meme daha kaba bir tabir gibi görünse de, ismi odur ve o haliyle kullanılması doğrudur, tıp literatüründe de bu şekilde kullanılır.
(bkz: çöpten kedi çıkması)
bi yalan söyler bunlar, sonra unutur ne söylediğini, iki hafta sonra aynı şeyi başka bir versiyonla anlatırlar, ama iki hafta önce böle böle demiştin diyince de utanmazlar, pişkin pişkin yalan sölediklerini kabul ederler.
(bkz: asimilasyon)
almanya da turkce yasagi adlı başlık altında ankakusu ile düştüğümüz fikir ayrılığından sonra, sözlüğü foruma çevirmemek için açtığım ve kendi kafamda düşündüğüm asimile olmanın iyi birşey mi yoksa kötü birşey mi olduğu ile ilgili fikrimi paylaşacağım başlık.
söz konusu sözcük öbeği ilk bakışta sevimsiz görünse de ve yıllar yılı bize bunun kötü birşey olduğu öğretilmişse de benim kanaatim bunun o kadar da kötü birşey olmadığı yönünde.
çok genel bir bakış açısıyla, insanlar üzerinde büyüdükleri topraklar ve içinde yaşadıkları kültür içerisinde "mutlu" olmalıdırlar. yaşadığı yerde "mutsuz" olan kişi yer değiştirir, göç eder, veya savaşlar vs onu buna zorlar.. yer değiştirme beraberinde mutsuzluğu getirir, çünkü ortalama bir insanı ele alırsak , bu insan kendisininkinden değişik yaşam formları ve çok daha farklı insanlar olduğunu görmesiyle kendi hayatını ve yaşanan diğer hayatları kıyaslar ve "kıyas"ın sonuçları mutsuz edicidir...
bunu daha da geniş düşünürsek turizmi bile dahil edebiliriz, çünkü turistik yerlerde yaşayan yerli halk sürekli değişik yaşamlara tanıklık ediyor. ekonomik önemini bilmemnesini bir tarafa bırakırsak, turizm bence bütünüyle mutsuzluk veren bir sektör zaten.
almanyadaki türkler, fransadaki araplar, ingilteredeki afrikalılar veya türkiyedeki ermeniler, yahudiler... (tabi türkiyedekilerin durumu farklı onlar sonradan gelmediler, hep buradaydılar) hepsi azınlık, hepsi yaşadıkları yere kültürel bir farklılık katıyolar, birer renkler, birer zenginlikler. kimseyle bir alıp veremediğim yok ama bu azınlıklarla (sadece türkiyedekiler değil, diğerleri de) empati kurmaya çalıştığımda vardığım sonuç sürekli "mutsuz olmak kaderi"...
örneğin türkiyedeki azınlıklarla ilgili, burada doğmuşsun kaç kuşaktır bu toprağın insanısın, bu dili konuşuyosun, komşun arkadaşın hep bu insanlar falan filan. asimile olmayışlarını da çok büyük takdirle karşılıyorum, ülkemizdeki azınlıkların bize kattıkları mimarisinden mutfağına, görgüsünden hoşgörüsüne vs herşeyi seviyorum, ve önemsiyorum ama konu bu değil, konuyu bireye indirgemek istiyorum. birey olarak bu azınlıklar, "azınlık" oldukları için "çoğunluğun" içinde mutlular mı? aileleri ve cemaatleri üzerlerinde büyük bir baskı kurmuşken, kendi cemaatleri dışından arkadaşlık kurmaları veya evlenmeleri engelleniyorken? bir kilisede vaftiz oluyorlar , kendi okullarında okuyorlar, ibadetlerini yapıyorlar, kendilerinden biri ile evleniyorlar, kendi yazlıklarında kendilerinden olanlarla tatil yapıyorlar, kendi aralarında kendi dillerini konuşuyorlar, hepsi için değil ama bir kısmı için konuşmak gerekirse türkçeyi dahi farklı bir ağızla konuşuyorlar. çoğunluğun içindeler ama izole olmuş bir hayat sürüyorlar, ve ben soruyorum kendime, eğer ben olsaydım bu şekilde mutlu olur muydum? sonuçta ermenistanla, yunanistanla veya israille veya her neyse hiçbir bağım yok, konuştuğum dil bile oralarınkinden farklılaşmış, bu toprak üzerinde doğmuşum, sadece din veya ırk ayrımı bunca izolasyona değiyor mu? bunun adı asimile olmamaksa bunun neresi iyi? aynı şey almanyadaki türkler vs için de geçerli, artık burayla bir bağları kalmamış, ama hala bir baskı var üzerlerinde, türklerle evleniyorlar, türk okullarına gidiyorlar falan filan...
yanlış anlaşılmasın, benim hiçbir şekilde kimseyle alıp veremediğim yok, sadece kendime sorduğumda bu cevapları alıyorum, ben rahatça istediğim insanla istediğim ilişkiyi kuramayacaksam, azınlık olduğum için itfaiyeci yahut polis olamayacaksam , belli okullara gitmeme önceden başkaları karar veriyorsa, ne mensup olduğum azınlığın dilini, ne de içinde yaşadığım çoğunluğun dilini tam anlamıyla konuşamıyorsam, dışlanıyorsam "asimile olmamak" neden??
edit: belki de mesele "bireyci" bakmakla ilgili düşününce.. olaya bireyci bakarsam tabi ki bu sonuçlara varmam normal, ama insanlar daha milliyetçi, yani erdemli bir biçimde bakıyorlar, kültürlerini, dinlerini ve dillerini korumak için yıllardır çaba gösteriyorlar, kendilerinden veriyorlar ve kimliklerini koruyorlar, "helal olsun" diyim ne denir bu durumda... ben yapmazdım.
söz konusu sözcük öbeği ilk bakışta sevimsiz görünse de ve yıllar yılı bize bunun kötü birşey olduğu öğretilmişse de benim kanaatim bunun o kadar da kötü birşey olmadığı yönünde.
çok genel bir bakış açısıyla, insanlar üzerinde büyüdükleri topraklar ve içinde yaşadıkları kültür içerisinde "mutlu" olmalıdırlar. yaşadığı yerde "mutsuz" olan kişi yer değiştirir, göç eder, veya savaşlar vs onu buna zorlar.. yer değiştirme beraberinde mutsuzluğu getirir, çünkü ortalama bir insanı ele alırsak , bu insan kendisininkinden değişik yaşam formları ve çok daha farklı insanlar olduğunu görmesiyle kendi hayatını ve yaşanan diğer hayatları kıyaslar ve "kıyas"ın sonuçları mutsuz edicidir...
bunu daha da geniş düşünürsek turizmi bile dahil edebiliriz, çünkü turistik yerlerde yaşayan yerli halk sürekli değişik yaşamlara tanıklık ediyor. ekonomik önemini bilmemnesini bir tarafa bırakırsak, turizm bence bütünüyle mutsuzluk veren bir sektör zaten.
almanyadaki türkler, fransadaki araplar, ingilteredeki afrikalılar veya türkiyedeki ermeniler, yahudiler... (tabi türkiyedekilerin durumu farklı onlar sonradan gelmediler, hep buradaydılar) hepsi azınlık, hepsi yaşadıkları yere kültürel bir farklılık katıyolar, birer renkler, birer zenginlikler. kimseyle bir alıp veremediğim yok ama bu azınlıklarla (sadece türkiyedekiler değil, diğerleri de) empati kurmaya çalıştığımda vardığım sonuç sürekli "mutsuz olmak kaderi"...
örneğin türkiyedeki azınlıklarla ilgili, burada doğmuşsun kaç kuşaktır bu toprağın insanısın, bu dili konuşuyosun, komşun arkadaşın hep bu insanlar falan filan. asimile olmayışlarını da çok büyük takdirle karşılıyorum, ülkemizdeki azınlıkların bize kattıkları mimarisinden mutfağına, görgüsünden hoşgörüsüne vs herşeyi seviyorum, ve önemsiyorum ama konu bu değil, konuyu bireye indirgemek istiyorum. birey olarak bu azınlıklar, "azınlık" oldukları için "çoğunluğun" içinde mutlular mı? aileleri ve cemaatleri üzerlerinde büyük bir baskı kurmuşken, kendi cemaatleri dışından arkadaşlık kurmaları veya evlenmeleri engelleniyorken? bir kilisede vaftiz oluyorlar , kendi okullarında okuyorlar, ibadetlerini yapıyorlar, kendilerinden biri ile evleniyorlar, kendi yazlıklarında kendilerinden olanlarla tatil yapıyorlar, kendi aralarında kendi dillerini konuşuyorlar, hepsi için değil ama bir kısmı için konuşmak gerekirse türkçeyi dahi farklı bir ağızla konuşuyorlar. çoğunluğun içindeler ama izole olmuş bir hayat sürüyorlar, ve ben soruyorum kendime, eğer ben olsaydım bu şekilde mutlu olur muydum? sonuçta ermenistanla, yunanistanla veya israille veya her neyse hiçbir bağım yok, konuştuğum dil bile oralarınkinden farklılaşmış, bu toprak üzerinde doğmuşum, sadece din veya ırk ayrımı bunca izolasyona değiyor mu? bunun adı asimile olmamaksa bunun neresi iyi? aynı şey almanyadaki türkler vs için de geçerli, artık burayla bir bağları kalmamış, ama hala bir baskı var üzerlerinde, türklerle evleniyorlar, türk okullarına gidiyorlar falan filan...
yanlış anlaşılmasın, benim hiçbir şekilde kimseyle alıp veremediğim yok, sadece kendime sorduğumda bu cevapları alıyorum, ben rahatça istediğim insanla istediğim ilişkiyi kuramayacaksam, azınlık olduğum için itfaiyeci yahut polis olamayacaksam , belli okullara gitmeme önceden başkaları karar veriyorsa, ne mensup olduğum azınlığın dilini, ne de içinde yaşadığım çoğunluğun dilini tam anlamıyla konuşamıyorsam, dışlanıyorsam "asimile olmamak" neden??
edit: belki de mesele "bireyci" bakmakla ilgili düşününce.. olaya bireyci bakarsam tabi ki bu sonuçlara varmam normal, ama insanlar daha milliyetçi, yani erdemli bir biçimde bakıyorlar, kültürlerini, dinlerini ve dillerini korumak için yıllardır çaba gösteriyorlar, kendilerinden veriyorlar ve kimliklerini koruyorlar, "helal olsun" diyim ne denir bu durumda... ben yapmazdım.
pamela spencein ilk albümünün son şarkısı, severim...
yıllar sonra görüştüğümüz o ilk gece
ikimiz de bir an durduk kaldık sessizce
geçmişte buluşamamış ateşli yollar
bir hastalığı var mıdır gibi korkular
elinde beliren dolu viski şişesi
konuştuğun dili anlamanın neşesi
çıplakken de güzel misin diyen bakışlar
emin olunca gözde beliren ışıltılar
senden önce böylesi olmadı dedin
beni de mi istanbullu zannettin?
tatlım seni çok seviyorum demek
daha güçlü sandığım maymunu öpmek
sonumuz olmadı küçük sevgilim
kim olduğumu hiç mi göremedin
evet evet aşkım diye bağırmak
karşımdakini ele geçirdim sanmak
bir arkadaşın evinde geçen ilk gece
gözlerinde okuduğum küçük endişe
birkaç hafta sonraki ilk buluşmamız
onlarca kez birbirimize kavuşmamız
senin için herşeyi yaparım adamım
senin için herşeyi yıkarım kadınım
gerçek aşkın getirdiği hızlı dürüstlük
bunun sende yarattığı büyük kötülük(!)
(nakarat tekrar)
yıllar sonra görüştüğümüz o ilk gece
ikimiz de bir an durduk kaldık sessizce
geçmişte buluşamamış ateşli yollar
bir hastalığı var mıdır gibi korkular
elinde beliren dolu viski şişesi
konuştuğun dili anlamanın neşesi
çıplakken de güzel misin diyen bakışlar
emin olunca gözde beliren ışıltılar
senden önce böylesi olmadı dedin
beni de mi istanbullu zannettin?
tatlım seni çok seviyorum demek
daha güçlü sandığım maymunu öpmek
sonumuz olmadı küçük sevgilim
kim olduğumu hiç mi göremedin
evet evet aşkım diye bağırmak
karşımdakini ele geçirdim sanmak
bir arkadaşın evinde geçen ilk gece
gözlerinde okuduğum küçük endişe
birkaç hafta sonraki ilk buluşmamız
onlarca kez birbirimize kavuşmamız
senin için herşeyi yaparım adamım
senin için herşeyi yıkarım kadınım
gerçek aşkın getirdiği hızlı dürüstlük
bunun sende yarattığı büyük kötülük(!)
(nakarat tekrar)
sinüzit olan talihsiz kişilerin devamlı kullanmak zorunda kaldıkları yararsız spray şeyi.
ayrıca yanımda uykuya dalma durumunda olan bi sevdicek yokken dahi dinlediğimde gaza gelip "please stay awake" diye yakarasım gelen güzeller güzeli şarkı.
ayrıca yanımda uykuya dalma durumunda olan bi sevdicek yokken dahi dinlediğimde gaza gelip "please stay awake" diye yakarasım gelen güzeller güzeli şarkı.
laid back grubunun bir parçası. sanırım eski bi şarkı ama bugünlerde sağda solda çok duyuyoruz. eğlenceli...
if you wanna ride
don’t ride the white horse
white horse
don’t ride the white horse
if you wanna be rich
you’ve gotta be a bitch
i said rich
bitch
if you wanna ride
ride the white pony
ride, ride the white pony
white pony, white pony
if you wanna ride
don’t ride the white horse
white horse
don’t ride the white horse
if you wanna be rich
you’ve gotta be a bitch
i said rich
bitch
if you wanna ride
ride the white pony
ride, ride the white pony
white pony, white pony
almanyada öğretmenlik yapan bir türk akrabam ile bu konuyu konuştuğumda bana almanyadaki türklerin bunu hiç de büyütmediğini, ancak türk siyasetçilerin kamuyounda avrupa düşmanlığı yaratmak için bas bas bağırıp, tantana çıkarttıkları bir mesele olduğunu söylemişti.
bana sorarsanız özgürlükler filan bi yere kadar, tabi ki bi insanın ana dilini konuşmayı asla yasaklayamazsın, bu zaten düşünülemez, ancak almanyada okullarda türk çocukları ile alman çocukları arasında gözle görülür bir performans farklılığı görülmekte, bunun en büyük sebebi ise evde başka dışarda başka bir dilin konuşulması sebebi ile bu çocukların her iki dili de tam manasıyla konuşamaması ve iki kültür arasında sıkışıp kalması. (bkz: acculturation)
tabi ki alman çocukları daha zeki, daha yetenekli, daha süper diye bi gerçek yok ortada, ancak yetiştirmenin de bu konuda büyük önemi var, türk aileler hem çocuk yetiştirme konusunda bilinçli değil, hem de kendi kimliklerini korumak isterken ne tam alman olarak büyüyor çocuklar, ne de tam türk olarak, çünkü o aileler farkında değiller ki türkiye de bıraktıkları gibi değil, değişiyor.
o çocuklar artık o topraklarda büyümüş, türkiye ile hiçbir bağları kalmamış, oranın insanı olacaklar ve olmalılar da. yasaklara karşıyım tabi, ama çocuklar okulda, sokakta türkçe değil almanca konuşmalılar, ve almancayı çok iyi bilmeliler, topluma entegre olabilmeleri ve bir kimlik kazanabilmeleri için bu şart. hem almanyadaki almanların kafalarındaki türk imajı yıkılmalı, hem de türkiyedeki türklerin kafalarındaki almancı imajı. yeri gelince "almanya zaten küçük türkiye" bilmemne havalarında gezmesini biliyoruz da, ordaki insanımızı buraya geldikleri zaman dışlıyoruz, beğenmiyoruz. almanyadaki türk nüfusu belki türkiyenin dış politikası açısından lehimize bir durum gibi görünebilir ama kaçıncı jenerasyon oldu, artık bu insanların kendilerini oraya ait hissetmeleri ve orası için çalışmaları gerekiyor. çünkü ister beğenin ister beğenmeyin, üzerinde doğdukları toprak orası, içtikleri su oranın suyu, yedikleri yemek oranın yemeği, konuşmaları gereken dil oranın dili, ait olmaları gereken kültür de oranın kültürü.. din veya ırk farklılığı belki ilk jenerasyon için tamam ancak bunca yıldan sonra hiçbir anlam ifade etmiyor...
bana sorarsanız özgürlükler filan bi yere kadar, tabi ki bi insanın ana dilini konuşmayı asla yasaklayamazsın, bu zaten düşünülemez, ancak almanyada okullarda türk çocukları ile alman çocukları arasında gözle görülür bir performans farklılığı görülmekte, bunun en büyük sebebi ise evde başka dışarda başka bir dilin konuşulması sebebi ile bu çocukların her iki dili de tam manasıyla konuşamaması ve iki kültür arasında sıkışıp kalması. (bkz: acculturation)
tabi ki alman çocukları daha zeki, daha yetenekli, daha süper diye bi gerçek yok ortada, ancak yetiştirmenin de bu konuda büyük önemi var, türk aileler hem çocuk yetiştirme konusunda bilinçli değil, hem de kendi kimliklerini korumak isterken ne tam alman olarak büyüyor çocuklar, ne de tam türk olarak, çünkü o aileler farkında değiller ki türkiye de bıraktıkları gibi değil, değişiyor.
o çocuklar artık o topraklarda büyümüş, türkiye ile hiçbir bağları kalmamış, oranın insanı olacaklar ve olmalılar da. yasaklara karşıyım tabi, ama çocuklar okulda, sokakta türkçe değil almanca konuşmalılar, ve almancayı çok iyi bilmeliler, topluma entegre olabilmeleri ve bir kimlik kazanabilmeleri için bu şart. hem almanyadaki almanların kafalarındaki türk imajı yıkılmalı, hem de türkiyedeki türklerin kafalarındaki almancı imajı. yeri gelince "almanya zaten küçük türkiye" bilmemne havalarında gezmesini biliyoruz da, ordaki insanımızı buraya geldikleri zaman dışlıyoruz, beğenmiyoruz. almanyadaki türk nüfusu belki türkiyenin dış politikası açısından lehimize bir durum gibi görünebilir ama kaçıncı jenerasyon oldu, artık bu insanların kendilerini oraya ait hissetmeleri ve orası için çalışmaları gerekiyor. çünkü ister beğenin ister beğenmeyin, üzerinde doğdukları toprak orası, içtikleri su oranın suyu, yedikleri yemek oranın yemeği, konuşmaları gereken dil oranın dili, ait olmaları gereken kültür de oranın kültürü.. din veya ırk farklılığı belki ilk jenerasyon için tamam ancak bunca yıldan sonra hiçbir anlam ifade etmiyor...
çok despot bi hoca olduğu ile ilgili duyumlar alınmıştır. ayrıca okan bayülgenin de hocasıdır.
pelage hatun olarak mı algılamamız gerektiğini, eğer öyleyse pelagenin ne demek olduğunu merak ettiğim bir nicke sahip bilgiç insan.
yapılmasının anlamı olup olmadığının, veyahut kokuşmuş bir festival olup olmadığının başka bir başlıkta tartışılması gerektiği, konuşulan şeyin zirve yapmak olduğu başlık.
ben de gelcem, beni almadan gitmeyin!!!!
çikolata ile de yaptığım görüşmeler sonucu ilk gün katılabileceğini belirtti ancak ikinci gün sınavı varmış gelemiycekmiş.
bunun dışında büyük ihtimal 4ever da orda olucak.
her yazarın yanında sözlük dışından da arkadaşları olacağını da hesaba katarsak zirve olmaktan çıkıp, baya kalabalık bi insan güruhu şelinde bir eğlenceye dönüşeceğini düşünüyorum!!
ben de gelcem, beni almadan gitmeyin!!!!
çikolata ile de yaptığım görüşmeler sonucu ilk gün katılabileceğini belirtti ancak ikinci gün sınavı varmış gelemiycekmiş.
bunun dışında büyük ihtimal 4ever da orda olucak.
her yazarın yanında sözlük dışından da arkadaşları olacağını da hesaba katarsak zirve olmaktan çıkıp, baya kalabalık bi insan güruhu şelinde bir eğlenceye dönüşeceğini düşünüyorum!!
pulp fiction ve rezervoir dogsun da içinde bulunduğu liste.
(bkz: notre dame de paris)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?