filmin hapishanede geçmesiyle zaten hüzün kokan ve o ortamda büyümek zorunda kalan küçük bir çocuğun iç burkan hikayesi.
unutulmayan türk filmleri arasındaki yerini almış, umuda yapılan yolculuğu en güzel anlatan film.
evi terk etmek, okulu terk etmek, bir şehri terk etmek, sevgiliyi terk etmek....
hepsinin yokluğuna bir şekilde alışır da insan; kendi yüreğini terk ettiğinde kendi siluetine alışabilir mi bilinmez...
hepsinin yokluğuna bir şekilde alışır da insan; kendi yüreğini terk ettiğinde kendi siluetine alışabilir mi bilinmez...
kimliksiz düşlerin peşinden koşan dağınık nidaların kulakta uğuldayışı istanbul.
kimisi kendini korumak için silah alıyor, kimisi hayran olduğu için. herkesin kendince geçerli bir bahanesi var yani. bu arada en dangalaklarını da unutmamak lazım; avlanmak için silahlananlar. masum bir hayvanı öldürmekten zevk alan insanın nasıl bir bahanesi olabilir? anlamıyorum, asla da anlamayacağım.
sokakta küçücük çocuklar ellerinde silahlarla yoldan geçenlere ateş ediyor, öldürüyor, silah sevdasıyla büyüyor. bugün ellerindeki silahlar oyuncak, yarın gerçeğine sahip olacaklar, bugün yalancıktan öldürüyorlar yarın gerçekten öldürecekler. askerde ellerinde silahlarla gururla poz verecekler, yok ge üç kullandım askerde yok keleşle ateş ettim diye kafa ütüleyecekler bilinçsizce.
birde sevinip veya sarhoş olup veya hiç nedensiz havaya ateş edenler var ki onların beyinsiz olduğuna adım gibi eminim.
yani kanımca insanlar ya içgüdüsel ya da beyinsizliklerinden silahlanma ihtiyacı duyuyorlar. böyle bir zevk olabilir mi?
peki hükümet ne yapıyor? hiçbir şey.. sayın süper ötesi kişilik, hiper karizma, bir numara, bilgi ambarı, zeka yumağı, adaletin ve kalkınmanın garantisi başbakanımız hiçbir yasaya gerek duymadığını toplumsal bilinçlenmeyle(bak sen!) bu sorunun hallolacağını düşünmekte.. zaten havaya ateş eden milletvekillerini koruyan bir başbakandan ne beklenir ki? bir silahta o alsın eline basına verdiği demeçleri, özelleştirmeden cebe inen paraları, iktidarının başarılarını(!) kutlasın...
türkiye de her yıl 3 bin kişi bilinçsiz bireysel kullanılan silahlarla ölüyor.
buna dur demek için,
savaşların insan kaynağı olan silahları durduralım.
ölümlerin insan kaynaklarını kurutalım.
silahlanmalara silahlara tepki gösterelim!
sokakta küçücük çocuklar ellerinde silahlarla yoldan geçenlere ateş ediyor, öldürüyor, silah sevdasıyla büyüyor. bugün ellerindeki silahlar oyuncak, yarın gerçeğine sahip olacaklar, bugün yalancıktan öldürüyorlar yarın gerçekten öldürecekler. askerde ellerinde silahlarla gururla poz verecekler, yok ge üç kullandım askerde yok keleşle ateş ettim diye kafa ütüleyecekler bilinçsizce.
birde sevinip veya sarhoş olup veya hiç nedensiz havaya ateş edenler var ki onların beyinsiz olduğuna adım gibi eminim.
yani kanımca insanlar ya içgüdüsel ya da beyinsizliklerinden silahlanma ihtiyacı duyuyorlar. böyle bir zevk olabilir mi?
peki hükümet ne yapıyor? hiçbir şey.. sayın süper ötesi kişilik, hiper karizma, bir numara, bilgi ambarı, zeka yumağı, adaletin ve kalkınmanın garantisi başbakanımız hiçbir yasaya gerek duymadığını toplumsal bilinçlenmeyle(bak sen!) bu sorunun hallolacağını düşünmekte.. zaten havaya ateş eden milletvekillerini koruyan bir başbakandan ne beklenir ki? bir silahta o alsın eline basına verdiği demeçleri, özelleştirmeden cebe inen paraları, iktidarının başarılarını(!) kutlasın...
türkiye de her yıl 3 bin kişi bilinçsiz bireysel kullanılan silahlarla ölüyor.
buna dur demek için,
savaşların insan kaynağı olan silahları durduralım.
ölümlerin insan kaynaklarını kurutalım.
silahlanmalara silahlara tepki gösterelim!
aşk, gerçeğin aynaya yansımasıdır....
bir yansıma ne kadar yanıltırsa o kadar aşktır adı....
var mıdır?
dev aynasından bakmadığımız sürece belki de var...
bir yansıma ne kadar yanıltırsa o kadar aşktır adı....
var mıdır?
dev aynasından bakmadığımız sürece belki de var...
siz, her dakika açlıktan kaç kişi ölüyor düşünmezsiniz....
her an kaç ev ekmek kavgasına düşer, kaç çocuk aç uyur....
kaç hanede aş pişmez, kaç aile evsizdir umrunuzda bile değil....
siz, her gece karnınız tok, sırtınız pek yatağınıza yatarken; kaç çocuk sokaklarda bir kuytu arar...
kaç insan çöpten medet umar görmezden gelirsiniz....
siz, sıcacık evinizde, anne ve babanızın gözbebeğiyken, kaprislerinizi, bencilliklerinizle yıkarken; kaç çocuk bir aile özlemiyle gözyaşlarına boğulur aklınıza bile getirmezsiniz....
siz, "ben’lerinizle boğuşurken ben "biz"liğimize yanarım böyle...
her an kaç ev ekmek kavgasına düşer, kaç çocuk aç uyur....
kaç hanede aş pişmez, kaç aile evsizdir umrunuzda bile değil....
siz, her gece karnınız tok, sırtınız pek yatağınıza yatarken; kaç çocuk sokaklarda bir kuytu arar...
kaç insan çöpten medet umar görmezden gelirsiniz....
siz, sıcacık evinizde, anne ve babanızın gözbebeğiyken, kaprislerinizi, bencilliklerinizle yıkarken; kaç çocuk bir aile özlemiyle gözyaşlarına boğulur aklınıza bile getirmezsiniz....
siz, "ben’lerinizle boğuşurken ben "biz"liğimize yanarım böyle...
grup yorum şarkısı.
mapusun içinde
sabahın üçünde
gözlerinde yangınlar vardı
üç duvar bir kapıya
sığmayan umutlardı
ankaranın kalbinde
patlayacak volkandı
geldiler can almaya
tükendiler vurdukça
korktular kıydıkça
çoğalan hayatlardan
gecenin içinde
sabahın üçünde
ankarayı ateşler sardı
(yüreğime kurşunlar yağdı)
toprağın uykudan
uyandığı bir andı
gidenlerin ardından
soluksuz bir sabahtı
sesleri soluğuydu
doruğuydu kavganın
yaşamın onuruydu
muştusuydu yarının
düştüler birer birer
dillerinde yeminler
direnerek ölümü
yeneceğiz dediler
söz - müzik: grup yorum
mapusun içinde
sabahın üçünde
gözlerinde yangınlar vardı
üç duvar bir kapıya
sığmayan umutlardı
ankaranın kalbinde
patlayacak volkandı
geldiler can almaya
tükendiler vurdukça
korktular kıydıkça
çoğalan hayatlardan
gecenin içinde
sabahın üçünde
ankarayı ateşler sardı
(yüreğime kurşunlar yağdı)
toprağın uykudan
uyandığı bir andı
gidenlerin ardından
soluksuz bir sabahtı
sesleri soluğuydu
doruğuydu kavganın
yaşamın onuruydu
muştusuydu yarının
düştüler birer birer
dillerinde yeminler
direnerek ölümü
yeneceğiz dediler
söz - müzik: grup yorum
gergefe konmuş hayatların bir bir iğneler batırılarak işlenmiş son hali.
iplik kopar, ölüm gelir.
iplik kopar, ölüm gelir.
suslarımızla susamışız ya birbirimize....
susumuzla uslarımızı çizmişiz ya geceye....
kusmuşuz ya içimizdekileri satırlara....
pusmuşuz ya...
incitmekten korkmuşuz ya....
susmuşuz... kopmuş muyuz?
o halde sustum... bağlamak için kopan telleri...
susumuzla uslarımızı çizmişiz ya geceye....
kusmuşuz ya içimizdekileri satırlara....
pusmuşuz ya...
incitmekten korkmuşuz ya....
susmuşuz... kopmuş muyuz?
o halde sustum... bağlamak için kopan telleri...
düş(ün)düm...
düşe kalka yollara düş(t)üm...
düş(ür)düm... elimde kalan son umut kırıntısını da...
düşsel paranoyalarıma yenilerini ekledim...
düşerken tutmasın elimden diye....
düşüşlerim erkendi...
düşeyazdım kalemimi...
düş(t)üm...
korktum... kalkamadım...
düşe kızdım...
düşle soldum....
düşe kalka yollara düş(t)üm...
düş(ür)düm... elimde kalan son umut kırıntısını da...
düşsel paranoyalarıma yenilerini ekledim...
düşerken tutmasın elimden diye....
düşüşlerim erkendi...
düşeyazdım kalemimi...
düş(t)üm...
korktum... kalkamadım...
düşe kızdım...
düşle soldum....
"takke düşer kel görünür;
maske düşer öz görünür"
takıp takıp çıkardığımız maskelerimiz vardı... benim, sizin ve hepimizin... baktığımız, her zaman baktığımız şeydi... göremedik gerçekte birbirimizi.... ne göründüğümüz gibi olduk, ne de olduğumuz gibi göründük... öylesine sahteleştik ki sahteliğimizi gerçeğimiz sandık...
ah şu her gün takındığımız maskeler
nasılda gizleriz kendimizi
saklanırız ardlarına....
korkarız incitmekten , incitilmekten...
bilmez miyiz ki takındığımız maskeler
yok edder saflığımızı ve güzelliğimizi?
yoksa bilmek mi istemeyiz....
ne olursa olsun yinede saklanırız ardlarına...
bir tak... bir çıkar...
yorulmak mı...
asla...
bir tak... bir çıkar...
maske düşer öz görünür"
takıp takıp çıkardığımız maskelerimiz vardı... benim, sizin ve hepimizin... baktığımız, her zaman baktığımız şeydi... göremedik gerçekte birbirimizi.... ne göründüğümüz gibi olduk, ne de olduğumuz gibi göründük... öylesine sahteleştik ki sahteliğimizi gerçeğimiz sandık...
ah şu her gün takındığımız maskeler
nasılda gizleriz kendimizi
saklanırız ardlarına....
korkarız incitmekten , incitilmekten...
bilmez miyiz ki takındığımız maskeler
yok edder saflığımızı ve güzelliğimizi?
yoksa bilmek mi istemeyiz....
ne olursa olsun yinede saklanırız ardlarına...
bir tak... bir çıkar...
yorulmak mı...
asla...
bir tak... bir çıkar...
hayallerimi çıkardım yüzümden...
kendi gerçekliğimden ürktüm..
kendi gerçekliğimden ürktüm..
içim acıyor şimdilerde...
ay karardı..
güneş bulutların ardına saklandı...
sabah gördüğüm gökkuşağı dengesini yitirip suya düştü...
sudaki siluetim buruşuk...
karışık...
ay karardı..
güneş bulutların ardına saklandı...
sabah gördüğüm gökkuşağı dengesini yitirip suya düştü...
sudaki siluetim buruşuk...
karışık...
sonsuzluğun baharı eylül... hayatın dökülen her bir yaprağı... tükenen umutların yeşerme noktası... hırsların tavana vurmuş zamanları... eylül tam ortası yaşamın...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?