(bkz: iş aş haydar baş)
anap’ın katılmadığı oluşum. "şöyle oldu, böyle oldu, şu bozdu, bu bozdu"dan ziyade her iki tarafın da bir tespitini yapmak gerekir düşüncesindeyim. doğru bir tespit, hatayı ve hatayı yapanları zaten gösterecektir.
anap’ın bu ülkede %4-5’lik bir oy potansiyeli vardı. dyp, ismini dp’ye çevirdi ve gerçekten ülkede dp ruhuna inanan pek çok insanın ilgisini çekti. bunu matematiksel olarak yorumlayacak olursak %8-9’luk oy potansiyeline sahip dyp, ismini dp olarak değiştirdi; ayrıca akp’den nefret eden ancak çaresizce akp’ye oy veren pek çok ’sağ’ görüşlü seçmen, gözünü dp’ye çevirdi. bu da %8-9’luk potansiyele sahip dp’ye -anap hariç- %3-4’lük bir katkı zaten sağladı. yani anap bu oluşuma en baştan dahil olmasaydı bile "dyp, yeni ismi ve yüzü olan dp ile türkiye’de %11-13’lük bir potansiyel oya sahip" diyebilirdik. bu oluşuma %4-5’lik
potansiyele sahip anap katılınca [ki haliyle anap’tan dp’yi, dp’den anap’ı istemeyen %0.5-1’lik bir seçmen kitlesi ortaya çıkabilir] dp %11-13’den %13-15’lik bir oy potansiyeline sahip olmaya başladı ve seçime 50 gün kala akp’nin gerçekten tek başına iktidar olmasını tehdit edebilecek tek parti konumuna geldi.
daha sonra ne olduysa erkan mumcu, dünkü anap kongresinde dp’ye katılmaktan vazgeçtiklerini açıkladı. nedenini adamakıllı anlatmadı, çünkü kongrede hemen hepsi anap’lı binlerce insan vardı ve mumcu’nun kendi seçmenine karşı böyle bir ortamda sağlıklı açıklama yapması beklenemez. [politikacıları az bir şey tanıyorsam öyle düşünüyorum, her politikacı için] mumcu, seçmenine karşı demagoji yaptı ve gerçekten gururu da okşandı. şimdi seçmenine göre [türkiyenin yaklaşık %1-2’si] o bir kahraman, ama geri kalanların gözünde basit bir siyasetçi konumuna düştü.
neyse de olan oldu anap katılmaktan vazgeçti, ama herkes mumcu gibi düşünmüyor. anap’taki tek çıkarı anap’ın barajı geçmesi sayesinde milletvekili olabilecek bir sürü insan var. ayrıca gerçekten demokrat misyonu arzulayan bir sürü anap’lı var. onlar mumcu gibi mi düşünüyorlar? size bir sır vereyim, kongre sonrası anap’lı delegelerce kulislerde konuşulan pek çok mumcu karşıtı söylem yakaladım. delegelerin bir çoğu mumcu’ya öfkeli. ee tabi, herkes kendi çıkarını düşünüyor. [son iki gündeki anap’tan istifaları canlandırın gözlerinizde] anap, dp’ye katılmamakla baraj altında kalmayı büyük ölçüde garantiledi. anap’taki anap karşıtlarına dp’deki anap karşıtlarını da ekleyin. anap’ın dp’ye katılmaması, dp için çok kötü olmadı düşüncesindeyim. şimdi bu açıdan baktığımızda son olarak %13-15’lik oya sahip dediğimiz dp, anap’ın katılmamasıyla cüz’i bir zarara uğradı. fakat zarar anlayışınıza bağlı tabi. dp matematiksel olarak %12-14’lük bir oya düştü. bu matematiksel olarak zarar gibi gözükebilir ama siyaset sadece matematik değildir. matematiksel zararın aslında zarar olmadığını aşağıda daha güzel anlayacağız.
peki kimin yüzünden olamadı bu birleşme? "suçlu kim" diyorsanız bir inceleme daha yapmamız gerekir: "birleşmenin olmamasından kimler yarar sağladı?"
anap’ın katılmaması kimlere yarar sağladı?
akp= kesinlikle büyük bir yarar sağladı. çünkü yukarıda belirttiğim gibi, seçimlere 50 gün kala akp’yi ciddi sarsan tek oluşumun dp olduğunu medyayı takip eden hemen herkes rahatça anlayabilir. akp’nin tek başına iktidar olmasını engelleyebilecek tek parti dp’dir. [bunu yukarıda daha iyi anlatmıştım sanırım] dyp+anap kesinlikle akp’ye çok büyük zarar.
meali: tayyip çomak sokmuş olabilir.
dpdeki anap karşıtları= bunlar anap-dyp birleşmesinde adaylıklarını anaplı vekillere kaptırabileceklerinden tırsmış olabilirler.
meali: dp içindeki anap karşıtı çoğunluk ciddiye alınmalı. büyük bir kesim anap’a 25 yıldır olduğu gibi hala düşman.
mehmet ağar= kim ne derse desin, kendisi kesinlikle çok sağlam bir siyasetçi. ne yaptığını, ne ettiğini çok iyi biliyor. peki birleşmenin olmamasından ne gibi bir yarar sağlar? çok basit, partisi %1’lik bir kayba uğrasa da parti içindeki liderlik tartışması sona ermiş olur. yani meclise girildikten sonra yanında %5’le ayrılan bir mumcu mu dp için daha büyük tehdit, yoksa en baştan %1’le ayrılan mumcu mu? cevabı siz verin. [yukarıdaki matematiksel kaybın gözardı edilmesi gerektiğinden kastım burada daha rahat anlaşılır] şu bir gerçek ki artık dyp, ismini dp yaparak, dp misyonuna gerçekten inanan büyük bir kesimin oyunu garantiledi. ağar da yanında kesinlikle zeki bir erkan mumcu istemez.
meali: mehmet ağar, yılanın başını küçükken ezdi.
bu daha da uzar gider... ama şu bir gerçek ki, türk siyaseti yeni bir büyük çekişmeye sahne olabilir:
turgut özal-süleyman demirel
mesut yılmaz-tansu çiller
erkan mumcu-mehmet ağar
anap’ın bu ülkede %4-5’lik bir oy potansiyeli vardı. dyp, ismini dp’ye çevirdi ve gerçekten ülkede dp ruhuna inanan pek çok insanın ilgisini çekti. bunu matematiksel olarak yorumlayacak olursak %8-9’luk oy potansiyeline sahip dyp, ismini dp olarak değiştirdi; ayrıca akp’den nefret eden ancak çaresizce akp’ye oy veren pek çok ’sağ’ görüşlü seçmen, gözünü dp’ye çevirdi. bu da %8-9’luk potansiyele sahip dp’ye -anap hariç- %3-4’lük bir katkı zaten sağladı. yani anap bu oluşuma en baştan dahil olmasaydı bile "dyp, yeni ismi ve yüzü olan dp ile türkiye’de %11-13’lük bir potansiyel oya sahip" diyebilirdik. bu oluşuma %4-5’lik
potansiyele sahip anap katılınca [ki haliyle anap’tan dp’yi, dp’den anap’ı istemeyen %0.5-1’lik bir seçmen kitlesi ortaya çıkabilir] dp %11-13’den %13-15’lik bir oy potansiyeline sahip olmaya başladı ve seçime 50 gün kala akp’nin gerçekten tek başına iktidar olmasını tehdit edebilecek tek parti konumuna geldi.
daha sonra ne olduysa erkan mumcu, dünkü anap kongresinde dp’ye katılmaktan vazgeçtiklerini açıkladı. nedenini adamakıllı anlatmadı, çünkü kongrede hemen hepsi anap’lı binlerce insan vardı ve mumcu’nun kendi seçmenine karşı böyle bir ortamda sağlıklı açıklama yapması beklenemez. [politikacıları az bir şey tanıyorsam öyle düşünüyorum, her politikacı için] mumcu, seçmenine karşı demagoji yaptı ve gerçekten gururu da okşandı. şimdi seçmenine göre [türkiyenin yaklaşık %1-2’si] o bir kahraman, ama geri kalanların gözünde basit bir siyasetçi konumuna düştü.
neyse de olan oldu anap katılmaktan vazgeçti, ama herkes mumcu gibi düşünmüyor. anap’taki tek çıkarı anap’ın barajı geçmesi sayesinde milletvekili olabilecek bir sürü insan var. ayrıca gerçekten demokrat misyonu arzulayan bir sürü anap’lı var. onlar mumcu gibi mi düşünüyorlar? size bir sır vereyim, kongre sonrası anap’lı delegelerce kulislerde konuşulan pek çok mumcu karşıtı söylem yakaladım. delegelerin bir çoğu mumcu’ya öfkeli. ee tabi, herkes kendi çıkarını düşünüyor. [son iki gündeki anap’tan istifaları canlandırın gözlerinizde] anap, dp’ye katılmamakla baraj altında kalmayı büyük ölçüde garantiledi. anap’taki anap karşıtlarına dp’deki anap karşıtlarını da ekleyin. anap’ın dp’ye katılmaması, dp için çok kötü olmadı düşüncesindeyim. şimdi bu açıdan baktığımızda son olarak %13-15’lik oya sahip dediğimiz dp, anap’ın katılmamasıyla cüz’i bir zarara uğradı. fakat zarar anlayışınıza bağlı tabi. dp matematiksel olarak %12-14’lük bir oya düştü. bu matematiksel olarak zarar gibi gözükebilir ama siyaset sadece matematik değildir. matematiksel zararın aslında zarar olmadığını aşağıda daha güzel anlayacağız.
peki kimin yüzünden olamadı bu birleşme? "suçlu kim" diyorsanız bir inceleme daha yapmamız gerekir: "birleşmenin olmamasından kimler yarar sağladı?"
anap’ın katılmaması kimlere yarar sağladı?
akp= kesinlikle büyük bir yarar sağladı. çünkü yukarıda belirttiğim gibi, seçimlere 50 gün kala akp’yi ciddi sarsan tek oluşumun dp olduğunu medyayı takip eden hemen herkes rahatça anlayabilir. akp’nin tek başına iktidar olmasını engelleyebilecek tek parti dp’dir. [bunu yukarıda daha iyi anlatmıştım sanırım] dyp+anap kesinlikle akp’ye çok büyük zarar.
meali: tayyip çomak sokmuş olabilir.
dpdeki anap karşıtları= bunlar anap-dyp birleşmesinde adaylıklarını anaplı vekillere kaptırabileceklerinden tırsmış olabilirler.
meali: dp içindeki anap karşıtı çoğunluk ciddiye alınmalı. büyük bir kesim anap’a 25 yıldır olduğu gibi hala düşman.
mehmet ağar= kim ne derse desin, kendisi kesinlikle çok sağlam bir siyasetçi. ne yaptığını, ne ettiğini çok iyi biliyor. peki birleşmenin olmamasından ne gibi bir yarar sağlar? çok basit, partisi %1’lik bir kayba uğrasa da parti içindeki liderlik tartışması sona ermiş olur. yani meclise girildikten sonra yanında %5’le ayrılan bir mumcu mu dp için daha büyük tehdit, yoksa en baştan %1’le ayrılan mumcu mu? cevabı siz verin. [yukarıdaki matematiksel kaybın gözardı edilmesi gerektiğinden kastım burada daha rahat anlaşılır] şu bir gerçek ki artık dyp, ismini dp yaparak, dp misyonuna gerçekten inanan büyük bir kesimin oyunu garantiledi. ağar da yanında kesinlikle zeki bir erkan mumcu istemez.
meali: mehmet ağar, yılanın başını küçükken ezdi.
bu daha da uzar gider... ama şu bir gerçek ki, türk siyaseti yeni bir büyük çekişmeye sahne olabilir:
turgut özal-süleyman demirel
mesut yılmaz-tansu çiller
erkan mumcu-mehmet ağar
bugünkü yazısıyla yine aşmış olduğunu düşündüğüm büyük üstad...
kemalizm ve din
dün, türkiyede sosyalizmin dini ideolojiye karşı benimsemesi gereken birinci ilkenin, kendini kemalizmin görüş ve politikalarından ayırmak olduğunu söylemiştim. bunu açayım.
kemalizm genel olarak din olgusuyla sorunu olan bir ideoloji değildir. sorunu islamladır ve bunun nedeni de bu dini ulusal kalkınmaya engel olarak görmesidir. ama herhangi bir durumda islamın araçsal bir yararı olabilecekse, kemalist, bunu da sonuna kadar kullanmaya hazırdır: evrenin zamanının amerikan sosyolojisiyle birlikte yeşil kuşak politikalarıyla bağdaşabilmesinden tunceliye gökten din kardeşliği broşürleri yağdırmaya kadar çok sayıda örneği vardır bunun.
kemalizmin bilinçaltında hıristiyanlık gibi bir din yoktur; daha doğrusu, hıristiyan dünyada kurulmuş din-devlet ilişkisinin idealizasyonu yatar. ama bu ilişkinin tarih içinde nasıl evrildiğine dair köklü bir bilgisi de yoktur ve bu nedenle batıda olanın tersini yapmakta, yani aslında (kurtulunmak istenen) osmanlıda olduğu gibi dini devletin yedeğine almakta sakınca görmez.
müslümanlık yanlıştır diye bir iddiası yoktur. dindar olmayın demez ve genel bir (sekülarist) din eleştirisine hiç girmez, bu konuda söylenmiş tek sözü yoktur. ama "islam sizin bildiğiniz gibi değildir. şimdi oturun, kollarınızı göğsünüzde kavuşturup dinleyin, islamın ne olduğunu ben size anlatacağım" der.
başlar anlatmaya: "islamda örtünme yoktur. bursada türk kadınları çok güzelmiş. erkekler arasında kavga çıkıyormuş. onun için şunlar örtünsün denmiş" diye aydınlatır, hurafe ile yaşamaya alışmış kitleleri, devlet televizyonundan. (bunun kaynağı falih rıfkıdır: "bilmem ne kadar doğrudur elyazması bir karaman tarihinde okumuştum. sultan orhan vaktinde türk kadınları örtünmezlermiş. fakat bursaya yerleşen bir aşiretin kadınları o kadar güzelmiş ki çarşıya gelip gittikçe kimse onlardan gözünü ayıramazmış. padişah, sadece güzellikleri herkesi işinden alıkoyduğu ve bazı vakalara sebep olduğu için, kapanmalarını emretmiş.")
falih rıfkının bilmem ne kadar doğrudur diye aktardığı hikâyeyi (o dönemde türkler arasında kaçgöç olmadığı doğrudur, ama o başka hikâye) kenan evren her akşam halkını aydınlattığı günlerde kesin gerçek olarak anlatırdı.
ne kadar inandırıcı, ikna edici olduğu bugün yaşananlardan belli (dün yazdığım, yukarıdan aşağı metazori bilinçlendirmenin kaderi bu).
ama bu toplumda yaşayan müslümanlar da inandıkları dinin felsefesini, kurallarını, kültürünü kenan evrenden öğrenmiyorlar. dünya kadar kaynak var, onların da istedikleri zaman bakacakları -isterlerse.
şu halde, özetle, kemalist, topluma dindar olun, iyidir der ve arkasından hemen ekler, şimdi dininizi size ben öğreteceğim. her türlü dini düşüncenin yarattığı zihni tutsaklıkla mücadele etmez, tersine, o tutsaklığın yarattığı zihni kalıpları kendi biçimlendirdiği laik dinin yerleştirilmesi için faydalı araçlar gibi görür, kullanmaya çalışır.
kemalizm ve din
dün, türkiyede sosyalizmin dini ideolojiye karşı benimsemesi gereken birinci ilkenin, kendini kemalizmin görüş ve politikalarından ayırmak olduğunu söylemiştim. bunu açayım.
kemalizm genel olarak din olgusuyla sorunu olan bir ideoloji değildir. sorunu islamladır ve bunun nedeni de bu dini ulusal kalkınmaya engel olarak görmesidir. ama herhangi bir durumda islamın araçsal bir yararı olabilecekse, kemalist, bunu da sonuna kadar kullanmaya hazırdır: evrenin zamanının amerikan sosyolojisiyle birlikte yeşil kuşak politikalarıyla bağdaşabilmesinden tunceliye gökten din kardeşliği broşürleri yağdırmaya kadar çok sayıda örneği vardır bunun.
kemalizmin bilinçaltında hıristiyanlık gibi bir din yoktur; daha doğrusu, hıristiyan dünyada kurulmuş din-devlet ilişkisinin idealizasyonu yatar. ama bu ilişkinin tarih içinde nasıl evrildiğine dair köklü bir bilgisi de yoktur ve bu nedenle batıda olanın tersini yapmakta, yani aslında (kurtulunmak istenen) osmanlıda olduğu gibi dini devletin yedeğine almakta sakınca görmez.
müslümanlık yanlıştır diye bir iddiası yoktur. dindar olmayın demez ve genel bir (sekülarist) din eleştirisine hiç girmez, bu konuda söylenmiş tek sözü yoktur. ama "islam sizin bildiğiniz gibi değildir. şimdi oturun, kollarınızı göğsünüzde kavuşturup dinleyin, islamın ne olduğunu ben size anlatacağım" der.
başlar anlatmaya: "islamda örtünme yoktur. bursada türk kadınları çok güzelmiş. erkekler arasında kavga çıkıyormuş. onun için şunlar örtünsün denmiş" diye aydınlatır, hurafe ile yaşamaya alışmış kitleleri, devlet televizyonundan. (bunun kaynağı falih rıfkıdır: "bilmem ne kadar doğrudur elyazması bir karaman tarihinde okumuştum. sultan orhan vaktinde türk kadınları örtünmezlermiş. fakat bursaya yerleşen bir aşiretin kadınları o kadar güzelmiş ki çarşıya gelip gittikçe kimse onlardan gözünü ayıramazmış. padişah, sadece güzellikleri herkesi işinden alıkoyduğu ve bazı vakalara sebep olduğu için, kapanmalarını emretmiş.")
falih rıfkının bilmem ne kadar doğrudur diye aktardığı hikâyeyi (o dönemde türkler arasında kaçgöç olmadığı doğrudur, ama o başka hikâye) kenan evren her akşam halkını aydınlattığı günlerde kesin gerçek olarak anlatırdı.
ne kadar inandırıcı, ikna edici olduğu bugün yaşananlardan belli (dün yazdığım, yukarıdan aşağı metazori bilinçlendirmenin kaderi bu).
ama bu toplumda yaşayan müslümanlar da inandıkları dinin felsefesini, kurallarını, kültürünü kenan evrenden öğrenmiyorlar. dünya kadar kaynak var, onların da istedikleri zaman bakacakları -isterlerse.
şu halde, özetle, kemalist, topluma dindar olun, iyidir der ve arkasından hemen ekler, şimdi dininizi size ben öğreteceğim. her türlü dini düşüncenin yarattığı zihni tutsaklıkla mücadele etmez, tersine, o tutsaklığın yarattığı zihni kalıpları kendi biçimlendirdiği laik dinin yerleştirilmesi için faydalı araçlar gibi görür, kullanmaya çalışır.
eşinin türbanını atatürk’ün eşinin de başörtüsü takmasıyla meşrulaştırdığını zanneden abdullah gül kişisinin söylemiş olduğu söz.
lan bayanlar atatürk’ün eşi başörtü takıyor diye mi başörtüsü takıyor? ne alakası var. bunu atatürk’e dayandırmanın saçmalığı da nedir? ne yani atatürk’ün eşi başörtüsü takmasaydı, başörtüsü takmak yasak mı olacaktı? atatürk "benim eşim başörtüsü taktı, o yüzden siz de takabilirsiniz" mi demiş? veya atatürk’ün eşi başörtüsü takmamış olsaydı atatürk başörtüsü takmayı yasak mı edecekti?
her şeyde atatürk’ü referans almak yanlış olur kanısındayım. atatürk devrimci diye biz de mi devrimci olalım? atatürk gibi olamayacağımız zaten belli...
atatürk laikliği getirdi diye başörtüsünü yasak mı etmiş? laiklik antiislamcılık gibi zannediliyor büyük bir kesim tarafından.. lan ne alakası var? kullandığınız kavramların anlamını öğrenin önce...
lan bayanlar atatürk’ün eşi başörtü takıyor diye mi başörtüsü takıyor? ne alakası var. bunu atatürk’e dayandırmanın saçmalığı da nedir? ne yani atatürk’ün eşi başörtüsü takmasaydı, başörtüsü takmak yasak mı olacaktı? atatürk "benim eşim başörtüsü taktı, o yüzden siz de takabilirsiniz" mi demiş? veya atatürk’ün eşi başörtüsü takmamış olsaydı atatürk başörtüsü takmayı yasak mı edecekti?
her şeyde atatürk’ü referans almak yanlış olur kanısındayım. atatürk devrimci diye biz de mi devrimci olalım? atatürk gibi olamayacağımız zaten belli...
atatürk laikliği getirdi diye başörtüsünü yasak mı etmiş? laiklik antiislamcılık gibi zannediliyor büyük bir kesim tarafından.. lan ne alakası var? kullandığınız kavramların anlamını öğrenin önce...
sitesindeki yaptıklarım ve yapacaklarım bölümlerine dikkat edilmesi gereken bağımsız ve bağlantısız adaydır.
-----------------------------alıntı----------------------------
"yılmaz güney ile birlikte film çevirdim. gerçi yılmaz filmleri imha ederek sinemadaki önümü kesti ama, ben yinede kendisini severim."
-----------------------------alıntı----------------------------
çok da vefalı bir adammış. helal olsun.
-----------------------------alıntı----------------------------
"yılmaz güney ile birlikte film çevirdim. gerçi yılmaz filmleri imha ederek sinemadaki önümü kesti ama, ben yinede kendisini severim."
-----------------------------alıntı----------------------------
çok da vefalı bir adammış. helal olsun.
görüntülerden anlaşılacağı üzere müdür yardımcısı da namaz kılma ihtiyacını gidermiştir. ve herhangi bir baskı unsuru kesinlikle değildir bu. ben lisedeyken cumaya giderdim, matematk hocamı görürdüm hep selam verirdim, selamımı alırdı. ama puşt zayıf verdi bana...
ayrıca siz ne kadar zeki(!) insanlarsınız ki, şunu düşünüyorsunuz büyük ihtimalle: müdür yardımcısı kimler namaz kılıyor diye kontrole gitti 1000 kişilik okulda namaz kılan 5-10 öğrenciyi derslerden geçirecek, diğerlerini sıra dayağına çekecek. bunu iddia etmek düpedüz salaklıktır.
ben diyor muyum "başka gün yok muydu da kutlu doğum haftasında niye 23 nisan kutluyorsunuz" diye? demiyorum. neden? çünkü salak değilim. biliyorum hicri takvim ile miladi takvim arasındaki farkı. bir senede 10 günlük farklılığın olduğunu biliyorum.
senin kıçına giydiğin donu ben sorguluyor muyum? sen de kendine -zekayı geçtim- insan diyorsan insanlığını bileceksin, benim özgürlüğüme laf atmayacaksın. ben haklarımı biliyorum, sizin gibi faşizan kemalistlerden de öğrencek değilim.
ayrıca siz ne kadar zeki(!) insanlarsınız ki, şunu düşünüyorsunuz büyük ihtimalle: müdür yardımcısı kimler namaz kılıyor diye kontrole gitti 1000 kişilik okulda namaz kılan 5-10 öğrenciyi derslerden geçirecek, diğerlerini sıra dayağına çekecek. bunu iddia etmek düpedüz salaklıktır.
ben diyor muyum "başka gün yok muydu da kutlu doğum haftasında niye 23 nisan kutluyorsunuz" diye? demiyorum. neden? çünkü salak değilim. biliyorum hicri takvim ile miladi takvim arasındaki farkı. bir senede 10 günlük farklılığın olduğunu biliyorum.
senin kıçına giydiğin donu ben sorguluyor muyum? sen de kendine -zekayı geçtim- insan diyorsan insanlığını bileceksin, benim özgürlüğüme laf atmayacaksın. ben haklarımı biliyorum, sizin gibi faşizan kemalistlerden de öğrencek değilim.
radikal yazarı. sosyalistler tarafından pek sevilmez. bugünkü yazısında sağ ve sol kavramlarına farklı bir yorum getirmiş kişi:
kim sağcı, kim solcu?
türk ve islâm medeniyetine göre, sağ kavramı, sol kavramının hep bir adım önünde olmuştur. bu millet, bin yıldan uzun bir dönemde, kitabı sağ tarafından verilenlerden olmak için dua etmiş; sağı uğurlu saymış ve aksilik yapan biriyle karşılaşınca solundan mı kalktın? diye azarlamıştır. müslüman türklerin indinde sağ selamet, sol felaket olarak değerlendirilmiştir. yani, sizin anlayacağınız, siyasette sol, sağa karşı maç henüz başlamadan 1-0 mağlup duruma düşmüştür.
* * *
sağ ve sol kavramları, siyaset terminolojisine, 1789 fransız ihtilâlinden sonra kurulan fransız kurucu meclisinde jirondenlerin solcu, montaryarların sağcı olarak anılmasıyla girdi. aslında, her iki grubun temelinde de jakobenler bulunuyordu. daha sonra bu ayırım, siyasal bilimler teorisinde yer ederek siyasî yelpazenin ortaya çıkmasını sağladı.
siyasî partilerin, grupların, görüşlerin ve kişilerin sağ ve sol ekseninde ayrılarak etiketlendirilmesi, şüphesiz siyaset yorumcularına kolaylık sağlamıştır ve halen bu eksende yapılan ayrımlar geçerli olmaktadır.
ancak, milletimizin büyük çoğunluğu bu kavramları değişik şekilde algılamaktadır. 1960 sonrasında yaşanan soğuk savaş, halkımızın gözünde son derece olumsuz bir solcu tiplemesi ortaya çıkarmıştır.
bu tip, anarşist ve teröristtir; adam kaçırır, banka soyar; inançsızdır, dini afyon olarak görür; bayrak, vatan düşmanı ve enternasyonalisttir. halkımız bu tipi sevmemiştir.
solun değerleri ve kitleleri hareketlendiren mesajları, türkiyede verilememiştir. solcu partiler, beceriksiz, projesiz, çok konuşan ve iş üretemeyen partiler olarak görülmüştür. işin tuhaf tarafı, solcu ve sosyal demokrat geçinen partiler, demokrasi karşısında daima devletin ve antidemokratik devletçi baskıların yanında yer almışlardır.
* * *
sol görüşlü hocamız prof. dr. idris küçükömer, 1960lı yıllarda kaleme aldığı düzenin yabancılaşması isimli eserinde, sağ ve sol partileri, alışılmış tasnifin dışında şu şekilde tablolaştırmıştır:
sağ partiler: ittihat ve terakki fırkası (itf), cumhuriyet halk fırkası (chf) ve cumhuriyet halk partisi (chp) .
sol partiler: hürriyet ve itilâf fırkası (hif), terakkiperver cumhuriyet fırkası (tcf), serbest cumhuriyet fırkası (scf), demokrat parti (dp) ve adalet partisi (ap).
aynı mantıkla, mevcut siyasî partilerden ak partiyi de sol partiler silsilesine dahil etmek mümkündür. buradaki mantık, millet iradesine ve halka yakınlık, feodal ve jakoben güçlere uzaklık şeklinde açıklanabilir.
* * *
bu çerçevede, değerli dostum, demokrat ve halkın değerleriyle hemfikir ertuğrul günayın ak partide yer alması garip karşılanmamalıdır. bence, günay, ak partiye geçmekle, klâsik jakoben çizgideki chp sağından kopmuş ve solun değerlerini taşıyarak siyasetteki yeni yerini belirlemiştir.
sağın milliyetçi ve muhafazakâr değerleri elbette önemlidir. lâkin faşist devletçilikle örtüşen ve millet iradesine ters bakan siyasî partiler ve gruplar, kendilerini sağcı ya da solcu olarak tanımlasalar da, milletin haklarındaki teşhisini değiştiremezler.
* * *
ben, kendimi hayatım boyunca sağcı ya da solcu olarak değerlendirmedim. bence, milletin milli, manevî değerlerini taşımak ve milletin iradesine saygılı olmak... işte bütün mesele budur.
kim sağcı, kim solcu?
türk ve islâm medeniyetine göre, sağ kavramı, sol kavramının hep bir adım önünde olmuştur. bu millet, bin yıldan uzun bir dönemde, kitabı sağ tarafından verilenlerden olmak için dua etmiş; sağı uğurlu saymış ve aksilik yapan biriyle karşılaşınca solundan mı kalktın? diye azarlamıştır. müslüman türklerin indinde sağ selamet, sol felaket olarak değerlendirilmiştir. yani, sizin anlayacağınız, siyasette sol, sağa karşı maç henüz başlamadan 1-0 mağlup duruma düşmüştür.
* * *
sağ ve sol kavramları, siyaset terminolojisine, 1789 fransız ihtilâlinden sonra kurulan fransız kurucu meclisinde jirondenlerin solcu, montaryarların sağcı olarak anılmasıyla girdi. aslında, her iki grubun temelinde de jakobenler bulunuyordu. daha sonra bu ayırım, siyasal bilimler teorisinde yer ederek siyasî yelpazenin ortaya çıkmasını sağladı.
siyasî partilerin, grupların, görüşlerin ve kişilerin sağ ve sol ekseninde ayrılarak etiketlendirilmesi, şüphesiz siyaset yorumcularına kolaylık sağlamıştır ve halen bu eksende yapılan ayrımlar geçerli olmaktadır.
ancak, milletimizin büyük çoğunluğu bu kavramları değişik şekilde algılamaktadır. 1960 sonrasında yaşanan soğuk savaş, halkımızın gözünde son derece olumsuz bir solcu tiplemesi ortaya çıkarmıştır.
bu tip, anarşist ve teröristtir; adam kaçırır, banka soyar; inançsızdır, dini afyon olarak görür; bayrak, vatan düşmanı ve enternasyonalisttir. halkımız bu tipi sevmemiştir.
solun değerleri ve kitleleri hareketlendiren mesajları, türkiyede verilememiştir. solcu partiler, beceriksiz, projesiz, çok konuşan ve iş üretemeyen partiler olarak görülmüştür. işin tuhaf tarafı, solcu ve sosyal demokrat geçinen partiler, demokrasi karşısında daima devletin ve antidemokratik devletçi baskıların yanında yer almışlardır.
* * *
sol görüşlü hocamız prof. dr. idris küçükömer, 1960lı yıllarda kaleme aldığı düzenin yabancılaşması isimli eserinde, sağ ve sol partileri, alışılmış tasnifin dışında şu şekilde tablolaştırmıştır:
sağ partiler: ittihat ve terakki fırkası (itf), cumhuriyet halk fırkası (chf) ve cumhuriyet halk partisi (chp) .
sol partiler: hürriyet ve itilâf fırkası (hif), terakkiperver cumhuriyet fırkası (tcf), serbest cumhuriyet fırkası (scf), demokrat parti (dp) ve adalet partisi (ap).
aynı mantıkla, mevcut siyasî partilerden ak partiyi de sol partiler silsilesine dahil etmek mümkündür. buradaki mantık, millet iradesine ve halka yakınlık, feodal ve jakoben güçlere uzaklık şeklinde açıklanabilir.
* * *
bu çerçevede, değerli dostum, demokrat ve halkın değerleriyle hemfikir ertuğrul günayın ak partide yer alması garip karşılanmamalıdır. bence, günay, ak partiye geçmekle, klâsik jakoben çizgideki chp sağından kopmuş ve solun değerlerini taşıyarak siyasetteki yeni yerini belirlemiştir.
sağın milliyetçi ve muhafazakâr değerleri elbette önemlidir. lâkin faşist devletçilikle örtüşen ve millet iradesine ters bakan siyasî partiler ve gruplar, kendilerini sağcı ya da solcu olarak tanımlasalar da, milletin haklarındaki teşhisini değiştiremezler.
* * *
ben, kendimi hayatım boyunca sağcı ya da solcu olarak değerlendirmedim. bence, milletin milli, manevî değerlerini taşımak ve milletin iradesine saygılı olmak... işte bütün mesele budur.
pek çok konuda uzlaşamasak da, anlaşabildiğimiz bilgiç. önemli olan da budur.
hayır ben gerçekten anlayamıyorum artık, büyük ihtimalle benim salaklığımdandır. hiç öyle ülkenin %99u müslüman, vs.. diyecek değilim. bu çok salakça geliyor çünkü bana. eğer laik bir ülke isek kimse kimsenin dinine karışmamalı, kimsenin kimseyi zorla dini ayin ve törenlere götürememesi, kimsenin de dini ayin ve törenlere katılmasının engellenememesi anayasamızca belirtilmiştir. ya ben anayasayı anlayamayacak kadar salağım, ya bu adamlar ne yaptığını bilmiyor.
derse mi girmemiş, dersten mi kaçmış da gitmiş namaz kılmış, okul yönetimi zorla mı kıldırmış namazı??? bunlar olsa tamam hadi haklısınız, sövelim bu adamlara... ne olmuş peki? diğer arkadaşlarıyla birlikte derse girmiş, diğer arkadaşları tenefüste hoppa zıppa oynarken o da gitmiş bi köşede namaz kılmış. lan adam mı öldürmüş? kime ne zararı olabilir ya valla billa ne zararı olacak lan anlamıyorum, anlayamıyorum ya...
derse mi girmemiş, dersten mi kaçmış da gitmiş namaz kılmış, okul yönetimi zorla mı kıldırmış namazı??? bunlar olsa tamam hadi haklısınız, sövelim bu adamlara... ne olmuş peki? diğer arkadaşlarıyla birlikte derse girmiş, diğer arkadaşları tenefüste hoppa zıppa oynarken o da gitmiş bi köşede namaz kılmış. lan adam mı öldürmüş? kime ne zararı olabilir ya valla billa ne zararı olacak lan anlamıyorum, anlayamıyorum ya...
derslerine aksatmıyorsa, sınavlardan çakmasına sebebiyet vermiyorsa okulda namaz kılmasının ne gibi bir sakıncası olabilir ki? yani teneffüste kimisi gider arkadaşlarıyla oynar, kimisi namaz kılar. sana ne, sen ne karışırsın? lan çok garip bir ülke olduk biz ya...
herşeyi besmeleyle açmasından mütevellit radyoyu bile besmeleyle açacağını anlatan sözdür. çok normaldir. ben de hep söverek açarım radyoyu. kime ne?
insan haklarını destekleme komitesi başkanı anne ludvigssonun chp hakkında sarf etmiş olduğu söz öbeği.. nihayet kendime bir fikirdaş bulmuş olmamdan ötürü sevinç içerisindeyim.
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=87394
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=87394
istediklerimiz nedir? demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti.. anayasamızda belirtilmiş. peki said nursi ne yapmış? bunlara aykırı hareket mi etmiş? eserlerini okursanız bunlara aykırı tek bir şey yapmadığını; üstelik bunları desteklediğini görürsünüz.
ikili tartışmalarda karşıdakini bir kalıba sokan insan karşıdakinin ne dediğine bakmaz, kafasında karşıdakini otutturduğu kalıpla tartışır. aslında tartıştığı kişi ben değilim, kafasında oluşturduğu kalıp. saflıktır.
(bkz: lost adası lan o)
dün gece aklıma geldi bu. uzun uzun düşündüm, yaşadıklarımı, tartışmalarımı getirdim gözlerimin önüne, böyle bir kanıya vardım. öncelikle şunu belirteyim insanları kalıplara ayırmak bir insanda olabilecek sadece bir özelliktir. insanları kalıplara sokanlar tamamen saftırlar demek değil bu. kalıplara sokanların 100 özelliğinden 99u güzel olabilir ama bu özellik kötüdür anlamına gelebilir.
akpnin cumhurbaşkanlığı seçim sürecine ilişkin tartışmalarda bunu çok yaşadım.
kemalistlerle yaptığım tartışmalarda cumhuriyet mitinglerinin akpyi durduramayacağını, ayrıca cumhuriyet mitinglerine katılmayanların vatan haini, cumhuriyeti yıkmaya çalışan insanlar olmadığını anlatmaya çalışırdım hep. bunlara ek olarak cumhuriyeti kurtarıyoruz derken demokrasiyi yerle bir etmememiz gerektiğini, cumhuriyeti yine demokrasinin üstünlüğü ile kurtarabileceğimizi anlatıyorum. yani eğer akp, cumhuriyeti yıkmaya çalışıyorsa halk demokratik yollarla zaten bunun olmasını engelleyecektir. bu da seçimlerde akpyi sandığa gömmekle mümkündür. halk, akpnin bir tehdit olduğunu görüp, ona zaten dersini verecektir.
ben bunu söylediğimde sürekli "vay akpci, yobaz, cumhuriyet düşmanı" şeklinde karşılıklar aldım. halbuki ben akpyi hiç bir şekilde savunmamışım -ki savunulacak yerleri yok değildir- ben akp yönetimini ekonomik veya sosyal yönden eleştirmiş veya savunmuş muyum? hayır. tersine bir çok noktada yerden yere vurmuşum akpyi... meclisin cumhurbaşkanını seçememesini tamamen akpnin suçu olarak nitelemiş bir insanım ben. akpnin dini siyasete alet etmesine çevremde en çok karşı çıkanlardan biri de benim. akpnin herhangi bir ideolojiye sahip olmadığını, ordan burdan toplama adamlarla bişeyler yapmaya çabaladığını da ben söylüyorum, üstüne ihtilal ürünü bir parti, yakında dağılır diye de ben diyorum.
liberal demokrat çizgideki insanlarla akp yönetimini tartıştığımda ve "aslında akp demokratik yollarla ilerliyor" dediğimde "zamanında dini siyasete alet eden, şimdi de demokrasiyi kendi siyasetlerine alet eden insanlar bunlar" şeklinde karşılıklar aldım. ya ben akpye ilişkin iyi veya kötü bir şey demiş miyim? hayır. ben sadece akpnin bir meselede son derece demokratik hareket ettiğini anlatmaya çalışmışım, her meselede böyle değil ki. veya akpnin demokrasiye aykırı düşmeyerek kendi istediklerini yaptığını belirtmişim. yalan mı? değil. her ne kadar kötü bir şey de yapıyor olsalar demokrasiye aykırı yapmıyorlar bunu... geçelim..
akpli insanlarla yaptığım tartışmalarda da hep chpli yaftası yapıştırıldı bana. dediğim aynen şu: "siyaset uzlaşma işidir, akp cumhurbaşkanını uzlaşamamazlık yüzünden seçemedi" diyorum.. "vay sen de chplisin, siz antidemokratsınız, vs, vs.." lan chp gerçekten sosyal demokrat olsa ben zaten chpli olurum. değil diye ben chpyi eleştiriyorum zaten. ayrıca akpden başka bir tek chp mi var? başka ideoloji mi yok? -ki akp de, chp de herhangi bir ideolojiye sahip partiler değil ki- neyse böyle işte bunu da geçelim..
sosyalistlerle akpyi tartıştığımda daha bi gariptir durum. onlar her şeye muhalif. "akp şurada şöyle bir hata yaptı ama şurada doğru hareket etti" demeye kalmıyor, "ya bırak akpyi, bu düzende bizden bi halt olmaz" cevabı; "chp de aslında iddia ettiği gibi sosyal demokrat olsa..." sözümü bitirmeden "ya bırak chpyi, bu düzende bi halt olmaz" cevabı alıyorum.
veya hrant dinki savunuyoruz vatan haini, kürtleri savunuyoruz pkkcı, başörtüsünü savunuyoruz gerici olup çıkıyoruz. ben tam tersini düşünürdüm aslında birisi bana gelip hrant dinki, kürtleri savunursa uzlaşmacı; başörtüsünü, mini eteği savunursa özgürlükçü derim ben.
böyle işte, bu daha uzar... hasılı, oturup adam gibi bir şey tartışamıyoruz. xin olumlu tarafını veya ynin olumsuz tarafını söylediğimizde xci; xin olumsuz tarafını veya ynin olumlu tarafını söylediğimizde yci olup çıkıyoruz.
sonuç olarak;
(bkz: x in de y nin de amına koyim size bişey olmasın)
akpnin cumhurbaşkanlığı seçim sürecine ilişkin tartışmalarda bunu çok yaşadım.
kemalistlerle yaptığım tartışmalarda cumhuriyet mitinglerinin akpyi durduramayacağını, ayrıca cumhuriyet mitinglerine katılmayanların vatan haini, cumhuriyeti yıkmaya çalışan insanlar olmadığını anlatmaya çalışırdım hep. bunlara ek olarak cumhuriyeti kurtarıyoruz derken demokrasiyi yerle bir etmememiz gerektiğini, cumhuriyeti yine demokrasinin üstünlüğü ile kurtarabileceğimizi anlatıyorum. yani eğer akp, cumhuriyeti yıkmaya çalışıyorsa halk demokratik yollarla zaten bunun olmasını engelleyecektir. bu da seçimlerde akpyi sandığa gömmekle mümkündür. halk, akpnin bir tehdit olduğunu görüp, ona zaten dersini verecektir.
ben bunu söylediğimde sürekli "vay akpci, yobaz, cumhuriyet düşmanı" şeklinde karşılıklar aldım. halbuki ben akpyi hiç bir şekilde savunmamışım -ki savunulacak yerleri yok değildir- ben akp yönetimini ekonomik veya sosyal yönden eleştirmiş veya savunmuş muyum? hayır. tersine bir çok noktada yerden yere vurmuşum akpyi... meclisin cumhurbaşkanını seçememesini tamamen akpnin suçu olarak nitelemiş bir insanım ben. akpnin dini siyasete alet etmesine çevremde en çok karşı çıkanlardan biri de benim. akpnin herhangi bir ideolojiye sahip olmadığını, ordan burdan toplama adamlarla bişeyler yapmaya çabaladığını da ben söylüyorum, üstüne ihtilal ürünü bir parti, yakında dağılır diye de ben diyorum.
liberal demokrat çizgideki insanlarla akp yönetimini tartıştığımda ve "aslında akp demokratik yollarla ilerliyor" dediğimde "zamanında dini siyasete alet eden, şimdi de demokrasiyi kendi siyasetlerine alet eden insanlar bunlar" şeklinde karşılıklar aldım. ya ben akpye ilişkin iyi veya kötü bir şey demiş miyim? hayır. ben sadece akpnin bir meselede son derece demokratik hareket ettiğini anlatmaya çalışmışım, her meselede böyle değil ki. veya akpnin demokrasiye aykırı düşmeyerek kendi istediklerini yaptığını belirtmişim. yalan mı? değil. her ne kadar kötü bir şey de yapıyor olsalar demokrasiye aykırı yapmıyorlar bunu... geçelim..
akpli insanlarla yaptığım tartışmalarda da hep chpli yaftası yapıştırıldı bana. dediğim aynen şu: "siyaset uzlaşma işidir, akp cumhurbaşkanını uzlaşamamazlık yüzünden seçemedi" diyorum.. "vay sen de chplisin, siz antidemokratsınız, vs, vs.." lan chp gerçekten sosyal demokrat olsa ben zaten chpli olurum. değil diye ben chpyi eleştiriyorum zaten. ayrıca akpden başka bir tek chp mi var? başka ideoloji mi yok? -ki akp de, chp de herhangi bir ideolojiye sahip partiler değil ki- neyse böyle işte bunu da geçelim..
sosyalistlerle akpyi tartıştığımda daha bi gariptir durum. onlar her şeye muhalif. "akp şurada şöyle bir hata yaptı ama şurada doğru hareket etti" demeye kalmıyor, "ya bırak akpyi, bu düzende bizden bi halt olmaz" cevabı; "chp de aslında iddia ettiği gibi sosyal demokrat olsa..." sözümü bitirmeden "ya bırak chpyi, bu düzende bi halt olmaz" cevabı alıyorum.
veya hrant dinki savunuyoruz vatan haini, kürtleri savunuyoruz pkkcı, başörtüsünü savunuyoruz gerici olup çıkıyoruz. ben tam tersini düşünürdüm aslında birisi bana gelip hrant dinki, kürtleri savunursa uzlaşmacı; başörtüsünü, mini eteği savunursa özgürlükçü derim ben.
böyle işte, bu daha uzar... hasılı, oturup adam gibi bir şey tartışamıyoruz. xin olumlu tarafını veya ynin olumsuz tarafını söylediğimizde xci; xin olumsuz tarafını veya ynin olumlu tarafını söylediğimizde yci olup çıkıyoruz.
sonuç olarak;
(bkz: x in de y nin de amına koyim size bişey olmasın)
avustralya yakınlarında bir adada gerçeğe dönmüş hadisedir:http://www.medyahaber.com/detay.asp?hid=3960&kategori=5
artık posta gazetesinde yazacak olan gazeteci. ya posta’yı gerçek bir gazete haline sokacak, yahut kendi kalitesine büyük zarar verecek.
edit: haberx.comda yazmaya devam et bari, postadan kat kat iyidir.
edit: haberx.comda yazmaya devam et bari, postadan kat kat iyidir.
inanmak istemiyorum, türkiyede böyle hayvanların var olduğuna inanmak istemiyorum... dilerim yalan haber olsun...
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=87338
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=87338
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?