bülent ersoyun kocası.
idrar torbasında kanser oluşma durumu. idrarınızdan hayatınızda 1 defa kan gelse bile mutlaka ultrason çektirmenizi gerektiren durum. tedavisi için öncelikle sistoskopik yöntemle(penis ucundan içeri girilerek) mesaneye bakılır ve tümörün temizlenmesi denenir. bu şekilde temizlenmesse tekrar sistoskopik yöntemle ameliyet gerekir.
türkiye’den rodos’a en kısa mesafenin 18 km olduğunu düşündüğümüzde ve profesyonel bir yüzücünün saatte 2 km yüzdüğü göz önüne alındığında en az 9 saatte gerçekleşek hadise.
(bkz: kekeç salman)
pelin batu bunlara verilebilecek güzel bir örnektir.
(bkz: çorlulu ali paşa medresesi)
istanbul çatalcaya bağlı çatalca merkeze yaklaşık 1,5 saat uzaklıkta deniz kıyısında(karadeniz) güzel bir yer.
uludağ üniversitesinin bulunduğu şehir.
zamanında maç kaybettiklerinde saddamın oğlu uday tarafından falakaya yatırılıp bir güzel dövülen takım.
bir eşek var idi zaif u nizâr
yük elinden katı şikeste vü zâr
(zayıf, çelimsiz bir bedbin eşek vardı,
alemin yükünü çekmekten bitkindi gayrı)
gâh odunda vü gâh suda idi
dün ü gün kahr ile kısuda idi
(bazen odun, bazen su taşıyordu,
lakin sıkıntıdan çatlıyor,
her daim kahrediyordu kaderine)
dudağı sarkmış u düşmüş enek
yorulur arkasına düşse sinek
(dudakları sarkmış, çenesi düşmüştü eşeğin,
kıçına sinek konsa, yara zannediyordu,
yani o derece)
arkasından alınsa palanı
sanki it artığıydı kalanı
(yükünü çıkarınca
darası sıfıra tekabül edecekti handiyse he)
bir gün ıssı eder himâyet ana
yâni kim gösterir inâyet ana
(bir gün sahabı iyilik etti ona
ve serbest bırakıp saldı çayırlara,
kocaman bayırlara)
aldı palanını vü saldı ota
otlayarak biraz yürüdü öte
(yürüyor eşeğimiz)
gördü otlakda yürür öküzler
odlu gözler ü gerlü göğüzler
(ah bir de baktı ki eşek, semiz öküz dolu ortalık,
göğüslerini gere gere dolanıyorlar üstelik)
har-ı miskin eder iken seyrân
kaldı görüp sığırları hayrân
(takıldı eşek,
baktı durdu sığırlara mel mel)
ne yular derdi ne gâm-ı palan
ne yük altında hasta vü nâlân
(öküzlere hasta olan eşek,
amanin dedi:
ne yük, ne de yular dertleri var bu deyyusların)
acebe kalır ü tekeffür eder
kendi ahvâlini tasavvur eder
(şaşırıp kendi halini düşündü eşek tabii,
allahın öküzüne bak ulan, dedi içinden)
ki biriz bunlarunla hilkatde
elde ayakda şekl ü suretde
(hem bende de aynı kol-bacaktan var ne yani,
vay öküzoğlu öküzler diye sitem etti)
var idi bir eşek ferâsetli
hem ulu yollu hem kiyâsetli
(hadiseye muhteşem bir eşek
duhul oldu bu esnada)
ol ulu katına bu miskîn har
vardı yüz sürdü dedi ey server
(bizim eşeğin de aklına geldi bu bilge eşek,
hemen davrandı, akıl almak için süründü bilgeye)
sen eşeksin ne şek hakîm-i ecell
müşkülüm var keremden itgil hall
(dedi ki: sen müthiş, fevkalade bir eşeksin,
anlatmaya kelime bulamıyorum yani;
nolur derdime bir çare bul eşekzadem)
bugün otlakda gördüm öküzler
gerüben yürür idi göğüzler
yok mudur gökde bizim ıldızımız
kolmadı yer yüzünde boynuzumuz
(anlattı uzun uzun
öküzlerin gergin vücut ölçülerini;
akabinde de: yok mudur bizim
gökte zodyak’a bağlı burcumuz,
da olmadı yerde bir cilalı boynuzumuz,
diye ağlandı bizimki)
böyle verdi cevab pîr eşek
kiy belâ bendine esir eşek
(bilge eşek şöyle bir gerindi ve
dedi ki: ey belasını bulmuş eşek)
dün ü gün arpa buğday işlerler
anı otlayıp anı dişlerler
(o dandik öküzler, her gün arpayla,
buğdayla oynaşıyorlar,
bön bön trenin icat edilmesini bekliyorlar;
başka bir olayları yok,
a benim beyni düdük yiğenim,
manyadın mı sen ayol)
bizim ulu işimiz odundur
od uran içimize o dûndur
(hem bizim odun işinde
acayip para var angut eşek,
hele sen bir gör,
şu iki-üç yıl içinde patlayacak odun piyasası,
ey deli eşek, hadi de get bozma kafamı,
diyerek de bitirdi bilge eşek)
döndü yüz derd ile zaîf eşek
zâr ü dil-hasta vü nahif eşek
(e anladınız herhalde:
eşeğimiz ziyadesiyle mahzun)
varayın ben de buğday işleyeyin
anda yayılıp anda kışlayayın
(bizim eşeğin aklı hala buğdayda, arpada,
konuşup durdu kendi kendine)
gezerek gördü bir göğermiş ekin
sanki dutardı ol ekin ile kîn
(bu arada gezerken serpilmiş güzel ekinleri gördü,
gördükçe dellendi,
hırsından çatlayacak gibi oldu tabii)
eyle yedi gök ekini terle
ki gören der zihî kara tarla
(ekinlere öyle bir daldı ki bizim haset eşek,
hepsini anında hacamat ederek yedi,
oh üstümüze afiyet)
başladı urlayıp çağırmağa
anub ağır yükün anırmağa
(taşıdığı yükleri hatırlayarak ilendi geçmişine,
bas bas bağırdı olduğu yerde)
çıkarır har çün enkerül-esvât
ekin ıssına arz olur ârasât
(en bet sesiyle çığırırken eşek,
mal sahabı da hadiseyi çakozladı elbet)
ağaç elinde azm-i râh etdi
tarlasın göricek bir âh etdi
(elinde sopa yola çıktı sahip,
tarumar olmuş tarlasını görür görmez
çok pis bedbaht oldu tabii;
ilençle veryansın etti:
vay seni gidioğlu gidi,
gayrısına soktuğumun müsibet hayveni)
daneden gördü yeri pâk olmuş
gök ekinliği kara hâk olmuş
yüreği soğumadı söğmeğ ile
olımadı eşeği döğmeğ ile
(sahip, eşeğe önce ana-avrat dümdüz gitti,
lakin kesmedi tabii bu kadarı sahibi,
odununan da bir güzel benzetti bizim akılsız eşeği,
eşek sudan gelinceye değin dövdü bir güzel,
eh dövülen eşek olduğu içün de,
eşek suya hiç gidemedi,
e gidemeyince dönemedi de bittabii, ah ah)
bıçağını çekdi kodi ayruğunu
kesdi kulağını vü kuyruğunu
(yine hıncını alamadı elbet sahip,
bıçağınan kesti eşeğin kuyruğunu, kulağını)
kaçar eşek acıyarak cânı
dökülüp yaşı yerine kanı
(e malumunuz)
uğrayu geldi pîr eşek nâ-gâh
sordı hâlini kıldı derd ile âh
(o anda bilge eşek damladı ortama,
ve sordu:
noldu sana beyle a benim eşek yiğenim)
bâtıl isteyü hakdan ayrıldım
boynuz umdum kulaktan ayrıldım
(bizim eşek zırladı vor vor; ve:
istedim hakkım olmayan bir muz,
kulaktan oldum takacakken bir çift boynuz,
diyerek anırdı uzun uzun..)
...
yük elinden katı şikeste vü zâr
(zayıf, çelimsiz bir bedbin eşek vardı,
alemin yükünü çekmekten bitkindi gayrı)
gâh odunda vü gâh suda idi
dün ü gün kahr ile kısuda idi
(bazen odun, bazen su taşıyordu,
lakin sıkıntıdan çatlıyor,
her daim kahrediyordu kaderine)
dudağı sarkmış u düşmüş enek
yorulur arkasına düşse sinek
(dudakları sarkmış, çenesi düşmüştü eşeğin,
kıçına sinek konsa, yara zannediyordu,
yani o derece)
arkasından alınsa palanı
sanki it artığıydı kalanı
(yükünü çıkarınca
darası sıfıra tekabül edecekti handiyse he)
bir gün ıssı eder himâyet ana
yâni kim gösterir inâyet ana
(bir gün sahabı iyilik etti ona
ve serbest bırakıp saldı çayırlara,
kocaman bayırlara)
aldı palanını vü saldı ota
otlayarak biraz yürüdü öte
(yürüyor eşeğimiz)
gördü otlakda yürür öküzler
odlu gözler ü gerlü göğüzler
(ah bir de baktı ki eşek, semiz öküz dolu ortalık,
göğüslerini gere gere dolanıyorlar üstelik)
har-ı miskin eder iken seyrân
kaldı görüp sığırları hayrân
(takıldı eşek,
baktı durdu sığırlara mel mel)
ne yular derdi ne gâm-ı palan
ne yük altında hasta vü nâlân
(öküzlere hasta olan eşek,
amanin dedi:
ne yük, ne de yular dertleri var bu deyyusların)
acebe kalır ü tekeffür eder
kendi ahvâlini tasavvur eder
(şaşırıp kendi halini düşündü eşek tabii,
allahın öküzüne bak ulan, dedi içinden)
ki biriz bunlarunla hilkatde
elde ayakda şekl ü suretde
(hem bende de aynı kol-bacaktan var ne yani,
vay öküzoğlu öküzler diye sitem etti)
var idi bir eşek ferâsetli
hem ulu yollu hem kiyâsetli
(hadiseye muhteşem bir eşek
duhul oldu bu esnada)
ol ulu katına bu miskîn har
vardı yüz sürdü dedi ey server
(bizim eşeğin de aklına geldi bu bilge eşek,
hemen davrandı, akıl almak için süründü bilgeye)
sen eşeksin ne şek hakîm-i ecell
müşkülüm var keremden itgil hall
(dedi ki: sen müthiş, fevkalade bir eşeksin,
anlatmaya kelime bulamıyorum yani;
nolur derdime bir çare bul eşekzadem)
bugün otlakda gördüm öküzler
gerüben yürür idi göğüzler
yok mudur gökde bizim ıldızımız
kolmadı yer yüzünde boynuzumuz
(anlattı uzun uzun
öküzlerin gergin vücut ölçülerini;
akabinde de: yok mudur bizim
gökte zodyak’a bağlı burcumuz,
da olmadı yerde bir cilalı boynuzumuz,
diye ağlandı bizimki)
böyle verdi cevab pîr eşek
kiy belâ bendine esir eşek
(bilge eşek şöyle bir gerindi ve
dedi ki: ey belasını bulmuş eşek)
dün ü gün arpa buğday işlerler
anı otlayıp anı dişlerler
(o dandik öküzler, her gün arpayla,
buğdayla oynaşıyorlar,
bön bön trenin icat edilmesini bekliyorlar;
başka bir olayları yok,
a benim beyni düdük yiğenim,
manyadın mı sen ayol)
bizim ulu işimiz odundur
od uran içimize o dûndur
(hem bizim odun işinde
acayip para var angut eşek,
hele sen bir gör,
şu iki-üç yıl içinde patlayacak odun piyasası,
ey deli eşek, hadi de get bozma kafamı,
diyerek de bitirdi bilge eşek)
döndü yüz derd ile zaîf eşek
zâr ü dil-hasta vü nahif eşek
(e anladınız herhalde:
eşeğimiz ziyadesiyle mahzun)
varayın ben de buğday işleyeyin
anda yayılıp anda kışlayayın
(bizim eşeğin aklı hala buğdayda, arpada,
konuşup durdu kendi kendine)
gezerek gördü bir göğermiş ekin
sanki dutardı ol ekin ile kîn
(bu arada gezerken serpilmiş güzel ekinleri gördü,
gördükçe dellendi,
hırsından çatlayacak gibi oldu tabii)
eyle yedi gök ekini terle
ki gören der zihî kara tarla
(ekinlere öyle bir daldı ki bizim haset eşek,
hepsini anında hacamat ederek yedi,
oh üstümüze afiyet)
başladı urlayıp çağırmağa
anub ağır yükün anırmağa
(taşıdığı yükleri hatırlayarak ilendi geçmişine,
bas bas bağırdı olduğu yerde)
çıkarır har çün enkerül-esvât
ekin ıssına arz olur ârasât
(en bet sesiyle çığırırken eşek,
mal sahabı da hadiseyi çakozladı elbet)
ağaç elinde azm-i râh etdi
tarlasın göricek bir âh etdi
(elinde sopa yola çıktı sahip,
tarumar olmuş tarlasını görür görmez
çok pis bedbaht oldu tabii;
ilençle veryansın etti:
vay seni gidioğlu gidi,
gayrısına soktuğumun müsibet hayveni)
daneden gördü yeri pâk olmuş
gök ekinliği kara hâk olmuş
yüreği soğumadı söğmeğ ile
olımadı eşeği döğmeğ ile
(sahip, eşeğe önce ana-avrat dümdüz gitti,
lakin kesmedi tabii bu kadarı sahibi,
odununan da bir güzel benzetti bizim akılsız eşeği,
eşek sudan gelinceye değin dövdü bir güzel,
eh dövülen eşek olduğu içün de,
eşek suya hiç gidemedi,
e gidemeyince dönemedi de bittabii, ah ah)
bıçağını çekdi kodi ayruğunu
kesdi kulağını vü kuyruğunu
(yine hıncını alamadı elbet sahip,
bıçağınan kesti eşeğin kuyruğunu, kulağını)
kaçar eşek acıyarak cânı
dökülüp yaşı yerine kanı
(e malumunuz)
uğrayu geldi pîr eşek nâ-gâh
sordı hâlini kıldı derd ile âh
(o anda bilge eşek damladı ortama,
ve sordu:
noldu sana beyle a benim eşek yiğenim)
bâtıl isteyü hakdan ayrıldım
boynuz umdum kulaktan ayrıldım
(bizim eşek zırladı vor vor; ve:
istedim hakkım olmayan bir muz,
kulaktan oldum takacakken bir çift boynuz,
diyerek anırdı uzun uzun..)
...
hasköyde lale lokantasının hemen ön tarafındadır.
digitürkün en büyük rakibi dsmartın dolayısıyla aydın doğan ın yapması veya yaptırması muhtemel hadise.
pkk terör örgütüdür diyemeyenlerden cesaret alarak türkiye cumhuriyetin tehdit etme cürretinde bulunan kişi.
etinin yeni çıkardığı bisküvisi.
açılmadan iade.
papanın türkiye ziyaretinde başbakan recep tayyip erdoğana da tercümanlık yapmıştır. şuan zagada da tercümanlık yapmaktadır.
bundan birkaç yıl önce fikir olarak ortaya çıkan ve bugünlerde üretimine geçilen bu çok özel klavye, kısa süre sonra rus tasarımcılar tarafından hayata geçiriliyor. artemy lebedev önderliğinde 5 kişilik bir ekibin üzerinde yoğun mesai harcadığı klavyede her bir tuş 32x32lik özel ledlerle aydınlatılıyor.
bilgisayara yüklenen yazılımı sayesinde ister photoshopta çalışın isterseniz quake oynayın, programlara özel olarak belirlenebilen tuşların yardımını alıp bilgisayarınızla sadece bu oyun veya programların anlayacağı dilden de konuşabilmeniz mümkün.
hatta daha da ötesi, özel moduna geçiş yapıp herhangi bir harfe bastığınızda, bilgisayarınızda kurulu olan programlardan o harfle başlayanların simgesi klavyede beliriveriyor. programı çalıştırmak için ise simgesinin olduğu tuşa basmanız yeterli.
türkçe, f, q gibi çeşitli klavye tiplerinin bilgisayara ayrı ayrı bağlanması yerine hepsini bünyesinde içerecek olan klavye, kolaylıkla tuşlarını farklı dillere çevirebiliyor. dilerseniz sol paneldeki özel kısayol tuşlarına, seçeceğiniz programların kısayollarını da atayabiliyorsunuz.
şimdi sıkı durun!
bu yılki cebit fuarında da sergilenen bu özel klavyenin fiyatı ise dudak uçuklatıyor. iki farklı modelle piyasaya sürülecek olan konsept tasarımlardan 103 tuşlu model, 2007nin kasım veya aralık ayında 1200$dan satılacak. 114 tuşlu optimus maximus için ön siparişler ise 1490$dan alınmaya başlandı.
bilgisayara yüklenen yazılımı sayesinde ister photoshopta çalışın isterseniz quake oynayın, programlara özel olarak belirlenebilen tuşların yardımını alıp bilgisayarınızla sadece bu oyun veya programların anlayacağı dilden de konuşabilmeniz mümkün.
hatta daha da ötesi, özel moduna geçiş yapıp herhangi bir harfe bastığınızda, bilgisayarınızda kurulu olan programlardan o harfle başlayanların simgesi klavyede beliriveriyor. programı çalıştırmak için ise simgesinin olduğu tuşa basmanız yeterli.
türkçe, f, q gibi çeşitli klavye tiplerinin bilgisayara ayrı ayrı bağlanması yerine hepsini bünyesinde içerecek olan klavye, kolaylıkla tuşlarını farklı dillere çevirebiliyor. dilerseniz sol paneldeki özel kısayol tuşlarına, seçeceğiniz programların kısayollarını da atayabiliyorsunuz.
şimdi sıkı durun!
bu yılki cebit fuarında da sergilenen bu özel klavyenin fiyatı ise dudak uçuklatıyor. iki farklı modelle piyasaya sürülecek olan konsept tasarımlardan 103 tuşlu model, 2007nin kasım veya aralık ayında 1200$dan satılacak. 114 tuşlu optimus maximus için ön siparişler ise 1490$dan alınmaya başlandı.
(bkz: national geographic)
digiturk kanal 82 de yayına başlayan ngin hayvanlar alemini inceleyen belgesel kanalı
eski esenyurt belediye başkanı. cumhuriyet gazetesi ortaklarından.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?