nazik, yardımsever, uyumlu bir yazar.
10 yaşına kadar yapilan izinsiz alma, kullanma, alip vermeme gibi eylemlere çalma denmiyor, ancak 10 yaştan sonra sık olarak yapılıyorsa çalma eylemi deniyor ve ciddiyet arzediyor. çocukta duygusal bozukluğun göstergesi olup profesyonel yardım gerektiriyor.
(ben ilk çocukluk döneminde çaktırmadan almayı yetenek sanar, bakkaldan çokomel alırdım para vermeden. ama sonra yetenegimden sıkıldım, bıraktım. )
(ben ilk çocukluk döneminde çaktırmadan almayı yetenek sanar, bakkaldan çokomel alırdım para vermeden. ama sonra yetenegimden sıkıldım, bıraktım. )
um
beklemek prensibim değil.
umutmadımseni.
beklemek prensibim değil.
umutmadımseni.
bilinmeyen bir kadının mektubu / stefan zweig
.. benim için her şey, ancak seninle ilintili olduğu ölçüde vardı, hayatımdakilerin hepsi ancak seninle bağıntılı olduğu ölçüde anlamlıydı. bütün hayatımı değiştirmiştin. o güne kadar okulda kayıtsız ve sıradan bir öğrenci iken, ansızın birinci oldum, gecenin geç saatlerine kadar pek çok kitap okuyordum, zira senin kitapları sevdiğini biliyordum, senin müziği sevdiğine inandığım için birdenbire, neredeyse inatçı bir ısrarla ve annemi hayretler içerisinde bırakarak piyano çalmaya başladım. hoşuna gidebilmek ve sana layık görünebilmek için giysilerimi temiz tutuyor ve söküklerini dikiyordum, ve eski okul önlüğümle -annemin eski bir ev elbisesinden bozmaydı- sol tarafındaki eski ve dört köşe lekeden dolayı kendimi korkunç hissediyordum. onu farkedip beni aşağı görmenden korkuyordum; bu yüzden ne zaman korkudan titreyerek merdivenlerden yukarıya koşsam okul çantamı lekenin üstüne bastırıyordum. oysa bu, son derece aptalcaydı: çünkü sen beni asla, neredeyse hiçbir zaman görmedin.
ama ben buna rağmen aslında bütün gün seni beklemekten ve sana pusu kurmaktan başka bir şey yapmıyordum. kapımızda pirinçten yapılma küçük bir göz deliği vardı ve bu yuvarlak delikten senin kapın görülebiliyordu. işte o göz deliği -hayır, gülme sevgilim, çünkü ben bugün bile, evet, bugün bile orada geçirdiğim saatlerden utanç duyuyorum! – benim dünyaya açılan gözümdü, o aylarda ve yıllarda orada, o buz gibi holde, annemi kuşkulandırmaktan çekinerek, elimde bir kitap bütün öğlenden sonraları boyunca pusuya yatıyordum, bir tel gibi gergindim ve varlığının ona her dokunuşuyla tınlıyordum. hep senin etrafındaydım, hep gergin ve hareketliydim; ama sen beni ancak cebinde taşıdığın ve karanlıkta sabırla senin saatlerini sayıp ölçen, yollarında sana duyulmayan nabız atışlarıyla eşlik eden ve senin acele bakışlarının saniyelerin tik taklarının ancak milyonda birinde yöneldiği saatin yayının gerginliğini hissettiğin kadar hissedebiliyordun.
senin hakkında her şeyi biliyordum, her alışkanlığını, her kravatını ve her elbiseni tanıyordum, tanıdıklarının kimler olduğunu kısa zamanda öğrenmiş ve aralarında ayrım yapmaya başlamıştım, onları hoşlandıklarım ve bana itici gelenler diye sınıflandırıyordum: on üç yaşımdan on altı yaşıma kadar her saat sende yaşadım. ah, ne delilikler yaptım bir bilsen! elinin değdiği kapı tokmağını öptüm, dairene girmezden önce fırlatıp attığın bir puro izmaritini çaldım ve onu, dudakların değmiş olduğu için, artık kutsal bir nesne saydım. akşamları belki yüz kez bir bahane icat ederek, odalarından hangisinde ışık yandığını görmek, böylece de senin varlığını, o görünmeyen varlığını daha bir bilerek hissetmek için aşağıya, sokağa koşardım.. ve senin yolculukta olduğun haftalarda -sevimli johann'ın yolculuklarında kullandığın sarı bavulu aşağıya taşıdığını ne zaman görsem kalbim korkudan duracak gibi olurdu-, evet, o haftalarda hayatım sanki söner ve anlamsızlaşırdı. asık suratla, canım sıkkın ve etrafa kötü kötü bakarak dolanıp dururdum ve annem ağladığımı belli eden gözlerimden üzüntümü anlamasın diye sürekli dikkat etmek zorunda kalırdım..
..
.. benim için her şey, ancak seninle ilintili olduğu ölçüde vardı, hayatımdakilerin hepsi ancak seninle bağıntılı olduğu ölçüde anlamlıydı. bütün hayatımı değiştirmiştin. o güne kadar okulda kayıtsız ve sıradan bir öğrenci iken, ansızın birinci oldum, gecenin geç saatlerine kadar pek çok kitap okuyordum, zira senin kitapları sevdiğini biliyordum, senin müziği sevdiğine inandığım için birdenbire, neredeyse inatçı bir ısrarla ve annemi hayretler içerisinde bırakarak piyano çalmaya başladım. hoşuna gidebilmek ve sana layık görünebilmek için giysilerimi temiz tutuyor ve söküklerini dikiyordum, ve eski okul önlüğümle -annemin eski bir ev elbisesinden bozmaydı- sol tarafındaki eski ve dört köşe lekeden dolayı kendimi korkunç hissediyordum. onu farkedip beni aşağı görmenden korkuyordum; bu yüzden ne zaman korkudan titreyerek merdivenlerden yukarıya koşsam okul çantamı lekenin üstüne bastırıyordum. oysa bu, son derece aptalcaydı: çünkü sen beni asla, neredeyse hiçbir zaman görmedin.
ama ben buna rağmen aslında bütün gün seni beklemekten ve sana pusu kurmaktan başka bir şey yapmıyordum. kapımızda pirinçten yapılma küçük bir göz deliği vardı ve bu yuvarlak delikten senin kapın görülebiliyordu. işte o göz deliği -hayır, gülme sevgilim, çünkü ben bugün bile, evet, bugün bile orada geçirdiğim saatlerden utanç duyuyorum! – benim dünyaya açılan gözümdü, o aylarda ve yıllarda orada, o buz gibi holde, annemi kuşkulandırmaktan çekinerek, elimde bir kitap bütün öğlenden sonraları boyunca pusuya yatıyordum, bir tel gibi gergindim ve varlığının ona her dokunuşuyla tınlıyordum. hep senin etrafındaydım, hep gergin ve hareketliydim; ama sen beni ancak cebinde taşıdığın ve karanlıkta sabırla senin saatlerini sayıp ölçen, yollarında sana duyulmayan nabız atışlarıyla eşlik eden ve senin acele bakışlarının saniyelerin tik taklarının ancak milyonda birinde yöneldiği saatin yayının gerginliğini hissettiğin kadar hissedebiliyordun.
senin hakkında her şeyi biliyordum, her alışkanlığını, her kravatını ve her elbiseni tanıyordum, tanıdıklarının kimler olduğunu kısa zamanda öğrenmiş ve aralarında ayrım yapmaya başlamıştım, onları hoşlandıklarım ve bana itici gelenler diye sınıflandırıyordum: on üç yaşımdan on altı yaşıma kadar her saat sende yaşadım. ah, ne delilikler yaptım bir bilsen! elinin değdiği kapı tokmağını öptüm, dairene girmezden önce fırlatıp attığın bir puro izmaritini çaldım ve onu, dudakların değmiş olduğu için, artık kutsal bir nesne saydım. akşamları belki yüz kez bir bahane icat ederek, odalarından hangisinde ışık yandığını görmek, böylece de senin varlığını, o görünmeyen varlığını daha bir bilerek hissetmek için aşağıya, sokağa koşardım.. ve senin yolculukta olduğun haftalarda -sevimli johann'ın yolculuklarında kullandığın sarı bavulu aşağıya taşıdığını ne zaman görsem kalbim korkudan duracak gibi olurdu-, evet, o haftalarda hayatım sanki söner ve anlamsızlaşırdı. asık suratla, canım sıkkın ve etrafa kötü kötü bakarak dolanıp dururdum ve annem ağladığımı belli eden gözlerimden üzüntümü anlamasın diye sürekli dikkat etmek zorunda kalırdım..
..
redaksiyon kadın ve toplumsal cinsiyet atölyesi - kadın dayanışma ağı.
en son nurettin yıldız isimli '6 yaşındaki kız çocukları evlenebilir' diyen adamın edirne etso'da vereceği konferansı engellemişlerdir.
hatta bunun üzerine edirne islam gençliği başkanı habil mert'in ve örgütün hesabından tehdit edilmeye başlanan topluluktur.
en son nurettin yıldız isimli '6 yaşındaki kız çocukları evlenebilir' diyen adamın edirne etso'da vereceği konferansı engellemişlerdir.
hatta bunun üzerine edirne islam gençliği başkanı habil mert'in ve örgütün hesabından tehdit edilmeye başlanan topluluktur.
epifizi korumak adına sudan vazgeçmek gerek yahut florursuzunden bulmak lazim.
bakirelik uğruna ters ilişkiye giren populasyonun oluşmasına neden olan zihniyettir.
artik cuma gecesi 23:45 te star tv de yayınlanacak olan süper dizi.
hediye almak için sık kullanılan site. ürünler çok estetik ve kaliteli.
müsfik kenter denilince aklıma gelen metin erksan'ın en filmi. dialoglar çok iyi. yanılmıyorsam kıraç bir klibinde filmden esinlenmisti, kayikla ırmakta gezinti kısmı. ayrica dman' ın helal olsun adli şarkısının klibinde de filmden alıntı yer alıyor.
(bkz: le tout nouveau testament)
"yüzümde bir yama gibi duruyor zaman " misrasini yazan 1950 siverek dogumlu, değerli öğretmen, şair. aynı zamanda özgür gündem 'de köşe yazarıdır.
ıngilizce kadın anlamını taşır.
bende de 2001 -6. basımı vardır. şiir seven insanların muhakkak sevdiği şairler arasında yer alır kendisi. en sevdiğim şiiri kitaba adını veren sevdadır 'dır. (bu şiir yazılama yaparken sivillere yakalandığım tek şiir olmaz özelliği de taşır dünlüğümde)
göğü kucaklayıp getirdim sana
kokla
açılırsın
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana
çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
canlarım, canım benim
üzme kendini bu kadar
sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var
bak yeryüzü ne kadar geniş
ne kadar dar
dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
hasretine vur beni
giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağışla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum
günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
seni ben heryerinden öperim
beni unutma
kadere inansaydım
sana inanırdım
düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
öyle kırık bakma bana
caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu…
oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu
elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
sen içerde
ben dışarda…
oyyy mahpusluk mahpusluk…
arkadaş zekai özger
şubat 1973, yansıma sa: 18
göğü kucaklayıp getirdim sana
kokla
açılırsın
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana
çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
canlarım, canım benim
üzme kendini bu kadar
sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var
bak yeryüzü ne kadar geniş
ne kadar dar
dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
hasretine vur beni
giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağışla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum
günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
seni ben heryerinden öperim
beni unutma
kadere inansaydım
sana inanırdım
düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
öyle kırık bakma bana
caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu…
oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu
elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
sen içerde
ben dışarda…
oyyy mahpusluk mahpusluk…
arkadaş zekai özger
şubat 1973, yansıma sa: 18
koç burcu olduğunu düşündüğüm kullanıcı. henüz geldiyse, hoş kalsın burada.
hemen hemen çoğu akademik araştırma makale, tez, ..vs de örnekleme yöneltilen bilgi formudur.
suan star tv de yayınlanan, ertem egilmez'in yönetmenliğini yaptığı, huseyin rahmi gurpinar'in eserinden uyarlama yapanin sadık şendil'in olduğu, klasikleşmiş türk filmlerinden biri. keyifli seyirler :)
şuan kanal d de özetinin gosterildigi, birazdan yeni bolumune gecilecek olunan dizi. dizide mumtaz taylan'lı olan kısımlar komik. sonrasi kasvet, paralel iliskiler, pelikan dosyaları fln.
kontraltolar en düşük ses aralığına sahip olan kadın şarkıcılardır. ses aralıkları tenor ve mezzo-soprano arasındadır. sesleri genellikle orta do'nun altındaki fa ile orta do'dan sonraki ikinci sol arasındadır. şarkı söylemekten hoşlanan kadın için zor bir durumdur bu sese sahip olmak. çoğu kadinin rahatca söylediği şarkıları detone olmadan soyleyemez (eğitim almayan ses kıyaslaması).
binali yıldırım ve damat berat albayrak isimlerinin geçtiği bilinen ünvan.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?