demek doğru olabilir. karşımızda dire straits gerçek mark knopfler’i izliyor olabiliriz haliyle.
albüm iskoçya’dan gelen folk nameleriyle açılıyor “border reiver”‘la. gayet naif bir yapısı var. vokalin yapısı ise biraz vahşi batı’yı andırıyor diyebilirim ama bu iki yapı güzel bir şekilde birbirini tamamlamış. “hard shoulder” ise pazar gecesi “parliament cinema club” müziği misali bir havada. hani ortaokul’da bir balo olur da o zamanki platonik aşkınızla dans edersiniz. işte bu oraya uyar. “you can’t beat the house” ile blues köklerine doğru ilerliyoruz biraz new orleans rüzgarını da arkamıza alarak. albümün açık ara en güzel parçası. “before gas and tv” biraz melankolik bir balad. eski dönemleri yad ediyor ve doğrudan adından da anlaşılabileceği gibi benzin ve televizyonun olmadığı o eski dönemlere atıfta bulunuyor parça boyunca. “monteleone” ise eski amerikan müzikal filmlerin birinden kopup gelmiş havasında. hani grace kelly bir anda vokale eşlik edecek diye bekledim ama gelmedi. “cleaning my gun” biraz daha modern bir blues ama southern rock’tan çok uzak da değil açıkçası. “the car was the one” belirli noktalarda eski dire straits’e benzerlikler içeriyor, özellikle de ritm açısından. buradaki tek fark parçadaki folk hissiyatı diyebilirim, biraz da baterinin eksikliği. “remembrance day” blues’un ve mark knopfler’in gitarının biraz etkisini hissettirdiği, ama onun dışında herhangi bir özelliğiyle ön plana çıkmayan sıradan bir çalışma. yakıştıramadım. albüme adını veren “get lucky” ise doğrudan folk edasıyla takılıyor kulaklarımıza. vokalde mark knopfler’in nidalarıyla biraz ilgi çekici hale geliyor diyebilirim ama onun haricinde müzikal açıdan gayet sade bir yapıya sahip. sıradan bir vatandaşın yaşadıklarını ve karşısına çıkabilecek şansı tanımlıyor parça dahilinde. “so far from the clyde” güzel bir gitar rifiyle başlıyor. sonradan da mark knopfler klasikleşen vokal tarzıyla parçayı süslüyor. burada da sadelik ön planda ama kulakları dolduran bir güzelliğe sahip. özellikle gitarın katkısı yadsınamaz. “piper to the end” albümü kapatan parça (dnr’daki parça sıralaması yanlış uyarayım!). başladığımız gibi iskoçya esintileriyle bitiriyoruz ama herhangi bir varlık göremeden. albüm geneline baktığımızda kolay dinleniyor ama öbür yandan baktığımızda birkaç çalışma hariç bekleneni veremiyor. her şeye rağmen gitarını biraz daha yoğun kullanması durumunda çok daha zevkli hale gelebilirdi albüm bana göre. vokali zaten yeterince tüylerimizi diken diken etmeye yetiyor.
zombi filmlerini tekrardan tanımlayan aşmış ispanyol gerilimi.klostrofobiniz varsa uzak durun.
kamera açıları ve tekniği tek kelime ile aşmış.
kamera açıları ve tekniği tek kelime ile aşmış.
blair witch project modasının peşinden koşturan yapım,korku filmi fanatikleri için klişelerle dolu ve sıradan.
korku filmi olmadan da zaten evde yalnız kalamayanlar için ise biçilmiş kaftan.
korku filmi olmadan da zaten evde yalnız kalamayanlar için ise biçilmiş kaftan.
dinginliğin notaya dökülmesi.
söz de böyle yazılır ayrıca.
söz de böyle yazılır ayrıca.
gitmek ve hayat üzerine ne varsa...
sigara içince de burunda buna yakın ama daha tiz bir ses çıkar ki ses direkt ciğerden gelmektedir.
(bkz: akciğer kanseri)
(bkz: akciğer kanseri)
tek fotoğraf ;
http://media.photobucket.com/image/always%20capitalism/tomlease_000/enjoy_capitalism.jpg
http://media.photobucket.com/image/always%20capitalism/tomlease_000/enjoy_capitalism.jpg
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?