61inci cannes film festivalinde "altın palmiye" için yarışan nuri bilge ceylanın 1997 yapımı filmi.
bu sene altmışbirincisi düzenlenen festivalde "altın palmiye" için yarışacak 22 film arasında bu yıl nuri bilge ceylan’ın "üç maymun" filmi de bulunuyor.
ilginç bir şekilde kendine çeken şarkı.
belki sesin ilginçliği, belki de sözlerin ilgi çekiciliği kim bilir.
tek bildiğim şey, özlemin susmayı hak etmediğidir.
belki sesin ilginçliği, belki de sözlerin ilgi çekiciliği kim bilir.
tek bildiğim şey, özlemin susmayı hak etmediğidir.
yılların mutlu ve umutlu olsun. nice güzel yıllar dilerim.
(bkz: ayı balığı)
bir bakış/imge...
bir kapıdan giriliyordu bu izbe odaya... dudaktan düşme, yüreğimdeki göçü susturması için bakmıştın gözlerime... ve parmak uçlarınla boyamıştın, kırılgan sözcükleri kar beyazına... sırf masum görünsünler diye...
aslında ben tenindeki ölü suları biriktiriyordum, sense yağmura açıyordun kapılarını...
sen kucakladın bakışlarınla katre katre döküleni, bense kalakalmıştım suyun yüzünde... akmadan, tutuşmadan... bakışlarında asılı kalan bir yürektim sadece...
"aynaya iyi bak" demiştin en son.... halbuki ne yüzüm ne de silüetim yoktu aynada...
bir kapıdan giriliyordu bu izbe odaya... dudaktan düşme, yüreğimdeki göçü susturması için bakmıştın gözlerime... ve parmak uçlarınla boyamıştın, kırılgan sözcükleri kar beyazına... sırf masum görünsünler diye...
aslında ben tenindeki ölü suları biriktiriyordum, sense yağmura açıyordun kapılarını...
sen kucakladın bakışlarınla katre katre döküleni, bense kalakalmıştım suyun yüzünde... akmadan, tutuşmadan... bakışlarında asılı kalan bir yürektim sadece...
"aynaya iyi bak" demiştin en son.... halbuki ne yüzüm ne de silüetim yoktu aynada...
sol/ak bedenlerimizin vurulmuşluğuyla gidiyordum.
ellerim yüreğimde.. dilimde bir ıslık.
herkesin sol yanının sanrılarını taşıyorum sırtımda.
oluk oluk, kırık kırık damlıyor.
düşüyor geceme. pıt.. pıt.. pıt..
bir-ki-üç.. bir-ki-üç..
uygun ad/ım gibi.. yüreğime kazınmış ad/ın gibi...
dedim ya... sol/fejlerin yetmediği ahenksiz bir aryanın ortasındaki
tek soluklu bir sol/istim..
ondandır sola yatkınlığım.
"iyi misin" diyorlar bir de.. çevremde dans eden şu karaltılar sol/da sıfır kalır..
ellerim yüreğimde.. dilimde bir ıslık.
herkesin sol yanının sanrılarını taşıyorum sırtımda.
oluk oluk, kırık kırık damlıyor.
düşüyor geceme. pıt.. pıt.. pıt..
bir-ki-üç.. bir-ki-üç..
uygun ad/ım gibi.. yüreğime kazınmış ad/ın gibi...
dedim ya... sol/fejlerin yetmediği ahenksiz bir aryanın ortasındaki
tek soluklu bir sol/istim..
ondandır sola yatkınlığım.
"iyi misin" diyorlar bir de.. çevremde dans eden şu karaltılar sol/da sıfır kalır..
açığa alınmış bir ateş.
suçu : defalarca söylenmesine rağmen aşkı düşürmesi yüreklere.
cezası: iki damla gözyaşı.
izafiyetin yeksenaklığında boğulan bir çift göze mahkumiyet..
yan...
ve küllerini savur..
yak...
ve yürekleri kavur..
yan.. yak..
suçu : defalarca söylenmesine rağmen aşkı düşürmesi yüreklere.
cezası: iki damla gözyaşı.
izafiyetin yeksenaklığında boğulan bir çift göze mahkumiyet..
yan...
ve küllerini savur..
yak...
ve yürekleri kavur..
yan.. yak..
seviyordu aynadaki suretini adam.
sessizdi çünkü, konuştuklarına cevap vermiyordu, karşı çıkmıyordu.
yüzünde beliren derin çizgileri görmezden geliyordu,
"sen geceye düş’tün" diyen kadının izi yoktu içi sırla kaplı yansımada.
oysa aslı, suretine yeniliyordu.
ve her geçen gün yeniliyordu suret kendini, adamın teninde.
esaretinin bedeli ağırdı.
sırlı camın ardına gizlenmiş bir tecrit.
yavaş yavaş yok oluş.
sessizdi çünkü, konuştuklarına cevap vermiyordu, karşı çıkmıyordu.
yüzünde beliren derin çizgileri görmezden geliyordu,
"sen geceye düş’tün" diyen kadının izi yoktu içi sırla kaplı yansımada.
oysa aslı, suretine yeniliyordu.
ve her geçen gün yeniliyordu suret kendini, adamın teninde.
esaretinin bedeli ağırdı.
sırlı camın ardına gizlenmiş bir tecrit.
yavaş yavaş yok oluş.
"bir kimsenin densizlikleri, hatır sayılarak birkaç kez hoş görülebilir. ama bu durumu sürüp giderse sert tepki gösterilmesi doğaldır." anlamına gelen atasözü.
"uğradığı yere uğursuzluk getirir." anlamında kullanılan bir söz.
kişi, kullanacağı şeyin ayrıntılarını da almalı, eksik bir durumu kalmamasına dikkat etmelidir.
güçlü kimsenin korkutucu sözleri, güçsüz kimseyi kıpırdayamaz duruma getirir.
"kötü gereçle iyi şey yapılamaz." anlamına gelen atasözü.
"bir kimsenin işini istediği biçimde yürütebilmesi için, sözü geçen ya da kendisindenkorkulan birisine dayanması gerekir." manasına gelen atasözü.
1924 yılı mayıs ayında elazığ harput’un göllübağ’ında doğdu.harput sarayhatun camii imamlığı yapan ömer efendi ile münire hanım’ın oğludur.çocukluğu harput yakınlarında göllübağ denilen bölgede geçti.elazığ numune mektebi’nde ilk tahsiline başlayan (1931) kabaklı, orta ve lise tahsilini elazığ’da yaptı.1944 yılında istanbul yüksek öğretmen okulu parasız yatılı imtihanını kazanarak istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi türkoloji bölümü’nde yüksek tahsilini tamamladı.
diyarbakır ve manisa lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı.1956 sonbaharında bir yıllık eğitim stajı için meb tarafından paris’e gönderildi.dönüşünde istanbul çapa eğitim enstitüsü edebiyat öğretmenliğine tayin edildi (1958-1969). bu arada aydın’da iken başladığı ankara hukuk fakültesi’ni bitirdi (1955-1960). 1969’dan itibaren istanbul yüksek öğretmen okulu’nda öğretim üyesi olarak çalıştı.1974’de emekliye ayrıldı.daha sonra türk musikisi devlet konservatuarı’nda edebiyat dersleri verdi (1975).türk edebiyatı cemiyeti başkanı ve türk edebiyatı dergisi’nin yönetmenliğini yaptı.meb ve sivil toplum kuruluşları tarafından ahmet kabaklı’ya 1997 yılında şeyhül muharririn payesi verildi.
1956 yılında tercüman gazetesinin fıkra yarışmasını iki kişiyle birlikte kazandı ve aynı gazetede yazı hayatına başladı.1957’den 1990 yılına kadar tercüman gazetesinde, 1990’dan bu yana da türkiye gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.8 şubat 2001 tarihinde istanbul’da öldü.
eserleri
kültür emperyalizmi, müslüman türkiye, mabet ve millet, mehmet akif, yunus emre,mevlana, bizim alkibiaadis,ecurufya,sohbetler 1-2, temellerin duruşması,güneydoğu yakından,şiir incelemeleri, doğudan doğuş,türk edebiyatı 1-3
diyarbakır ve manisa lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı.1956 sonbaharında bir yıllık eğitim stajı için meb tarafından paris’e gönderildi.dönüşünde istanbul çapa eğitim enstitüsü edebiyat öğretmenliğine tayin edildi (1958-1969). bu arada aydın’da iken başladığı ankara hukuk fakültesi’ni bitirdi (1955-1960). 1969’dan itibaren istanbul yüksek öğretmen okulu’nda öğretim üyesi olarak çalıştı.1974’de emekliye ayrıldı.daha sonra türk musikisi devlet konservatuarı’nda edebiyat dersleri verdi (1975).türk edebiyatı cemiyeti başkanı ve türk edebiyatı dergisi’nin yönetmenliğini yaptı.meb ve sivil toplum kuruluşları tarafından ahmet kabaklı’ya 1997 yılında şeyhül muharririn payesi verildi.
1956 yılında tercüman gazetesinin fıkra yarışmasını iki kişiyle birlikte kazandı ve aynı gazetede yazı hayatına başladı.1957’den 1990 yılına kadar tercüman gazetesinde, 1990’dan bu yana da türkiye gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.8 şubat 2001 tarihinde istanbul’da öldü.
eserleri
kültür emperyalizmi, müslüman türkiye, mabet ve millet, mehmet akif, yunus emre,mevlana, bizim alkibiaadis,ecurufya,sohbetler 1-2, temellerin duruşması,güneydoğu yakından,şiir incelemeleri, doğudan doğuş,türk edebiyatı 1-3
arka kapak yazısında alıntı:
hür ve serbest düşünen insanları "atatürk düşmanı" diyerek mahvederler. türettikleri bu heyulânın atatürk olduğuna bizim cebren inanmamızı isterler. itiraz eden veya gerçeği açıklayan biri çıksa hemen afaroz ederler. sun’î katedralleri, bankaları, matbaaları, gizli dernekleri, ders kitapları, sayısız soyguncu kulüpleri, fikir mafyaları, işkence çeteleri ile manevî engizisyonda parçalarlar...
atatürk bahane edilerek yapılan zulüm ve vurgunlar, trilyonla yutulup harcanan millet paraları canmıza yetmiştir.
şu hâlde milletimiz için doğru ve gerekli olan vazife: uydurma tarih ve inanılmaz efsanelerden kurtulup atatürk’ün gerçeğini bulmaktır.
çünkü gerçek insan ve seçkin atatürk yerine, uydurma ve hurafeleri kimse kabul edemez; etmemelidir. bunun için halkı zorlamak, insan şeref ve havsiyetine tecavüzdür.
hür ve serbest düşünen insanları "atatürk düşmanı" diyerek mahvederler. türettikleri bu heyulânın atatürk olduğuna bizim cebren inanmamızı isterler. itiraz eden veya gerçeği açıklayan biri çıksa hemen afaroz ederler. sun’î katedralleri, bankaları, matbaaları, gizli dernekleri, ders kitapları, sayısız soyguncu kulüpleri, fikir mafyaları, işkence çeteleri ile manevî engizisyonda parçalarlar...
atatürk bahane edilerek yapılan zulüm ve vurgunlar, trilyonla yutulup harcanan millet paraları canmıza yetmiştir.
şu hâlde milletimiz için doğru ve gerekli olan vazife: uydurma tarih ve inanılmaz efsanelerden kurtulup atatürk’ün gerçeğini bulmaktır.
çünkü gerçek insan ve seçkin atatürk yerine, uydurma ve hurafeleri kimse kabul edemez; etmemelidir. bunun için halkı zorlamak, insan şeref ve havsiyetine tecavüzdür.
ahmet kabaklıya ait temellerin duruşması adlı serinin ikinci kitabı.
ikinci kitabı için (bkz: temellerin duruşması 2 gazi ve atatürkçüler)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?