bir anda hayatımıza girdi “facebook” bana göre paylaşmak dünyası. paylaştıkça çoğalan sevgi dahi bok yemek mecburiyetine düştü paylaşılan bağlantıların yanında. ilk zamanlar o kadar önemsenmedi. komik videolar, beğenilen şarkılar vs paylaşılıyordu. güzelmiş lan dedirtti bizlere. çünkü güzeldi, zamanın geçmesine yardımcı oluyordu ama…
insanlar bir anda “arkadaşlar” kısmının yanında bir rakam olduğunu fark etti. artan her bir rakam popüler olmaya bir adım daha yaklaştırdı bizleri. daha sonra fotoğraf yorumlarının, beğenilme oranının aynı şekilde “ben sizden üstünüm” anlamına geldiğini anladık ya da öyle yorumladık. o kadar abartıldı ki özellikle bayanlar tarafından, sadece kendi fotoğrafının altına yorum yapsın diye şebelek bir arkadaşının fotoğrafına methiyeler düzdüler. “ilişki durumumu değiştirdim, beğenir misin?” sorusuyla karşılaştığımda durumun önemini anladım. profil sayfamıza yüzümüzden daha fazla önem göstermeye başladık. yüzde ki kusurlar teknoloji sayesinde giderilebilirdi ama oradaki eksiklikler ne kadar kompleksli olduğumuzu ve hastalıklı düşüncelerle yaşadığımızı fark ettirdi. amacına uygun olarak (eğlence) kullanılan zamanlarda paylaşılan bağlantılardan utanılıp sayfalar sıfırdan yenilendi, en az 5 beğeni alamayan fotoğraflar çaktırmadan silindi ve daha neler neler. hiç anlayamadan “@” furyası çıktı bir de. nerede olduğumuzu insanlara duyurma özlemimiz ne kadar çokmuş dedirtti bizlere. nedense sadece pahalı alışveriş merkezlerinde, kafelerde yazlık mekanlarda bulunduğumuzda yazdık @starbucks diye. @bodrum ları çok gördük ama @bağcılar diyene rast gelemedik. insanın kendini ispatlama arzusu yadırganamaz ya da eleştirilemez ama bunları oturduğumuz yerden klavye ile yalanlar savurarak ve zaten dünyanın sana vermiş olduklarını insanların gözüne sokarak yapmak ,hem de kendine hiçbir şey katmamış, dünya üzerinde ki herhangi bir felsefi akımdan ya da öğretiden bihaber insanların nietzsche’nin sözlerini paylaşarak ay ne kadar entelektüelimcilik oynaması içler acısı halimizi ortaya sermekte.
oh rahatladım.
insanlar bir anda “arkadaşlar” kısmının yanında bir rakam olduğunu fark etti. artan her bir rakam popüler olmaya bir adım daha yaklaştırdı bizleri. daha sonra fotoğraf yorumlarının, beğenilme oranının aynı şekilde “ben sizden üstünüm” anlamına geldiğini anladık ya da öyle yorumladık. o kadar abartıldı ki özellikle bayanlar tarafından, sadece kendi fotoğrafının altına yorum yapsın diye şebelek bir arkadaşının fotoğrafına methiyeler düzdüler. “ilişki durumumu değiştirdim, beğenir misin?” sorusuyla karşılaştığımda durumun önemini anladım. profil sayfamıza yüzümüzden daha fazla önem göstermeye başladık. yüzde ki kusurlar teknoloji sayesinde giderilebilirdi ama oradaki eksiklikler ne kadar kompleksli olduğumuzu ve hastalıklı düşüncelerle yaşadığımızı fark ettirdi. amacına uygun olarak (eğlence) kullanılan zamanlarda paylaşılan bağlantılardan utanılıp sayfalar sıfırdan yenilendi, en az 5 beğeni alamayan fotoğraflar çaktırmadan silindi ve daha neler neler. hiç anlayamadan “@” furyası çıktı bir de. nerede olduğumuzu insanlara duyurma özlemimiz ne kadar çokmuş dedirtti bizlere. nedense sadece pahalı alışveriş merkezlerinde, kafelerde yazlık mekanlarda bulunduğumuzda yazdık @starbucks diye. @bodrum ları çok gördük ama @bağcılar diyene rast gelemedik. insanın kendini ispatlama arzusu yadırganamaz ya da eleştirilemez ama bunları oturduğumuz yerden klavye ile yalanlar savurarak ve zaten dünyanın sana vermiş olduklarını insanların gözüne sokarak yapmak ,hem de kendine hiçbir şey katmamış, dünya üzerinde ki herhangi bir felsefi akımdan ya da öğretiden bihaber insanların nietzsche’nin sözlerini paylaşarak ay ne kadar entelektüelimcilik oynaması içler acısı halimizi ortaya sermekte.
oh rahatladım.
fenerbahçenin oto galeri işine girmesi gerektiğini gösteren nijeryalı vasat futbolcu.
neden aramıyorum artık sen de boş ver. ben, sen varsın diye seviyorum seni inan bana aslında o kadar da güzel değilsindir belki. yok saçmaladım şimdi. oradasın işte biliyorum çok da uzak sayılmazsın ki. ailesinden gelen "ekmek al gel hadi" talimatını yerine getirmeye üşenen çocuklar gibisin. erteliyorsun beni. ya gideceksin ekmek almaya ya da odanda yalnız yiyeceksin bu akşam. gitmezsin diye çok korkuyorum. asıl korkumun seni cezalandıramamak olmasından korkuyorum.
sen anlamazsın, ben seni varsın diye seviyorum.
kocaman ellerine, en az benimkiler kadar kıllı kollarına bakmadan çocuk taklidi yaparak sevimli görünme çabası.
gecenin şu vakti merakla davetiyesini aramakta olduğum platform.
bırakılmıyor. ben bu gün bunu gördüm diplomadan daha önemliymiş gibi.
3 boyutlu versiyonunun kesinlikle sinemada izlenmesi gereken film. gerek efektler gerekse kurgu gayet başarılı. bir de topuklu ayakkabılarıyla dünyayı kurtaran sarışın ablanın güzelliği tanrı bu sefer abartmış dedirtmiştir.
öğrenciyken kanırtır.
iş bu raddeye vardığına göre şike doğru . kesin deliller olmadan böyle nüfuzlu bir adamın tutuklanması affedersin göt ister.
tutuklu vekillerin akıbetiyle ilgili tek bir açıklama bulunmayan mutabakattır. tükürdüklerini yaladılar
doğmak
en zoru biranın soğuma anını beklemektir.
düşünmek. düşündüğünü düşünmek. düşündüğünü, düşünüyor olmanı düşünmek. ne kadar zamandır yalnız kalındığına bağlı olarak uzar gider.
bence acun buna "çık saçmala oğlum, türk halkı saçmalıklara bayılır sen de yürür gidersin" demiş. bakalım ilk hangi sivri zekalı yapımcı buna program falan sunduracak merakla bekliyorum.
lise yıllarındayken pek fazlaca kullandığımız metodlar. ceketin ön düğmeleri sayesinde görünmezlik pelerini ile yarışabilirdim.
uzun bir süre sonra kavuştuğum güzide şehrim.
istanbulun berbat trafiği, anlayışsız insanları ve merkezler arası uzaklığından sonra çok iyi geldi. o kadar küçük ve şirin geliyor ki gözüme her yere yürüyerek gidesim var.
istanbulun berbat trafiği, anlayışsız insanları ve merkezler arası uzaklığından sonra çok iyi geldi. o kadar küçük ve şirin geliyor ki gözüme her yere yürüyerek gidesim var.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?