söylenecek çok şey var. kısa kesmek gerek. kısaca; şerif görenin "askerin dönüşü"nü hatırlayalım. buradan fasosu var zaten. kısa keseyim; benjaminin deyişiyle, "biçim içeriği belirlemez." resimli romanlar gibi filmlere çok deli zatlar var. işte onları etkiler, sarsar bu filmler. söylediklerim şimdilik bu kadar, şimdilik. ama bitmedi.
3. dünya ülkeleri böyle numaraları çok yiyiyor: "tek şilik dev kadro"ymuş. yıldızı sönmüş komedyen hadi lan oradan.
hayatım filmlerin içinde geçtiği için bilirim. izlemediğim filmlerin sayısı, izlediklerimin %10unu kadardır. beyoğlunda sabah sabah şarhoş kafayla izlemiştim. net tespit: baya ayıltıcı oldu. merrmi gibi film. hele şu diyaloglar; "bu maskenin altında etten daha fazlası var. bu maskenin altında bir fikir var, bay creedy. ve fikirlere kurşun işlemez."
vaktiyle "ayakta takımı arası"nda oyununda izlememiştim. "aktör" adında bir rolü oynuyordu. bütün bir oyunca hiç konuşmadan oynamıştır. sahnede korkunç bir aurası vardı. oyunculuğunun gücünü hayatın kalbinden söke söke almış şahane adamdır.
kapüste çıplak ayaklar filminde oyunculuğu yerlerde sürünür. az gelişmiş ülkelerde sıradan oyunculuk yapabilir. o kadar.
bütün gücünü öfkesinden alır. çok güçlü bir öfkeye sözlenmiş kelimelerin, cümlelerinin yazarıdır. yazılarının tiryakisiyim ta ankaradan beri. içtiğimiz çayların haddi hesabı yoktur. varolsun, sağolsun.
fiyakalı bir sokak alimidir.
trtde kendi programında ağlamış. ağlayan biri görsem hep aynı şeyi söylerim: "ağla, ağladıça güzelleşeceksin". bu tipler hep hayatı parlatacağını sanarlar ama bilmezler ki hayatın parlatılacak bir tarafı yok.
"aksam raporu", tıpkı bilgi sözlük gibi. zaman zaman geliyorum. pusuya yatmış yazarlar var. tuhaf bir sözlük. yazmaya devam edeceğim. armağanım olsun.
hayatımın iki yılını bu kadının izlerinin peşinden koşarak harcadım. feriköy mezarlığında defin kayıtlarında ölüm nedeni "diyabet" olarak yazar. ama bulunduğu yerde bir mezar taşı bile yoktur.
hayatı trajedi ötesidir. babası abdülhamitin doktoru, annesi muzikayi humayunun şefidir. konaklarda fransız mürebbiyeleriyle büyümüştür. en son beyoğlu suriye hanında yapayalnız ölmüştür.
hayatı trajedi ötesidir. babası abdülhamitin doktoru, annesi muzikayi humayunun şefidir. konaklarda fransız mürebbiyeleriyle büyümüştür. en son beyoğlu suriye hanında yapayalnız ölmüştür.
okuduğum her an yeni şeyler öğrenmenin ötesinde beni şaşırtan mucize kadındır. tiryakisiyim yazmış olduğu her kelimenin. iyi ki yaşamış, iyi ki varmış, iyi ki okumuşum.
sözcükleri mermi gibi kullanan yazardır. dokuz eylül hukuk fakültesini terk etmiş, ege üniversitesinde sanat tarihi okumaya koyulmuş orayıda sevmemiştir. istanbulda ilk gerdiği tarlabaşı semtinde bekir tarık beyin malikasinde kalmıştır. radikal dış haberlerde gece çalışmıştır. bekir tarık beyle "1001 kokteyl" kitabını içkileri eve toplayarak deneyerek yazmışlardır. "tol" ilk rüyasıydı. çok uğraştı. yaza yaza romanını hizaya getirdi. şahidim. on numaradır.
velhasıl keyifli bir dost, sıkı bir yoldaş, sağlam içicidir.
velhasıl keyifli bir dost, sıkı bir yoldaş, sağlam içicidir.
kamerasını; yalnızlığa, yolculuğa ve arayışa çevirmiş nadide yönetmen. "türk sineması, edebiyattan koptuğu için yüzünü kaybediyor" diyen nadide yönetmen. onun gidişiyle sadece sinema değil, hayat kaybetmiştir.
"seni de bu ülkeye getirmezlerse / beni de bu ülkeye gömmesinler"
beton kafalar topluluğu. şimdilik bu kadar.
bir kaç romanını okumuş bir okur olarak; edebiyatın kökeninin "edep"ten geldiğini düşünürsek bu zat’ın hala yazmakta ısrar etmesini bu kökene aykırı bir durum olarak görüyorum. hadi bu adam yazıyor, yayınlatmak istiyor, yayınlatıyorda, "editörlük" denen müessese bu kadar da ayağa düşürülmez ki be kardeşim.
önüne gelenin yazar, karşılaştığın herkesin iki laftan sonra yeni bir projesini anlatmaya başladığı dünyada şimdi biri çıkıp, "ne var canım yazsın işte" demesi tahammül sınırlarımı inflak ettiriyor.
önüne gelenin yazar, karşılaştığın herkesin iki laftan sonra yeni bir projesini anlatmaya başladığı dünyada şimdi biri çıkıp, "ne var canım yazsın işte" demesi tahammül sınırlarımı inflak ettiriyor.
arnavutköyde "eylül"de sahneye çıktığı gecelerde dinlerken, hiç sabah olmayacak gibiydi. tülay germandan sonra bu ülkeye gelmiş en özel sestir.
yaşadığı evi ziyaret ettiğimde çalışma odasında halının ortasının yol olduğunu gördüğümde oradaki görevliye sormuştum: "neden böyle?" görevi kısa ve öz bir yanıt vermişti: "üstad, kitap okurken yürürmüş."
ece ayhanın deyişiyle: "o kanatları büyük, uçmayan bir albatrostu."
bi de, bi de, bi de; bu kadın bütün kitaplarıyla hayatımı mahvetmiştir!
bi de, bi de, bi de; bu kadın bütün kitaplarıyla hayatımı mahvetmiştir!
kerime nadir, m. tahsin berkant kitaplarını aratmayacak melodram yapısına ve kalıplarına sahip film. ya bi insan leo carax, tony gatlif ya da ne bileyim amir naderi filmleri izlesinlerde bu "incir reçeli" denen pelikül tasarımına bi de öyle baksınlar derim. ama nerede...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?