1954 yılında karsta doğdu, 4 eylül 1994 tarihinde istanbulda yaşamına son verdi. ardahan yatılı bölge ilkokulunu, kars kazım karabekir öğretmen okulunu ve istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi türk dili bölümünü bitirdi.
siyasal kimliğinden ötürü 1979-1981 yılları arasında gözaltında kaldı. 1983-1989 yılları arasında istanbuldaki cezaevlerinde tutuklu kaldı. 1989 yılında çağrı adlı kitabı toplatıldı ve hakkında iki ayrı dava açıldı. şiirleri cezaevi günlerinde çeşitli dergilerde yayımlandı. 1991 yılında "susma" kararı aldı. toplumsal yurt ve dünya tarihini, bireyi yok saymadan sorgulayan, dilin olanaklarını çarpıcı imge derinliğine götüren, duygu debisi yoğun şiirler yazdı.
29 ağustos 2004 tarihli gazete haberi
"26 yaşındaki özge dirik, oturduğu apartmanın 10’uncu katındaki dairesinden atlayarak yaşamına son verdi. polisler, dirik’in dairesinde yaptıkları incelemelerde kapıda zorlama ve evde boğuşma izi olmadığını söylediler. komşuları dirik’in daha önce de intihara teşebbüs ettiğini iddia ettiler. özge dirik’in intihar etmeden önce mektup bıraktığı bildirildi. dirik’in ‘vasiyetimdir’ diye başladığı mektubunda daha önce yazdığı 30 şiirin başlıklarını sıralayıp bunların bir kitapta toplanmasını ve kitabın bir nüshasının mezarına gömülmesini istediği belirtildi. "
"26 yaşındaki özge dirik, oturduğu apartmanın 10’uncu katındaki dairesinden atlayarak yaşamına son verdi. polisler, dirik’in dairesinde yaptıkları incelemelerde kapıda zorlama ve evde boğuşma izi olmadığını söylediler. komşuları dirik’in daha önce de intihara teşebbüs ettiğini iddia ettiler. özge dirik’in intihar etmeden önce mektup bıraktığı bildirildi. dirik’in ‘vasiyetimdir’ diye başladığı mektubunda daha önce yazdığı 30 şiirin başlıklarını sıralayıp bunların bir kitapta toplanmasını ve kitabın bir nüshasının mezarına gömülmesini istediği belirtildi. "
aday
önce, istediğimiz gibi biri misiniz bakalım?
takma gözün,
takma dişlerin, koltuk değneğin,
askın, çengelin,
takma göğüslerin
ya da bir eksiğin olduğunu gösteren dikişlerin
var mı?
yok mu?
öyleyse ne verebiliriz sana?
ağlama.
aç elini.
boş mu?-boş. al sana onu dolduracak,
çay getirecek,
baş ağrılarını geçirecek ve ne dersen yapacak
bir el.
evlenir misin?
garantisi var,
kapar açık kalmışsa gözlerin
ve eriyip gider kederinden.
yeni bir parti çıkarmak üzereyiz tuzdan.
bakıyorum çırılçıplaksın.
bu elbiseye ne dersin
siyah ve sert biraz, ama iyi oturdu üzerine.
evlenir misin?
su geçirmez, dayanıklı her şeye, ateşe,
damı delip geçen bombaya.
inan bana, bunun içinde gömerler seni mezara.
kafana gelince, kusura bakma ama, kafan boş.
tam sana göre biri var elimde.
gel şekerim, çık dolaptan.
evet, ne dersin buna?
kâğıt gibi bembayaz başlangıçta,
ama yirmi beş yılda gümüş,
altın olur elli yılda.
canlı bir bebek neresinden baksan.
dikiş diker, yemek yapar,
konuşur, konuşur, konuşur.
çalışır durumda, hiçbir eksiği yok.
açılmış yaran varsa, yara lapası.
gözün varsa, bir görüntü gözüne.
evlât, bu senin için son kurtuluş fırsatı.
evlenir misin, evlenir misin, evlenir misin?
önce, istediğimiz gibi biri misiniz bakalım?
takma gözün,
takma dişlerin, koltuk değneğin,
askın, çengelin,
takma göğüslerin
ya da bir eksiğin olduğunu gösteren dikişlerin
var mı?
yok mu?
öyleyse ne verebiliriz sana?
ağlama.
aç elini.
boş mu?-boş. al sana onu dolduracak,
çay getirecek,
baş ağrılarını geçirecek ve ne dersen yapacak
bir el.
evlenir misin?
garantisi var,
kapar açık kalmışsa gözlerin
ve eriyip gider kederinden.
yeni bir parti çıkarmak üzereyiz tuzdan.
bakıyorum çırılçıplaksın.
bu elbiseye ne dersin
siyah ve sert biraz, ama iyi oturdu üzerine.
evlenir misin?
su geçirmez, dayanıklı her şeye, ateşe,
damı delip geçen bombaya.
inan bana, bunun içinde gömerler seni mezara.
kafana gelince, kusura bakma ama, kafan boş.
tam sana göre biri var elimde.
gel şekerim, çık dolaptan.
evet, ne dersin buna?
kâğıt gibi bembayaz başlangıçta,
ama yirmi beş yılda gümüş,
altın olur elli yılda.
canlı bir bebek neresinden baksan.
dikiş diker, yemek yapar,
konuşur, konuşur, konuşur.
çalışır durumda, hiçbir eksiği yok.
açılmış yaran varsa, yara lapası.
gözün varsa, bir görüntü gözüne.
evlât, bu senin için son kurtuluş fırsatı.
evlenir misin, evlenir misin, evlenir misin?
kenar
kadın mükemmeliğe erişti
ölü
bedeni bir zafer gülümsemesi takınmış
bir yunan gerekliliği yanılsaması
tuğunun kakmalarında akmakta,
çıplak
ayağı konuşuyor adeta:
yol buraya kadardı, artık bitti.
her ölü çocuğa beyaz bir yılan dolanmıs.
artık boşalmiş,
küçük süt fışkırtıcılarina da birer tane.
katlayıp kaldırmıs onları geri vücuduna
bozulmaya yüz tutan bir bahçede
gece çiçeklerinin tatlı,
derin boğazından gelen kokular kanarken
kapanan bir gülün yaprakları gibi.
ayın üzülmesine gerek yok,
kemikten kapşonunun içinden bakıyor.
böyle şeylere alışkındır o.
karalıklarını takırdatıyor ve peşinden sürüklüyor
kadın mükemmeliğe erişti
ölü
bedeni bir zafer gülümsemesi takınmış
bir yunan gerekliliği yanılsaması
tuğunun kakmalarında akmakta,
çıplak
ayağı konuşuyor adeta:
yol buraya kadardı, artık bitti.
her ölü çocuğa beyaz bir yılan dolanmıs.
artık boşalmiş,
küçük süt fışkırtıcılarina da birer tane.
katlayıp kaldırmıs onları geri vücuduna
bozulmaya yüz tutan bir bahçede
gece çiçeklerinin tatlı,
derin boğazından gelen kokular kanarken
kapanan bir gülün yaprakları gibi.
ayın üzülmesine gerek yok,
kemikten kapşonunun içinden bakıyor.
böyle şeylere alışkındır o.
karalıklarını takırdatıyor ve peşinden sürüklüyor
hastaneden dışarı çıkan bir yarayım.
taburcu edilen bir yara.
geride bıraktım sağlığımı. bana bağlı kalacak
birini terkediyorum:
bandajları çözer gibi çözüyorum parmaklarını: gidiyorum.
taburcu edilen bir yara.
geride bıraktım sağlığımı. bana bağlı kalacak
birini terkediyorum:
bandajları çözer gibi çözüyorum parmaklarını: gidiyorum.
yapraktan bir tabakta bir salyangozun yazısı mı o?
bana değil. kabul etme.
bir konserve kutuda asetik asit mi var?
kabul etme. hakiki değil.
içinde bir güneşle altın bir yüzük mü o?
yalanlar. yalanlar ve keder.
yaprağın üstünde kırağı, saflık.
bir demlik kendi kendine konuşuyor ve çatlıyor
tepesinde,
dokuz kara alp dağının.
aynalarda bir rahatsızlanma
deniz gri çocuğunu sallıyor
aşk, aşk, işte benim mevsimim.
bana değil. kabul etme.
bir konserve kutuda asetik asit mi var?
kabul etme. hakiki değil.
içinde bir güneşle altın bir yüzük mü o?
yalanlar. yalanlar ve keder.
yaprağın üstünde kırağı, saflık.
bir demlik kendi kendine konuşuyor ve çatlıyor
tepesinde,
dokuz kara alp dağının.
aynalarda bir rahatsızlanma
deniz gri çocuğunu sallıyor
aşk, aşk, işte benim mevsimim.
dikenli tellere takıldı kaldı
ich, ich, ich, ich
güçlükle konuşurdum
her almanı sen sanırdım
hele o yüz kızartıcı dilin
bir lokomotif, beni bir yahudi gibi
çuf çuf alıp götüren bir lokomotif
dachauya, aushwitze, belsene
yahudi gibi konuşmaya başladım
sanırım bir yahudi olabilirim.
şiirin sonunda ise babasına şöyle seslenir:
baba, babacığım, alçak herif,
seninle işim bitti.
ich, ich, ich, ich
güçlükle konuşurdum
her almanı sen sanırdım
hele o yüz kızartıcı dilin
bir lokomotif, beni bir yahudi gibi
çuf çuf alıp götüren bir lokomotif
dachauya, aushwitze, belsene
yahudi gibi konuşmaya başladım
sanırım bir yahudi olabilirim.
şiirin sonunda ise babasına şöyle seslenir:
baba, babacığım, alçak herif,
seninle işim bitti.
"ölmek bir sanattır
her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi,
öyle ustaca ki insana korkunç geliyor
öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor
bu konuda iddialıyım sanırım."
her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi,
öyle ustaca ki insana korkunç geliyor
öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor
bu konuda iddialıyım sanırım."
eserleri
şiir
• the colossus (1960)
• ariel (1965)
• crossing the water (1971)
• winter trees (1972)
• the collected poems (1981)
düz yazı
• the bell jar (1963)
• letters home (1975)
• johnny panic and the bible of dreams (1977)
• the journals of sylvia plath (1982)
• the magic mirror (1989)
• the unabridged journals of sylvia plath
çocuk kitapları
• the red book (1976)
• the it-doesn’t-matter-suit (1996)
• collected children’s stories (ingiltere, 2001)
• mrs. cherry’s kitchen (2001)
türkçeye çevrilen eserleri
• ariel, (imge kitabevi)
• johnny panik ve rüyaların kutsal kitabı, (altıkırkbeş yayınları)
• sırça fanus, (can yayınları)
• üç kadın, (oğlak yayıncılık)
• sylvia plath’in günceleri, (oğlak yayıncılık)
şiir
• the colossus (1960)
• ariel (1965)
• crossing the water (1971)
• winter trees (1972)
• the collected poems (1981)
düz yazı
• the bell jar (1963)
• letters home (1975)
• johnny panic and the bible of dreams (1977)
• the journals of sylvia plath (1982)
• the magic mirror (1989)
• the unabridged journals of sylvia plath
çocuk kitapları
• the red book (1976)
• the it-doesn’t-matter-suit (1996)
• collected children’s stories (ingiltere, 2001)
• mrs. cherry’s kitchen (2001)
türkçeye çevrilen eserleri
• ariel, (imge kitabevi)
• johnny panik ve rüyaların kutsal kitabı, (altıkırkbeş yayınları)
• sırça fanus, (can yayınları)
• üç kadın, (oğlak yayıncılık)
• sylvia plath’in günceleri, (oğlak yayıncılık)
1932 yılında alman bir baba ve abdli bir anneden, massachusettste doğdu. profesör olan babası 1940 yılında öldü. plath ilk şiirini 8 yaşında yayımladı.
plath, hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla boğuştu. 1950 yılında bursla girdiği smith collegedeki ikinci yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirdi ve bir akıl hastanesine yatırıldı. 1955te smith collegeden summa cum laude derece ile mezun oldu.
kazandığı fulbright bursuyla cambridge üniversitesine giderek çalışmalarını burada sürdürdü ve şiirlerini üniversitenin öğrenci gazetesi olan varsityde yayımladı. plath burada 1956 yılında evleneceği ingiliz şair ted hughesla tanıştı. evliliklerinin ardından bostonda yaşamaya başladılar. plath, hamile kaldıktan sonra ise ingiltereye geri döndüler.
plath ve hughes, londrada kısa süre yaşadıktan sonra north tawtona yerleştiler. çiftin sorunları bu dönemde başladı ve ilk çocuklarının doğumundan kısa süre sonra sylvia plath londraya geri dönerek boşanma işlemlerini başlattı.
kiraladığı evin eskiden ingiliz şair w.b. yeatse ait olduğunu öğrenen plath bunu iyi bir işaret olarak değerlendirdi. 1962 - 63 kışı plath için çok zor geçti. 11 şubat 1963te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattı ve kafasını fırının içine sokarak intihar etti.
intiharıyla ilgili olarak kocası ted hughes eleştirilere maruz kaldı. hughes yıllarca bu konuda konuşmadı. daha sonra anılarını yayımladı.
plath, hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla boğuştu. 1950 yılında bursla girdiği smith collegedeki ikinci yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirdi ve bir akıl hastanesine yatırıldı. 1955te smith collegeden summa cum laude derece ile mezun oldu.
kazandığı fulbright bursuyla cambridge üniversitesine giderek çalışmalarını burada sürdürdü ve şiirlerini üniversitenin öğrenci gazetesi olan varsityde yayımladı. plath burada 1956 yılında evleneceği ingiliz şair ted hughesla tanıştı. evliliklerinin ardından bostonda yaşamaya başladılar. plath, hamile kaldıktan sonra ise ingiltereye geri döndüler.
plath ve hughes, londrada kısa süre yaşadıktan sonra north tawtona yerleştiler. çiftin sorunları bu dönemde başladı ve ilk çocuklarının doğumundan kısa süre sonra sylvia plath londraya geri dönerek boşanma işlemlerini başlattı.
kiraladığı evin eskiden ingiliz şair w.b. yeatse ait olduğunu öğrenen plath bunu iyi bir işaret olarak değerlendirdi. 1962 - 63 kışı plath için çok zor geçti. 11 şubat 1963te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattı ve kafasını fırının içine sokarak intihar etti.
intiharıyla ilgili olarak kocası ted hughes eleştirilere maruz kaldı. hughes yıllarca bu konuda konuşmadı. daha sonra anılarını yayımladı.
son mektubundan:
"aslında bütün mesele neydi?
hani, ‘hayatın neresinden dönülse kardır’ dizesi var ya nilgün’ün, canım benim, ben yaşamın neresinden döneceğimi çoktan belirlemiştim. nilgün marmara’nın 29 yaşında, s. plath’in şubat ayında intihar etmesi, benim de 29. yaşımın 29 şubatında intihar etmemi gerektirmezdi. ama madem ki yaşamda kalmaya kendimi ikna edemiyordum, o zaman bir tarih belirlemeliydim ve 29. yaşımın 29 şubatını seçtim. bu yüzden ‘şubatta saklambaç’a bir yığın başka sırla birlikte intihar edeceğim tarihi de gizlemiştim. ne var ki, kitabımı bir türlü bastıramadım (o kitabı görmeden ölmek bana nasıl acı veriyor bilemezsiniz). ama şimdi...
ama şimdi yaşamımın bu ayrım noktasında hiçbir yerde huzur bulamadığıma göre bu tarihi bekleyecek gücüm de kalmadı. hem zebercet de belirlediği tarihten önce intihar etmemiş miydi? (kimbilir belki kendimle barışabilseydim...)
yerleşik yabancı’ydım her yere metin abi... sen yanarak öldün ve ben ne yangınlar geçirdim sana ulaşabilmek için.
daha ne kadar dayanabilirdim, herkesin bir başkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaşama?
tüm arkadaşlarımı ve sevgilim meral’i çok seviyorum.
beni affedin."
"aslında bütün mesele neydi?
hani, ‘hayatın neresinden dönülse kardır’ dizesi var ya nilgün’ün, canım benim, ben yaşamın neresinden döneceğimi çoktan belirlemiştim. nilgün marmara’nın 29 yaşında, s. plath’in şubat ayında intihar etmesi, benim de 29. yaşımın 29 şubatında intihar etmemi gerektirmezdi. ama madem ki yaşamda kalmaya kendimi ikna edemiyordum, o zaman bir tarih belirlemeliydim ve 29. yaşımın 29 şubatını seçtim. bu yüzden ‘şubatta saklambaç’a bir yığın başka sırla birlikte intihar edeceğim tarihi de gizlemiştim. ne var ki, kitabımı bir türlü bastıramadım (o kitabı görmeden ölmek bana nasıl acı veriyor bilemezsiniz). ama şimdi...
ama şimdi yaşamımın bu ayrım noktasında hiçbir yerde huzur bulamadığıma göre bu tarihi bekleyecek gücüm de kalmadı. hem zebercet de belirlediği tarihten önce intihar etmemiş miydi? (kimbilir belki kendimle barışabilseydim...)
yerleşik yabancı’ydım her yere metin abi... sen yanarak öldün ve ben ne yangınlar geçirdim sana ulaşabilmek için.
daha ne kadar dayanabilirdim, herkesin bir başkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaşama?
tüm arkadaşlarımı ve sevgilim meral’i çok seviyorum.
beni affedin."
gündelikçi
güneş biraz önce anımsadı, uysal bakışlarını
odanın burukluğuna sığınan kedinin ve ağlayan
bir kadının ince bir ezgiyle dinen sesini,
perdenin kımıldarken söylediği ve eline
dudağında gülümseyen sözcüklerin sayıklarken
değmesini, sonra aydınlattı gecenin telaşında. ki kadın
acının sözcüğüydü yeryüzünde,
düşyüzüne serptiği bir avuç suyla uyandığında.
bacaklarında bir intihar cesaretiyle oturduğu
pervaza gün ansızın taşıdı onu, sayıklayarak
ve sarkarak sildiği cama. içine usulca yerleşen
ve üzerine oynanan oyunları görmeyen bir körebe
uğrun uğrun öldürdü onu, temizlerken
kirlendiğini düşünerek bu varsıl evleri.
bu yüzden cama yansıyan siluetini göremedi
ve dinleyemedi her cam sildiğinde kendisine
fısıldayan sözlerini...
güneş biraz önce anımsadı, uysal bakışlarını
odanın burukluğuna sığınan kedinin ve ağlayan
bir kadının ince bir ezgiyle dinen sesini,
perdenin kımıldarken söylediği ve eline
dudağında gülümseyen sözcüklerin sayıklarken
değmesini, sonra aydınlattı gecenin telaşında. ki kadın
acının sözcüğüydü yeryüzünde,
düşyüzüne serptiği bir avuç suyla uyandığında.
bacaklarında bir intihar cesaretiyle oturduğu
pervaza gün ansızın taşıdı onu, sayıklayarak
ve sarkarak sildiği cama. içine usulca yerleşen
ve üzerine oynanan oyunları görmeyen bir körebe
uğrun uğrun öldürdü onu, temizlerken
kirlendiğini düşünerek bu varsıl evleri.
bu yüzden cama yansıyan siluetini göremedi
ve dinleyemedi her cam sildiğinde kendisine
fısıldayan sözlerini...
yara bandi
gün gizini sürdü sessizliğe, konuğunu
bütün gece bekleyen sokak ışıklarına,
kaldırımlara. ben sesini duydum yüzünde
ağlayan kedinin, acısını anladım ve annemi
anımsadım, bacağını saklayan basma eteği
görünce yara bandı satan kızın.
sarıydı teni ve kirliydi elleri. bir gecenin
kondusu yürümüştü gözlerindeki kısa
patikada. çocukluğunu oyuncak bir trenden
çıkarıp taşını sulamıştı kaldırımların.
ve anlamıştı: insanlığın yarası olan
varlığıyla en çok yarasını sarmayı
gereksindiğini insanların.
“yara bandı alın” mı diyordu yoksa
“beni sarın” mı? anlayamadım.
gün gizini sürdü sessizliğe, konuğunu
bütün gece bekleyen sokak ışıklarına,
kaldırımlara. ben sesini duydum yüzünde
ağlayan kedinin, acısını anladım ve annemi
anımsadım, bacağını saklayan basma eteği
görünce yara bandı satan kızın.
sarıydı teni ve kirliydi elleri. bir gecenin
kondusu yürümüştü gözlerindeki kısa
patikada. çocukluğunu oyuncak bir trenden
çıkarıp taşını sulamıştı kaldırımların.
ve anlamıştı: insanlığın yarası olan
varlığıyla en çok yarasını sarmayı
gereksindiğini insanların.
“yara bandı alın” mı diyordu yoksa
“beni sarın” mı? anlayamadım.
kağittan gemi
üstüne yaşamın serdiği perdeyle
geliyor ipi kadın, inceldiği yere
acısını asıyor ve bakıyor üstünden
perdenin: evreni beyazlarcasına
kirleniyor çamaşırı işçinin
sonra yıkıyor onları karısı ve asıyor
kendisini de asarak aynı çamaşır
ipine. içi kirli su dolu çamaşır
leğeni kalıyor geride. bir de umudunu
kağıttan bir gemiye yükleyen
ve suda yüzdüren çocuk
üstüne yaşamın serdiği perdeyle
geliyor ipi kadın, inceldiği yere
acısını asıyor ve bakıyor üstünden
perdenin: evreni beyazlarcasına
kirleniyor çamaşırı işçinin
sonra yıkıyor onları karısı ve asıyor
kendisini de asarak aynı çamaşır
ipine. içi kirli su dolu çamaşır
leğeni kalıyor geride. bir de umudunu
kağıttan bir gemiye yükleyen
ve suda yüzdüren çocuk
çiçek
toprağa değen su dokununca anlatır
elinde kalan mektubu, durula
gözlerini sakındığın yarına
çiçek sandığın kadar açacaktır
sorma mektubun huyu böyle, yoksa
kim benzetir harfleri, toprağa deyen suya
ben benzetiyorum işte, bir de elini
dokununca mektubun ruhuma
toprağa değen su dokununca anlatır
elinde kalan mektubu, durula
gözlerini sakındığın yarına
çiçek sandığın kadar açacaktır
sorma mektubun huyu böyle, yoksa
kim benzetir harfleri, toprağa deyen suya
ben benzetiyorum işte, bir de elini
dokununca mektubun ruhuma
veronikanın üçüncü yaşamı
liliye
bir dize burkulup düştü dizlerine ve
kaldırdın düşlerine sokma çıkma yasağını.
sonra çekip uzattın saçlarını, başında
tinerci bir çocuğun esrikliği, saçlarındaki
trafikte sıkıştı ruhunun parmakları. oysa
yanlış adreslerde kaybolan mektubun
uğradığı son yerdin ve üşüdüğü rüzgar-
gülü handiyse dönmüş mevsimin ki,
yıkıyorsun- suskunluğunu sesinin.
ve yelkovan sessizce geçiyor yanımızdan.
ben çifte yaşamıyla saklıyorum
içimden içine savrulan veronikayı.
ama bir cinayet gibi istemesek de kendisine
dönen faili, her öldürüşünde bize dönen ve
uzun süren bir intihar oluyort yaşam.
saçlarının tokası gibi akıyor düş-
gülü handiyse açmış bahçenin ki,
susyorsun- yıkıntısına bedeninin.
sonra hevesini saklıyorum, incinmiş
ve incile bürünmüş kalbinin.
liliye
bir dize burkulup düştü dizlerine ve
kaldırdın düşlerine sokma çıkma yasağını.
sonra çekip uzattın saçlarını, başında
tinerci bir çocuğun esrikliği, saçlarındaki
trafikte sıkıştı ruhunun parmakları. oysa
yanlış adreslerde kaybolan mektubun
uğradığı son yerdin ve üşüdüğü rüzgar-
gülü handiyse dönmüş mevsimin ki,
yıkıyorsun- suskunluğunu sesinin.
ve yelkovan sessizce geçiyor yanımızdan.
ben çifte yaşamıyla saklıyorum
içimden içine savrulan veronikayı.
ama bir cinayet gibi istemesek de kendisine
dönen faili, her öldürüşünde bize dönen ve
uzun süren bir intihar oluyort yaşam.
saçlarının tokası gibi akıyor düş-
gülü handiyse açmış bahçenin ki,
susyorsun- yıkıntısına bedeninin.
sonra hevesini saklıyorum, incinmiş
ve incile bürünmüş kalbinin.
ararken
ezginin kederini dinledim
daktilonun sesini
anımsadım düş kırgını seni
anı yitti
gece
bıraktı çalar saate sessizliğini
masaya
kitaplara
biraz önce giden sesinin yokluğuna
bir hüzün ele verdi seni
gözlerinde görünüp yitiveren
ve özlemini bırakıp gitti
yastığındaki yüzün
serinliğinden başka bir şey
giymedim oysa yağmurun
durdum sokakta
sakınımlı ve ıslak
saçların dokundu çıplak omuzlarıma
anımsadım büyücünün kristal küreye baktığı gibi
bilyeme bakarken çocukluğumu
ve beni sakladı gece
saydam karanlığında duldasının
üşüdüm seninle ansızın
penceredeki pusun
parmak uçlarımı ayırdığı yerde
kimsem yoktu
çizgilerinden başka
bileğimdeki vaz geçilmiş intiharın
sokaktaki ıslak tenimi duyumsadım
ve ararken yakalandım
kayıp otobüsünde
kendi resmime
ezginin kederini dinledim
daktilonun sesini
anımsadım düş kırgını seni
anı yitti
gece
bıraktı çalar saate sessizliğini
masaya
kitaplara
biraz önce giden sesinin yokluğuna
bir hüzün ele verdi seni
gözlerinde görünüp yitiveren
ve özlemini bırakıp gitti
yastığındaki yüzün
serinliğinden başka bir şey
giymedim oysa yağmurun
durdum sokakta
sakınımlı ve ıslak
saçların dokundu çıplak omuzlarıma
anımsadım büyücünün kristal küreye baktığı gibi
bilyeme bakarken çocukluğumu
ve beni sakladı gece
saydam karanlığında duldasının
üşüdüm seninle ansızın
penceredeki pusun
parmak uçlarımı ayırdığı yerde
kimsem yoktu
çizgilerinden başka
bileğimdeki vaz geçilmiş intiharın
sokaktaki ıslak tenimi duyumsadım
ve ararken yakalandım
kayıp otobüsünde
kendi resmime
can dündarın şair hakkındaki yazısı….
(bkz: http://www.milliyet.com.tr/...10/05/yazar/dundar.html)
(bkz: http://www.milliyet.com.tr/...10/05/yazar/dundar.html)
son dönem türk şiirinin önde gelen genç şairlerinden zafer ekin karabay, 1975 yılında kayseride doğdu. lise öğrenimini kayseri atatürk ticaret lisesinde tamamlayan zafer ekin, 1993 yılında ankara üniversitesi hukuk fakültesine girdi. bu bölümden 1999 yılında mezun olduktan sonra, ankara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsünde yüksek lisans programına başladı. anadolu üniversitesi hukuk fakültesinde araştırma görevlisiydi...13.09.2002 tarihinde 27 yaşında kendi isteğiyle aramızdan ayrılan,1999 varlık şiir ödülü ve 2000 arkadaş zekai özger şiir ödülü sahibi genç şairin üniversite yaşamı boyunca bahçe, damar, dize, edebiyat ve eleştiri, insancıl, islık, kavram-karmaşa, kül ve varlık gibi belli başlı edebiyat dergilerinde şiir ve eleştirileri yayımlandı., 1995 yılında kar-ya (bilimsel ve kültürel araştırma ve yayıncılık kooperatifi) aracılığıyla çıkarılan sanat eylemi adlı derginin de kurucularındandı. anadolu üniversitesi hukuk fakültesinde araştırma görevlisiydi... odasında, kendini tavana asarak intihar etti...
uçurumun kıyısında saklambaç oynayıp sobelenen değerli şairlerden. ölümü seçmemiş olsaydı bu kadar tanınır ve bu kadar sevilir miydi kimbilir?
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?