şekersiz bir doppio espresso içmek.
"şark kurnazlığı"nı buralarda yedirirsiniz de avrupada yemiyorlar. sırf türban konusunda red oyu verdi diye başarılarıyla kendini kanıtlamış aihm yargıcı rıza türmen’in görev süresini uzatmaz, kendi "meşrebinize" uygun adaylar seçtirmeye kalkarsanız, adamı böyle morartırlar. demek ki neymiş? briç kulübünde pişti oynanmazmış...
ottawa kızılderililerinin şefi, ingiliz işgaline karşı savaşmış büyük kızılderili lideri. heyhat, yalnızca otomobil markası olarak bilinir.
bir zamanlar, tamamen tecrübesizlikten kaynaklanan bir saflıkla, türbanlı bir bayanı kadınlığından bağımsız bir "insan" yerine koyarak, evrensel bir nezaket kuralı olan el sıkışma için elimi uzatmış ve havada kalan elimle başbaşa kalmıştım. tabii o zamanlar el sıkışmak ediminden dolayı karşılıklı olarak cinsel yönden şiddetle tahrik olacağımızı bilmiyordum, ama, zaten görür görmez arzudan kuduracağım saçlarını sımsıkı örtmesinden durumu anlamam ve azgın arzularımı dizginlemem gerekirdi. ne bileyim, cahillik işte.
zeka seviyesini muhtelif vesilelerle kanıtlamış olan yurdum insanını, özellikle iftara doğru "tadından yenmez" duruma getirir.
polis akademisi filminde, deri giysili "gay"lerin takıldığı ve kötü polislerin bilmeden içeri girerek komik durumlara düştükleri, her ne hikmetse devamlı "el bimbo" dinlenen bar.
(bkz: blue oyster bar)
yakışan giydiğinde çok estetik olabilen etek türü.
(bkz: buraları eskiden dutluktu)
tanrının kuzusu
ürettiği altıpatlarına "peacemaker" ismini vererek ironinin dibine vurmuş, bu silah sayesinde amerikanın orta ve batısının kolonizasyonunun önünü açmış kişi. (bkz: samuel colt)
"mahalle baskısı" derken herkes kendi oturduğu mahalleyi algılıyor sanırım. "türkiyede mahalle mi kaldı" sorusu yanlış bir algılamayı gösterir. söz konusu olan bir kavramdır. ramazanda oruç tutmaya zorlanmak mahalle baskısıdır. oruç tutmadığınız için dayak yemek de mahalle baskısıdır. dayağı ise hangi mahallede yediğiniz önemli değildir. yobazlık arttıkça mahalle baskısı da artacaktır. maalesef ülkemizde dini söylemler cahil cühelaya kaldığı ve o kesimin sesi gereğinden fazla gür çıktığı için zaten var olan "mahalle baskısı" gittikçe artmaktadır. ancak unutulmamalıdır ki, her etkinin bir tepkisi olacaktır. bakalım, hep beraber izleyip göreceğiz...
aynıyla vakidir; ailecek "the others" filminin dvdsi izlenmektedir. ancak, ailenin bilmediği bir gerçek vardır: evin annesi filmi daha önceden izlemiştir ancak farkında değildir. anne, filmin ortalarına yakın bir yerde, filmi daha önceden seyrettiğinin farkına varır ve aynen aşağıdaki diyalog gerçekleşir,
anne : aaa! ben bu filmi gördüm.
nexus: ...
anne : bunların hepsi ölü.
nexus: yahu filmin sonu söylenir mi?
anne : iyi aman, parası neyse veririz.
nexus: ...
anne : aaa! ben bu filmi gördüm.
nexus: ...
anne : bunların hepsi ölü.
nexus: yahu filmin sonu söylenir mi?
anne : iyi aman, parası neyse veririz.
nexus: ...
"ne kadar ortalarda görünürseniz o kadar konuşulursunuz". bu arada, ortalarda görünmek derken, daha önceleri üniversite kapılarında, cuma namazından çıkan "mütedeyyin" destekçileri ile birlikte ortalığı yıkan türbanlı kızlarımız, her ne hikmetse akpnin başa gelmesi ile beraber büyük bir suskunluk içine girdiler. biliyorum canım türban siyasi bir simge değildir. yalnızca tesadüf.
(bkz: newton un ucuncu yasası)
nexus havada kalemle kağıda bir şey yazar gibi yaparak hesap istemektedir.
garson- hesap mı?
nexus - hayır, bana mektup yaz, beni mektupsuz bırakma...
garson- hesap mı?
nexus - hayır, bana mektup yaz, beni mektupsuz bırakma...
uygarlıklarının çöktüğü andır.
(bkz: turk islam sentezi)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?