genesis in fransız yapımcısı.
evrim teorisini anlatan bir alain sarde filmidir aynı zamanda. bazı sahneler vardır ki filmde, günlerce o an için beklendiği bellidir. güzeldir.
siz olmasanız,
biz erkekler ne yapardık ki?
doğamazdık bile.
çok kötü olurdu aslında
iyi ki varsınız.
iyi ki varsınız ki,
jenna jameson da var
ama abdullah öcalan da var.
bir söz vardır,
gülü seven dikenine katlanır.
olabilir bu tür kötü şeyler.
fabrikalar bile
üretim hatası yapmıyorlar mı ki zaten?
iyi ki varsınız,
dünya kadınlar günün kutlu olsun annecim
ve bütün kadınların da tabi.
biz erkekler ne yapardık ki?
doğamazdık bile.
çok kötü olurdu aslında
iyi ki varsınız.
iyi ki varsınız ki,
jenna jameson da var
ama abdullah öcalan da var.
bir söz vardır,
gülü seven dikenine katlanır.
olabilir bu tür kötü şeyler.
fabrikalar bile
üretim hatası yapmıyorlar mı ki zaten?
iyi ki varsınız,
dünya kadınlar günün kutlu olsun annecim
ve bütün kadınların da tabi.
elinde değnek, yürüyordu. yürürken arkasından çıkan ince toz bulutu, yere sürttüğü değneğinin marifetiydi ki, onun da bir hedefi vardı; yolda yürürken işeyerek oluşturduğu çizgiye paralel bir çizgi tutturmak. kendince bir kamu düzeni yaratıyordu, ağzından çıkan "vuuıır vrrr mmmmhhhh iiiiııığğ " sesleriyle çalışan arabalarının seyahat edebildiği. köyde herkes ona deli diyordu. akıllı da sayılmazdı. ama her deli gibi tutarlı yaşıyordu; arabalarına ve değneğine hiç ihanet etmemişti. tam da, uzunluğunu sidik deposunun hacminin belirlediği yolun sonuna yaklaşırken (ki yol, kavşakları, üst geçitleri, köprüleri ve garlarıyla çok da güzel olmuştu ve ufaktan trafik akmaya başlamıştı) ağanın ortanca oğlu ahmet, haince bir kahkahayla, sırtı dönük yürümekte olan karayolu müdürünün canını aldı: çıt. değnek kırıldı; gerekince sidikle burun buruna gelen, gerekince pis kulak kirlerini temizlemeye yarayan, can yoldaşı değnek. kırılmıştı. değnekçi, insanlarla tartışamazdı. o, kendine göreydi. ve attı kendini giderek kalabalıklaşmaya başlayan caddenin ortasına. kimse inanmak istemiyordu ama;
"değnekçi" ölmüştü.
"değnekçi" ölmüştü.
mahsun abi gibi içten yazamasam da, ben de bir şeyler yazmış bulunmaktayım ki, milyonları peşimden sürüklemese bile benim çok hoşuma gitmiştir. buyrun;
kadınsın sen
dünyanın en güzel varlığı
karımsın sen
evimin çiçeği
bağımda bostanımsın
soframda aşım
hey güzel insan sen nelere kadirsin,
bilemedim ben boyumun ölçüsünü
lütfedersen eğer bu özrümü
burdan da olsa
kutlarım dünya kadınlar gününü.
kadınsın sen
dünyanın en güzel varlığı
karımsın sen
evimin çiçeği
bağımda bostanımsın
soframda aşım
hey güzel insan sen nelere kadirsin,
bilemedim ben boyumun ölçüsünü
lütfedersen eğer bu özrümü
burdan da olsa
kutlarım dünya kadınlar gününü.
bu gurbetin geceleri
soğuk olur çekilmez
yalnızların ne derdi var
yaşamayan bilemez
annem annem
ben ne günler gördüm
annem annem
ben ne acılar çektim
annem annem
çok yalnız üzgünüm
annem annem
üşüyorum kimler sarsın beni
özlüyorum kimler sevsin beni
arıyorum şimdi nerelerdesin
annem annem.
mahsun kırmızıgül.
soğuk olur çekilmez
yalnızların ne derdi var
yaşamayan bilemez
annem annem
ben ne günler gördüm
annem annem
ben ne acılar çektim
annem annem
çok yalnız üzgünüm
annem annem
üşüyorum kimler sarsın beni
özlüyorum kimler sevsin beni
arıyorum şimdi nerelerdesin
annem annem.
mahsun kırmızıgül.
hayal dünyamda bir tane kurguladım ki, gerçek olabileceği düşüncesi beni fena halde yıpratıyor. bu adam, bütün gün boyunca msn de takılıyor, üstüne üstlük netten kadın düşürüyor ve ona "sen hiç aşk yaptın mı", "suyu ısıttım,seni bekliyorum" gibi binlerce ilginç cümle kuruyor. bunları yaparken kitaplar, öğrenciler umrunda olmuyor tabi ki; o kendi küçük dünyasında mutlu mutlu yaşıyor. örneğin, çok gürültülü konuştuğu için uyardığımdaysa "ne yani sizden de çok ses geliyor" derken koca kütüphanede toplam 4 kişi vardır ve çıt çıkmamaktadır ve bu adam evet kırk yaşları civarındadır, önünde de gençlik yıllarından civan bir delikanlı fotoğrafı vardır. tabi ben bütün bu özelliklerini bildiğim abimin bu sözüne karşı tepki olarak sadece gülmüşümdür, elimden kızmak gelememiştir. ben bu adamı her gün görsem de, gerçek olduğuna bir türlü inanmak istemem.
(bkz: evet anket).
(bkz: evet anket).
vücudun aldığı şekilden midir nedir, bilinmez; yatağa ne zaman yatsam karnımda bir garip hareketlenmeler başgösterir ve bir bakarım ki; bi rahatlama. yatağa girmekle eş zamanlı yapmamdan dolayı da "osuruvermek" olarak niteleyeceğim bir garip, günün stresini alan götüren, "evet artık mışıl mışıl uyumaya hazırım" dedirten eylem.
kırgızistanlı.
cengiz aytmatov un güzel bir öyküsü.
güzel bir mizah anlayışı olan grup; bu mizahı şarkılara güzel yediriyorlar.
kibariye nin de edebiyat yapabileceğinin göstergesi, güzel söz öbeği.
(bkz: zamanaşımı).
(bkz: müruru zaman).
dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımı diye ikiye ayrılır. dava zamanaşımı, sürenin geçmesi halinde dava açılamayacağını anlatır; ceza zamanaşımı ise ceza verilemeyeceğini. zamanaşımı bir itiraz değil defidir. hakim resen gözönüne alamaz, tarafların ileri sürmesi gerekir. zamanaşımı süresi ilgili hukuk disiplinlerine göre değişir.
kendisi de kör olduğu için ve körlerin okuma öğrenme problemleri olduğu için, düşünüp taşınıp braille alfabesini bulmuş kişi.
kabartılmış noktalardan oluşan alfabe. bu alfabeyi bulan kişi için: (bkz: louis braille).
queensryche in empire albümünden beni huzura gark eden, çok güzel şarkı. basit ve güzel.
belki de, fenerlilerin çoğunluğunun, bu bitmek bilmeyen sidik yarışına tepkisiz kalmayı seçtikleri için bu şekilde görünen durumdur.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?